Ali BAYRAMOĞLU
Çağdaş, katılımcı demokrasinin kurucu asgari koşullarından belki de en önemlisi ayrışma fikridir. Ayrışma fikri, iktidarın, hukukun, bilginin, hem devlet katında hem toplumsal katmanlarda birbirinden özerk olabildiği duruma işaret eder. Bu üçlü arasında etkileşim kadar mesafe olması, zihniyet kalıpları ve etik kuralların bu ayrışma fikrine dayanması, ayrışmayı koruma altına alması, hatta ilke kılması çoğulcu ve katılımcı çağdaş demokrasinin temel koşulundandır. Bu koşullar şu üç basit, ancak yaşamsal ilkeye gönderme yapar: Özgürlük, eşitlik ve özerklik (düşüncenin siyasal karşısında özerk kalabilme imkânı).
Özerklik yerine kapsayıcı otorite fikrini, özgürlüğe karşılık itaat kavramını, eşitliğe karşı ise hiyerarşiyi koyduğunuz zaman ise ulaşacağınız düzen baskıcı olur.
Bu unsurlar pek çok ülke gibi Türkiye’deki otoriter geleneğin temel unsurlarını oluşturur.
Ancak asıl soru bu geleneğin hangi toplumsal zemin üzerinde yeşerdiği, zihniyetimizde tuttuğu yerdir.
Türkiye’deki uluslaşma süreci Şarklı bir nitelik taşır. Balkanlardan başlamak üzere Şark’a doğru uluslaşma süreci Batı’dan farklı olarak dil merkezli değil, değil, din merkezli olmuştur ve nüfus hareketleriyle iç içe geçmiştir.
Nitekim Türkiye’deki “ulus oluşumu”nun temelinde de, 1830’larda başlayan, kökü daha eskiye Osmanlı’nın ilk toprak kayıplarına giden ve biteviye Anadolu’ya doğru akan yaklaşık 150 yıllık bir Müslüman göçü görülür. Cumhuriyetin ilk yıllarında, yerleşik olan bir halk olan Kürtler (ve kısmen Araplar) dışında, Anadolu nüfusu önemli ölçüde göçmen Müslümanlardan oluşmaktadır.
Gayrimüslim nüfusun şu veya bu şekilde Anadolu’dan uzaklaştırılması, dinden hareketle yapılan nüfus ayıklanması, uluslaşma sürecinde madalyonun diğer yüzünü oluşturur. Korkutarak göç ettirme, ekonomik göçler, gönüllü göçler, katliamlar, hem Anadolu’ya Kuzey’den ve Batı’dan gelen Müslümanların, hem Anadolu’da mukim gayrimüslimlerin ortak öyküsüdür.
Bu uluslaşma sürecinin, özellikle topluluklar açısından, travmalarla iç içe geçmiş, sabit bir bellek oluşturacak kadar acılı, yüz, yüz elli yılla yaslanan sürekli güç üstüne oturan bir süreç olması üzerinde önemle durmak gerekir. Kaybedilmiş mallar, verilmiş canlar, buna karşılık gasp edilmiş mallar, alınmış canlar üstüne oturan bu sürecin, kimlik kurucu bir yönü bulunmaktadır.
Bu açıdan baktığımızda bugün Türk kimliği ile (askeri) güvenlik fikri ve arayışı arasında, diğer bir ifadeyle güvenlik duygusuyla kimlikleşme arasında yakın bir ilişki olduğunu düşünebiliriz. Bu öykü, güvenlik kurumlarına verilen aşkın ve aşırı değerden millet-ordu anlayışına, siyasetin devlete indirgenen algısına, devlet kurumunun ise temel olarak asayiş ve güç fikri üstüne oturtulmasına kadar uzanan özellikler taşır.
Daha da ileriye giderek, bir dizi “modernist milliyetçi” ideolojiye, Türk-İslam sentezi vurgusuna, gündelik hayatı kuşatan militarist söyleme, en azından bunların kimi boyutlarına bu noktalardan hareketle buradan ulaşmamız mümkün olabilir.
Kök ve kimlik meselesi güvenlik ve onun ana musluğu otoriter gelenek açısından militarizm acısından önemli toplumsal bir yatak oluşturmaktadır. Ancak işlevi sadece bundan ibaret değildir. Devlet, zihniyet, otoriterlik ilişkisi de bu noktada önemli bir yönüyle karşımıza çıkar.
Türk savunma sanayindeki gelişmeler, üretilen yeni silahlar, bunların iç siyasete tahvili, Erdoğan’ı güçlü kılan bir unsura dönüşmesi örneğin kültür gibi bir sahada yaşanacak muhtemel bir durumla karşılaştırılmayacak güçte bir kıvanç meselesi oluşturması…
Güvenlik-otoriterlik-kimlik meselesini tekrar aklıma düşüren, bu kez bunlar oldu.
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
13.11.2025
8.11.2025
6.11.2025
1.11.2025
30.10.2025
25.10.2025
23.10.2025
28.09.2025
20.09.2025
18.09.2025