Alper GÖRMÜŞ
Hrant Dink Vakfı ile Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü'nün ortaklaşa düzenlediği“Müslümanlaş(tırıl)mış Ermeniler” konferansı 2-4 Kasım 2013 tarihlerinde Boğaziçi Üniversitesi Albert Long Salonu'nda gerçekleştirilecek.
Malatyalı Hayırsever Ermeniler Kültür ve Dayanışma Derneği'nin de (HAYDER) katkıda bulunacağı konferans, Hrant Dink'in hayatının son döneminde düşünsel ve pratik mesaisinin önemli bir bölümünü ayırdığı bir konuya odaklanacak.
“Müslümanlaş(tırıl)mış Ermeniler” konferansının, bu nedenle Hrant'ın düşünsel ve pratik vasiyetlerinden birini yerine getirmek gibi bir anlamının da olduğu kanaatindeyim.
Öte yandan, Anadolu'daki Müslümanlaş(tırıl)mış Ermenilerin izini sürmedeki ısrarının, onun ölüm fermanının yazılmasında belirleyici bir rol oynadığını düşünen biri olarak, konferansın, Hrant'ın katlini örgütleyenlere bir cevap da teşkil ettiği kanaatindeyim... Böylece onlara şöyle denmiş olacak:
“Teşhisiniz ne yazık ki doğruydu: Hrant'ın, Türkiye'nin Ermeni sorununu temas ve kardeşlik üzerinden çözme girişiminin en önemli parçalarından biri olan Müslümanlaş(tırıl)mış Ermenileri gün yüzüne çıkarma çabasının sizler açısından doğuracağı yıkıcı sonuçları gördünüz ve onu katlettiniz! Fakat bakın, onun bedenini ortadan kaldırsanız da fikirlerini ve hedeflerini ortadan kaldıramadınız!”
Kampanya ne zaman başlamıştı?
Taraf'ta kaleme aldığım yazılarda, Hrant'ı ölüme götüren kampanyanın, Atatürk'ün manevi kızı Sabiha Gökçen'in gerçekte bir Ermeni olduğu haberinin AGOS'ta yayımlanmasından sonra başladığından hareketle, “Müslümanlaş(tırıl)mış Ermeniler” konusunun devletin genlerinde yazılı bir kodu ortaya çıkarmış olabileceğini öne sürmüştüm.
Bu yazıda, önceki yıllarda kaleme aldığım yazılardan da yararlanarak bu söylediklerimi açmaya, temellendirmeye çalışacağım.
Oktay Ekşi'yi bile şaşırtan Genelkurmay bildirisi
Hrant Dink'i ölüme götüren kampanyanın 2004'teki Sabiha Gökçen haberiyle başladığını herkes kabul ediyor, zaten sağlığında bu tespiti bizzat Hrant'ın kendisi de yapmıştı. Fakat Sabiha Gökçen’in Ermeni olma ihtimalinin başta Genelkurmay olmak üzere devletin kimyasını neden hiç kimsenin tahmin edemeyeceği ölçüde bozduğu üzerinde yeterince durmadığımızı düşünüyorum.
O tarihlerde, bunu basitçe “Ermeni dölü ırkçılığı”nın bir tezahürü sayıp geçmiştik: Düşünmüştük ki, bir Türk’ün Ermeni “çıkması” Genelkurmay’ın kanına dokunmuş, askerler, içine girdikleri “infial”in sıcaklığıyla o zehir zemberek bildiriyi kaleme almışlardı.
Oysa mesele bu kadar basit olamazdı...
Bildiri o kadar sertti ki, “Türkiye Türklerindir” gazetesinin başyazarı Oktay Ekşi bile şaşırmış, “ne var canım bunda, Türkiye'nin kurucusunun bir Ermeni kızını evlat edinmesi, olsa olsa Türklerin âlicenaplığını gösterir” mealinde bir yazı kaleme almıştı.
İşin içinde başka bir iş olmalıydı.
Hrant “başka Sabihalar” bulup çıkarmasın diye...
“Başka bir iş” üzerinde düşünmeye başladığımda vardığım sonuç şu olmuştu:
Genelkurmay’ı bu kadar hiddetlendiren şey, bizim zannettiğimiz gibi, sembol değeri bulunan bir Türk’ün Türklüğünün sorgulanması, bunun da “en Türk” kurum olan Genelkurmay’ın kanına dokunması değildi. Mesele, bu yolun bir kez açılmasıydı, ki Hrant Dink de devamının geleceğini imâ etmişti zaten.
Yani Hrant Dink, “başka Sabihalar” bulup çıkarmasın diye, bundan kaynaklanan bir endişeyle öldürülmüştü.
(Elbette bu, Hrant'ın ölüm fermanını imzalayanların başka “gerekçeleri”nin bulunmadığı anlamına gelmez, fakat belirleyici nedenin bu olduğunu düşünüyorum.)
Peki, devleti, bu ihtimal kuvveden fiile çıkmasın diye sonu cinayete gidecek bir hassasiyet içine sokan şey neydi?
Yazının bundan sonraki bölümünde, süreci hatırlatarak bir yandan bu soruya cevap vermeye çalışacak, bir yandan da öne sürdüğüm bu tezi temellendirmeye çalışacağım...
“Din değiştiren Ermeniler tabusunun çatlamasını” isteyen Hrant Dink...
Sabiha Gökçen’in Ermeni asıllı olabileceğine ilişkin ilk haber 6 Şubat 2004 tarihli AGOS’ta yayımlandı. Bu ihtimal, Karin Karakaşlı’nın Tûba Çandar'ın Hrant kitabındaki sözleriyle,“1915 olayları sırasında sağ kalan ve din değiştiren Ermeniler tabusunun çatlamasını” isteyen Hrant’ı çok heyecanlandırmıştı. Çünkü Hrant, ”1915 olaylarının ağırlıklı olarak kayıpların sayısı üzerinden konuşulmasından büyük rahatsızlık duyuyor ve bu konunun artık sadece ölenlerin sayısı üzerinden değil, sağ kalanların yaşadıkları üzerinden de konuşulmasını istiyordu.”
Yani: Hrant, Sabiha Gökçen’in Ermeniliğini tekil bir olay olarak düşünmüyordu, Ermeni sorununu “ölüm” üzerinden değil “hayat” üzerinden; ölüler üzerinden değil yaşayan somut insanlar üzerinden tartışmamızı sağlayacak çok etkili yeni bir yaklaşımın parçası olarak düşünüyordu... Bunu hayata geçirebilseydi, sorunu sadece “soykırım”ın inkârı ya da ikrar talebi üzerinden konuşan her iki devletin ve Ermeni diasporasının ağırlıklı bölümünün canının nasıl sıkılacağını, buna karşılık Ermenistan ve Türkiye’deki halklar arasında nasıl bir sıcaklık oluşacağını kolayca hayal edebiliriz...
Sabiha Gökçen haberi Genelkurmay’ı neden zıplattı?
Haber, aşağı yukarı aynı içerikle ve düzgün bir haber diliyle 21 Şubat 2004’te Hürriyet’te Ersin Kalkan imzasıyla yayımlandı. Hrant, çok önem verdiği bu haberin Hürriyet gibi yaygın ve etkili bir gazetede yayımlanmasından memnundu.
Fakat hesap edemediği bir şey vardı...
Haber, Hürriyet'te AGOS'ta durduğu gibi durmadı; ortalık birden bire gerildi. Bu sonuç sadeceHürriyet'in yaygın ve etkili bir gazete olmasıyla ilgili değildi, ondan da çok o âna kadar oluşturduğu imajıyla ilgiliydi. Öyle bir imaj ki, aynı metin başka bir gazetede yayımlandığında trajik bir öykü olarak algılanmışken, Hürriyet'te sanki küfürlü bir içeriğe sahipmiş gibi algılandı.
... Ve hemen ardından Genelkurmay'ın kimsenin, Oktay Ekşi'nin bile tahmin edemeyeceği sert tepkisi geldi.
Hürriyet başyazarının şaşkınlığı samimiydi, çünkü o da tepkiyi bir Türk’ün Ermeni “çıkmasının” Genelkurmay’ın kanına dokunmasından kaynaklandığını düşünmüş ve tepkiyi fazla abartılı bulmuştu.
Şimdi düşünelim: Mesele sadece bundan ibaret olsaydı, Genelkurmay’ın “maazallah, bu işin devamı da gelir” korkusu olmasaydı, biraz iz’an sahibi olan herkeste “ne bu ya?” duygusu uyandıran o bildiri yayımlanır mıydı? Bence yayımlanmazdı. Belli ki, bu konudaki bir bilgi devletin kodlarına işlenmişti ve biri o alana girer girmez savunma ve saldırı mekanizması harekete geçmişti.
O bildiriden sadece birkaç gün sonra İstanbul Ülkü Ocakları AGOS'un önünde bir “ya sev ya terk et” gösterisi yaptı.
Devlet harekete geçmişti...
Belki de niyet sadece Hrant’ı korkutup ülkeyi terk etmesini sağlamaktı... Bu gerçekleşmeyince, yeni bir bela sarıldı başına: Yazdığı uzun bir yazıdan hareket ederek ve “uygun bölümü cımbızlama” tekniğini devreye sokarak “Türklüğe hakaret”ten dava açıldı hakkında...
Sonrasını hep birlikte yaşadık.
İki görev
Türklüğe hakaret davası o kadar temelsizdi ki, o zamanlar bunu neden ve nasıl göze alabildiklerini kendi kendime sormuş, cevabını bulamamıştım. Şimdi, bu davanın, yağmur halinde “yeni Sabihalar” ihtimalinin yarattığı korkunun bir türlü aşılamamış, buna karşılık Hrant’ın da susturulamamış olması nedeniyle açıldığını düşünüyorum. Bence Sabiha Gökçen olayı patlamasaydı, Türklüğe hakaret davası da açılmayacaktı.
Diyebilirsiniz ki, öyle ya da böyle Hrant’ı kaybettik, cinayetin asıl nedeni Sabiha Gökçen olayı olsa dahi bu neyi değiştirir ki?
Bu soruyu 2010'da kaleme aldığım yazılardan birinde de sormuş, şu cevabı vermiştim:
“Bu yorum doğruysa, evet, Hrant’ı geri getiremez ama onun hatırası doğrultusunda yapmamız gereken iki görevi tarif eder.
“Bir: 'Müslümanlaştırılmış Ermeniler' meselesinin, daha ilk uç vermede Genelkurmay’ı ve devleti neden bu kadar büyük bir infiale sevk ettiği gerçeği üzerinde uzun uzun durmalıyız. Belli ki bu kopkoyu bir kırmızı çizgidir, öyleyse bu çizgiyi zorlamalıyız.
“İki: Hrant’ın o kadar önem verdiği; yaşasaydı, belki de mücadele pratiğinin temelini oluşturacak bir çizginin doğmadan yok edilmesi, bize o çizginin devam ettirilmesi yükümlülüğünü yüklüyor... Müslümanlaştırılmış Ermeniler meselesi üzerinde daha çok düşünmeli; yaşasaydı, Hrant’ın ona vereceği önemi göz önünde bulundurarak davranmalıyız.”
Kasım başında gerçekleştirilecek konferans, üç yıl önce bunları yazmış biri olarak beni haliyle çok heyecanlandırdı ve sevindirdi.
Düzenleyicilerine minnettarım.
T24
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
19.06.2025
17.06.2025
8.06.2025
1.06.2025
11.05.2025
8.05.2025
4.05.2025
29.04.2025
25.04.2025
21.04.2025