Alper GÖRMÜŞ
Ne zamandır şuyuu vukuundan beter bir soru var zihinlerde: İktidar otoriter pratiklerini, seçmenlerini ajite ederek ve birtakım paramiliter güçleri devreye sokarak seçimleri engelleme ya da seçim sonuçlarını kabul etmeme noktasına kadar vardırabilir mi?
İdrak etmekte olduğumuz momentin nasıl başladığına ve hangi aşamalardan geçerek bugüne gelindiğine bakmak, iktidarın baskıyı ve sertliği tırmandırmasının varabileceği boyutları tahmin etmede yararlı olabilir.
Dört yazılık bir dizide bunu yapmaya çalışacağım.
Operasyonun adı ‘seçim’, amacı ‘devleti ele geçirmek’
10 gün kadar önce üyesi olduğum bir WhatsApp grubuna bir sabah gazetesi kupürü bırakıldı; bir arkadaşımız iktidarın muhalefeti hangi gözle gördüğünün yeni bir aşamasıyla tanıştırmak istemişti bizi. Alarm niteliğinde bir ‘son dakika’ haberiydi bu: “CHP, İYİ Parti ve HDP’nin yeni operasyonu: Erken seçim… Amaç: Devleti ele geçirmek.”
Grup üyeleri, Sabah’ın uyarısının altına şöyle notlar düştü:
“Seçimi muhalefet kazanırsa halkı sokağa dökecek bu adamlar.”
“Seçim istemek, seçim kazanmak ‘kriminal operasyon’ olarak kodlanıyor. Bunun artık başka bir faza geçiş olduğu gözüküyor. Millî irade sözleri çoktandır terk edilmişti zaten. Şimdi ‘millî iradeye’ başvurmak suç ilan edilme aşamasına geçiliyor.”
“Bu fikrin kanıksanmasına, normalleşmesine asla izin vermemesi lazım muhalefetin.”
“Her türlü provokasyon, aleni hukuk dışılık, akıl almaz suçlamalar, tutuklamalar vs… İnşallah olmaz böyle şeyler.”
“Öyle bir döneme giriyoruz gibi geliyor bana.”
“Yapamayacakları, lafın ötesine geçemeyecekleri, zira gerçekte güçlü değil zayıf oldukları, zaaftan kaynaklanan delice ‘güç gösterileri’nde bulundukları -ama evet, muhalefetin bu tür lafların üzerine üzerine yürümesi gerektiği kanısındayım.”
“Sandıktan değil, korkutmaktan medet umar duruma geldiler. Çünkü yönetemiyorlar. Bir bakıma dağılıyorlar…”
Aslında iktidar gazetesi meseleyi sadece kristalize etmiş, vuzuha kavuşturmuştu; yoksa seçimi, muhalefeti iktidara getirmeyi amaçlayan bir dış güç operasyonu olarak gören bir bakış açısı ne zamandır orada burada uç veriyor fakat bu netlikte ifade edilmiyordu.
Bir sınırı var mı?
AK Parti’nin başlangıçtaki pozisyonuyla bugünkü pozisyonu arasındaki devâsâ mesafeyi gözünün önüne getiren birinin, bundan sonrası için “yok artık o kadarı da olmaz” diyebileceği bir sınırı tahayyül etmesi çok zor.
Bu yazının konusu, okuru gelinen noktaya nasıl gelindiği hususunda enforme etmeye çalışmak… Fakat yine de “sınır” konusunda kendi yaklaşımımı ortaya koyacak, bir daha da bu dizi boyunca yorum alanına adım atmayacağım.
Çok kısa: Kanaatimce, AK Parti’nin salt kendi iradesine kalsa gidebileceği yerin sınırı yok. Yani kendi kendisine karşı işletebileceği, kendi kendisini sınırlayabileceği meşruiyet ölçülerine artık sahip değil ve bundan sonra da olamaz.
Fakat bu, istediği her şeyi yapabileceği anlamına da gelmez. İstanbul seçimlerinde olduğu gibi, kararlı kitleler karşısında gerilemek, bu zaaflı sertliğin doğal bir parçası.
İktidarın İstanbul seçimlerinde uygulamak istediği sertlik düzeyini hayata geçirememesinin temel nedenlerinden biri de, sergilediği tutumun kendi destekçileri arasında bile onay görmemesiydi. Yani müsebbibi olduğu her haksızlık ve adaletsizlik kendi kitlesi içinde sessiz bir itiraza yol açıyor ve bu da iktidarı aş erdiği sertlik düzeyini sergilemede tereddüte sevk ediyor. Seçim atmosferine girildiğinde bu döngü yine işleyecek ve evet, “yapamayacaklar, lafın ötesine geçemeyecekler…”
Bu ilk yazıyı bundan sonraki üç yazının özetiyle bitiriyorum:
Ben, bugünü belirleyen karar ânının 2015’teki “yerli ve millî” ilanı olduğunu; Gezi ve 17-25 Aralık’tan sonraki otoriterleşmenin bu karar ânının peşrevlerini oluşturduğunu; 15 Temmuz sonrası girilen sürecin de “karar”ın istense de geri dönülemeyecek bir “olgunluğa” ulaştığı anlamını taşıdığını düşünüyorum.
Bundan sonraki üç yazıda sırasıyla Gezi ve 17-25 Aralık (2013) sonrası otoriterleşmeye, “yerli ve millî” ilanına (2015) ve 15 Temmuz (2016) sonrasına bir daha bakarak bugünlere nasıl gelindiğini ele almaya çalışacağım.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
19.06.2025
17.06.2025
8.06.2025
1.06.2025
11.05.2025
8.05.2025
4.05.2025
29.04.2025
25.04.2025
21.04.2025