Berrin Sönmez
Kadına yönelik ayrımcılık ve nefret söylemiyle, çocuğun cinsel istismarını teşvik eden erken evlilik söylemiyle eril şiddeti besleyen fallussantrik din anlayışına karşı devlet mevcut kanunları uygulasa elverir. Niyet, kadın ve çocuk haklarını araçsallaştırarak din ve bilim alanlarında yeni kontrol/vesayet odakları geliştirmek değilse akademisyenleri yönlendirmeden önce iktidar, üzerine düşenleri yapmalı.
Düşünce özgürlüğünün güçlendirilmesiyle aşılabilecek sorunların, iktidar direktifiyle, kamu gücüyle çözülmeye kalkışılması eski hastalıklardan. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 8 Mart Dünya Kadınlar günü vesilesiyle, kadın düşmanı din adamlarının söylemlerine itiraz ederken “İslam’ın güncellenmesi” gerektiği görüşüyle Diyanet İşleri Başkanlığı ve Din İşleri Yüksek Kurulu’nu göreve çağırması, bin küsur yıllık hastalığın tekrarından ibaret.
Güncelleme direktifinin çağrıştırdığı “mihne” olayını dile getirmiştim bir önceki yazımda. Düşünce özgürlüğünü yok eden ilk büyük kırılmasıydı, İslam tarihinin. İki yüzyıl kadar süren özgür düşünce, serbest tartışma ve dolayısıyla bilimsel gelişme ortamını yok eden şey özgürlük yanlısı iktidarın düşünce ve bilim adamları üzerine kurduğu baskıydı. Mihne olayından sonra yaklaşık ikişer yüzyıl aralıklarla İslam düşünce ve bilim hayatında özgürlüğü kısıtlayan başka kırılmalar da yaşandı. Gazali’nin felsefe karşıtlığının, Filozofların Çöküşü (Tehafütü’l Felasife) adlı eserinde topladığı fikirlerinin, dönemin halifelerince resmi görüşe dönüşmesi gibi. Ehl-i Sünnet-Şia karşıtlığının iktidar mücadelesine konu oluşuyla medreselerin Şia karşıtı misyonla görevlendirilmesi gibi ana kırılmalar takip etti.
Burada yeri gelmişken bir önceki yazıda Mutezile alimleri himaye eden Büyük Selçuklu devletinin Nizamiye medreselerini anmadan geçmek olmaz. Devletin kuruluş aşamasında özgürlükçü alimleri desteklerken yıkılışına doğru medreseleri, Şia karşıtı bilgi üretmekle görevlendirişi, akademik özgürlüğe vurulan en büyük darbe olmuştu. Selçuklu, Osmanlı, Cumhuriyet çizgisi boyunca devletlerin baskın karakteri olarak din ve bilim alanları üzerindeki iktidarı, Nizamülmülk’ten miras dersek hiç abartmış olmayız.
İşte Erdoğan’ın, ilahiyatçı akademisyenlerle Diyaneti göreve çağırışı da tarihte izini kalın çizgilerle sürebildiğimiz mirasın eseri. İktidarın emrindeki bilim, iktidarın kontrolündeki din anlayışıyla Orta Çağ aklını bu yüzyılda hâlâ sürdürme merakı. İktidarını sağlamlaştırma arzusuyla dini ve bilimi yönlendirerek geniş kitleleri, yeniden biçimlendirme gayreti. Bir tür seçim yatırımı, güncelleme çıkışı. Çünkü ülkede dindarların çoğunluğu da seküler kesim de kadın düşmanlığının, çocuk istismarını teşvik eden yorumların din gibi sunulmasından son derece rahatsız. Popülist politikacı Erdoğan, bu rahatsızlığın seçim sandığına yansımasını istemiyor.
Siyasi kaygılarla değil gerçekten düşünen bir Müslüman dindar hassasiyetiyle güncelleme konusunu dile getiriyor olsaydı bilim ve din alanını yönlendirmek yerine iktidar, hukukun gereğini yapardı.
İKTİDARIN YAPMASI GEREKENLER
Kadına yönelik ayrımcılık ve nefret söylemiyle, çocuğun cinsel istismarını teşvik eden erken evlilik söylemiyle eril şiddeti besleyen fallussantrik din anlayışına karşı devlet mevcut kanunları uygulasa elverir. Niyet, kadın ve çocuk haklarını araçsallaştırarak din ve bilim alanlarında yeni kontrol/vesayet odakları geliştirmek değilse akademisyenleri yönlendirmeden önce iktidar, üzerine düşenleri yapmalı:
1- Mevcut hukuku işletmek: Kadın karşıtlığını din gibi sunan kişilerden birisi olan İhsan Şenocak, devlet memuru. İlkin Diyanet İşleri Başkanlığı Samsun Aşıkutlu Eğitim Merkezi Müdürlüğü görevine son vermeli devlet. İlahiyatçıların özgür düşüncelerini serbestçe(?) tartışmaları yönünde irade buyurmadan önce İhsan Şenocak görevden alınmalı. Sadece halkın vergileriyle maaş alırken kadın karşıtı ve cinsel suçlara azmettirici söylemi nedeniyle değil yöneticilik ve eğitimcilik yaptığı bu kurumun aynı zamanda din görevlilerinin hizmet içi eğitim merkezi olması nedeniyle de görevden alınmalı. Ki hastalıklı din görüşü, hizmet içi eğitim yoluyla tüm imam ve din görevlilerine bulaşmasın.
2- İnsan Hakları ve Ayrımcılık Kurumu görevini yerine getirmeli: Ayrımcılık ve nefret suçuyla mücadele kanunu hazırlanarak ayrımcılık ve eşitlik kurumu oluşturulmalıyken yanlış yola sapıldı hatırlanacağı gibi. Mevcut İnsan Hakları Kurumu, görevlerine ilave edildi ayrımcılık suçu. Nefret söylemi ve eşitlik kavramlarına da yer verilmeden yapılan düzenlemeyle İnsan Hakları ve Ayrımcılık Kurumu’na dönüştürüldü. Bu haliyle bile yetersiz düzenlemeye rağmen canlılık kazandırılsa bu kağıt üzerindeki kurula, dini söylemlerle kadın karşıtlığını önlemek mümkün olur. İhsan Şenocak “Pantolon giyen kızların arkasına delikanlıların takılması” benzeri sözlerle cinsel suçları adeta meşrulaştıran, erkekleri taciz suçuna azmettiren vaazlarındaki hak ihlali ve ayrımcılık suçundan cezalandırılabilir. Nurettin Yıldız ve Cübbeli de öyle.
3- Anayasanın 10’uncu maddesindeki eşitlik ilkesinin ihlali, TCK 301’e göre halkı kin ve düşmanlığa sevk etmek, Medeni Kanun’a muhalefet suçları kapsamında kadını ikincilleştirerek, erkek şiddetini normal ve hatta gerekli gören, gösteren söylemler cezalandırılabilir.
Hukuk kurallarını, yeni bir düzenlemeye bile gitmeden işler kılmakla, cumhuriyetin hukuk devleti niteliğini güçlendirmekle aşılabilir bu sorunlar. Kaldı ki zaten güncelleme denilen şey İslamın muamelat hükümleri için kullanılmakta. Muamelat hükümleri de zamana ve şartlara göre değişebildiğinden, değişime göre yeni yorumlara ihtiyaç duyulduğundan doğmuştur fıkıh. Fıkıh İslam hukuk sistemi ve hukuk da yorum ilmi. Dolayısıyla Din işleri Yüksek Kurulu’nun yapması gereken de önceki yazılarımda sıkça dile getirdiğim gibi günün hukuku içerisinde, mevcut hukuk sistemi dairesinde cevap üretmeli. Mutezile alimleri gibi, Maturidi gibi, Farabi gibi, İbni Sina gibi bilgiyi tevhid süzgecinden geçirerek, yeniden yorumlayarak güncel fetva üretmek olabilir Diyanetin ve Din İşleri Yüksek Kurulu’nun görevi. İlle de fetva gerekiyorsa…
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
31.01.2025
27.09.2024
13.09.2024
5.07.2024
18.05.2024
3.05.2024
5.04.2024
3.04.2024
29.03.2024
8.03.2024