Hadi ULUENGİN

Alan ve abartı
11.06.2014
1811

 MÜBALAĞAYI ne kadar çok severiz!

Abartmak ve o abartıyla da övünmek haniyse genetik formülümüze kazınmıştır...

Meselâ bir bina, bir AVM, bir tünel mi inşa ediliyor?

Mutlaka ya dünyanın, ya Avrupa’nın, ya Ortadoğu’nun, hadi hiçbiri tutmadı o takdirde de Balkanlar’ın en yükseği, en moderni ve en uzunudur. Aşağısı kurtarmaz!

Siyasetçi temel atma nutkunda bunu vurgular, medya manşetine bunu çıkartır, yurttaş da kahve sohbetinde bununla avunur.

Yani tevazu bize yabancıdır ki, bu illete ruhbilim lügatinde megalomani deniyor.

***

NİTEKİM İstanbul’a yapılacak üçüncü havaalanı için de yukarıdaki olgu devreye girdi.

Daha projenin ilk eskizleri çizilmişti ki yer gök yine “dünyanın en dev tesisi olacak”lâflarıyla inledi. Çok muhtemelen de ilk uçak piste inene kadar hep böyle devam edecek.

Zaten ben de bu abartıdan yola çıkarak aynı havaalanı meselesine gelmek istiyorum.

***

EN önce şunu söyleyeyim: Hâlâ modernite felsefesine inanan ve onunla düşünen bu satırlar yazarı öyle radikal bir ekolojist falan değildir. Böyle bir heves ve iddiam hiç olmadı.

Oysa şüphesiz, aynı modernitenin sivri yanlarını törpülemek rolünü üstlendikleri için çevrecilerin mevcudiyetini kesinkes destekliyorum. Varlıklarından memnuniyet duyuyorum.

Ama ters yönde de onların sivrilikleriyle, hatta şımarıklıklarıyla uzlaşmıyorum.

Bir emniyet supabı ve bir hassasiyet uyarıcısı olarak olsunlar, fakat işgüzarlığı esas itibariyle refah toplumlarına özgü o şımarıklığa vardıkları takdirde, benden paso!

Türkiye henüz yukarıdaki modernite atılımını tamamlayamadığı içindir ki, bana göre iki ucu dengeleyen bir orta yol en doğru rotadır ve her durumda da ayrı tahlil gereklidir.

***

İŞTE bu tahlili üçüncü havaalanı konusunda da yaptığımda, her türlü önyargıdan uzak olmama rağmen inşaata karşı çıkan çevreci yaklaşıma bana daha yakın duruyor.

Kabul, inkârı tabii ki nankörlük olur, AKP iktidarı sayesinde Türkiye, dolayısıyla da havacılık sektörü dev ölçüde büyüdü. Ne Yeşilköy, ne de Tuzla artık ihtiyaca cevap veriyor.

Ama Trakya Yarımadası’nın batısındaki ormanların da İstanbul gibi muazzam bir megapol açısından solunum organı işlevi gördüğü diğer hayati vakıayı oluşturuyor!

O hâlde “dünyanın en büyük” (!) hava meydanını yapacağız diye bundan feragat etmek lüksüne sahip miyiz?

***

BANA sorarsanız hayır! Asla!

Astarı yüzünden pahalıya gelecek bir ekolojik felâkete, en azından kıyıma zemin hazırlamak yerine mevcut havaalanlarını genişletmek fikri daha makul bir çözüm oluşturuyor.

Varsın rekorlar kitabına girmesin, abdestimiz mi bozulacak?

Fakat tabii bu durumda o “dünyanın en büyük” sıfatı kullanılamayacak.

Genetik formülümüze kazınmış mübalağa ve övünme dürtüsü; artı, hemen her otoriter rejim ve lideri belirleyen megaloman projeler hevesi darbe yemiş olacak.

Başka bir deyişle, uçakların ve yolcuların daha mütevazı alanlarla yetinmesi, aslında derin bilinçaltındaki kompleksleri yansıtan yukarıdaki dışavurumları tatmin etmeyecek.

Zaten sözkonusu tatminsizlik de başta belirttiğim gibi, Türkiye’nin henüz modernite atılımını tamamlayamamış olmasıyla atbaşı bir seyir izliyor.

Ve ne zaman ki kof bir büyüklük budalalığından ve boş bir abartı övüngenliğinden özgürleşeceğiz, işte o zaman modern düşünceyi hakkıyla özümsemiş olacağız.

Bu vakit bir gelsin, uçağa gerçekçiliğin ve tevazuun erdem koltuğunda kurulacağız.

[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar