Hayko BAĞDAT

Hayko BAĞDAT
Hayko BAĞDAT
Tüm Yazıları
Tekrar yazacağım...
7.02.2018
1697

  Aslında ne yazmam gerektiğini biliyorum.

Sadece, bunu kağıda karalayamıyorum artık...

Meseleyi kulaklara duyulacak şekilde nasıl fısıldamam gerektiğini de tam olarak bilmiyorum hala.

Daha önce bildiğim her yöntemi denedim üstelik.

Olmadı...

Meseleyi hakkıyla anlatayım diye yollarda rastladığım her kameraya hiç çekinmeden konuştum ben.

Beyoğlu, İstiklal Caddesi’nde sokak röportajları yapan, mesleğe yeni başlamış genç gazeteci adaylarının vatandaşa uzattığı kameralara bile konuştum, o kadar yani.

Dilimin döndüğünce her mecrada da anlattım, buna da çok şahidim var?

Bence yine de herkese tam ulaşamadı sesim.

Aslında sesimi duyurabilseydim “onlar” da inanırlardı kesin bana.

Ben sesimi duyuramadım, ondan barış olmadı. Savaş, biraz da benim suçum yani.

Denize açılıp boy veren, “bundan sonrası boyu geçiyor, boğulursunuz mazallah!” diye bağıran ailenin bıçkın fırlaması gibi bağırdım çoğunlukla, bu bile bir işe yaramadı..

Parlamento binalarında, merkez medyanın gladyatör arenalarında, “terör örgütleri”nin televizyon kanallarında, eylemlerde, sokaklarda, sahnelerde, Twiter’da dahi söyledim.

Doğrusunu söylemek gerekirse hedeflediğim sonuca azıcık yaklaşabilmiş bile değilim.

Koruma polisleri, çelik yelekler, sürgünler, uçaklar, Beyoğlu batakhaneleri, Onur Yürüyüşleri, Ada mangalları, Dolapdere esnaf lokantaları, Çingene düğünleri, paskalya, Çerkes gelin, Rum anne, Ruhban Okulu, “Selahattin Demirtaş’ı serbest bırakın”, ‘Uyumadım’ kelimelerinin toplamından cümleler kurdum.

Kakofoni oldu bu kez, çok yankı yaptı sesim. Meselenin özü kayboldu arada.

Müzik kulağım iyidir benim. Mikrofon bulsam şarkı söyleyeceğim artık, karışmayın bana.

Şimdi bir daha aldım kalemi elime, oturdum yazıyorum.

Aslında ne yazmam gerektiğini biliyorum.

Sadece, bunu kağıda karalayamıyorum artık...

Korkudan, yaşlanmaktan, sürgünden falan değil.

“Önce söz vardı” diyenler her gün gözlerimizin içine bakıp “kelimeler bitti artık” diyorlar. Bu kadar zulmü, acıyı, haksızlığı anlatacak halihazırda kelime kalmamış.

İnsanın acısını, hatta insanın ses tellerini yırtarcasına haykırdığı çığlığını, harf denilen uydurulmuş semboller ile tarif etmenin geçerliliği kalmamış. Kelimeler yorgun ve vasıfsızmış artık.

Kalanları son kelimelerimizi içimize hapsedeceklermiş.

İçimize dokunabilmek için vücudumuzu açmaya hazırlar.

Otopsideyiz hepimiz...

Çok kan aktı yine. Çocuklar öldürüldü. Anneler öldürüldü.

Lanetlendik biz...

Sadece Taybet Ana’nın sokak ortasında yedi gün bekletilen bedeni ve çocuklarının onun cansız vücudunu sokak köpeklerinden korumak için gizlendikleri köşeden taş atmaya çalıştıkları halleri yüzünden bile lanetlendik.

Memleketimiz, toprağımız, evimiz lanetlenmiştir yine.

Geleceğimiz de lanetlenmiş.

Çocuklarımızın bazılarına “katil” diyecek sağ kurtulanlar.

Çocuklarımızın bazıları öldürülecek...

Memleketimizde kan adaletle susacaktı.

Adalet gelmedi, kan susmadı, şeytan kazandı işte.

Topraklarımızda katil yüz yıldır özgür ve itibarlıdır biliyoruz.

Bu kez yine kalabalıkların kalbi katilden yana atıyor. Zalimin zulmü arttıkça yüreği soğuyor güruhun. Gladyatör gibiler.

Son darbeyi vurup hasmının canını almak için kalabalıkların iyice coşmasını bekliyor imparator.

Elini yumruk yapıp baş parmağını aşağı doğru tutuyor hep.

“Öldürün” diyor.

İmparator ölüme fetva verdikçe kalabalıklar meşru cinayetlere daha çok heves ediyor. Roma’yı yaksın artık diye bekliyor herkes.

Roma yakılmalıdır artık. İmparator Roma’yı bizim için yakacak diye seviniliyor.

Hep aynı terane yani.

Kalabalıklar hep katile yakın hissediyor kendini. Bombalarla parçalanmış insanları yuhalıyorlar tribünlerde.

Bazen beyaz bere giyiyor binlercesi.

Katilin daima hafifletici sebepleri var ve topluluklar hep yeniden ikna oluyor cinayetlere.

Katiller hep kahraman.

Ermeni katili Topal Osman gibi kendilerinin de heykelleri dikilecek diye umuyor yeni katiller.

Başka hiç kimsenin heykeline tahammül edemiyorlar. Mezar taşlarını bile kırıyorlar.

Sadece katillerin putu itibarlı olabiliyor yani.

Böyle durumlarda o kalabalıklara ne demeliyim?

Onları nasıl durdurmalıyım?

Bilmiyorum...

Aslında ne yazmam gerektiğini biliyorum.

Sadece, bunu kağıda karalayamıyorum artık...

Ben yazacaklarımı yazabilmeyi tekrar denemek istiyorum.

Her Cuma buradan deneyeceğim.

Belki o kötü gün gelmesin diye faydam dokunur diye deneyeceğim.

Neticede en az Şeytan’ın sahip olduğu kadar kelimem var hala elimde...

https://ahvalnews6.com/tr/ifade-ozgurlugu/tekrar-yazacagim

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar