Münir AKTOLGA
SINIFSAL YAPI, SINIF DENGELERİ- İLİŞKİLERİ
Şimdi soru şu: Adına Jöntürkler, ya da Kemalistler dediğimiz Osmanlı Devlet sınıfının uzantısı- tarihsel devrimci o bir avuç insan ne yapmıştır-nasıl yapmıştır da kurulmuştur bu yeni Devlet-Cumhuriyet? Bu işler olup biterken toplumun diğer sınıf ve tabakaları ne durumdaydılar? Onların katkısı ne olmuştur-nasıl olmuştur bu sürece; yani, nasıl olmuştur da sonuçta ortaya böyle bir sentez çıkmıştır?
Osmanlı burjuvazisinin büyük ölçüde, gayrımüslim tüccar, banker ve aracılardan ibaret sayılabileceğine daha önce işaret etmiştik. Bu, azınlıkların tamamının şehirli burjuva olduğu, veya hepsinin ticaretle uğraştığı anlamına gelmez. Örneğin, İmparatorluktaki Ermenilerin büyük çoğunluğu Doğu Anadolu’da Müslüman köylülerle benzer şartlarda yaşıyordu. Ayrıca, Karadeniz kıyılarında ve Orta Anadolu’da geleneksel tarımla uğraşmaya devam eden Rum toplulukları da vardı. Ege kıyılarında yaşayan Rum köylülerin çoğunluğu ise ihracata yönelik meta üreticisiydiler. Kentlerdeki ücretli nüfusun büyük bir bölümünü de Rumlar oluşturuyordu. Ama yine de, 19.yy’ın son yarısında, İstanbul, Selanik ve İzmir başta olmak üzere bütün önemli şehirlerdeki ticaret burjuvazisinin ezici çoğunluğu gayrımüslimdi. Ermenilerin iktisadi öneminin yadsınamayacağı Doğu’daki şehirler bir yana, iç kesimlerdeki Bursa, Konya, Kayseri, Sivas ve Ankara gibi geleneksel şehirlerde bile ticari faaliyet açısından önemli konumlar azınlıkların elinde idi[4].
1906 sayımına göre, Türkiye’nin bugünkü sınırları içindeki nüfus takriben 15 milyondu ve bu nüfusun yüzde 10’u Rum, yüzde 7’si Ermeni, yüzde 1’i de Museviydi. Müslümanlar yüzde 80’in üstündeydiler. 1914 ile 1924 arasında bu nüfusta önemli bir azalma olduğu gibi, nüfusun bileşimi de ciddi bir değişikliğe uğradı. 1927 nüfus sayımına göre Türkiye’nin nüfusu 13,6 milyondu. Bu nüfusun içinde gayrımüslimlerin oranı ise sadece yüzde 2,6 idi. Bunların 120 bini Rumca, 65 bini de Ermenice konuşanlardı. Soykırımın ve mübadelenin dışında nüfustaki değişmenin bir nedeni de savaşın getirdiği yıkımdı kuşkusuz. Örneğin Müslüman nüfusun yüzde 18’inin 1914 ile 1922 arasında ölmüş olduğu tahmin edilmektedir. Ermeni nüfusun bir bölümü 1915’teki tehcir-soykırımı sırasında ölmüş, bir bölümü ise Suriye’ye, Ermenistan’a ve başka ülkelere göç etmişti. Rum nüfusu içinde ölenlerin sayısı daha azdı. Yunanistan’daki 1928 sayımına göre Türkiye’den gelen mültecilerin sayısı yaklaşık 1,2 milyondu. Bunun yanında şüphesiz başka ülkelere göç eden Rumlar da vardı. Demek ki Türkiye’nin 1913’teki nüfusunun dörtte birinden biraz fazlası 1925’e gelindiğinde artık yoktu. Müslüman nüfusun beşte bire yakını ölmüş, gayrımüslimlerin ise sadece sekizde biri ülkede kalmıştı. Başka bir ifadeyle, Birinci Dünya Savaşından önce Türkiye’nin bugünkü sınırları içinde yaşayan her beş kişiden biri gayrımüslimdi; savaştan sonra ise bu oran kırkta bire düştü.
Bu dramatik gelişme, savaş yılları içinde Türkiye’nin ticaret sınıfının çok büyük bir bölümünü kaybetmiş olduğuna işaret eder. Burjuvaziden arta kalan kesim ise bürokrasiye-Devlet sınıfına karşı özerk bir tavır alabilecek bir sınıf oluşturamayacak kadar zayıftı. Üstelik, İttihat ve Terakki öncesinden kalan tüccar sınıfı eskisinden de büyük ölçüde İzmir ve İstanbul’da yoğunlaşmıştı ve harpten sonra bu iki şehir eski şaşaalı günlerine nazaran pek sönük kalmışlardı. İktisadi dönüşümün ve kültürel uyanmanın ancak 19.yy’ın sonunda başlamış olduğu taşra şehirlerinde ise bu hareketlilikten eser bile yoktu, bu şehirler varlıklarını yeniden uyuşuk idari merkezler olarak sürdürür olmuşlardı. Gayrımüslim burjuvazinin büyük kısmının ülkeden çıkarılması, onların yarattığı ve desteklediği bütün kültürel kazançları da silip süpürmüştü. Doğmakta olan sivil toplum henüz meyve vermeden boğulmuş ve bir kez daha Devletin katı hakimiyetinin her şeyin üstüne çıkması tehlikesi başgöstermişti. Bu gelişmenin etkileri şehirlerdeki nüfus eğilimlerinde de görülebilir. Örneğin, İstanbul’un nüfusu 1,2 milyondan 700 bine, İzmir’i de içine alan ve savaş öncesinde halkının yüzde 30 kadarını Rumların oluşturduğu Aydın Vilayeti’nin nüfusu 1,6 milyondan 1,3 milyona düşmüştü. 19.yy’ın sonunda şehir nüfusunun toplam nüfusa oranının yüzde 25 olduğu, bu oranın savaştan hemen önce daha da yüksek olacağı tahmin edilmektedir. 1927 nüfus sayımında ise bu oran yüzde 18 idi. Bu genel kırlaşma eğilimi içinde tüm şehirlerin, özellikle de ticari bakımdan önem taşıyan şehirlerin nüfusu azalmıştı; tabi bütün gelişmesini bürokrasinin yeni merkezi olarak seçilmesine borçlu olan başkent Ankara bu gelişmenin istisnasıydı.
Eğer Anadolu’ya Türkçe konuşan Müslüman muhacirler gelmemiş olsaydı, bu nüfus eğilimleri ve bu eğilimlerin toplumsal yapı üzerindeki etkileri çok daha olumsuz olabilirdi. Bu muhacirlerin çoğu Rusya’nın ele geçirdiği eski Osmanlı topraklarından gelmişti. Kırım Savaşı sonrasında Anadoluya gelen Kırımlıların sayısının yarım milyon kadar olduğu tahmin ediliyor. 1877-78 savaşında da bir milyon kadar muhacir geldi. Bunlara ek olarak 1880-1923 arasında Kuzey’den gelen yarım milyon muhacir bugünkü Türkiye topraklarına yerleştirildi. Göç 1920’lerde de sürdü. Ayrıca, Balkan Savaşları sırasında ve Yunanistan’la yapılan nüfus mübadelesi sonucunda yarım milyona yakın Müslüman ülkeye geldi. Bu göçler Anadolu’nun Müslümanlaşmasına katkıda bulunduğu gibi, eski gayrımüslim tüccar sınıfının çoğunluğunun artık ülkede bulunmamasının yol açtığı iktisadi kaybı da hafifletti. Özellikle Rusya’dan gelen göçmenlerin çoğunluğu köylü olmasına rağmen, bunların arasında önemli sayıda Müslüman tüccarlar da vardı. Oğulları Rusya’da ve Avrupa’da üniversite eğitimi görmüş olan bu burjuva aileleri siyaset hayatına da önemli katkılarda bulundular. Bekleneceği üzere yeni edindikleri statü nedeniyle milliyetçi girişimleri desteklemeye ve gayrımüslim burjuvazinin yerini almaya çok hevesliydiler. Bu eğilim nedeniyle bu grubun büyük bölümü milliyetçilik bayrağı altında Devlet sınıfıyla özdeşleşti ve rakip bir siyasi sınıf oluşturamadı[5].
Devam ediyoruz:
Öte yandan, bir kısım Müslüman tüccarların ve toprak sahiplerinin davaya bağlanmasıyla “milliyetçi hareket” güçlü bir toplumsal taban kazanmıştı; bunun nedeni, bunların büyük ölçüde ülkeden ayrılmış veya kovulmuş gayrımüslim burjuvaziye karşı olan muhalif konumlarıydı. Bu grupta yer alan insanların Devletin-Devlet sınıfının toplum üzerinde vesayet kurma çabasıyla bir problemleri yoktu. Bunlar sadece İttihat ve Terakki dönemindeki siyasal kayırmalardan yararlanarak elde ettikleri ayrıcalıklı konumlarını devam ettirmek istiyorlardı o kadar. Ayrıca, Ermeni tehciri sırasında ve Kurtuluş Savaşı yıllarında önemli miktarda servet de el değiştirmişti. Ermeniler mülklerini düşük fiyatlarla satmaya mecbur kalmışlardı. Köyleri terkeden nüfusun elindeki topraklara yörenin eşrafı ve toprak sahipleri el koymuştu. Savaş sırasında Ege kıyılarından ve Trabzon yöresinden iç bölgelere gönderilen Rum nüfus ile, savaş bitmeden önce Yunanistan’a göç etmeyi tercih edenler de geride arazilerini bırakmış veya gerçek fiyatlarının çok altında satmışlardı. Müslüman eşrafın eline geçen bu servetlerin “milliyetçi davayı” desteklemek için güçlü bir saik oluşturduğu tahmin edilebilir. Yunan ordusunun yenilmesinden sonra bir milyon Rum’un (ki aralarında hali vakti yerinde çiftçi ve şehirliler de vardı) ülkeden ayrılması sonucu gerçekleşen servet transferi de buna eklenince, bütün bunların bir kısım Müslüman eşrafa milliyetçi zaferden beklenebilecek maddi ödülleri sağladığı açıktır. Mütarekeden sonra Fransızların himayesinde eski topraklarına geri dönmeye çalışan Ermenilere bu eşrafın örgütlediği yerli çetelerin nasıl karşı koydukları da düşünülürse, bu grupta yer alan kişilerin el koydukları Ermeni-Rum mallarını elden kaçırmamak için Kurtuluş Savaşı’na nasıl dört elle sarıldıkları daha iyi anlaşılabilir.
Zaten, Kurtuluş Savaşı’nın bitmesinden sonra Lozan’da pazarlık konusu yapılan ilk konu ülkede kalan Rum nüfusunun statüsüydü. Zorunlu nüfus mübadelesi hükümlerine göre, ülkeden ayrılanların geride bıraktıkları mülk kamulaştırılmış sayılacak ve ülkeye gelen muhacirlere verilecekti. Aslında savaşlar sırasında bir milyon kadar Rum kaçmış ve mübadele hükümlerine göre 150 bin Rum daha ülkeden ayrılmıştı. Kaba bir hesapla, Rumların ülkeden ayrılmasıyla Batı Anadolu’daki en iyi toprakların en azından beşte birinin Müslüman toprak sahiplerinin eline geçtiği tahmin edilebilir. Şehirlerde geride bırakılan mülk ve servet ise şüphesiz çok daha büyük orandaydı. Savaşta geride bırakılanların bölüşümünden kimin yararlanacağına çoğu zaman siyasi otorite karar verirdi. Toprağın bir bölümü Rusya’dan ve Yunanistan’dan yeni gelen muhacirlere dağıtılmıştı. Her ne kadar millileştirilen toprakların nasıl bölüşüldüğünü kesin olarak bilmiyorsak da, Kurtuluş Savaşı’na katılan adayların ve iktidara yakın eşrafın büyük topraklar ele geçirdiği anlaşılıyor. Toprak bölüşümünden en çok yararlananlar ise şüphesiz “milliyetçi davaya” erken katılan kasabalılar olmuştur; daha önce de belirttiğimiz gibi bunlar aynı zamanda İttihatçıların millileştirme politikalarından en çok kazanç sağlayan gruptu. Yeni Devlet ile bu yerli tüccar sınıfı arasındaki sembiyotik ilişkinin ilk örneği terkedilmiş mülk ve ticarethanelerin yeniden temellükü sırasında görüldü.
Yeni kurulan Devletin kanatları altında büyümekte olan bu Devletçi burjuvazi 1920’lerde Devletle hiçbir siyasi ve kültürel çatışmaya girmedi, minnetini dile getirmekle yetindi ve çekingenlikle parasal kazanç getirecek talepler-ara sıra-ileri sürdü. Bu burjuvazi, savaş öncesi dönemde tomurcuklanmaya başlayan burjuva kültürel gelenekleri de sürdürmedi. Bir başka deyişle, sivil toplum kurma hakkından vazgeçerek karşılığında para kazanma ayrıcalığını aldı. Bunların, bazı taleplerini öne sürmelerine izin verecek siyasi koşullar olduğunda bile iktidarı karşılarına almamayı tercih etmeleri ilginçtir. Bu durum Osmanlı tüccarlarının Saray karşısındaki boynu bükük konumunu hatırlatmaktadır. İşte bu geleneksel ilişki yerli bir burjuvazi yaratmayı amaçlayan İttihat ve Terakki’nin-daha sonra da Kemalistlerin politikalarında yeni bir ifade biçimi bulmuştu.[6]
Yukarıdaki satırlar olayı çok güzel anlatıyor aslında, ve ilk bakışta sanki bunlara ekleyecek fazla birşey de yokmuş gibi görünüyor! Ama var!
Tamam, gayrımüslim burjuvazinin durumu açık. 19.yy’ın başlarından sonra içine girilen sürecin sonucu bu. Sonuçları da ortada..
Muhacirlerin konumu ve psikolojileri de açık. Düşünsenize, milyonlarca insan sırf Müslüman oldukları için sürülmüşler-kovulmuşlar yaşadıkları topraklardan. Binlercesi, onbinlercesi yollarda telef olmuşlar bunların ve ennihayet “vatan toprakları” diyerek gelebilmişler bu ülkeye. Bir an için olup bitenleri bu insanların gözüyle görmeye çalışın! Bunlar öyle bir sarılmışlar ki toprağa! Tabi, yeni kurulmaya çalışılan Devlet-Cumhuriyet için bulunmaz bir nimet-kitle temeli oluşturuyor bu psikoloji. Dikkat ederseniz, zaten Devlet kurucu o Jöntürk-Kemalist kadronun büyük çoğunluğu da bu gruba dahil. Yani, Balkan göçmeni çoğu. Bütün bunlarda anlaşılamayacak birşey yok.
Ancak tam da burada çok ilginç bir nokta var: Nasıl olmuştur da, Osmanlı toplumunun ve ekonomisinin çok önemli bir parçasını oluşturan gayrımüslim burjuvazi devre dışı kaldıktan-bırakıldıktan sonra da çarklar halâ dönmeye devam edebilmiştir?. Özellikle de Kurtuluş Savasından sonra, nasıl olmuştur da yeni Devlet-Cumhuriyet (“kayıp burjuvaziye” rağmen) ekonomik olarak ayaklarının üzerinde kalabilmiştir? Sadece bir avuç Devletçi burjuvazinin, ya da göçmenin gayretiyle mi dönmüştür çarklar?
“Osmanlı İmparatorluğu’ndaki gayrımüslim burjuvazi, yabancı sermaye ile yerli üretim arasında aracılık konumunda olmasına rağmen, bol kazançlı girişim alanlarını elinde tutabilecek güçte bir yerli burjuvazi niteliğini de taşıyordu. Bu nedenle, ülkede yabancı sermayenin daha büyük rol oynaması karşısında bir engel oluşturuyordu bunlar. A.Emmanuel, beyaz kolonyalizmi ile yabancı sermayenin biribiriyle çatışan projeleri yüzünden rekabet içinde olduklarını ileri sürer. Osmanlının bu gayrımüslim yerli ticaret burjuvazisiyle ilgili olarak da benzer bir tez ileri sürülebilir. Çünkü, herşeye rağmen, bu gayrımüslim ticaret burjuvazisinin bağımsız gelişme potansiyeli, yabancı sermayeyi beraberinde getiren emperyalizme tarihi bir alternatif oluşturuyordu. Bunların-yani Hristiyan burjuvazinin- gitmesiyle ekonomide yabancı sermayenin rolünün artması bu teze kanıt oluşturdu. 1920’lerde yabancı sermaye, sadece ticari girişimler yoluyla değil, aynı zamanda, bankalar aracılığıyla ve kredilerin dağılımına doğrudan katılarak, ihracata yönelik tarımın teşvikinde ve özendirilmesinde de doğrudan bir rol oynadı. Yabancı tüccarlar ihracatın son aşamasını zaten ellerinde tutuyorlardı. 1920’lerde ise üretici ile yabancı alıcı arasındaki bağlantıyı geleneksel olarak ellerinde tutan aracıların yerine başka mekanizmalar koyma çabasına giriştiler. Bankaların da aktif desteğiyle doğrudan doğruya sözleşme yapmaya başladılar ve üreticilerin gittikçe daha fazla borca girmesinden yararlanarak üreticiler üzerindeki hakimiyetlerini tamamlamaya koyuldular. Bu yöntemin özellikle tütün ve pamuk üretiminde başarıya ulaştığı anlaşılıyor.Yabancı sermayenin Hristiyan burjuvazinin yerini almasının bir başka örneği de, yabancı bankaların faaliyetlerinin yaygınlaşması ve bu yaygınlaşma içinde en önemli payın dış ticarete yönelik kredilere ait olmasıydı. Bütün kredilerin üçte iki ila dörtte üçü, yeni kurulan Türk bankalarıyla rekabet içinde olan yabancı bankalarca verilmekteydi. Yabancı sermaye yeni kurulan sanayi şirketleri içinde de önemli bir yere sahipti. 1923 ile 1929 arasında sanayi şirketlerine yapılan yatırımlar içinde yabancı sermayenin payı Türklerin payının tam iki katıydı. Ayrıca bazı yabancı firmalar devletten belli malları ithal etme ve iç pazarda satma tekelini de almışlardı. Bütün bu faaliyetler, yerli (Rum ve Ermeni) sermayenin daha güçlü olduğu Osmanlı dönemine göre, yabancı sermayenin ekonomideki öneminin arttığını ve farklı bir nitelik kazandığını gösterir”.[7]
Müthiş birşey değil mi! Şimdiye kadar bize anlatılan o anti emperyalist-anti kapitalist hikâyelere de hiç uymuyor bunlar! Tabi, işin bir ucu da Kurtuluş Savaşı olayına dokunuyor burada!. Hani öyle, “yedi düvele karşı savaşarak kurduk biz bu Cumhuriyeti” hamasetini bir yana bıraktığımız zaman ortada kalan şudur: Kurtuluş Savaşımız büyük ölçüde bir Türk-Yunan savaşıdır. Evet, Yunanlıları kışkırtarak Anadoluyu işgale yönelten İngilizlerdir, ama daha önce de belirttiğimiz gibi, Kurtuluş Savaşında ne öyle İngilizlerle, ne de diğer Batı’lı ülkelerle kayda değer bir çatışma falan olmamıştır. Yani, Cumhuriyet’in kuruluşu öyle antiemperyalist-antikapitalist bir ulusal savaşın sonucu falan değildir. Bir yerde, dönemin konjönktürüne uygun bir olay olarak tarih sahnesinde yerini almıştır yeni Devlet. Hatta öyle ki, böyle bir oluşumun ortaya çıkması bir yerde o Batılı devletlerin de işine gelir. Burada, yeni Devletin Sovyetlere karşı bir tampon olarak tasarlanmasını falan tartışmayacağım. Benim üzerinde durmak istediğim asıl nokta, o batılı devletlerin, Osmanlıdaki işbirlikçileri olan gayrımüslim burjuvazi tasfiye edilirken neden öyle tepkisiz kaldıklarıdır. Tamam biraz gürültü yapmışlardır ama öyle fazla da ileri gitmemişlerdir!..
Ne var ki, yabancı sermayenin ekonomi içinde dallanıp budaklanması bu arada Müslüman tüccar bir sınıfın hızla gelişmesini de engellememiştir!. Bir kısım Müslüman tüccarlar, Hristiyanlar karşısındaki ikincil konumlarına rağmen, İttihat ve Terakki döneminde gördükleri himaye sayesinde zaten önemli bir ivme kazanmışlardı. İttihatçıların bir Müslüman burjuvazi oluşturma çabaları, özellikle Birinci Dünya Savaşı sırasında ve kapitülasyonların kaldırılması sonucunda belirli bir başarıya ulaşmıştı. Bu ilk hız, Rumlar ve Ermeniler sahneden çekildiğinde Müslümanların rollerin çoğunu üstlenebilmelerine yetecek örgütsel yetenek birikimine yol açmış olmalı. Maddi birikim açısından, Ermeni tehciri, Rumların ülkeden ayrılması ve nüfus mübadelesi çifte önem taşıyordu. Bu sayede ortaya çıkan olanaklarla beraber oluşma sürecindeki Müslüman burjuvazi 1914-23 dönemindeki birikimi de kullanarak Cumhuriyet’in ilk yıllarında daha fazla kar elde etme ve genişleme fırsatını bulmuştu.
Müslüman tüccarların bürokrasiyle vardığı zımni anlaşmanın en önemli unsuru, ayrıcalıkların ve konumların yeni Cumhuriyet vatandaşlarının eline geçmesiydi. Bu dönemde henüz paylaşılmamış kaynaklar da mevcut olduğundan, bürokrasi ile Müslüman tüccarlar arasındaki ilişki bölüşüm üzerinde bir çatışmaya yol açmadan devam edebildi. Bürokratlar kendi içlerinde bölünmüş olmaları ve üstlendikleri reformcu görev nedeniyle bu yeni tüccarların çeşitli taleplerine müsbet cevaplar verdiler. Ne var ki, “milli burjuvaziye” gösterilen bu hüsnü kabul, yabancı sermayeye karşı olumsuz bir tavır takınılması biçimini almadı. Daha önce de söylenildiği gibi 1920’lerde yabancı sermaye ağırlığını arttırırken bu yıllarda yabancılara çeşitli ticaret imtiyazları da verildi. Zaten, o dönemde Türk tüccarların başlıca örgütü olan İstanbul Ticaret Odası da yabancı sermayenin dışlanmasında ısrarlı değildi. Buna bir iki ufak istisna vardır, örneğin, o sırada halâ Yunanlı armatörlerin elinde bulunan kıyı denizciliğinin hükümet eliyle millileştirilmesi. Zaten, Türk tüccarlar yutabilecekleri lokmadan daha fazlasıyla başa çıkamazlardı, bu yüzden de yabancı sermayenin örgütlediği ve yabancı sermayeyi kayıran bir iş bölümünün alıcı tarafında kalmakla yetiniyorlardı. Ülkeden ayrılan Hristiyan aracıların yerini alabilecek ölçüde birikim yapabilmekten memnundular; bu birikim devletin daha aktif müdahalesini gerektiren bir düzeye erişmediğinden bürokrasinin çekimser tavrından da şikayetleri yoktu[8]
“Cumhuriyet kurulduğunda 1913 tarihli Teşvik-i Sanayi Kanunu halâ yürürlükteydi. Ne var ki, 1923 İzmir İktisat Kongresi’ne katılanlar sanayii teşvik için daha kapsamlı bir program yapılmasını önermişlerdi. Sanayicilerin hazırladığı rapor, “Türkiye’nin yolunda ilerleyebilmesi için” Devletten büyük ölçekli sanayiin kuruluşuna yönelik gerekli koşulları sağlamasını israrla istiyorlar ve özel yatırımcıların yapamayacağı bazı yatırımların Devletçe üstlenilmesini öneriyorlardı. Kongrenin tamamınca onaylanan nihai metinde, hükümetin 1913 tarihli kanunu sanayicilerin gereksinimlerine uygun biçimde değiştirmesi isteniyordu. Önerilen değişiklikler, kanunun tanıdığı ayrıcalıkların yabancı firmalara uygulanması, hangi hammaddelerin serbestçe ithal edileceğine sanayicilerin kendilerinin karar vermesi ve hükümetin harcamalarında yurt içinde üretilen mamul malların- ithal malarına oranla %20 daha pahalı olsalar bile-yabancı mallara tercih edilmesiydi. Ne var ki, yeni kanun ancak 1927 Mayıs’ında Meclisten geçti. Kanunun getirdikleri arasında vergi muafiyeti, toprak bağışı, yatırım mallarının gümrüksüz ithal izni, taşıma ücretlerinde indirim, Devlet kurumlarının teşvik edilen firma ürünlerini %10’a kadar fiyat farkı durumunda bile satınalması bulunuyordu. Tanınan ayrıcalıklardan yararlanabilecek işyerleri ise ayrıntısıyla belirtilmişti. Genel olarak, belirli bir makinalaşma (en az 10 B.G kadar mekanik gücün varlığı) ve ölçek (bu, çalıştırılan işçi sayısıyla belirleniyordu) düzeyi gerekliydi. Her ne kadar küçük işyerlerinin bazı ayrıcalıklardan yararlanması olanaklıysa da, bürokratik işlemlerin çokluğu yalnızca büyük firmaların teşvik belgesi alması sonucunu getiriyordu. 1930 kongresinde sanayicilerin ortak şikayeti, başvuru yapıp bu belgeyi elde etmenin son derece güç olduğu ve sadece büyük firmaların teşvik kanunundan yararlanabildiğiydi. Bütün raporlarda, orta düzeydeki küçük sanayi diye adlandırdıkları işyerlerinin de kanunun getirdiklerinden yararlandırılması isteniyordu. Herşeye rağmen, 1923’ten önce kanundan yararlanan işyerlerinin sayısı 341 iken, 1926 yılında listeye 299 yeni firma daha girdi ve 1927-1929 yılları içinde 435 firma teşvik belgesi aldı”..[9]
DEVAM EDECEK
PEKİ AMA HEPSİ BU KADAR MI?
Evet, hepsi bu kadar mı, yani, bu Devleti-Cumhuriyeti kuranlar sadece Jöntürk gelenekli Osmanlı Devlet sınıfı uzantılarıyla, İttihatçıların döneminden kalma Devletin kayırdığıbir avuçDevletçi Müslüman burjuva mıydı? Ve bir de tabi mülteciler-göçmenler mi idi?
[1]Gerçi Jöntürklük, yani ideolojik devrimcilik-toplum mühendisliği- bu, yani bazılarının kafasında mutla-ka bu türden batılı bir Cumhuriyet ideali falan vardı, ama bu ayrı bir konu..
[2] Bununla Kuvayımilliye olayını küçümsemiş falan olmuyoruz! Elbetteki Türkiye’nin dörtbir yanında di-reniş grupları da vardı. Örneğin, bir Yeşil Ordu olayı, ya da diğer “çeteler”-gerilla grupları.. Ama bunlar hiçbir zaman mahalli direniş grupları olmanın ötesine geçemediler. Birleştirici olan, kurucu-öncü güç Devletçi kadrolar olmuştur bu açık.
[3]Ah o “iç dinamikler”! Onların başına gelen pişmiş tavuğun başına gelmemiştir bu ülkenin tarihinde! Evet, iç dinamikler harekete geçerler ama, bu kez de Devletin bu yeni sahipleriyle boğuşmak zorunda kalınır! Ne de olsa II.Mahmut’ un torunlarıdır bunlar da!..
[4]Türkiye’de Devlet ve Sınıflar, Çağlar Keyder, s.103
[5] a.g.e s.104
[6] a.g.e. s.106-7
[7]a.g.e s.120
[8]a.g.e s.122
[9]Ç.Keyder, “Dünya Ekonomisi İçinde Türkiye” s.88, Yurt Yay.
Yazarlar
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTefessüh… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUAnayasa engeli olduğu halde yeniden seçilmek isteyen başkan ne yapar? 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkanİktidar ülkeyi yönetebiliyor mu ki? Tek kişi ne kadar yönetebilirse o kadar işte… 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBüyük Aldatmaca: Popülizmin (Halkçılığın) Yolsuzluk Ve Eşitsizlik Konusundaki Yalanları 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçay2025’in kalanı nasıl geçecek? 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNESiyasî kimlikler panayırı kapandı 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRKÜRT ULUSAL BİRLİK KONFERANSI 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKİktidarın soğuk matematiği 23.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali TarakçıZEVZEK'in asıl amacı Montrö değilmiş! 17.04.2021 Tüm Yazıları
-
Burak Bilgehan ÖzpekVesayet Nedir, Nasıl Kurulur, Niçin Çöker? 16.04.2021 Tüm Yazıları
-
Firuz TÜRKERDARBE GİRİŞİMİNE HAZIR OLMAK 4.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız RamazanoğluYeni metin ne söyleyecek? 25.03.2021 Tüm Yazıları
-
RAGIP DURAN'Bir tek kişinin otoritesi suçtur!' 22.03.2021 Tüm Yazıları
-
Sevilay YALMANMesele Gergerlioğlu meselesi değil! 19.03.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKBACAKİZMİT KÖRFEZİ YAKIN, DENİZ BİZE ÇOK UZAK! 17.03.2021 Tüm Yazıları
-
Ural ATEŞERANADİL... 21.02.2021 Tüm Yazıları
-
Demir Küçükaydınİki Devrimci – Türeci ve Şahin 4.01.2021 Tüm Yazıları
-
Perihan MAĞDENHayaller: ETHOS, Gerçekler: BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM 18.11.2020 Tüm Yazıları
-
Talat ULUSOY9 Eylül 1922, İzmir’in “KURTULUŞ” Günü’nde… 9.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mahmut ÖVÜRAK Parti mi “İhvan’cı” siz mi operasyon çekiyorsunuz? 8.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mustafa Yurtsever2010 YILI REFERANDUMU’NUN BİTMEYEN HİKAYESİ 29.08.2020 Tüm Yazıları
-
Hilâl KAPLANİstanbul Sözleşmesi yaşatır mı? 7.08.2020 Tüm Yazıları
-
Eşref ÇAKARKonca Yazışmaları... 5.08.2020 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunOsmanlı Kudüs’ü 4.06.2020 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANÜmitliyim, çünkü… 26.05.2020 Tüm Yazıları
-
Kadri GÜRSELTürkiye’de darbe mi olacak gerçekten? 16.05.2020 Tüm Yazıları
-
Sinan ÇİFTYÜREKTürbülanstan mayın tarlasına dalış yapan AKP! 13.05.2020 Tüm Yazıları
-
Yaşar YAKIŞTürkiye’nin iktidar partisi yardımlaşmayı da tekeline almak istiyor 25.04.2020 Tüm Yazıları
-
Orhan PamukEski salgınlar ve bugün biz 24.04.2020 Tüm Yazıları
-
Bejan MATURÖlüm hangi boşluğu doldurur? 12.04.2020 Tüm Yazıları
-
Umut ÖZKIRIMLIKorona ve milliyetçilik 8.04.2020 Tüm Yazıları
-
Raffi Hermon Araks‘ARTSAX (Dağlık Karabağ) MESELESİ, NEDİR VE NE DEĞİLDİR? 1.04.2020 Tüm Yazıları
-
Serdar KAYAİslam, Bilim, Virüs, Kumaş 24.03.2020 Tüm Yazıları
-
Markar ESAYANKarantina günlerinde yalnızlık... 20.03.2020 Tüm Yazıları
-
Eyüphan KAYACorona Virüs bir musibettir 19.03.2020 Tüm Yazıları
-
Metehan DemirMoskovanın samimiyet testi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Merve Şebnem OruçSürreel bir devrim: Gezi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Tayfun AtayGoebbels korosu söylüyor: "Her şey mükemmel efendim!" 18.02.2020 Tüm Yazıları
-
Hüseyin GÜLERCECHP, şimdi de İlker Başbuğu alet ediyor 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın AKDOĞANBirilerini suçlama yarışı 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Ufuk COŞKUNCemevleri için Cumhurbaşkanı’na Çağrı! 20.01.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın ERGÜNDOĞANGökdelen hançeri tam İzmir’in kalbine saplanıyordu ki… 16.12.2019 Tüm Yazıları
-
Nihat Ali ÖzcanOrtadoğu’nun karmakarışık halleri 22.10.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TenekeciDün ve bugün 11.09.2019 Tüm Yazıları
-
Haşmet BABAOĞLUİçerisini iyi anlamak için dışarıya bak! 9.09.2019 Tüm Yazıları
-
Esat KORKMAZYOLDAŞIM YAVUZ ÇANAK 29.08.2019 Tüm Yazıları
-
Ali KİREMİTCİDÜNYADA VE TÜRKİYE’DE SİYASET YENİDEN ŞEKİLLENİYOR 13.07.2019 Tüm Yazıları
-
Tayfun TURANAYILANA GAZOZ, BAYILANA LİMON. 11.07.2019 Tüm Yazıları
-
Mustafa DAĞCIÖTEKİLEŞTİRMENİN ÖTESİ= DÜŞMANLAŞTIRMAK 3.07.2019 Tüm Yazıları
-
Gürkan-Zengin23 Haziran seçimleri: Bir vak’ayi hayriyye 25.06.2019 Tüm Yazıları
-
Celal DENİZIRKÇILIĞIN TEDAVİSİ VAR MIDIR? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Serdar ESEN"Herşey Çok Güzel Olacak" mı? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet AY14 Mayıs güzellemelerinin anlamı 15.05.2019 Tüm Yazıları
-
Salih TunaZincir sesleri 23.04.2019 Tüm Yazıları
-
Beril DEDEOĞLUİflas eden tüccar, eski defterleri karıştırırmış 27.02.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TığlıBu ne iki yüzlülük!... 26.02.2019 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKSUUDİLER UNUTMAK İSTİYOR AMA OLMUYOR 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
Nermin ALPAYİNSAN VE EKONOMİK DEĞERİ 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
Ümit FıratBir mahalli seçim hatırası 15.01.2019 Tüm Yazıları
-
Murat AKSOYUnutmayalım yerel seçime gidiyoruz 11.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ekin GÜNBİR… İKİ… İZMİR MARŞIYLA KOŞ! 4.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet SeverTürkiye bu kadar tehdit ve hakaret eden bir Cumhurbaşkanı görmedi 18.12.2018 Tüm Yazıları
-
İbrahim SEDİYANİKirletme 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
Nadi ÖZTÜFEKÇİUlusal mı Ulusalcılık mı? 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
M.Şükrü HANİOĞLUDünya “biz”i parçalamak için mi savaştı? 26.11.2018 Tüm Yazıları
-
Cemil ERTEMEkonominin geleceğini simgeler anlatır! 31.10.2018 Tüm Yazıları
-
Amberin ZAMANCemal Kaşıkçı ve Türkiye’nin itibarı 10.10.2018 Tüm Yazıları
-
Mete YararCastle International 28.09.2018 Tüm Yazıları
-
Mehmet CANFilistin ulusal sorunu-II 25.09.2018 Tüm Yazıları
-
Leyla İPEKCİAile içi eğitimin maneviyatı (1) 18.09.2018 Tüm Yazıları
-
Ümit KurtTarihçi Kieser: Modern Türkiye'nin eş kurucusu Talat Paşa 17.09.2018 Tüm Yazıları
-
Güngör UrasABD’DE BORÇ KRİZİ 10.08.2018 Tüm Yazıları
-
Serpil Çevikcan24 Haziran sonrasındaki şema 30.05.2018 Tüm Yazıları
-
Hüseyin ÇAKIRVaatlerinizi sözleşme olarak imzalayın… 27.05.2018 Tüm Yazıları
-
Kürşat BUMİNLGS Türkçe: Çocuklarla dalga mı geçiyorsunuz? 7.02.2018 Tüm Yazıları
-
Aslı AydıntaşbaşYaklaşan facia 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Özgür MumcuTutuklu yargı 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Yusuf Ziya DÖGERTürkiye Seçimlerinin Kilidi Kürdler 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Arife KÖSEHawaii’den sonra nükleer savaş tehdidini yeniden düşünmek 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Güldalı COŞKUNSeçim kritiği desem de…. 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Ergün Diler23 gizli toplantı. 8.01.2018 Tüm Yazıları
-
Ceren KENARMusul sonrası DEAŞ 14.07.2017 Tüm Yazıları
-
Okay GÖNENSİNSertleşme mi normalleşme mi? 11.07.2017 Tüm Yazıları
-
İhsan ELİAÇIKDini çoğulculuk gereği kadından imam olabilir 23.06.2017 Tüm Yazıları
-
Adil GÜRHay Allah yine çenemi tutamadım! 16.04.2017 Tüm Yazıları
-
Hüseyin SARIBAŞHAYIR, YETER ARTIK! 18.02.2017 Tüm Yazıları
-
Mustafa ARMAGANÇankaya’nın karakutusu Latife Hanım mı? 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
İlhan ÇETİNFiliz 22 gündür hayata tutunmaya çalışıyor... 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
Süleyman YAŞARVatandaşın dövizini devlete dört katı faizle satıyorlar 26.07.2016 Tüm Yazıları
-
A.Turan ALKAN40 $, hem de ‘döge döge’ 15.07.2016 Tüm Yazıları
-
İhsan YILMAZÜmmetin ortak dili: İngilizce 13.07.2016 Tüm Yazıları
-
Bülent KORUCUÖzel haber bayramı 11.07.2016 Tüm Yazıları
-
Gökhan ÖZGÜNBen HDP’ye oy veriyorum… 28.06.2016 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLUYazmaya kısa bir mola veriyorum 17.04.2016 Tüm Yazıları
-
Cemil KOÇAKVe Türkiye ‘hayır’ diyor! 16.04.2016 Tüm Yazıları
-
Sema İZOLCennette de hendek var mı anne? 15.02.2016 Tüm Yazıları
-
Lale KEMALMİT-Mossad kırılganlığı, Rusya ile IŞİD gerilimi 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Birgül HAKANAli Demirsoy 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Sanem ALTANAcılar usta, bizler çırağız.. 6.02.2016 Tüm Yazıları
-
Hadi ULUENGİNOtoriterlik yükselirken 4.02.2016 Tüm Yazıları
-
Demiray ORAL‘Serbest kötülük ortamı’nı icat ettik / Hep birlikte - Tev bi hev re* 2.02.2016 Tüm Yazıları
-
Enver SEZGİNEkrem Sezgin 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARANSUYasadışı dinleme suç değilmiş! 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Gülay GÖKTÜRKAYM’den AİHM’e cevap 12.01.2016 Tüm Yazıları
-
Yasemin YILDIRIMSayın Kılıçdaroğlu elinizi yükseltin ve “Demirtaş 15 Temmuz gecesi neredeydi?” diye sorun 5.01.2016 Tüm Yazıları
-
Ayhan BİLGENYalanın gücü tükenir, onur kavgası tükenmez 30.12.2015 Tüm Yazıları
-
Zeliha AKPINARNefretiniz elektriğe dönüştürülebilseydi bütün dünyayı aydınlatırdı 29.12.2015 Tüm Yazıları
-
Umur COŞKUNSöz Geçmez, Top Mermisi İşlemez 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Abdülkadir Küçükbayrak“Analar ağlamasın”dan “Analarını ağlatacağız”a nasıl gelindi! 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Ekrem DUMANLIGeç kaldın ey Müslüman 17.11.2015 Tüm Yazıları
-
Semra POLATFransa'nın mülteci ayarlı bombaları 14.11.2015 Tüm Yazıları
-
Ferdan ERGUTHDP içi bir PKK eleştirisi mümkün müdür? 12.11.2015 Tüm Yazıları
-
Nejat ERDİMIŞİD,KÜRTLER VE KAPIMIZDAKİ TEHLİKE! 22.07.2015 Tüm Yazıları
-
Mazlum ÇETİNKAYAEşitlik yoksa kardeşlik de yok! 26.06.2015 Tüm Yazıları
-
Hakan DEMİRCANKoalisyon hava durumu 3 21.06.2015 Tüm Yazıları
-
Tuncay TOPCamide propaganda ve ucuz taşra siyasetçiliği 27.05.2015 Tüm Yazıları
-
Mithat SANCARİnkarın bedeli 30.04.2015 Tüm Yazıları
-
Bülent KARATAŞBirol Başören 28.03.2015 Tüm Yazıları
-
Hasan ÖZTÜRKİLMİK İLMİK 26.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kelemet Çiğdem TÜRKMUNZUR’UN ŞİFASI 6.02.2015 Tüm Yazıları
-
Gürbüz Çimen2 Dil 1 Bavul 2.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kerem ALTANHayaller duşakabin 20.01.2015 Tüm Yazıları
-
Mehmet YILDIZEnseyi karartmamalı ama nasıl? 8.01.2015 Tüm Yazıları
-
Eylem YILMAZDemokratı az olan toplumlar az demokrasi ile yönetilirler! 3.01.2015 Tüm Yazıları
-
Muhteşem ÖZDAMARHDP'yi BEKLEYEN TEHLIKE 29.12.2014 Tüm Yazıları
-
Mehmet DOĞANHADİ KALK 7.08.2014 Tüm Yazıları
-
Haydar TOPAYSevgili Yoldaşımız, ağabeyimiz Burhanettin Çetinkaya... 13.07.2014 Tüm Yazıları
-
Erdal TALUPolitikada Yeni Paradigmanın Doğuşu 7.06.2014 Tüm Yazıları
-
Mehmet KIRARSLANHalklar nasıl karar verir? 20.04.2014 Tüm Yazıları
-
Yasemin ÇONGARKiev’den notlar: Avrupalılaşmak ile güdülmek arasında… 4.02.2014 Tüm Yazıları
-
Zülfikar ÖZDOĞANTarih, Tarih Olalı... 2.01.2014 Tüm Yazıları
-
Neşe DüzelHata ve devlet gazetecileri 11.12.2013 Tüm Yazıları
-
Selçuk UZUN1915/16´da Erzurum Vilayeti Valisi Tahsin Uzer (1) 25.07.2013 Tüm Yazıları
-
Dr.Sivilay GENÇSibirya ablası 2.05.2013 Tüm Yazıları
-
Nihat TAŞTANBU GÜNÜN MÜŞRİKLERİ MEKKE MÜŞRİKLERİNİ ARATMIYOR 16.03.2013 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCI-Taraf YazılarıBelirsizlikler zamanı ve ütopya zamanı 21.10.2012 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLU-Taraf yazılarıESAT’IN YENİ HAMLESİ.. 8.10.2012 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜR-Taraf yazıları1922’de Güzelim İzmir’e Kimler Kıydı? 9.09.2012 Tüm Yazıları
-
Cevdet AŞKINŞiddetli çatışma dönemi başladı 22.05.2012 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtTüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
16.11.2024
9.11.2024
31.07.2024
3.06.2024
9.04.2024
20.07.2023
18.07.2023
17.07.2023
20.06.2023
18.06.2023