Murat BELGE
Geçen gün Tayyip Erdoğan’ın nihayet perdesini açtığı “Simgeler Savaşı”na değinmiştim: Bu toplumun selâm durmakla yükümlü kılınacağı simgelerin kaynağı ne olacak? “Batı değerleri” denen şeyler ve dolayısıyla “Atatürkçü gelenek” mi? Kendine özgü törenleri, mitolojisiyle? Yoksa İslâmiyet ya da “Türk-İslâm sentezi” türünden, Batı’yı mümkün mertebe dışarıda bırakan bir gelenek mi? Kutlu Doğum’u, Kut ül-Amare’si v.b. ile. Bu da bir Tayyip Erdoğan mitolojisi getirip yerleştirmek durumunda.
Şimdi, bu işler olurken “Ergenekon” davalarının Yargıtay’daki görüşülmesi de tamamlandı ve sonuç, o davaların iler tutar yeri olmadığı yolunda biçimlendi.
Cemaatçi bir ekibin bir özel intikam ve cezalandırma sürecine indirgediği, o davalar devam ederken belli olmaya başlamıştı. Sabah karanlığı Türkân Saylan’ın evini bastıklarında “Bu iş böyle olmaz, olmuyor” demiştim. Ahmet Şık’ı şahsen tanırım; o tutuklandığında işin çivisinin çıktığı da anlaşılmıştı. Arkası git gide bozularak geldi.
Tamam da, bu ülkede askerî vesayet yoktu; darbe yapmadığı zaman “darbe yaparım” tehdidinde bulunan bir Silâhlı Kuvvetler yoktu diyebilir miyiz? 27 Mayıs’ı, 12 Mart’ı ve tabii 12 Eylül’ü kim yaptı? 12 Eylül Anayasası nasıl geldi -ve gitmedi? 28 Şubat neydi? Andıçlar, muhtıralar neyin nesiydi?
Herkesten önce Tayyip Erdoğan’ın alkışladığı yeni süreçte, bu kararla, daha doğrusu bu kararın belirli çevrelerde karşılanması ve yorumlanmasıyla, bu soruların da bir geçerliliği kalmadı.
Ergenekon’un vardığı yerle “Simgeler Savaşı”nın gidişi arasında bağlantılar var. Baş bağlantılar var. Baş bağlantı, daha doğrusu iki ipi bağlayan düğüm Tayyip Erdoğan’ın kendisi. Bugün geldiğimiz noktada, “Yahu, hiçbir şey yokmuş! Hepsi Cemaat’in kurgusuymuş” diyorsak ve bunu demekle gerçekliği dile getirdiğimize inanıyorsak, bunca yıl devam eden o dava neydi ve “Ben bunun savcısıyım” diyen Tayyip Erdoğan ne yapmış oluyordu?
Ayrıntılar bir hayli karışık olmakla birlikte genel çizgiler oldukça net. AKP’nin 2002’de tek başına iktidara gelmesi Siyasî İslâm açısından önemli bir zaferdi (halkın 28 Şubat’a verdiği sert cevap v.b.) ; aynı zamanda, bir tehdit ve tehlike zemininin açılması demekti. Bu tehdit ortamı Siyasi İslam’ın bu toplumdaki iki ana aktörünü bir arada davranmaya zorladı. Mürekkep yalamışlar çoğunlukla cemaat safında yer aldığı için Erdoğan Kemalistler’e karşı girdiği varkalma mücadelesinde onlara bazı primler vermek durumundaydı. Bu davalar çeşitli silâhlı külâhlı eylemlerin kovuşturulmasıyla başladı ve İlker Başbuğ’un tutuklanması gibi beklenmedik sonuçlara vardı (“darbe hazırlığı” filan dense bir ihtimal, Genelkurmay Başkanı’nın “terör” suçlamasıyla tutuklanması gene davanın bütününün inandırıcılığını zedeleyen bir işti).
Tayyip Erdoğan, kendisine karşı darbe yapmaya kalkışmayacağına güvendiği kişileri Silâhlı Kuvvetler’in başında gördüğü anda, tavrını değiştirdi. O cenahla bir ittifak yapmış olduğuna inanarak hışmını eski müttefikine döndürdü. Gerisi malûm.
Bunların hukukla hiçbir ilgisi yok. Daha doğrusu, hukuk, oldukça çıplak cereyan eden bir iktidar mücadelesinin zorunlu bir figüranı. Yassıada duruşmalarında ne kadar hukuk var idiyse Ergenekon’u suçlamak için de, aklamak için de, yürütülen davalarda o kadar hukuk var.
Gelelim “Simge Savaşı”na: Atatürkçü mitolojiye de, bunun ritüellerine de hiçbir zaman yakınlık duymadım. Ancak şimdi onun yerine konmaya çalışılan mitolojiye yakınlık duyacak değilim.
23 Nisan, kendisi, son derece önemlidir. Bir ulusal mücadeleyi seçilmiş bir Meclis’le yürütme kararı, aynı zamanda, son derece isabetli bir karardır. Mustafa Kemal kendisi- bütün çağdaşı Osmanlı okur-yazarları gibi- derin ve kuşatıcı bir siyasî kültür içinde yetişmiş bir aydın değildi. Ama sezgileri ona, verili koşullar içinde en saygıdeğer mücadele yönteminin bu olduğunu gösterdi (o anda savaşılan güçlerin de uzun vadede saygı duymak zorunda olduğu yöntemdi bu). Savaşın sonuna kadar da, bu Meclis’te kendisine yönelen muhalefete katlandı. Savaşı kazandıktan sonra, evet, bir kukla olan “İkinci Meclis”in o şekilde ortaya çıkması için elinden geleni yaptı ve başardı. Ama Mustafa Kemal’in yetkisiz bir Meclis kurma çabasını eleştirecek kişi herhalde Tayyip Erdoğan olamaz.
Türkiye’nin demokrasiye hazır olmadığını söyleyerek “vesayet rejimi”ne destek verenlere her zaman Birinci Meclis’i örnek göstermişimdir. Tarihinin en zorlu badiresinden, tarihinin en demokratik meclisiyle geçti bu toplum. “İnşallah bir gün gelir, olur” diye durmadan ertelediğimiz şey, aslında oldu.
Ve Birinci Meclis’teki bütün muhalefetin “sarıklılar” diye küçümsenmesi de doğru olgulara dayanmayan bir iddiadır. “Birinci Meclis’te İkinci Grup” sarıklı filan değil, bu toplumda o tarihte olabileceği kadar “liberal” bir gruptur (gene o tarihte olabilecek birkaç “solcu”yla birlikte).
Ve, o zaman da kavga, “kuvvetler ayrılığı” çevresinde gelişmişti.
Dolayısıyla kendi simgelerini egemen kılmaya çalışan Tayyip Erdoğan, 23 Nisan’ı “terör” merör gibi herhangi bir inandırıcılığı olmayan gerekçelerle halının altına süpürmeye çalışırken, bu toplumun demokrasi için mücadele tarihinin en anlamlı olaylarından birini gömmeye çalışmış oluyor. Bunun da şaşılası bir yanı yok, çünkü Tayyip Erdoğan’ın da “demokrasi” ile bir ilişkisi yok. Erdoğan’ın demokrasiden anladığı kitlelerin onu seçmesi ve onun da aldığı bu oy desteğiyle aklına esen her şeyi –herhangi bir engelle karşılaşmadan- yapmasından ibaret.
Kut ül-Amare’nin ön plana çıkarılması çabaları için de “patetik”ten başka bir sıfat bulamıyorum. Bunun bir adım sonrası da Halil Paşa’yı, Ali İhsan Sabis Paşa’yı, Nurettin Paşa’yı v.b. “Türk Büyükleri” arasına almak mı?
Sakallı Nurettin Paşa ve benzerleriyle, bugün olandan daha “şanlı” bir Türkiye tarihi olacağına (“yeniden yazılacak” bir tarih) inanıyorlar herhalde.
Zaten onun için “patetik” diyorum.
Kut ül-Amare, Kutlu Doğum, Halil Kut... Kutlu olsun.
Yazarlar
-
Mehmet Ocaktanİktidar, Bahçeli’nin hukuk uyarılarını dikkate almalı 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur Akgün8 Ağustos mutabakatı… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURRojbaş İmamoğlu, geçmiş olsun Evre ve yeni YAE’cilere dostane uyarılar… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciDemokrasi işgal edilirse… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol‘Azerbaycan Turan yolu’ 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİKomisyon'un çimentosu Bahçeli 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞŞimşek, ÖTV, cari açık ve gümrük birliği 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazBöyle mahkemenin hükmüne adalet denir mi? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni çözüm süreci komisyonuna dair 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasBakü ve Erivan başardı, Türkiye kazandı 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUŞakülünden çıkmış bir ülke: Türkiye 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUTürkiye terörsüz olacak, bölünmeyecek.. Amenna.. Ya Suriye’den gelecek tehdit? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSon vatanı Türkiye olanlar ilk vatanı Türkiye olanlara vatanseverlik dersi veremez 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
1.08.2025
28.07.2025
22.07.2025
30.06.2025
16.06.2025
9.06.2025
23.05.2025
21.05.2025
12.05.2025
5.05.2025