Serdar KAYA
Bugünlerde sürekli İsrail’den söz ediyoruz. Ama bazı soruları sormak nedense pek aklımıza gelmiyor:
İsrail çok sayıda masum insanın ölümüyle sonuçlanacağı belli olan saldırılarda bulunmaktan neden çekinmiyor? İsrail halkının çoğunluğu bu saldırıları nedendestekliyor? Hatta bazı İsrailliler bu saldırıları nasıl oluyor da kutlayabiliyorlar? Kimi İsrailli siyasetçi, akademisyen ya da din adamlarının Filistinlileri tamamen dehümanize eden ve katledilmelerini sıradanlaştıran beyanlarda bulunmaları nasıl mümkün olabiliyor?
Bu çerçevedeki konularda sıklıkla bahisler açsak da, spesifik olarak bu nedenselsorgulamalarda bulunmuyoruz. Zira, pek çok diğer konuda olduğu gibi bu konuda da zihnimizde sorular değil, cevaplar var. Yani, İsraillilerin Filistinlilere karşı nasıl bu denli acımasız olabildiklerini merak etmiyoruz, çünkü bu sorunun cevabını bildiğimizi zannediyoruz.
Öteki = Kötücül
Türkiye’de İsrail ve Siyonistler hakkında yapılan yorumların ezici bir çoğunluğu, doğruluğundan çok fazla şüphe edilmeyen bir kötücüllük varsayımı üzerine oturuyor. Bu yaklaşıma göre, İsrailliler (ve hele de Siyonistler) son derece kötücül kimseler… Dolayısıyla da, Filistinli kadın ve çocukları öldürmekten çekinmiyor, Gazze’ye bombalar düştüğünde kutlamalar yapıyor ve sürekli Filistinlilerin hak ve hayatlarını hiçe sayan sözler sarf ediyorlar.
Bu yaklaşım her zaman bu şekilde ifade bulmasa da, İsrail’e yönelik tavır ve eleştirilerin tamamına yakını bu özcü varsayımın izlerini taşıyor. Yani, yaşanan tartışmalardaki asıl sorun aslında Yahudilere nisbetle yapılan Hitler ve Holokost övgüleri değil. Asıl sorun, her etnik kimliğe doğuştan gelen kimi özellikler atfetmek suretiyle bu gibi nefret söylemlerine temel teşkil eden özcü algılar taşıyor olmak. Türkiye’deki yaygın İsrail eleştirileri, bu türden (ve aslında gayet tipik olan) bir antisemitizm içeriyor. ABD’nin İsrail’e askeri yardımlarda bulunması ya da Batılıların Filistinlilerin hayatı konusunda nisbeten daha duyarsız davranmaları gibi gerçeklikler ise, sadece bu önyargıları teyit etme (ve daha geniş kategoriler altında genelleme) işlevi görüyor.
‘Biz ve onlar’
Sosyal psikoloji alanında yapılan kimi deneyler, Öteki addettiğimiz kimliklere kötücül nitelikler atfetmemizin aslında önemli ölçüde kendimiz ile ilgili bir durum olduğunu ortaya koyuyor. Şöyle ki, insanlar “Onlar kötü” diyerek aslında “Biz iyiyiz” demeye çalışıyorlar. Bu çaba, doğrudan insan doğası ile ilgili. Zira, insanlar, kendilerine olumlu nitelikler atfetme ihtiyacındalar. Bu nedenle de, “Onlar kötü, ama biz de pek iyi sayılmayız” gibi yorumlar aynı derecede yaygın değil.
Konunun bu yönü dikkate alınırsa, Türkiye’de antisemitizmin aslında sadece Yahudi değil, Türk ve müslüman kimlikleri ile de ilgili olduğunu görmek kolaylaşır. Zira, Yahudi kimliği, yapısı gereği, hem Türk hem de müslüman kimliği içinden ötekileştirilmeye müsaittir. Hatta, şunu da belirtmek gerekir ki, Türk ve/veya müslümanların Yahudilere karşı olumsuz tavırlar geliştirmeleri için Türklük ve/veya müslümanlıktan (ve de Yahudilikten) aynı şeyi anlamaları da gerekmez. Aslolan, kimliklerin içeriklerinden ziyade, kimleri “biz” ve kimleri “onlar” başlığı altında kategorize edecek şekilde anlaşıldıklardır.
Filistinliler ‘biz’den mi?
Filistinlilerin kimliği bu noktada kritik bir yerde duruyor. Zira, Filistinliler Türk kimliği içinden bakıldığında “onlar” kategorisi içinde yer alırken, müslüman kimliği açısından “biz” durumundalar. Peki, bu durumda Filistinlileri nasıl bir yere koymak doğru olur?
Bu soruyu cevaplandırma adına, Suriyeli sığınmacılar önemli bir örnek teşkil ediyor. Zira, İsrail-Filistin çatışmasını öncelikle bir Yahudi-müslüman ihtilafı olarak algılamak, Filistinlileri “biz“, İsraillileri ise “onlar” kategorisinde değerlendirmeyi kolaylaştırıyor. Suriyeli sığınmacıları ise, Türk kimliğimiz ile algılıyoruz – ki ülkelerimiz arasındaki sınır da zaten milli bir sınır. Dolayısıyla, Türkler ile Suriyeliler arasındaki ilişkilerin etnik algılarla şekilleniyor ve kolaylıkla şiddet doğurabiliyor olması çok şaşırtıcı değil.
Bazı sorular
(1) 2013 yılının Mayıs ayında Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde başları taşlarla ezilerek öldürülen Suriyeliler bunu hak edecek ne yapmışlardı?
(2) Suriyelilerin şehirlerimize gelmelerinin hemen ardından, boyutları azımsanamayacak bir öfke, nefret ve hatta şiddet ortaya çıktı. Suriyelilerin açtıkları işyerleri ve Suriye plakalı otomobiller tahrip edildi. Bu tavırlar, Suriyelilerin hırsızlık yaptıkları ve kadınları taciz ettikleri gibi bir dizi argümanla gerekçelendirildi. Bunlar, dünyanın farklı yerlerindeki ırkçı azınlıkların gerekçeleriyle tamamen örtüşüyordu. Özetle, Suriyelileri pek sevemedik… Bu noktada şu soru önemli: Suriyeli Arapları, Filistinli Araplardan bu denli farklı algılıyor olmamızın nedeni ne olabilir? Ya da, Filistinlileri bu kadar “sevmemizin” nedenlerinden biri de, bugüne dek Türkiye’ye pek gelmemiş olmaları olabilir mi?
(3) Şayet dünya üzerinde İsrail-Filistin ihtilafı gibi bir ihtilaf hiç varolmasaydı, Filistinli Araplar ile Suriyeli Arapları algılayış şeklimiz arasında herhangi bir ciddi fark olur muydu?
(4) Haberlerde bir İsraillinin bir Filistinliyi kafasını taşla ezerek öldürdüğünü öğrensek, tepkimiz ne olur? Peki ya, İsraillilerin Filistinlileri asit kuyularına atmaya başladıklarını öğrensek? Kan beynimize sıçrar mı? Bir Türk, Suriyeli bir sığınmacıyı aynı şekilde öldürdüğünde aynı derecede büyük bir tepki vermiyorsak, bunun nedeni ne olabilir?
(5) Müslümanların mazlum durumda oldukları her katliamı (şartlarını inceleme ihtiyacı dahi hissetmeksizin) soykırım olarak nitelendirmeyi çok seviyoruz. Eğer soykırım ve diğer insanlık suçları konusunda gerçekten bu denli hassas isek, 2003′ten bu yana Darfur’da devam etmekte olan soykırımın (ve aslında bölgede işlenen akla gelebilecek her türlü suçun) en büyük sorumlusu olan Sudan Cumhurbaşkanı Ömer El-Beşir‘in 2008 yılında Türkiye’de ağırlanması neden çoğumuzu rahatsız etmedi? Şayet şartlar daha farklı olsaydı, tepkiler yine böyle cılız kalır mıydı? Mesela, Sudanlı müslümanlar, ülkenin hıristiyan cumhurbaşkanı ve hakim sınıfı tarafından bu denli uzun bir süre boyunca soykırıma uğratılsalar, Sudan’ın Netanyahu’su olan böyle bir cumhurbaşkanını yine resmi olarak Çankaya’da ağırlar mıydık?
(6) Darfur’daki trajediye bu denli kayıtsız kalırken, Arakan ya da Urumçi konusunda epey hassasız. Bu durum, haksızlıklar konusunda seçici bir algıya sahip olduğumuz anlamına gelmiyor mu? Şayet durum bu ise, bazı Batılıların kendilerini Filistinlilerden ziyade İsraillilere yakın hissetmelerini eleştirmeden önce bir kez daha düşünmemiz gerekmez mi? Dünyanın farklı yerlerinde an itibariyle yaşanmakta olan mazlumu-müslüman-olmayan-trajedilerin ne kadarından haberdarız? Peki ya zalimi müslüman olan trajedilere ilgimiz ne seviyede?
(7) Batı ülkelerindeki pek çok şehirde Filistin’e destek adına geniş katılımlı yürüyüşler düzenlendi. Türk ya da müslüman olmayan insanlara yönelik zulümleri kınayan kaç büyük yürüyüş düzenlendi bugüne dek Türkiye’de?
(8) İsrail-Filistin çatışmasının kızıştığı dönemlerde Avrupalılar tepkilerini müslüman komşularına yansıtsalar, bu tavrı nasıl yorumlardık? Bu gibi dönemlerde Türkiyeli Yahudilerin sürekli hedef haline geldiklerinin ne kadar farkındayız?
Bir Türk, bir Suriyeli, bir Yahudi…
Sosyal psikolojideki Optimal Ayırtedicilik Teorisi, farklı grup aidiyetlerinin farklı sosyal bağlamlarda nasıl belirginlik kazandığı üzerinde durur. Samuel Huntington, Medeniyetler Çatışması adlı kitabında bu konuyu şu örnekle izah eder: “Biri Alman diğeri Fransız iki Avrupalı, baş başa iken birbirlerini Alman ve Fransız olarak tanımlarlar. Biri Alman diğeri Fransız iki Avrupalı ile biri Suudi biri Mısırlı iki Arap karşılaştıklarında ise, kendilerini Avrupalı ve Arap olarak tanımlarlar.”
Huntington’ın verdiği örnek, elbette Türkiye ve Orta Doğu için de geçerli. Bir Türk, bir Suriyeli ve bir İsrailli aynı masada oturduklarında, Türk ve Suriyeli, kendilerini müslüman, İsrailliyi ise Yahudi olarak görmeye daha meyillidir. İsrailli masadan kalktığında, ayırtedicilik, müslümanlıktan milli kimliğe kayar. Yani, müslümanlığın önemi azalırken, Türklük ve Suriyelilik belirginlik kazanır. İlgili Suriyeli, masadan kalksa ve yerine bir başka Türk otursa, bu sefer de iki Türkün bulunduğu bir ortamda Türklük önemsizleşir ve yerini daha yerel çekişmelere bırakır. Siyasi partiden futbol takımlarına, sosyoekonomik statüden cinsiyete dek pek çok aidiyet, insanların birbirlerini farklı algılamaları için fazlasıyla yeterlidir. Kaldı ki, aynı siyasi partinin içinde de farklı birimler, kanatlar, klikler, düşünceler vardır. Ve aslında çoğu insan yalnızdır. Ama insanların çoğu bunu fark etmez ve ait olduklarını zannettikleri grup kimlikleri ile kendilerini oyalarlar.
Biz kimlerin İsrail’iyiz?
Yeniden başa dönelim: İsrail devleti neden bu kadar acımasızca kan döküyor? İsraillilerin çoğu neden devletlerini destekliyor, hatta bu katliamları kutluyorlar?
Öncelikle şunu belirtmek gerekli: İsrail devletinin gerçekleştirdiği katliam, dünyada nadir rastlanılan bir acımasızlık örneği değil. Devletlerin acımasızlığı, ne yazık ki istisnadan ziyade kural durumunda. Kendi tarihimize de bakarsak, sadece son yüzyıl içinde dahi İsrail’in yaptıklarından hiç geri kalmayacak türlü zulüm örneklerine rastlayabiliriz. Kendi tarihimizi bu düşünceyle yeniden gözden geçirmek, İsrail’in yaptıklarını mazur göstermez. Ama insanların neden başkalarının zulmünü daha kabul edilemez bulduklarını anlamaya yardımcı olabilir.
İsraillilerin çoğunun devletlerini desteklemeleri de büyük ölçüde bununla ilgili. Yani İsrailliler, bu delice şeyleri, istisnai derecede kötücül olduları için yapıyor değiller. 90′lı yıllarda Türk ordusunun PKK’ya yaptığı saldırıları televizyon karşısında haber alan Türkler neden “Oh olsun” diyor idilerse, onlar da aşağı yukarı aynı sebeplerden ötürü öyle yapıyorlar. Ya da, Türkiyeliler, Suriyeli sığınmacılara neden utanç verici şeyler yapıyorlarsa, onlar da aşağı yukarı aynı sebeplerden ötürü benzeri tavırlar sergiliyorlar. Ya da, Türk sanatçılar neden İstanbul’da Arap turist görmek istemediklerini söylüyorlarsa, oradaki entelijansiya da benzeri sebeplerle Filistinlilerden pek hazzetmiyor. Türkler onyıllarca ailelerinden, öğretmenlerinden ve genel manada çevrelerinden Kürtler hakkında neler duyarak büyüdülerse, onlar da Filistinliler hakkında daha da kötü şeyler duyarak büyüdüler. Neticede bir zamanlar Türkler nasıl Kürtleri dehümanize ettilerse, onlar da bugün itibariyle Filistinlileri insan olarak görmüyorlar.
Yani, kötücül bellediğimiz İsrailliler de aslında tıpkı bizim gibi acınacak durumdalar. Ve bizim bir zamanlar Kürtlere, bugünlerde de Suriyelilere yaptıklarımızın kimi zaman azını, kimi zaman fazlasını onlar da Filistinlilere yapıyorlar.
Yani aslında bir tane İsrail yok. Bir insanın teröristi bir başkasının özgürlük savaşçısı olduğu gibi, bir insanın devleti de bir başkasının katili, zalimi, işkencecisi… Dolayısıyla, her şeyden önce, “Biz kimlerin İsrail’iyiz?“, “Kimlerin soykırımcısıyız?” diye sormak gerekiyor. Eğer kendimize bu şekilde bakmayı başarabilirsek, İsrail’de olan biteni de çok daha makul bir düzlemde algılayabiliriz. İsraillilere zannettiğimizden çok daha fazla benziyoruz çünkü.
–––––-
Fotoğraf: Avustralya’nın Brisbane şehrindeki İsrail protestosu (1 Ağustos 2014 /Wikimedia)
______
Yazı arşivi: Sosyal Psikoloji kategorisindeki diğer yazılar
Yazarlar
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURÜzgünüm, kimse Türkiye’yi bölmek istemiyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.06.2019
17.06.2018
6.04.2015
23.03.2015
16.03.2015
20.01.2015
15.01.2015
17.11.2014
1.10.2014
12.08.2014