Serdar KAYA
Bugünlerde sürekli İsrail’den söz ediyoruz. Ama bazı soruları sormak nedense pek aklımıza gelmiyor:
İsrail çok sayıda masum insanın ölümüyle sonuçlanacağı belli olan saldırılarda bulunmaktan neden çekinmiyor? İsrail halkının çoğunluğu bu saldırıları nedendestekliyor? Hatta bazı İsrailliler bu saldırıları nasıl oluyor da kutlayabiliyorlar? Kimi İsrailli siyasetçi, akademisyen ya da din adamlarının Filistinlileri tamamen dehümanize eden ve katledilmelerini sıradanlaştıran beyanlarda bulunmaları nasıl mümkün olabiliyor?
Bu çerçevedeki konularda sıklıkla bahisler açsak da, spesifik olarak bu nedenselsorgulamalarda bulunmuyoruz. Zira, pek çok diğer konuda olduğu gibi bu konuda da zihnimizde sorular değil, cevaplar var. Yani, İsraillilerin Filistinlilere karşı nasıl bu denli acımasız olabildiklerini merak etmiyoruz, çünkü bu sorunun cevabını bildiğimizi zannediyoruz.
Öteki = Kötücül
Türkiye’de İsrail ve Siyonistler hakkında yapılan yorumların ezici bir çoğunluğu, doğruluğundan çok fazla şüphe edilmeyen bir kötücüllük varsayımı üzerine oturuyor. Bu yaklaşıma göre, İsrailliler (ve hele de Siyonistler) son derece kötücül kimseler… Dolayısıyla da, Filistinli kadın ve çocukları öldürmekten çekinmiyor, Gazze’ye bombalar düştüğünde kutlamalar yapıyor ve sürekli Filistinlilerin hak ve hayatlarını hiçe sayan sözler sarf ediyorlar.
Bu yaklaşım her zaman bu şekilde ifade bulmasa da, İsrail’e yönelik tavır ve eleştirilerin tamamına yakını bu özcü varsayımın izlerini taşıyor. Yani, yaşanan tartışmalardaki asıl sorun aslında Yahudilere nisbetle yapılan Hitler ve Holokost övgüleri değil. Asıl sorun, her etnik kimliğe doğuştan gelen kimi özellikler atfetmek suretiyle bu gibi nefret söylemlerine temel teşkil eden özcü algılar taşıyor olmak. Türkiye’deki yaygın İsrail eleştirileri, bu türden (ve aslında gayet tipik olan) bir antisemitizm içeriyor. ABD’nin İsrail’e askeri yardımlarda bulunması ya da Batılıların Filistinlilerin hayatı konusunda nisbeten daha duyarsız davranmaları gibi gerçeklikler ise, sadece bu önyargıları teyit etme (ve daha geniş kategoriler altında genelleme) işlevi görüyor.
‘Biz ve onlar’
Sosyal psikoloji alanında yapılan kimi deneyler, Öteki addettiğimiz kimliklere kötücül nitelikler atfetmemizin aslında önemli ölçüde kendimiz ile ilgili bir durum olduğunu ortaya koyuyor. Şöyle ki, insanlar “Onlar kötü” diyerek aslında “Biz iyiyiz” demeye çalışıyorlar. Bu çaba, doğrudan insan doğası ile ilgili. Zira, insanlar, kendilerine olumlu nitelikler atfetme ihtiyacındalar. Bu nedenle de, “Onlar kötü, ama biz de pek iyi sayılmayız” gibi yorumlar aynı derecede yaygın değil.
Konunun bu yönü dikkate alınırsa, Türkiye’de antisemitizmin aslında sadece Yahudi değil, Türk ve müslüman kimlikleri ile de ilgili olduğunu görmek kolaylaşır. Zira, Yahudi kimliği, yapısı gereği, hem Türk hem de müslüman kimliği içinden ötekileştirilmeye müsaittir. Hatta, şunu da belirtmek gerekir ki, Türk ve/veya müslümanların Yahudilere karşı olumsuz tavırlar geliştirmeleri için Türklük ve/veya müslümanlıktan (ve de Yahudilikten) aynı şeyi anlamaları da gerekmez. Aslolan, kimliklerin içeriklerinden ziyade, kimleri “biz” ve kimleri “onlar” başlığı altında kategorize edecek şekilde anlaşıldıklardır.
Filistinliler ‘biz’den mi?
Filistinlilerin kimliği bu noktada kritik bir yerde duruyor. Zira, Filistinliler Türk kimliği içinden bakıldığında “onlar” kategorisi içinde yer alırken, müslüman kimliği açısından “biz” durumundalar. Peki, bu durumda Filistinlileri nasıl bir yere koymak doğru olur?
Bu soruyu cevaplandırma adına, Suriyeli sığınmacılar önemli bir örnek teşkil ediyor. Zira, İsrail-Filistin çatışmasını öncelikle bir Yahudi-müslüman ihtilafı olarak algılamak, Filistinlileri “biz“, İsraillileri ise “onlar” kategorisinde değerlendirmeyi kolaylaştırıyor. Suriyeli sığınmacıları ise, Türk kimliğimiz ile algılıyoruz – ki ülkelerimiz arasındaki sınır da zaten milli bir sınır. Dolayısıyla, Türkler ile Suriyeliler arasındaki ilişkilerin etnik algılarla şekilleniyor ve kolaylıkla şiddet doğurabiliyor olması çok şaşırtıcı değil.
Bazı sorular
(1) 2013 yılının Mayıs ayında Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde başları taşlarla ezilerek öldürülen Suriyeliler bunu hak edecek ne yapmışlardı?
(2) Suriyelilerin şehirlerimize gelmelerinin hemen ardından, boyutları azımsanamayacak bir öfke, nefret ve hatta şiddet ortaya çıktı. Suriyelilerin açtıkları işyerleri ve Suriye plakalı otomobiller tahrip edildi. Bu tavırlar, Suriyelilerin hırsızlık yaptıkları ve kadınları taciz ettikleri gibi bir dizi argümanla gerekçelendirildi. Bunlar, dünyanın farklı yerlerindeki ırkçı azınlıkların gerekçeleriyle tamamen örtüşüyordu. Özetle, Suriyelileri pek sevemedik… Bu noktada şu soru önemli: Suriyeli Arapları, Filistinli Araplardan bu denli farklı algılıyor olmamızın nedeni ne olabilir? Ya da, Filistinlileri bu kadar “sevmemizin” nedenlerinden biri de, bugüne dek Türkiye’ye pek gelmemiş olmaları olabilir mi?
(3) Şayet dünya üzerinde İsrail-Filistin ihtilafı gibi bir ihtilaf hiç varolmasaydı, Filistinli Araplar ile Suriyeli Arapları algılayış şeklimiz arasında herhangi bir ciddi fark olur muydu?
(4) Haberlerde bir İsraillinin bir Filistinliyi kafasını taşla ezerek öldürdüğünü öğrensek, tepkimiz ne olur? Peki ya, İsraillilerin Filistinlileri asit kuyularına atmaya başladıklarını öğrensek? Kan beynimize sıçrar mı? Bir Türk, Suriyeli bir sığınmacıyı aynı şekilde öldürdüğünde aynı derecede büyük bir tepki vermiyorsak, bunun nedeni ne olabilir?
(5) Müslümanların mazlum durumda oldukları her katliamı (şartlarını inceleme ihtiyacı dahi hissetmeksizin) soykırım olarak nitelendirmeyi çok seviyoruz. Eğer soykırım ve diğer insanlık suçları konusunda gerçekten bu denli hassas isek, 2003′ten bu yana Darfur’da devam etmekte olan soykırımın (ve aslında bölgede işlenen akla gelebilecek her türlü suçun) en büyük sorumlusu olan Sudan Cumhurbaşkanı Ömer El-Beşir‘in 2008 yılında Türkiye’de ağırlanması neden çoğumuzu rahatsız etmedi? Şayet şartlar daha farklı olsaydı, tepkiler yine böyle cılız kalır mıydı? Mesela, Sudanlı müslümanlar, ülkenin hıristiyan cumhurbaşkanı ve hakim sınıfı tarafından bu denli uzun bir süre boyunca soykırıma uğratılsalar, Sudan’ın Netanyahu’su olan böyle bir cumhurbaşkanını yine resmi olarak Çankaya’da ağırlar mıydık?
(6) Darfur’daki trajediye bu denli kayıtsız kalırken, Arakan ya da Urumçi konusunda epey hassasız. Bu durum, haksızlıklar konusunda seçici bir algıya sahip olduğumuz anlamına gelmiyor mu? Şayet durum bu ise, bazı Batılıların kendilerini Filistinlilerden ziyade İsraillilere yakın hissetmelerini eleştirmeden önce bir kez daha düşünmemiz gerekmez mi? Dünyanın farklı yerlerinde an itibariyle yaşanmakta olan mazlumu-müslüman-olmayan-trajedilerin ne kadarından haberdarız? Peki ya zalimi müslüman olan trajedilere ilgimiz ne seviyede?
(7) Batı ülkelerindeki pek çok şehirde Filistin’e destek adına geniş katılımlı yürüyüşler düzenlendi. Türk ya da müslüman olmayan insanlara yönelik zulümleri kınayan kaç büyük yürüyüş düzenlendi bugüne dek Türkiye’de?
(8) İsrail-Filistin çatışmasının kızıştığı dönemlerde Avrupalılar tepkilerini müslüman komşularına yansıtsalar, bu tavrı nasıl yorumlardık? Bu gibi dönemlerde Türkiyeli Yahudilerin sürekli hedef haline geldiklerinin ne kadar farkındayız?
Bir Türk, bir Suriyeli, bir Yahudi…
Sosyal psikolojideki Optimal Ayırtedicilik Teorisi, farklı grup aidiyetlerinin farklı sosyal bağlamlarda nasıl belirginlik kazandığı üzerinde durur. Samuel Huntington, Medeniyetler Çatışması adlı kitabında bu konuyu şu örnekle izah eder: “Biri Alman diğeri Fransız iki Avrupalı, baş başa iken birbirlerini Alman ve Fransız olarak tanımlarlar. Biri Alman diğeri Fransız iki Avrupalı ile biri Suudi biri Mısırlı iki Arap karşılaştıklarında ise, kendilerini Avrupalı ve Arap olarak tanımlarlar.”
Huntington’ın verdiği örnek, elbette Türkiye ve Orta Doğu için de geçerli. Bir Türk, bir Suriyeli ve bir İsrailli aynı masada oturduklarında, Türk ve Suriyeli, kendilerini müslüman, İsrailliyi ise Yahudi olarak görmeye daha meyillidir. İsrailli masadan kalktığında, ayırtedicilik, müslümanlıktan milli kimliğe kayar. Yani, müslümanlığın önemi azalırken, Türklük ve Suriyelilik belirginlik kazanır. İlgili Suriyeli, masadan kalksa ve yerine bir başka Türk otursa, bu sefer de iki Türkün bulunduğu bir ortamda Türklük önemsizleşir ve yerini daha yerel çekişmelere bırakır. Siyasi partiden futbol takımlarına, sosyoekonomik statüden cinsiyete dek pek çok aidiyet, insanların birbirlerini farklı algılamaları için fazlasıyla yeterlidir. Kaldı ki, aynı siyasi partinin içinde de farklı birimler, kanatlar, klikler, düşünceler vardır. Ve aslında çoğu insan yalnızdır. Ama insanların çoğu bunu fark etmez ve ait olduklarını zannettikleri grup kimlikleri ile kendilerini oyalarlar.
Biz kimlerin İsrail’iyiz?
Yeniden başa dönelim: İsrail devleti neden bu kadar acımasızca kan döküyor? İsraillilerin çoğu neden devletlerini destekliyor, hatta bu katliamları kutluyorlar?
Öncelikle şunu belirtmek gerekli: İsrail devletinin gerçekleştirdiği katliam, dünyada nadir rastlanılan bir acımasızlık örneği değil. Devletlerin acımasızlığı, ne yazık ki istisnadan ziyade kural durumunda. Kendi tarihimize de bakarsak, sadece son yüzyıl içinde dahi İsrail’in yaptıklarından hiç geri kalmayacak türlü zulüm örneklerine rastlayabiliriz. Kendi tarihimizi bu düşünceyle yeniden gözden geçirmek, İsrail’in yaptıklarını mazur göstermez. Ama insanların neden başkalarının zulmünü daha kabul edilemez bulduklarını anlamaya yardımcı olabilir.
İsraillilerin çoğunun devletlerini desteklemeleri de büyük ölçüde bununla ilgili. Yani İsrailliler, bu delice şeyleri, istisnai derecede kötücül olduları için yapıyor değiller. 90′lı yıllarda Türk ordusunun PKK’ya yaptığı saldırıları televizyon karşısında haber alan Türkler neden “Oh olsun” diyor idilerse, onlar da aşağı yukarı aynı sebeplerden ötürü öyle yapıyorlar. Ya da, Türkiyeliler, Suriyeli sığınmacılara neden utanç verici şeyler yapıyorlarsa, onlar da aşağı yukarı aynı sebeplerden ötürü benzeri tavırlar sergiliyorlar. Ya da, Türk sanatçılar neden İstanbul’da Arap turist görmek istemediklerini söylüyorlarsa, oradaki entelijansiya da benzeri sebeplerle Filistinlilerden pek hazzetmiyor. Türkler onyıllarca ailelerinden, öğretmenlerinden ve genel manada çevrelerinden Kürtler hakkında neler duyarak büyüdülerse, onlar da Filistinliler hakkında daha da kötü şeyler duyarak büyüdüler. Neticede bir zamanlar Türkler nasıl Kürtleri dehümanize ettilerse, onlar da bugün itibariyle Filistinlileri insan olarak görmüyorlar.
Yani, kötücül bellediğimiz İsrailliler de aslında tıpkı bizim gibi acınacak durumdalar. Ve bizim bir zamanlar Kürtlere, bugünlerde de Suriyelilere yaptıklarımızın kimi zaman azını, kimi zaman fazlasını onlar da Filistinlilere yapıyorlar.
Yani aslında bir tane İsrail yok. Bir insanın teröristi bir başkasının özgürlük savaşçısı olduğu gibi, bir insanın devleti de bir başkasının katili, zalimi, işkencecisi… Dolayısıyla, her şeyden önce, “Biz kimlerin İsrail’iyiz?“, “Kimlerin soykırımcısıyız?” diye sormak gerekiyor. Eğer kendimize bu şekilde bakmayı başarabilirsek, İsrail’de olan biteni de çok daha makul bir düzlemde algılayabiliriz. İsraillilere zannettiğimizden çok daha fazla benziyoruz çünkü.
–––––-
Fotoğraf: Avustralya’nın Brisbane şehrindeki İsrail protestosu (1 Ağustos 2014 /Wikimedia)
______
Yazı arşivi: Sosyal Psikoloji kategorisindeki diğer yazılar
Yazarlar
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplumun İnşası İçin Meclis Adım Atmalı: Yasa Çıkarmalı, Komisyon Öcalan’ı Dinle 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.06.2019
17.06.2018
6.04.2015
23.03.2015
16.03.2015
20.01.2015
15.01.2015
17.11.2014
1.10.2014
12.08.2014