Ümit KARDAŞ
“All Saints Moda” kilisesinin pastörü olan Turgay Üçal, dinler üstü bir söyleme sahip. İnsanın madde âlemindeki “alma” noktasından, mana âlemindeki “sevgi ve ihsan” noktasına nasıl ulaşacağı ile ilgili olarak çaba gösteriyor. Referanslarını her dinden aldığı gibi düşüncelerini Mevlana ve Yunus’la da bağdaştırıyor. İstanbul Üniversitesi Doğu Dilleri Ana Bilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı bölümü mezunu. Hıristiyan ilahiyatı ve din felsefesi üzerine ihtisası var. Türk Protestan Kilisesi başpastörü ve Türk dünyası Presbiteryen Ruhani Kurul başkanı. Ayrıca klasik Türk musikisi makamlarında bestelediği 24 ilahisi bulunmakta. Makaleler ve kitaplar yazmış, inanç turizmi alanında Türkiye’yi temsil etmekte.
Üçal, okumaları üzerinden insanın içine doğduğu hayata “ben için alma noktası olan” düşmüşlük düzeyinde başladığını, bu düzeyin getirdiği eksikliğin farkında olduğu ve bunu algıladığı takdirde hayatın sürekli olarak ışımasını oluşturabileceğini ve kendi varlığını çıkış kaynağının tamlığına yeniden taşıyabileceğini belirtmekte. Teknoloji her alanda ilerlemesine rağmen “egoların çekişmesi” kendisini savaşlar, kıyımlar, çatışmalar, kinler ve nefretler olarak göstermekte. İnsanın bu çelişki içinde “bencilce alma” noktasındaki eksikliğini fark etmesi, hayatını anlık algılar dışında algılaması mümkün değil. Hayat dar bir alanda, yaşanılan ve görülenler çerçevesinde paylaşılmakta ve hissedilmekte.
Üçal, “deniz”, “dağ” ve “çöl” sözcükleriyle üç büyük zorluğa teşbihte bulunmakta. Bu sözcüklerle yapılan mecazlar insanın ve hayatın tam sureti olmakta. Musa, “Firavun’dan” yani hep kendi için almayı isteyen “benliğinden” kurtulmak için kendisini zorlu suların içine atar. Yani denizi aşarken dönüşüm için kararlıdır ve bu kararlılık ve niyet denizi yaracak kadar etkin ve güçlüdür. Dönüşüm artık kişiyi “kendi Mısır’ından” çıkarmıştır. Kızıldeniz geçilmiş,yani mana ile madde arasındaki o aşılmaz deniz aşılmış, “maddenin mutlak hâkimiyetine” ket vurulmuştur. Ancak bu dönüşümün yaşama indirgenmesi gerekir. Bu da değişimdir ve dağ ile sembolize edilir.
İkinci engel artık dağdır ve Sina Dağı eteklerine varılır. Musa dağa çıkmaktadır. Bu kez aşılması gereken dağ yani “ego” vardır. Yani yalnız kendimizi düşündüğümüz ve kendimiz için alan bir benliğimiz, bencillik ve kibir duygumuz (enaniyet) vardır. Deniz madde ile mananın arasını ayırırken, dağ bizi insan gibi bir insan olmamızdan uzaklaştıran, ben ile seni ayıran en üst engel olmakta. Dağa tırmanırken “kendi benliği için almanın, esas günah dediğimiz bu gerçeğin, kötüye eğilimin” üzerine çıkıldığında “Tora” yani Yaratan’ın ışığı ortaya çıkmakta. Bir süreç olan değişim başlamıştır.
İkinci aşama bittiğinde maddenin hâkimiyetine ket vurulmuş ve ego fark edilerek üzerine çıkılmıştır. İnsanın ışığa ulaştığı noktada karşısına artık aşılması gereken üçüncü bir engel çıkmaktadır. Bu da “çöl”dür. Üçal, bu aşamayı şöyle anlatmakta: “Çölün ıssızlığı,çölün dehşeti,çölün vahşeti.Çöl ise ‘benliğinin üzerine çıkan insanın’ en kötü olanla ‘kendi alma arzularıyla’ birebir, yüz yüze cenk etmeye başlamasıdır.(….) yürüyüş parkuru artık madde ile mananın çakıştığı, çekiştiği ‘çöl’dür.Yani buradaki hakiki manadaki çöl böylesi bir manevi yaşam yürüyüşünü en güzel biçimde ifade edecek olan örnektir. Çünkü çölde serapla vaha adeta iç içe geçmiş durumdadır. İllüzyonlar, yanılmalar bizi bir sağa bir sola çekmektedir.”
Oysa Üçal’a göre önemli olan bu savrulmalardan kurtularak Yaratan’ın yol gösterici ışığında, Yaratan’ın “sevgi ve ihsan” vasıflarını edinerek yani Yaratan’la form eşitliğine bürünerek hedefe yürümektir. Bu yürüyüşte “hep içten kaynayan, başkasını koruyan, kendi yararını aramayan sevgi ile hiçbir beklenti olmadan vermek, ihsan etmek” ilkesi esastır.
Deniz aşılmış ve dağa tırmanılmışsa artık günlük hayatımızda sevgi ve ihsan olacak demektir. Ancak Yaratan ile doğru paralele gelindiğine bu kez de insanla yani sıradan insan hayatıyla “acılar yolunun hayatıyla” zıtlaşmak sözkonusu olmakta. Bu da hayatın zorlu alanlarıyla karşılaşmak, kişisel çekişme ve çelişmelerin ortasına düşmek demek. Bu noktada insan ya kalkacak ya da düşecek. Yani çöle kadar gelip, kaybolmak da var. Devam edeceğim.
www.umitkardas.com
twitter.com/umit_kardas
Yazarlar
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel’e saldırı aydınlatıldı mı şimdi? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolDış politikada rasyonel zemin 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURKomisyon Suriye’yi, Suriye İsrail’i, İsrail Trump’ı…. 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEYargı CHP’ye çalışıyor 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluHerkes sözünden sorumludur; 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilFanatizm ve inancın siyasallaşması 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanBüyük Türkiye hayali böyle bir hayal miydi? 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
1.09.2025
27.08.2025
7.08.2025
4.06.2025
25.05.2025
11.05.2025
24.04.2025
2.04.2025
28.03.2025
14.03.2025