Vahap COŞKUN
Gülen Cemaati’nin temel hedefi, ülkenin kaderine yön verecek “seçkin” bir sınıf yaratmaktı. Cemaat’in bir toplumsal tahayyülü vardı ve bunu gerçekleştirmek için eğitime yöneldi. Siyaset kora kor bir mücadele gerektiriyordu, tehlikeliydi. Oysa eğitim, siyasete nispetle, hem daha yüksek bir toplumsal itibara sahipti, hem de daha korunaklıydı. Cemaat, toplumsal prestiji çok yüksek, hem de daha korunaklı bir alandı. Dershanelerden ve okullardan mezun olanların devletin önemli kademelerinde yer edinmeleri halinde Cemaat hedefine varabilirdi.
Bu strateji, iktidar katında olanlarla çatışmamayı zorunlu kılıyordu. Cemaat, bütün bir toplumun üzerinden silindir gibi geçen 12 Eylül darbesine karşıt bir tavır takınmadı. Darbecileri eleştirme bir yana, onları takdir eden bir tavır benimsedi. Keza Cemaat, bizatihi mütedeyyinlere yönelmiş olan 28 Şubat’a da itiraz etmedi. Darbenin birinci derecede mağduru olan Refah Partisi (RP) ile dayanışmadı, tersine meydana gelenlerden RP’yi sorumlu tutan bir çizgi izledi. Cemaat, 28 Şubat badiresini en az hasarla atlatmak için kendini diğer İslami yapılardan ayrıştırdı, darbecilerle uzlaşmaya çabaladı. Okullarını orduya devretme teklifini sundu. Fakat bu, Cemaat’i 28 Şubat’ın gazabından kurtaramadı. Tüm İslami gruplara olduğu gibi Gülen de tefe konuldu, ona ve cemaatine karşı da büyük bir kampanya başlatıldı.
“Hoşgörü” dönemi
28 Şubat’ın dinmesinden sonra Cemaat, insan haklarını ve özgürlük değerlerini ön plana almaya başladı. “Hoşgörü”, Cemaat’in fazla sarıldığı kavramlardan biri haline geldi. 2002’de AKP iktidara geldi, reformist bir programı vardı ve bunu yürürlüğe koymak istiyordu. BU durum, Cemaat ile AKP’nin yolları kesiştirdi ve Cemaat’in önüne çok büyük imkânlar çıkardı. Cemaat mensuplarının ifade ettiği üzere, Cemaat en büyük sıçramasını AKP döneminde yaptı.
AKP ve Cemaat’in ortaklaştıkları en mühim konu, askeri vesayetin geriletilmesiydi. Askeri sistem içindeki muhkem pozisyonunun devamı halinde AKP’nin gerçek bir iktidar olması bir hayalden öteye gidemezdi, Cemaat’in ise tüm kazanımları her an elinin altından uçabilirdi. Bu sebeple her iki güç ortaklaştılar; diğer değişim taraftarlarının da desteğiyle 2007’deki krizi aştılar, 2010’da önemli anayasal değişikliklerin yapılmasını sağladılar.
Gerginlik ve çatışma
Lakin daha sonra bu birliktelik çatırdamaya başladı; bazı temel konularda AKP ile Cemaat birbirinden tamamen zıt politik tercihlerde bulundular. Önce alttan alta süre giden,“aramıza fitne sokuyorlar” söylemiyle perdelenmeye çalışılan gerginliğin uzun süre kontrol edilemeyeceği belliydi. Bir yerden taşacaktı, taştığı yer “dershaneler” oldu. Arkası çorap söküğü gibi geldi; önce 2004 MGK Kararı piyasaya sürüldü, arkasından meşhur 17 Aralık bombası patladı. Karşılıklı suçlamalar, doğrudan veya dolaylı göndermeler, peşi sıra verilen cevaplar, sert ithamlarla çatışma genelleşti. Bugün durdukları yerden bakıldığında ve seçim süreci hesaba katıldığında çatışmanın daha da keskinleşeceği söylenebilir.
Cemaat ilk kez bir iktidarla bu kadar açıktan ve göğüs göğüse mücadeleye giriyor. Zira 12 Eylülcülere ve 28 Şubatçılara bile tolerans gösteren bir Cemaat, muhafazakâr ve mütedeyyin kimliği apaçık bir iktidara karşı cepheden bir mücadeleye giriyor. Bunun üzerinde durulmalı. İki sebebi olabilir bu davranışın: İlki, Cemaat’in, Batı dünyasının AKP’nin üstünü çizdiğini ve AKP’nin çok fazla bir ömrünün kalmadığını düşünmesi, bu sebeple AKP ile girişeceği bir mücadelenin kendisi için çok büyük bir tehdit teşkil etmediğine inanmasıdır. Cemaat’in yayın organlarının editoryal tercihlerinde (“Jihadist Erdoğan”) bu düşüncenin izlerini görmek mümkün. İkincisi ise, Cemaat’in kendisinin ve ilişki ağlarının gücünün, hükümeti alt etmeye yeteceği kanaatine varmış olmasıdır. Cemaat mensuplarının söyleminde, bu kavganın altından kalkacaklarına duydukları bir özgüven var. Ve seçim süreci bu özgüveni yükselten bir etkiye sahip. Zannımca Cemaat kısa vadede bir taraftan yeni dosyaları gündeme sürüp AKP’yi yolsuzluk üzerinden vurmaya devam edecek, diğer taraftan ise CHP’yle ittifak yapıp İstanbul ve Ankara’yı düşürmeye çalışacak.
Cemaat’in hasarı
Bu plan AKP’nin belini kıracak mı, önümüzdeki günlerde belli olacak. Ama bu kavga, Cemaat üzerinde de çok hasar bıraktı. Birincisi, cemaatin kimliği kolay onarılamayacak bir yara aldı. Cemaat, kendini bütünüyle hizmete adamış bir hareket olarak tanımlamaya özel bir önem atfeder. Zira bu kimlik, cemaat için bir koruyucu kalkandır. Buna göre Cemaat, her türlü siyasi iddianın dışında duran, tamamen hizmete odaklı, gönüllerden teşekkül eden bir yapılanmadır. Başkaca da bir politik hesabı ve gündemi yoktur.
Ancak hükümet ile tutuşulan kavga, toplum nezdinde bu “hizmet” söyleminin inandırıcılığını ortadan kaldırdı. Cemaat, artık siyasi bir aktör; hem de hükümetle cansiperane bir iktidar mücadelesine girişmiş bir aktör. “Cemaat” denildiğinde artık, eğitim hizmetleri değil, emniyet ve yargı içindeki örgütlenme akla geliyor. Cemaat kelimesi, “şantaj” ve “kaset” gibi kelimelerle birlikte anılıyor. Bu, “dini” ve “İslami”bir temelden hareket ettiğini belirten bir Cemaat için arzu edilir bir durum olmasa gerek. Cemaat mensupları, böyle bir sonucun doğmasındaki sorumluluklarını gözden geçirmeli.
İkincisi, “hoşgörü” iddiasının boşa düşmesidir. Cemaat’in yaptığı en büyük hata, Gülen’in beddualarını içeren videonun yayınlaması oldu. Burada muhtemelen Gülen’in AKP’ye ne kadar kızdığının tabana gösterilmesi hedeflenmişti ama bu video geniş kitleler düzeyinde Cemaat’in algısını çok olumsuz etkiledi. Cemaatin mensupları, daha sonradan bunun beddua değil de “karşılıklı lanetleşme” anlamına gelen “mülâane” olduğunu anlatmaya çabaladılar. Fakat bunun kamuoyunu ikna ettiği söylenemez. Sokaktaki insanın hafızasına kazınan, Gülen’in neredeyse kendinden geçmiş bir şekilde beddualar yağdırması ve onun dinleyenlerin de “âmin” diyerek ona katılmaları oldu.
Bu, “hoşgörü” kavramını dilinden düşürmeyen bir din adamı için telafi edilebilir bir yanlış değildi. Bunun yanı sıra Cemaat, hükümetin her beyanına anında cevap yetiştirdi. Cemaat’in yayın organlarında Erdoğan için giderek keskinleşen bir dil kullanıldı. Farklı çağrışımlara açık benzetmelere başvuruldu. Bütün bunlar Cemaat’in hoşgörü üzerinden kurmaya çalıştığı kimliğinin düşmesine, toplumda “sert, hiyerarşik ve gözü kara bir Cemaat” düşüncesin güç kazanmasına sebebiyet verdi.
Dokunulmazlığın kaybı
Üçüncüsü, Cemaat’in dokunulmazlığını kaybetmesidir. Cemaat, geniş bir tabana dayanmaz, buna karşın emniyet ve yargı içerinde ciddi bir örgütlenmeye sahip. Yani Cemaat’in bir toplumsal gücü bulunmuyor, ama bürokraside kendine bağlı olanlar ve sahip olduğu medya sayesinde dikkate değer bir operasyonel güce sahip. Bu güç bazen abartıldı, memlekette yapılan her operasyon Cemaat’e bağlandı. Cemaat’i saran gizem halesi onun etki alanını artırdı. Öyle ki bilhassa bürokratlar ve işadamları için Cemaat’in toplantılarına katılmak bir zorunluluk halini alıyordu. Cemaat’e dönük eleştiriler ise ya kısık bir sesle dillendiriliyor veya binbir türlü filtreden geçirilerek kamuoyuna yansıtılıyordu.
Hükümet ile çatışma, bu hâlin değişmesine neden oldu. Çünkü hükümetin arkasında duran toplumsal kesimler bunu kendilerine dönük bir saldırı olarak değerlendirdiler ve Cemaat’e karşı harekete geçtiler. Hükümet yakın medya, Cemaat’e karşı sözünü esirgemedi. Sosyal medya, Gülen’i ve Cemaat’i hicveden karikatürler ve videolarla doldu taştı. Daha önce Cemaat’e karşı eleştirileri olan ama bunu yüksek perdeden dillendirmeye çekinen gruplar cesaret kazandı ve onlar da Cemaat’e doğrudan yüklenmeye başladılar. Yani kavga ile birlikte Cemaat’i muhafaza eden esrar perdesi yırtıldı, Cemaat’in fiili dokunulmazlığı sona erdi.
Dördüncüsü, Cemaat’in şeffaflığa zorlanmasıdır. Sıradan vatandaşlar için ortadaki tablo şöyle: Çatışan iki güç var: Hükümet ve Cemaat. Hükümetin sorumluları, yetkilileri ve sınırları belli. Onunla mücadele etmenin yolları biliniyor. Ama Cemaat’te durum farklı: Cemaat’in gerçek yetkilileri tanınmıyor, hudutları nerde başlar nerde biter bilinmiyor, ona karşı muhalefet etmenin maliyeti önceden kestirilemiyor. Bunun vatandaşlarda büyük bir endişe yaratması normal. Çünkü hükümeti bile zora sokabilecek bir güç, sıradan vatandaşların hayatını zehredebilir. Tanımlanamayan bir güç herkes için büyük bir tehlikedir.
Bu durum Cemaat’i bir tercihe zorluyor: Cemaat, eğer siyasi iktidar talebinde bulunacaksa, şeffaflaşmak zorunda. Siyasi yarışa girmeli, halktan yetki almalı ve yapıp ettiklerinin hesabını vermeli. Yok, eğer böyle bir iddiada bulunmayacaksa, o zaman bir sivil toplum yapısının sınırlarına geri çekilmek durumda.
Nefret objesi
Beşincisi, Cemaat’in yalnızlaşmasıdır. İslami gruplarda ve sivil toplum örgütlerinde öteden beri Cemaat’e yönelik bir hoşnutsuzluk vardı. İki nedeni vardı bu hoşnutsuzluğun: Biri, Cemaat’in özellikle AKP döneminde büyük bir güce erişmesiydi. Diğer İslami gruplar, Cemaat’in bu gücünü kendilerini tasfiye etmek veya etki alanlarını daraltmak için kullanmasından endişe ve şikâyet ediyorlardı. Kendi adıma bunu birçok kez deneyimleme şansım da oldu. Farklı İslami grupların çeşitli toplantılarına katıldım. O toplantılarda Cemaat’e yönelik eleştirilerinin, laik kesimdekinden çok daha sert olduğuna tanıklık ettim. Cemaat’i bir çeşit “nefret objesi” gibiydi.
Diğer neden ise, Cemaat’in, geleneksel İslami gruplardan farklı dış politik tercihlerde bulunmasıydı. Cemaat’in dünyanın her yerinde okulları mevcut ve diğer gruplardan farklı olarak birçok ülke ile etkileşim halinde. Cemaat, anti-Amerikancılıktan uzak duruyor, İsrail ile gerilimden haz etmiyor, İran karşıtı bir politika izliyor. Dış politikaya bu yaklaşım, diğer grupların tepkisini çekiyor. Bu husus Cemaat’in İsrail’e karşı tutumu muhafazakârların nefretini üzerine çekiyor. Çatışma, bu nefreti daha görülür bir hale getirdi ve Cemaat bir izolasyona tabi tutuldu.
Kürtlerle açılan ara
Altıncısı, Cemaat’in Kürt siyasetinin ağırlıklı bir kısmını oluşturan BDP ve PKK ile arasındaki mesafenin daha da açılmasıdır. BDP/PKK, KCK operasyonları ve davalarının Cemaat ile irtibatlı emniyet ve yargı elemanlarınca gerçekleştirildiği ve Cemaat’in devam eden süreci desteklemediği kanaatinde. Söz konusu çatışmanın gerçekte süreci hedeflediği düşüncesi de bu cenahta çok yaygın. Kürt siyasetindeki birçok aktör, Cemaat’in devlet içinde bir paralel yapılanmaya gittiğini, buna göz yumulamayacağını ve bu yapının acilen tasfiye edilmesi gerektiğini belirttiler.
Cemaat ise, PKK’ye karşı sert bir tutum içinde. Gülen’in avukatı son açıklamasında PKK’den bahsederken “dünyanın en kanlı terör örgütü” ifadesini kulandı. Bu dilin Cemaat’e kazandıracağı bir şey yok. Genel olarak Cemaat’in Kürtler arasında zaten“kötü” olan bir algısı var; MHP ile örtüşen bu dil bu algıyı daha da kötüleştirir. Cemaat’in bir yandan hükümet diğer yandan da BDP/PKK ile çatışması -yani Kürtlerin oy verdiği her iki yapıyı da karşısına alması- onun için hayırlı bir sonuç doğurmaz. Bu, Cemaat’in kazanabileceği bir çatışma değil.
Yazarlar
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
29.07.2025
22.07.2025
15.07.2025
11.07.2025
28.06.2025
15.06.2025
30.05.2025
21.05.2025
15.05.2025
29.04.2025