Zeki ALPTEKİN
Geçen yazımızda geniş olarak ele aldığımız 1929 dünya ekonomik krizinden sonra bu yazımızda sırasıyle 1973 ve 1979-80 petrol krizi, 1987 ve 2008-09 finans krizi ve bunları yönetmede, aşmakta uygulanan ekonomi politikalar üzerinde durmaya çalışacağız.
1973 ve 1979-80 petrol krizleri
2. Dünya Savaşı'ndan sonra yeniden kuruluş çabaları, 50'li yılların başlarından itibaren kapitalizmin Batılı merkezlerinde yüksek büyüme oranlarını beraberinde getirir. 1967 yılındaki ekonominin ''aşırı ısınmasından'' ileri gelen kısa süreli bir resesyondan sonra ekonominin genel pozitif büyüme durumu, 1973 yılına kadar devam eder. O dönemdeki büyümenin boyutlarını bir örnekle açıklamak gerekirse, böylesine olumlu gelişen konjöktür Batı Avrupa merkez ülkelerinde neredeyse tam istihdama neden olmuş, büyüme ve savaş nedeniyle oluşan işgücü eksikliği, 50'li yılların ortasından itibaren bu ülkelerde daha az gelişmiş bölgelerden işgücü transferi ile giderilmişti.
Örneğin Almanya'da tarihe „ekonomi mucizesi“ olarak geçen bu dönemde ekonomik büyüme, 1953-62 yılları arası ortalama %6,6; 1962-67 yılları arası %3,4 ve 1967-74 yılları arası ortalama %4,3 tekabül ediyordu. Ama 1973 yılı sonbaharından itibaren Arap ülkelerinin İsrail ile yapılan savaş nedeniyle petrol üretimini kısması, ABD ve Hollanda'ya boykot uygulaması, Batı'da ekonomik dengeleri altüst eder, büyüme sürecini kesintiye uğratır. Sonuç:
Petrol fiatları yerine göre 3 katına çıkar. Bu ise ilgili Batılı ülkelerde enflasyonu tetikler. Artan enflasyon nedeniyle işçiler ücret zammı talep ederler, işsizlik baş gösterir. Böylece ekonomi mucizesinin sonuna gelinir. Kimi endüstri ülkelerinde uygulanan enflasyona karşı gevşek para politikası, var olan enflasyonu daha da azdırmaktan başka bir işe yaramaz. Bundan sonra yukarada kısaca sözünü ettiğimiz büyüme oranları artık bir hayal olur. Petrol krizinin getirdiği diğer yenilikleri aşağıdaki gibi özetlemek mümkün:
- Ekonomik Büyüme vb. konular sorgulanmaya başlanır. (Club of Rom'un kuruluşu ve „büyümenin sınırları“ üzerine tartışmanın başlaması)
- Denizlerin altında petrol aranmaya başlanması bu kriz ile hız kazanır. Alternatif enerji olarak daha fazla nükleer enerji santralleri yapılması gündeme alınır.
-
II. Dünya Savaşı'nın hemen sonrasından petrol krizine kadar ki zamanda Batı Avrupa'da yaklaşık 15 kat artan petrol tüketimi, bir yerde enerji fiyatlarındaki göreceli düşüşle de mümkün olmuştur. Enerji tüketiminde bu artışın, bir süre sonra beklenen düzeyde devam etmemesi, o zamana kadar var olan „enerji tüketimini ekonomik refah konusunda önemli bir indikatör“ olarak görme anlayışının sarsılmasına neden olur. Sürekli artması gereken bir enerji tüketimi ve tedarikinin oluşmaması ile ortaya çıkan „enerji sendromu“, devletlerin genel, uzun vadeli ve kuşatıcı nitelikte bir enerji politikalarının olmadığını, diğer bir deyimle „enerji politikalarındaki krizi“ de ortaya çıkarır.
Bu süreç, aynı zamanda enerji sektöründe ülkelerde oluşmuş olan ve klasik enerji kaynaklarına „yapışmış“, alternatif enerjileri bloke eden, yeniliklere ve gelişmeye açık olmayan bir „enerji bürokrasi“sinin varlığını da ortaya koyar. Tüm bu koşullar altında enerji kaynaklarının tükenilebilirliği“ sorunu, yani enerji sorunu insanların bilinçlerinde tekrar canlanmaya başlar. - Fosil kaynakların tükenilebilirliği ve anti-ekolojik karakteri, insanlığı „sürdürülebilir“ koşullarda enerji sorununu çözme üzerine kafa yormaya sevkeder: Yenilenebilir enerji kaynakları „yeniden“ keşfedilir. Nükleer enerjinin „güvenlik“ sorunu, giderek buna karşı hassasiyetlerin, yeşil ekoloji hareketlerinin gelişmesini tetikler.
1979-80 Petrol Krizi, yine politik olarak tetiklenen bir kriz olup 1979 yılında İran devrimi ile üretimdeki dalgalanmalar ve daha sonraki yılda İran-Irak savaşı ile ortaya çıkan üretim gerilemesi ile oluştu. Dünya piyasalarında petrol fiyatlarını neredeyse ikiye katlayan kısa süreli bu gelişme, Batı'lı merkez ülkelerde alternatif (yenilebilir) enerji kaynaklarına yönelimi hızlandırırken, Türkiye gibi ülkeler de ortaya çıkan enerji sorununu kömürden elde edilen enerji ile çözmeye çalışılmasına yol açtı; bu dönemde ülkenin ithal ettiği kömür %60 oranında arttı. 1973 krizinin devam eden etkilerinden bir tanesi de yüksek enflasyondu. 2. petrol krizi ile canlı tutulan bu süreçle, 80'li yıllardaki sıkı para ve finans politikaları ile başa çıkılmaya çalışıldı, enflasyon kontrol altına alınabildi. Az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin uluslararası borç sorunu bu kriz şartlarında daha da ağırlaştı.
1987 Finans Krizi: 19 Ekim 1987, „Kara Pazartesi“
1980'li yılların başında, özellikle ABD'de önce rahatlama ile başlayan konjöktürel yükselme fazı yaşanır. Ekonominin geleceğine yönelik beklentiler oldukça yüksektir. Bu, borsada Dow Jones'in 1982-87 arası 3,5 katı yükselmesinde ifadesini bulur. Hisse senetleri ile yapılan ticaretin bu derece yükselmesinde portofolio yatırımların yönünün ve yoğunluğunun değişmesinin de rolü vardır. 80'li yılların öncesi sabit faizli tahvillere, kendi özgücü ile ya da kredi yolu ile taze paraya, sermayeye ulaşmak ağır basarken, sonraları yeni iletişim ve enformasyon teknolojilerinin de işin içine girmesiyle hisse senetlerine yatırımlar, bu yol ile sermayeye ulaşma ve bunların spekülatif karakterleri ağırlık kazandı.
Önceleri borsada hakim olan aşırı iyimser hava ve yükselişin „aşırı ısınması“ (Hausse), 1987 Ağustos'unda yerini negatif beklentilere bıraktı. Borsada o zamana kadar olmayan ölçülerdeki hareketlilik ve hacimin ortaya çıkardığı yeni gerilimli durum, her türlü en ufak bir spekülasyonda ya da söylentide aniden gelişebilecek sert düşüşlere (Baisse) açık olacak derecede hassas idi. Böyle de oldu. Reagen yönetimindeki kabinenin, gelişen enflasyonu ve giderek daha da artan dış ticaret açığını kontrol altına alamaması, borsadaki katılımcılar arasında geleceğe yönelik beklentilerin kötümserleşmesine neden oldu. Bu durum, Amerikan merkez bankası FED'in 3 yıl sonra ilk defa, kısa vadeli krediler için politika faizini yükseltmesi ile iyice keskinleşti. Ve Dow Jones, Ekim ortasından itibaren değer kaybetmeye başladı. Bu kayıp, tarihe „Kara Pazartesi“ olarak geçecek olan 19 Ekim 1987'de, sadece bir günde %22,6 oldu. Bu düşüş, 1929 krizinin „Kara Cuma“sındakinden daha fazla idi.
Döviz piyasasında ortaya çıkan negatif atmosfer ve Dolar'a olan güvenin sarsılması, işin tuzu biberi oldu: Medyada G-7 ülkeleri arasında anlaşmazlık olduğu söylentisinin hızla yayılması, Dolar'da ani değer kaybına neden oldu. ABD borsasındaki bu dalgalanmalar, kimi yerde bazen gecikmeli ve değişik boyutlarda da olsa dünyanın diğer borsalarında da etkisini gösterdi:20 Ekim'de Tokyo borsasında %14,9, bundan bir gün önce Londra borsasında %12,2 ve Frankfurt'da %7,1 düşüşler yaşandı.
Bu krizin ortaya çıkardığı bir gerçek de, o dönemin Almanya başbakanı H. Schmidt'in söylediği gibi modern iletişim ve enformasyon teknolojileri sayesinde „artık dünyada tek bir borsa“ olduğu idi.
Borsalarda ani ve aşırı düşüşler üzerine buralarda satın alma-satış işlemleri durduruldu. Çünkü bu yoğunlukdaki hareketlilikler için borsalardaki o zamanki kompüter tekniği, teknik baz yeterli değildi. Ticarete ara verilen bu süre, FED'e piyasaya taze para pompalayıp Crash'i biraz hafifletmek fırsatını verdi. Bu arada şirketler -ticari motivasyon ya da merkez bankasını destekleme amaçlı olsun- kendi hisse senetlerini geri almaya başladılar. Hafta sonunda Dow Jones tekrar kendini toplayarak yükselişe geçti ve 15 ay sonra da Kara Pazartesi öncesi seviyeyi yakaladı. Bu süre içinde Crash'den geriye kalan, her şeye rağmen ufak dalgalanmalarda ifadesini bulan „huzursuz“ borsa görüntüleri, konjöktüre olumsuz etkileri sınırlı kalan bir kriz oldu.
2008-09 Finans Krizi
2000'li yılların başlarında FED -alışılagelmişin dışında- Amerikan ekonomisinin iyi durumda olmasına rağmen politik faizleri düşük tutar. Bu durum, insanların ucuza kredi alarak olağanüstü harcamalarda bulunmasına, mesela gelir durumuna bakmaksızın ev almasına, bununla konut sektöründe bir „Boom“ yaşanmasına neden olur. Kredilerin ödenememesi durumunda bankaların verdikleri konut kredileri karşılğında ellerindeki tek garanti, kredi alanların aldıklari evlerdir. Krediler öylesine cömertçe dağıtılır ki, bankaları, kredi alanların gelir durumları pek ilgilendirmez. Onları ilgilendiren tek şey, merkez bankasından ucuza aldıkları kredilerden kazanacakları faizdir. Birçok ev alanların kredilerini geriye ödeyememeleri durumu ortaya çıktığında kredi veren bankaların ellerinde birden satabilecekleri yeni müşteri bulamadıkları, bu nedenle sürekli değer kaybeden bir dizi evler olur. Ve ortaya, uzmanların „konut balonu“ dedikleri bir durum çıkar.
Olan özetle; devlet, Amerikal firmalar ve tüketicilerin yıllar boyu ülkenin ekonomik gücünü oldukça aşacak şekilde, talebi, ucuz krediler yolu ile tırmandırmaları sonucunda oluşan aşırı borçlanmanın sebep olduğu finans krizidir.
Kredi veren bankalar bu durumda, krizin fiyatını tek başlarına taşımak istemezler ve „kurnaz“ bir plan geliştirirler: Ölü, ödenemeyen kredileri bir araya getirip bunlardan üzerine yatırım yapılacak bir kaynak yaratmaya çalışırlar. Bunu bir yatırım objesi olarak başka bankalara, onlar de kendi müşterilerine rant vaadi ile satarlar. Tanınmış Rating firmaları böylesi yatırım objelerinin riziko taşımadığı konusunda (büyük bir ihtimalle ''ısmarlama'') referanslar verirler. Giderek böylesi ölü kredilerden oluşan yatırım objeleri yurt dışına da yayılır ve ABD'de konut sektöründe başlayan krizin dünyanın önemli bölümünü içine almasına neden olur.
15 Eylül 2008'de kriz yatırım bankası Lehman Brothers'in iflas etmesi ile kriz ilk zirvesine ulaşır. Daha önceki krizlerde olanın tam tersine ve herkesin beklemediği bir şekilde bu kez ABD devleti bankayı „pazar ekonomisinde başarısızlıkların da olabileceği“ gerekçesi ile kurtarmaya yanaşmaz. Ama bununla dünyada kurulu olan finans sisteminde bir problem ortaya çıkar: Bankalar artık birbirine güvenemez hale gelir. Hiçbir banka diğerine (borç) para vermez. Ve böylelikle ekonomide para akışının can damarı olan „bankalararası kredi alış verişi“ durur.
Bununla, dünyada bankaların iflas etme tehlikesi ortaya çıkar.Ve devletler bankaları finansiyel yardımlarla kurtarmaya çalışır. İnsanların korkudan bankalara akın edip mevduatlarını boşaltma tehlikesine karşı, örneğin Almanya'da başbakan (Merkel) ve Maliye bakanı kameralar önüne tüm mevduatların ve tasarrufların bankalarda devletin güvencesi altında olduğunu temin ederler.
Amerika'da konut sektöründe başlayan finans krizi, yayıldığı dünyada hızla konjöktürel krize dönüşür, ekonomik çevrimin dengesini bozar. Dünyanın hemen hemen tüm endüstri ülkeleri, 2. Dünya Savaşı'ndan sonra vuku bulmuş dünyanın en büyük resesyonuna girerler. Buralarda araba ve diğer (dayanıklı) tüketim maddelerinin satışı büyük oranlarda düşer. Konjöktürün tekrar rayına girmesi için devletler, bir takım tedbirlere baş vurmak zorunda kalırlar.
Mesela Almanya'da hükümet, ülkede ekonominin önemli can damarlarından otomotiv sektörünü ayakta tutmak için, insanların kriz zamanında da araba satın almasını sağlamaya çalışır: Arabasını yenilemek isteyenlere eskisini elinden çıkarması karşılığında 2 500 € hediye etmeyi taahhüt eder. İşlerin azalması nedeniyle ''fazla'' hale gelen çalışanlar, bir müddet evde kalmaları karşılığında devletten yardım alırlar. Bu tedbir firmalara kriz atlatıldıktan sonra, kolaylıkla tam kapasiteye geçmede hazırlıklı olmaları avantajını sağlar.
Ancak finans krizi ile sallanan sadece bankalar ve endüstri değildir. Zayıflayan konjöktürle birlikte azalan vergi gelirleri, artan işsizlik ve sosyal destekleme harcamaları, bankalar için ortaya konan milyarlık yardımlar ülkelerin bütçelerini, mesela Euro'nun geçerli olduğu göreceli daha zayıf olan ülkeleri sarsar. Yunanistan krizi işte bu şartlarda patlak verir. Kriz öyle bir noktaya ulaşır ki, finans krizinden bir Euro krizi çıkma tehlikesi belirir. Bunu önlemek için Avrupa Merkez Bankası (EZB) zaten göreceli düşük olan politika faizini daha da düşürmeye başlar.
Krizin reel ekonomiye etkisi konusunda bir iki rakam verecek olursak: IMF'nin verilerine göre dünya da kriz sonrası ithalat, bir önceki yıla göre %11,8, ihracat ise %11,2 küçülür. 2007 yılında dünyada Gayrisafi yurtiçi hasılası %3'ün üzerinde olan 147 ülke varken bu sayı 2009 yılında 61'e düşer.
Böylesi bir finans krizinin bir daha baş göstermemesi için ülkeler bankaların faaliyetleri konusunda bir dizi tedbirler alırlar. Sadece Almanya'da 50'nin üzerinde yasa ve düzenlemeler kabul edilir. 1929 krizi nedeniyle zaten göreceli daha sıkı bir finans düzenlemesine sahip olan ABD'de mevzuat, Obama döneminde daha da sıkılaştırılır. Trump'ın şimdi bunları tekrar gevşetmeye çalıştığını bu bağlamda belirtmiş olalım. Burada bir parantez açıp krizin neden böyle hızla gelişebildiğini anlamak açısından, onun üzerinde olgunlaştığı zemini tanımak önemli:
80'li yılların ortasına kadar maddi üretim ve finansiyel sektör arasında hala daha belli bir (ekonomik) bağ vardı. Hisse senetlerinin borsalarda satışa sunulması, firmalara bir yerde „taze“ özsermaye sağlayan bir enstrümandı. 90'lı yıllardan itibaren finans sektörünün giderek maddi üretimden kopuşu ve „kendi başına“ bir sektör haline gelişini izledik. Bununla borsalar artık üretici ya da endüstri gruplarının uzun vadeli yatırımlarlarda kullandıkları bir kapital toplama alanları değil, burada aktif olan katılımcıların (Broker) ağırlıkla hisse senetlerinin spekülatif değişiminden olağanüstü rant elde ettikleri yerler haline geldiler. Neoliberal ekonomi politikaların tipik sonuçlarından birini ifade eden, geçmişden farklı olan bu tipik görünümü ünlü iktisatçı Josef E. Stiglitz şöyle ifade ediyor:
„Global bir finans krizi global çözümü gerekli kılar. Bu, regülasyonlar için de geçerlidir. Uzun zamanda beri, deregülasyonların inovasyonları sağladığı yanılgısından hareketle, regülasyonları azaltma konusunda bir yarışma vardı. Aslında finans piyasaları, uygun şartlarda kaynak aktarımı ve daha iyi riziko yönetimi yolu ile gelişen ve sağlamlaşan ekonomileri olanaklı kılmak hedefi için bir araç olmalıydılar. Ancak finans piyasaları rizikoyu yöneten değil, onu yaratanlar oldular.“
Dünyada böylesi krizlerin önlenmesine ilişkin bir dizi reform önerileri yapılır. Bu önerilerin arasında kredi kuruluşlarının;
- öz sermaye oranlarının yükseltilmesi,
- bilançolarının yapılmasına ilişkin kuralların tekrar gözden geçirilip yenilenmesi, ve
- o zamana dek hakkında herhangi bir düzenlemenin olmadığı finansiyel ürünlerin ve spekülasyon amaçlı Hedgefon'ların sıkı şekilde kurallara bağlanması,
- Rating kuruluşlarının daha sıkı bir gözetime tabi tutulması ve bunların „tahmin kriterlerini“ açıkça ortaya koymaları,
- IMF'nin güçlendirilmesi,
- kısa vadeli, spekülatif finansiyel alanlarda managerlere ödenen primlerin yasaklanması; bunların orta vadeli hedeflere yönelik olmasının sağlanması,
- bilgilendirmede şeffaflık yolu ile tüketici haklarının daha fazla korunması,
- vergi cennetlerinin ortadan kaldırılması.
Ancak sonuçta kararlaştırılan, yetersiz görülmesi ve özellikle küçük ve ortaboy işletmeleri kredi konusunda mağdur etmesi nedeniyle hala daha tartışmalı olan Basel III paketi oldu. Buna göre çekirdek sermayenin alt sınırı ve sermayenin koruma tamponu yükseltildi. Bununla hedeflenen öz sermayenin kalite, nitelik ve şeffaflığının yükseltilmesiydi. Ayrıca 2018'den itibaren geçerli olmak üzere bir „borçlanma sınırı“ getirildi.
Bir dizi ülkede krizin üstesinden gelmek için kapsamlı banka kurtarma ve konjöktür programları gündeme alındı. ABD'de toplam 1 859 milyar Euro'luk bir destekleme programı çıkarıldı. Almanya'da toplam 662 milyar, Fransa'da 388, Japonya'da ise 1 260 €'luk yardım paketleri karar altına alındı.
Tüm bu paketlerde, krizin yöneltilmesine ve aşılmasına ilişkin-her türlü nüans farkına rağmen ekonomi politikte ortak olan eğilim, krizin ya da konjöktürün düşmesinin boyutları ile yıllardır ekonomilerde hakim olan iç talep zayıflığı arasındaki bağlantının görülmemesi ya da kabul edilmemesidir. Tedbir paketlerinin hayata geçiriliş biçimi, dayandıkları nirengi noktaları bu konuda fikir vericidir.
Örneğin Almanya'da hükümet, ekonomik krizi önlemek için, konjöktürü stabilize edici tedbirler gündemine alma gerekliliğini gördü, ancak sunulan konjöktür paketi etkisi arzulanandan az olabilecek arz orjinli nitelikte oldu. Ülkede yıllardır sürdürülen abartmalı ihraç ekonomisini destekleme politikası ile iç talebin ihmal edilmesi politikası, burada da kendini gösterdi: Hükümet, krize karşı etkin bir şekilde mücadele etmenin bir aracı olarak Keynesci bir yönelimle talebi kesif bir şekilde canlandırma politikası yerine, tek taraflı olarak daha çok işverenlere rahatlama sağlayan vergi ve faiz kolaylıklarına ağırlık verdi. Oysa 1929 krizinde uygulanan çözüm reçetelerinin gösterdiği bir gerçek de, krizden çıkışın günümüzde en etkin yolunun ekonomik büyüme ve istihdam artırıcı etkinlikdeki kamusal yatırımların ( mesela o zaman kadar yapılması ertelenmiş, alt yapıya yönelik ek yenileme yatırımları vs.) gündeme alınmasıdır.
Bu noktada krizin aşılmasına yönelik tedbirlerin faturasının krizden sonra kimin ödeyeceği sorusudur. Yaşanan örnekler, bu faturayı (sosyal) devletin hane halkına yönelik harcamalarında yaptığı yoğun tasarruflarla bunlara ödettiği, bunun ise zaten göreceli zayıf kalan iç talebin daha da zayıflaması sonucunu doğurduğu, böylece orta vadede konjöktürün maddi zeminlerinden birinin aşınması nedeniyle olası bir krize karşı daha dayanıksız bir duruma gelindiğini bu bağlamda tespit etmiş olalım. Bu perspektifte, gelecek yazımızda Corona ile birlikte oluşan krizin boyutları ve buna ilişkin çözüm paketlerini, bunların ekonomi politiğini tartışacağız.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali TarakçıZEVZEK'in asıl amacı Montrö değilmiş! 17.04.2021 Tüm Yazıları
-
Burak Bilgehan ÖzpekVesayet Nedir, Nasıl Kurulur, Niçin Çöker? 16.04.2021 Tüm Yazıları
-
Firuz TÜRKERDARBE GİRİŞİMİNE HAZIR OLMAK 4.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız RamazanoğluYeni metin ne söyleyecek? 25.03.2021 Tüm Yazıları
-
RAGIP DURAN'Bir tek kişinin otoritesi suçtur!' 22.03.2021 Tüm Yazıları
-
Sevilay YALMANMesele Gergerlioğlu meselesi değil! 19.03.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKBACAKİZMİT KÖRFEZİ YAKIN, DENİZ BİZE ÇOK UZAK! 17.03.2021 Tüm Yazıları
-
Ural ATEŞERANADİL... 21.02.2021 Tüm Yazıları
-
Demir Küçükaydınİki Devrimci – Türeci ve Şahin 4.01.2021 Tüm Yazıları
-
Perihan MAĞDENHayaller: ETHOS, Gerçekler: BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM 18.11.2020 Tüm Yazıları
-
Talat ULUSOY9 Eylül 1922, İzmir’in “KURTULUŞ” Günü’nde… 9.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mahmut ÖVÜRAK Parti mi “İhvan’cı” siz mi operasyon çekiyorsunuz? 8.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mustafa Yurtsever2010 YILI REFERANDUMU’NUN BİTMEYEN HİKAYESİ 29.08.2020 Tüm Yazıları
-
Hilâl KAPLANİstanbul Sözleşmesi yaşatır mı? 7.08.2020 Tüm Yazıları
-
Eşref ÇAKARKonca Yazışmaları... 5.08.2020 Tüm Yazıları
-
Kadri GÜRSELTürkiye’de darbe mi olacak gerçekten? 16.05.2020 Tüm Yazıları
-
Sinan ÇİFTYÜREKTürbülanstan mayın tarlasına dalış yapan AKP! 13.05.2020 Tüm Yazıları
-
Yaşar YAKIŞTürkiye’nin iktidar partisi yardımlaşmayı da tekeline almak istiyor 25.04.2020 Tüm Yazıları
-
Orhan PamukEski salgınlar ve bugün biz 24.04.2020 Tüm Yazıları
-
Bejan MATURÖlüm hangi boşluğu doldurur? 12.04.2020 Tüm Yazıları
-
Umut ÖZKIRIMLIKorona ve milliyetçilik 8.04.2020 Tüm Yazıları
-
Raffi Hermon Araks‘ARTSAX (Dağlık Karabağ) MESELESİ, NEDİR VE NE DEĞİLDİR? 1.04.2020 Tüm Yazıları
-
Serdar KAYAİslam, Bilim, Virüs, Kumaş 24.03.2020 Tüm Yazıları
-
Markar ESAYANKarantina günlerinde yalnızlık... 20.03.2020 Tüm Yazıları
-
Eyüphan KAYACorona Virüs bir musibettir 19.03.2020 Tüm Yazıları
-
Merve Şebnem OruçSürreel bir devrim: Gezi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Metehan DemirMoskovanın samimiyet testi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Tayfun AtayGoebbels korosu söylüyor: "Her şey mükemmel efendim!" 18.02.2020 Tüm Yazıları
-
Hüseyin GÜLERCECHP, şimdi de İlker Başbuğu alet ediyor 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın AKDOĞANBirilerini suçlama yarışı 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Ufuk COŞKUNCemevleri için Cumhurbaşkanı’na Çağrı! 20.01.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın ERGÜNDOĞANGökdelen hançeri tam İzmir’in kalbine saplanıyordu ki… 16.12.2019 Tüm Yazıları
-
Nihat Ali ÖzcanOrtadoğu’nun karmakarışık halleri 22.10.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TenekeciDün ve bugün 11.09.2019 Tüm Yazıları
-
Haşmet BABAOĞLUİçerisini iyi anlamak için dışarıya bak! 9.09.2019 Tüm Yazıları
-
Esat KORKMAZYOLDAŞIM YAVUZ ÇANAK 29.08.2019 Tüm Yazıları
-
Ali KİREMİTCİDÜNYADA VE TÜRKİYE’DE SİYASET YENİDEN ŞEKİLLENİYOR 13.07.2019 Tüm Yazıları
-
Tayfun TURANAYILANA GAZOZ, BAYILANA LİMON. 11.07.2019 Tüm Yazıları
-
Mustafa DAĞCIÖTEKİLEŞTİRMENİN ÖTESİ= DÜŞMANLAŞTIRMAK 3.07.2019 Tüm Yazıları
-
Gürkan-Zengin23 Haziran seçimleri: Bir vak’ayi hayriyye 25.06.2019 Tüm Yazıları
-
Celal DENİZIRKÇILIĞIN TEDAVİSİ VAR MIDIR? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Serdar ESEN"Herşey Çok Güzel Olacak" mı? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet AY14 Mayıs güzellemelerinin anlamı 15.05.2019 Tüm Yazıları
-
Salih TunaZincir sesleri 23.04.2019 Tüm Yazıları
-
Beril DEDEOĞLUİflas eden tüccar, eski defterleri karıştırırmış 27.02.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TığlıBu ne iki yüzlülük!... 26.02.2019 Tüm Yazıları
-
Nermin ALPAYİNSAN VE EKONOMİK DEĞERİ 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
Ümit FıratBir mahalli seçim hatırası 15.01.2019 Tüm Yazıları
-
Murat AKSOYUnutmayalım yerel seçime gidiyoruz 11.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ekin GÜNBİR… İKİ… İZMİR MARŞIYLA KOŞ! 4.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet SeverTürkiye bu kadar tehdit ve hakaret eden bir Cumhurbaşkanı görmedi 18.12.2018 Tüm Yazıları
-
Nadi ÖZTÜFEKÇİUlusal mı Ulusalcılık mı? 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
İbrahim SEDİYANİKirletme 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
M.Şükrü HANİOĞLUDünya “biz”i parçalamak için mi savaştı? 26.11.2018 Tüm Yazıları
-
Cemil ERTEMEkonominin geleceğini simgeler anlatır! 31.10.2018 Tüm Yazıları
-
Amberin ZAMANCemal Kaşıkçı ve Türkiye’nin itibarı 10.10.2018 Tüm Yazıları
-
Mete YararCastle International 28.09.2018 Tüm Yazıları
-
Mehmet CANFilistin ulusal sorunu-II 25.09.2018 Tüm Yazıları
-
Leyla İPEKCİAile içi eğitimin maneviyatı (1) 18.09.2018 Tüm Yazıları
-
Ümit KurtTarihçi Kieser: Modern Türkiye'nin eş kurucusu Talat Paşa 17.09.2018 Tüm Yazıları
-
Güngör UrasABD’DE BORÇ KRİZİ 10.08.2018 Tüm Yazıları
-
Serpil Çevikcan24 Haziran sonrasındaki şema 30.05.2018 Tüm Yazıları
-
Hüseyin ÇAKIRVaatlerinizi sözleşme olarak imzalayın… 27.05.2018 Tüm Yazıları
-
Kürşat BUMİNLGS Türkçe: Çocuklarla dalga mı geçiyorsunuz? 7.02.2018 Tüm Yazıları
-
Aslı AydıntaşbaşYaklaşan facia 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Yusuf Ziya DÖGERTürkiye Seçimlerinin Kilidi Kürdler 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Özgür MumcuTutuklu yargı 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Arife KÖSEHawaii’den sonra nükleer savaş tehdidini yeniden düşünmek 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Güldalı COŞKUNSeçim kritiği desem de…. 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Ergün Diler23 gizli toplantı. 8.01.2018 Tüm Yazıları
-
Ceren KENARMusul sonrası DEAŞ 14.07.2017 Tüm Yazıları
-
Okay GÖNENSİNSertleşme mi normalleşme mi? 11.07.2017 Tüm Yazıları
-
İhsan ELİAÇIKDini çoğulculuk gereği kadından imam olabilir 23.06.2017 Tüm Yazıları
-
Adil GÜRHay Allah yine çenemi tutamadım! 16.04.2017 Tüm Yazıları
-
Hüseyin SARIBAŞHAYIR, YETER ARTIK! 18.02.2017 Tüm Yazıları
-
Mustafa ARMAGANÇankaya’nın karakutusu Latife Hanım mı? 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
İlhan ÇETİNFiliz 22 gündür hayata tutunmaya çalışıyor... 7.02.2017 Tüm Yazıları

























































































































































































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.08.2025
13.04.2025
25.02.2025
4.02.2025
22.12.2024
1.07.2024
12.05.2024
15.04.2024
3.02.2024
24.11.2023