Halil BERKTAY
[21 Ocak 2017] Güneş gazetesi âlet edilerek, tümüyle yalan ve iftira üzerine kurulu bir yayın inat ve israrla sürdürülüyor. Hrant Dink’in onuncu ölüm yıldönümü yaklaşırken, herhalde kendini çok zeki zanneden birilerinin aklına yepyeni bir “fikir” geldi. Bir şekilde kabul ettirdi/ler, destek aldı/lar bu komplo için. Etyen Mahcupyan’ın 19 Ocak 2007 günü Hrant Dink’le (o günkü at yarışları üzerine) yaptığı son telefon konuşmasının ardından Hrant’ın bankadan para çekmek üzere dışarı çıktığında, dönerken vurulmuş olmasını, tam on yıl sonra, Etyen’in Hrant’ı bile bile ölüme göndermiş olabileceği yönüne bükmeyi denedi/ler (17 Ocak).
Hemen bu noktada, Etyen Mahcupyan’dan aldığım bir bilgiyi eklemek istiyorum. “Hrant’la telefon konuşmam ve at yarışı konusunda bir detay” diyor ve devam ediyor: “Olaydan yarım saat önce konuştuk. Bizim at yarışı kuponlarımız 50-100 lira arası şeylerdi. Yani onun için bankadan para çekmesi gerekmiyordu. Olay Cuma günü oldu ve hafta sonu kardeşleriyle (ve belki başka bazı arkadaşlarıyla) birlikte yakın bir yerlere seyahate gitme gibi bir planları vardı. Kardeşleri parayı o nedenle çektiğini düşündüler sonradan. Hiçbiri para çekeceğini bilmiyordu. Çekilen para birkaç bin liraydı.”
Güneş’e yayınlatılan hayal mahsulleri çerçevesinde, bu ek veriyi de düşünmek gerekir kuşkusuz. Fakat asıl mesele şu ki, olmadı, tutmadı, kimse atlamadı üzerine. Tersine, beklemedikleri tepkilerle karşılaştılar. Kullandıkları gazetenin mevcut itibarı ne kadardıysa, onu da yok ettikleriyle kaldılar. Hayretlerini bazı televizyon programlarında itiraf bile ettiler. Herhalde, şu küçük ve mütevazi sitede benim yazmam (Buharin’i anlamak, 17 Ocak) ya da Alper Görmüş’ün “son zamanlarda gazetecilik adına girişilen ‘en dibe ulaşma’ yarışında bunu alt edebilecek başka bir performansla karşılaşma ihtimalimiz herhalde yoktur” gözleminde bulunması (10 yıl önce Dink’in bedeninin yanı sıra neyi vurmuşlardı?, 18.1.2017) değildi canlarını bu kadar sıkan. Sosyal medyada dahi zerrece ciddiye alınmamaları, hattâ alay edilmelerinin de ötesinde, asıl İslâmî kesimden ve/ya AKP içinden hiç tasvip görmemeleriydi.
Bu noktaya döneceğim. Önemli, çünkü bu “tavrın” (başka ne diyeceğimi bilemiyorum) dindar ve/ya muhafazakâr sosyolojiye yaslanmadığına; ideolojik bir temele de oturmadığına; baştan aşağı oportünizmden, salt ve mutlak oportünizmden ibaret olduğuna işaret ediyor.
Ama işte, belki bu yüzden iyice hırçınlaştılar; eli yükseltmeye kalktılar. Gazetenin 20-21 Ocak manşetleri ve birinci sayfalarını da bu eşsiz buluşa, bu çok önemli (!) konuya hasrettiler. İlkine “Beyaz bereli enteller” başlığını koydular. Bunu, Taraf’ın bir zamanlar Hrant’ın ölüm yıldönümü anmasına beyaz bereler giyerek gelen trafik polisleri için attığı “Beyaz bereli devlet” manşetinin karşısına diktiler. Bu sefer şöyle bir senaryo kurguladılar: Zaman gibi Taraf da her zaman yüzde yüz Cemaatçiydi. Bu da her zaman biliniyordu (güya saflar şimdi gibi ayrışmıştı ve her şey bu kadar netti). Hal böyleyken Etyen Mahcupyan hep Zaman’da yazmaya devam etti. Yani Gülenciydi yani Cemaatçiydi yani FETÖ’cüydü (bunların hepsi eşit, gözlerinde). Şimdi biz Mahcupyan’ı teşhir ettik. Bunun üzerine “beyaz bereli enteller” (yani eski Taraf’çılar) Etyen’in yardımına koştu. Neden? Tabii hepsi eski ve gizli FETÖ’cülüklerinden. Aynı kötülük yuvasına mensup oldukları için.
Bu kadar süflî şeyler. Buyrun, inanın inanmak istiyorsanız. Tuncer Köseoğlu ilkine hemen aynı gün ağırbaşlı bir cevap verdi gerçi (10. Yıl, 20 Ocak). 2010’lara gelinceye kadar en başta AKP’nin Cemaat ile ne kadar içli dışlı ve sıkı fıkı olduğunu; o zaman, bugünün en hızlı ve en militan anti-FETÖ’cüleri dahil kimsenin kafasında FETÖ diye bir şey olmadığını; Taraf’ın o gün nasıl bir demokrasi mücadelesi verdiğini ve bunun meyvelerini de AK Parti’nin topladığını hatırlattı. (Safların berraklaşması sürecinde Etyen’in Zaman’dan, 22 kişi olarak biz “eski Taraf” yazarlarının ise Taraf’tan nasıl ayrıldığımızı da ekleyebilirdi.) Eski Taraf”ın son genel yayın yönetmeni, AKP’ye ve Çözüm Süreci’ne düşmanlık politikalarına direndiği için tasfiye edilmek istenen (ve nitekim istifaya zorlanan) Oral Çalışlar, Sen olsaydın Hrant (21 Ocak 2017) seslenişinin sonlarındaki “Her karardan önce mutlaka danıştığın can dostun Etyen ‘e de (Mahçupyan) iftiralar atıyorlar son günlerde” cümlesiyle, Posta ve Serbestiyet sayfalarında gerçekleri yerli yerine oturttu.
* * *
Ama bir bakıma en ağır yanıt, üstelik de Güneş ve Etyen Mahcupyan konusuyla doğrudan ilgili olmadığı halde en ağır yanıt, bambaşka bir yerden -- AKP içinden ve Erdoğan’a gönül vermiş bir damardan geldi. Ben Buharin’i anlamak’ta “söz düzeyinde, kelâm düzeyinde psikolojik terör estiren” bir klik veya çeteden, dur durak bilmeksizin sürekli saldıran bir tür “cehennem makinesi”nden söz etmiştim. Yeni Şafak köşe yazarlarından İsmail Kılıçarslan’ın 21 Ocak’ta Çok bunaldık be reis başlığı altında dile getirdiklerinin yanında, çok hafif kaldı doğrusu bu nitelemelerim. Nelerden bunalmış Kılıçarslan, tek tek sayıyor. (1) Kendini kelepçeyle Meclis kürsüsüne bağlayan CHP’li kadın milletvekili (Aylin Nazlıaka) hakkında “seks içerikli, derili merili” espriler yapmayı “uygun” bulan adamla “aynı kafada, aynı safta, aynı mahallede sanılmak” istemiyor örneğin (sanırım twitter’dan “Aylin Nazlıaka’nın kelepçe fantezisi. Bi dahaki sefere deri giysili kırbaçlı adamı da getirsin yanında. Çok eğlenceli olur” diyebilen Fuat Uğur’u kastediyor).
(2) “Sadece bu kadarcık bir itirazı yükselttiğimizde dahi ‘ama biz senin zaten hocacı olduğunu biliyorduk aşağılık pis hain’ yaftasıyla yaftalanacak olmaktan” ve (3) kendi geçmiş zigzagları “insandır, değişir” diye hoşgörüyle karşılandığı halde, bugün önüne gelene “ama bu adam Gezi’de şunları yazmıştı, FETÖ meselesinde bunları yazmıştı’ diyerek kırpılmış tweetlerden oluşan bir seçkiyle” saldırmalarından, “ağızlarından salyalar akıtarak ‘alayınız hainsiniz, bir tek biz en hakiki öz reisçiyiz’ diyerek terör estirmelerinden” şikâyet ediyor (bu tanım hükümet medyasındaki bir yığın köşe yazarı ve televizyon yorumcusuna uyabilir). (4) Aynı doğrultuda, “hep çıkar, menfaat, kariyer için” kurdukları ilişkiler ve edindikleri mevzilerden, başkalarına “senin reise yalakalık yapmaya çalıştığını görmüyor muyuz zannediyorsun? Köşeye sıkıştın çünkü değil mi?” diye sataşanların varlığına dikkat çekiyor.
(5) Söz konusu “‘hakiki reisçiler’ tayfasının” bütün bu saldırı ve imha emirlerini “senden aldıklarını ihsas etmelerinden” de çok kaygılandığını söylüyor, doğrudan Cumhurbaşkanı Erdoğan’a hitaben. (6) Reina saldırganı Masharipov için, “‘öz reisçi’ bir büyük düşünür şunu yazdı”ğını kaydediyor (ki galiba bu da Cemil Barlas olmakta): “Katil, çocuğu ile birlikte yakalanmış. Katili konuşturmak için o çocuk da ne şekilde kullanılması gerekiyorsa kullanılmalı. Ahlâkî sakınca yok.” Dört yaşında bir çocuğun sorguda kullanılmasına, belki (babasının önünde) işkence yapılması ya da işkenceyle tehdit edilmesi imâsına isyan ediyor Kılıçarslan: “Ahlaki sakınca yok diyor. Vallahi diyor.” Ardından “Biz vallahi çok bunaldık be reis” diye devam ediyor.
Bu satırlardan sonra kim, böyle oportünist, kariyerist, mevzilerine sımsıkı yapışmış, “reisçi” etiketini herkesi yıldırmak ve terörize etmek, her türlü dürüst eleştiriyi bastırmak için kullanan bir klik, saldırgan bir çete “yok” diyebilir? Kim, bunu bütün AK Parti tabanı ve sosyolojisine mal etmeye kalkabilir? İsmail Kılıçarslan dümdüz, bütün samimiyetiyle sıralamış, herkesin görüp bildiğini. Doğrudan doğruya AKP içi ve çevresinde giderek yaygınlaşan bir rahatsızlığı dile getiriyor.
* * *
Bu satırları okuduğumda, şimdi Güneş’in geriye dönük olarak şeytanlaştırmaya kalktığı Taraf’ın ilk zamanlarında yazdığım; ilk zamanlar ne kelime, 15 Kasım 2007’de yayın hayatına atılan gazetenin daha üçüncü haftasının başında, 1 Aralık 2007’de yayınlanan bir yazım geldi aklıma. Arkaplanı hatırlatayım: O zamanlar vesayet rejimine ve ulusalcı faşizme karşı mücadele ediyorduk (sahi, bu mücadele sırasında siz neredeydiniz, Güneş manşetlerinin ardındaki çokbilmiş zekâlar?). Bağırıp çağıran ve her yere saldıran bir “laik orta sınıf faşizmi” vardı karşımızda. Akıl tutulması diyorduk; inanılmaz bir sirayet gösteriyordu bu ulusalcı akıl tutulması. Bana iki dünya savaşı arasındaki dönemde demokrasi düşmanlığının hangi isteri nöbetleri içinde, ne gibi irrasyonalist demagojilerle yayıldığını hatırlatmıştı. Önce 1930’larda faşizm, Eliade, Cioran diye bir makale kaleme almıştım, Romanya’daki “Demir Muhafızlar çılgınlığı”na dair bir şeyler söylemek için (29 Kasım 2007). Oradan Ionesco’nun Gergedan piyesine geçmiş ve “gergedanlaşmak”tan söz etmiştim uzun uzun.
İşe bakın, bunun da neredeyse on yıl geçmiş üzerinden. Köprülerin altından çok sular aktı; şimdi ulusalcı değil başka türlü gergedanlar var sahnede. Tekrar edeyim; geçmişte “laik orta sınıf” ile şimdi “muhafazakâr orta sınıf” arasında değil bu paralellik. Bana kalırsa şimdiki dindar ve/ya muhafazakâr kesim geçmişteki ulusalcılardan; şimdiki AKP tabanı geçmişteki (ve bugünkü) CHP tabanından çok daha mutedil ve dengeli. Dolayısıyla benim de gördüğüm, İsmail Kılıçarslan’ın da gördüğü, başkalarının da gördüğü bu klik veya çete, sırf tepede, tabandan kopuk bir siyasî oluşum. Nasıl bazı (solcu) “Beyaz Türk”ler gidip Kürt hareketinin, PKK ve/ya HDP’nin tepesine oturdularsa, başka bazı (köksüz, Makyavelist, serseri mayın gibi boş gezip kendine kapı arayan) “Beyaz Türk”lerin de gidip AKP’nin tepelerine çöreklenme heveslerini yansıtıyor.
Fakat bu kayıtla, söylem düzeyinde toptancılık aynı toptancılık. İmhacılık aynı imhacılık. Bağnazlık aynı bağnazlık. Dolayısıyla bilinci teslim etmeme, insanlığı teslim etmeme, sürüklenmeme çağrısı da aynı derecede geçerli. Nasıl denir; “görülen lüzum üzerine,” aynen, noktasına virgülüne dokunmadan, (sağ üst köşesine kendim için düştüğüm kayıt bilgileri dahil) arşivimde durduğu şekliyle ve o günlere özgü (parantez içinde italikli) bütün göndermeleriyle birlikte, tekrar yayınlıyorum.
* * *
yazılış : 25 Kasım 2007
yayınlanış : Cumartesi, 1 Aralık 2007 (6)
524 kelime
3515 karakter (boşluksuz)
-----------
Okuma Notları
------------------
Ulusalcılık ve “Gergedan”
Halil Berktay
Sürüklenmeyenler de vardı.
Bükreş Üniversitesi’nde üç arkadaş : Eliade, Cioran… bir de Eugene Ionesco. 1928-33’te Fransız Edebiyatı okudu. 1939-45’te Marsilya’daydı. Savaş bittiğinde Paris’e döndü. Samuel Beckett’la birlikte, absürd tiyatrosunun başını çekti. 1960’lar rönesansı, Jack ya da Boyuneğme, Kel Soprano, Kral Öldü, İskemleler gibi eserlerini sahnelerimize taşıdı.
Ancak Gergedan başkadır. Bireyin duruşu ve ahlâkî sorumluluğuna dair bazı derin uyarıları içerir. Eliade ve Cioran’ın nasıl faşistleştiğini daha önce anlatmıştım. Eliade hep gizledi bunu. Cioran sadece Demir Muhafızlara destek vermesinin değil, daha genel olarak milliyetçi fikirlerinin de özeleştirisini yaptı. Örneğin 1972’de, “bir dalgaya kapılıp sürüklenmenin ne demek olduğunu anlamış bulunuyorum” diyordu.
Aynı dalganın piyesini yazmak Ionesco’ya düştü. Gergedan: iri gövdeli, kısa bacaklı, kalın derili, küçük gözlü, hayli miyop bir hayvan. Ansızın panikler, bir-iki ton ağırlığıyla boynuzunun dikine son hız koşturur. Sonra durur, ne yaptığını unutur, otlamaya devam eder. Derken gene dellenir ve dörtnala başka bir yöne gider.
Küçük bir Fransız kasabasında gergedanlar zuhur eder. Önce biri geçer caddeden, sonra biri daha. Kafede, kaldırımda, manavda sohbet edenler hayretler içindedir: doğru mu gördük acaba ? Bir kedi ezilmiştir üstelik; gene de Mantıkçı, bunun “mümkün olmadığını” ispatlar. Bürokrasiyi temsilen Botard, olayı toptan inkâr eder. Derken biri hükümet binasına girer -- ve Madam Boeuf, kendisine doğru şefkatle böğüren kocasını tanır. İtfaiyeden haber gelir: bu sabah 7, şimdi 17, pardon 32 oldular. Dairedekiler yangın merdiveniyle kurtarılırken Botard ağız değiştirir: “Ben biliyorum, sorumluların kimler olduğunu. Hainlerin adlarını. Beni aldatamazsınız. Suçluları açıklayacağım.” (Cemil Çiçek tipi adalet bakanı.)
Ionesco’nun saf, iyimser, otobiyografik karakteri Bérenger, arkadaşı Jean’ın gergedanlaşmasına tanık olur. Süper-konformist Jean’ın sesi karıklaşır; ağrıyan alnında, içinden boynuz çıkacak bir şişlik belirir; derisi yeşillenir; bir yandan da terslenip durur: Yok! İstemiyorum dostluğunu! Nefret ediyorum herkesten! Hayır, hiç de değişmedim işte! Nereden çıkardın, cildimin meşinleştiğini? (Nihat Genç kadar öfkeli.) Burası benim evim; böğürürüm de, hırlarım da, sana ne? (Ya sev ya terk et.) Hem ne olurmuş, insanlar gergedan olmaktan hoşlanırlarsa? (Yasin Hayal’in düşünce özgürlüğü engellenemez.) Bıktım bu ahlâk ölçülerinden! Hayatımızı yeni temeller üzerinde baştan kurmalıyız. Yüzlerce yıllık bu medenî değerleri yıktığımızda daha rahat edeceğiz. Bana insanlıktan söz etme. Hümanizm bitti artık. Neden gergedan olmayayım, ben de önyargıların kurbanıyım. (Ah ah, hep yanlış bilinen, önyargıların kurbanı olan Türk milliyetçiliği.) Bataklıklara! Bataklıklara!
Sonra Bérenger’in kendi başkalaşma korkusu başlar. Daisy ziyaretine gelir; birbirlerine âşıktırlar. Ama telefondan böğürtü, radyodan böğürtü gelmektedir. Daisy tükenir: “Belki hatalı olan biziz. Onlardan fışkıran şu müthiş enerjiye bak.” (Evet, çok enerjikti gerçekten, çılgın Naziler.) “Birer tanrı gibiler.” Bérenger’i o kadar da sevmiyorum, diye diye iner Daisy merdivenlerden. Son sahne: Bérenger tek başına, insan kalma savaşı vermektedir. Boğazından yükselen homurtuları zar zor bastırır. “Bir ben kaldım, sonuna kadar da böyle kalacağım. Teslim olmayacağım.”
Gergedan konformizm tehlikesine ilişkin somut tarihsel ilhamını Demir Muhafızlardan alır. Bugün de Türkiye’nin kentli orta sınıfları böyle bir gergedanlaşma sürecinde. Laiklik noktasından yakalanıp da, bir kere “diktatörlüğün manevî evreni”nde yerlerini alanlar, milliyetçiliği de kabulleniyor, derin devleti de, Avrupa düşmanlığını da. Her yerde militer semboller. Saflar çizilmiş. Aileler bölünüyor, arkadaşlıklar kopuyor. Robert Kolej, TED, ODTÜ mezunlarının web sitelerinde, Türkiye’nin evrensellik atılımından, özlediği medeniyet değerlerinden, demokratik hoşgörüden eser kalmamış.
İnsanlar, içinizdeki gergedana teslim olmayın.
Yazarlar
-
Mesut YEĞENKürt Sorunu 2.0’a Hazır mıyız? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın ötesi… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALEş Şara’dan yeni bir Esad çıkarmak mı? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraKaçıncı CHP? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluBüyük sorunları çözememe serisi bu kez bitecek mi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidarın ağzındaki bakla!... 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEABD, Suriye için neye karar verdi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRLaleli Çamaşırhanesi -3- Videoya çektiler: ‘Cırt’ sesi geldikçe bağırıyor! “Maşallah, Maşallah!..” 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİKandil’in polemikçisi şampanya sosyalistlerine karşı 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÖcalan’ın mektubu üzerine bazı gözlemler 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERHarakiri Bütçesi 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanAmerika çökmekte olan bir uygarlık mı? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolAK Partili bir okurla sohbet 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSeçime henüz vakit varken sandık hesabı 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuCeylanpınar cinayeti… 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZÖzel’in bütçe konuşmasında sürece dair mesajları 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENFeti Yıldız kime sesleniyor? 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAJohn Holloway ; Abdullah Öcalan’ın Kuramı Devrim İhtimali Fikrini Yeniden Düşünülür Hale Getiriyor! 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilTürkiye neden sanayileşemiyor: Sermayenin, güvenin ve kurumların zayıflığı öyküsü 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciEn büyük tehlike NÜFUS yokluğu 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSuriye bir kere daha çözümü bozabilir mi? 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTElveda Lenin ve Düzce Belediyesi… 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalHay'at Tahrir el-Şam'ın Evrimi ve Suriye'nin Geleceği 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasSokak çeteleri devlet kurumlarına karşı 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞAYM BAŞKANI AĞLIYORSA… 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEÇıkış yolu 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNStratejik illüzyon! 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanMüslüman dünyada yeni bir fıkhi yaklaşımın önü açılabilir mi? 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞTahmin ediyordum, artık netleşiyor galiba (Transfermarkt, karapara) 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBağımlı finansallaşmanın anatomisi ve Türkiye’nin bitmeyen kırılganlığı 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçTürk ve Kürt yalnızca seçmen değil aynı zamanda insan ve yurttaş 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTeostrateji yahut Din ve Dünya ilişkisinde kalibrasyon sorunu 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKürt açılımı hangi barışı getirecek? Üç barış teorisi 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünMonroe Doktrini gibi bir Trump Doktrini… 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselIMF’in siyaseten can sıkıcı tavsiyeleri 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSürecin “kritik eşikleri” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye siyasetinin hastalığı: İmralı tartışmasında serinkanlılık ihtiyacı ve CHP'nin kararı 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi (7): Simit 27.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları


















































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024