Halil BERKTAY
[20-21 Haziran 2020] Kısa özet: Osmanlının modernliğini (ya da hibrid devlet yapısının ne kadar modernite içerdiğini) abartmayalım, demeye getireceğim. Temelde, tarıma dayalı geleneksel bir köylü ekonomisi ve toplumuydu. Üzerinde bir hanedan devleti yükseliyordu. Bu devlet aygıtının bir kısmı timarlıydı; toprağa dayalıydı. Sipahi denen hafif süvarilerin savaşçılığının karşılığı, timar denen koşullu toprak tevcihleri (daha doğrusu, yerel vergi toplama haklarının koşullu tevcihi) yoluyla ödeniyordu. Bir kısmı ise maaşlıydı; doğrudan nakit ödemelerle besleniyordu. Dolayısıyla 15. ve 16. yüzyıllardaki işleyişiyle Osmanlı devleti, bir ayağı Ortaçağda, bir ayağı Yeniçağda olmak üzere, iki eşitsiz ayak üzerinde sendeleyerek yürümeye çalışıyordu. Olsa olsa yarı-moderndi denebilir.
Ama yukarıdaki paragrafın içinde öyle bazı kritik tarihsel sosyoloji kavramları saklanıyor ve üstelik o kadar evrensel, Osmanlıyı çok aşan bir önem taşıyorlar ki, öncelikle onları biraz açmak gerekiyor. Bunlar, devletin finansman tarzıyla ve dolayısıyla örgütlenme tarzıyla ilgili iki konsept. Meşruiyet ilkesinden veya yönetim tarzından, gücün kimin elinde olduğundan söz etmiyoruz. Bütün isim ve biçimleriyle monarşi (krallık, sultanlık, beylik, emirlik, hanlık, hakanlık, kaganlık, çarlık, şogunluk, imparatorluk) veya oligarşi veya demokrasi veya diktatörlük gibi tasnifler değil kastım. Sadece, iktidarı sonuçta kim/ler kullanırsa kullansın, (a) devletin mekânı, teritoryalitesini, kendisine ait toprakları nasıl kontrol ettiği; (b) bu süreçte, ordusu ve bürokrasisiyle devlet aygıtının maliyetinin nasıl karşılandığıyla – yani bütün o merkez ve taşra yöneticilerinin, irili ufaklı görevlilerin, kumandan ve askerlerin, devlete sadık ve emir-komuta zincirine tâbi kalmalarını sağlayacak şekilde nasıl ödüllendirildiğiyle ilgileniyorum.
Bu yazının başlığında da ifade edildiği gibi, bu noktada başlıca iki alternatif çıkıyor karşımıza: (i) timara (veya fiyefe) dayalı devlet (fief-based state) ve (ii) paraya, nakde, likiditeye dayalı devlet (cash-based state). Başka türlü bir devlet finansmanı icat edilmiş değil, şimdiye kadar. Bu açıdan incelediğimizde, tarihte görülen bütün devlet aygıtları kâh birine kâh diğerine uyuyor, ya da ikisinin şu veya bu ağırlıklı bir bileşimini ifade ediyor. Ayrıca, ekonomik koşul ve kısıtlar itibariyle zaman içinde ilkinden ikincisine doğru bir gelişme söz konusu. Uygarlığın şafağından itibaren, geleneksel tarım toplumlarında daha çok (Osmanlıdaki adıyla) timara veya (Avrupa Ortaçağındaki adıyla) fiyefe dayalı devletler söz konusu. Bunun pek az istisnası var — Atina ve Roma, ya da Ege ve Akdeniz havzalarının denizci-ticarî uygarlıkları gibi. Buna karşılık, son 500 yılda ve ancak son 500 yıldadır ki nakde, likiditeye dayalı devlet tam anlamıyla ve geri dönülmez biçimde öne çıkıyor. Kapitalist piyasa ekonomilerinin gelişmesi ve para dolaşımının artması, bu devlet tipinin de dünya çapında yaygınlaşması ve kök salmasını beraberinde getiriyor.
Özetle, çoğu İlkçağ ve hemen bütün Ortaçağ devletleri tamamen veya büyük ölçüde timara/fiyefe dayalı. Buna karşılık modern devlet hemen tamamen paraya, likiditeye dayalı bir devlet. Dolayısıyla tarihin uçsuz bucaksızlığı içinde görece çok yeni de olsa, bize daha âşinâ ve anlaşılması daha kolay olan, bu modern devlet. Buna karşılık fiyefe dayalı devlet, tarihsel evrim çizgisi içinde daha önce de gelse, bize hayli uzak ve anlaşılması daha zor bir kurumlaşma ve işleyiş modeli. Zaten bu yüzden, nesiller boyu orta-lise ve hattâ üniversite öğrencileri, son derece kısır ve klişelere boğulmuş, sosyolojik izah getirmek yerine hukukî tanımlar sıralayan ders kitaplarımızdan (veya hattâ akademik literatürümüzden), Selçuklu iktâ veya Osmanlı timar sistemlerini okuyup anlamakta bu kadar zorluk çekiyor. Onun için tarih sırasıyla değil mantık ve kolaylık sırasıyla gidecek; önce paraya dayalı devletin ne demek olduğunu kısaca hatırlatıp, sonra, bu devlet finansmanı ve örgütlenmesinin mümkün olmadığı maddî ve teknik koşullarda ne olur sorusuna cevap getirmeyi deneyeceğim.
Öyleyse bir, paraya, nakde, likiditeye dayalı devlet. (1) Nedir, ne yapar? Çok basit: (1.1) asker-sivil bütün devlet görevlilerinin maaşlarını nakit olarak öder; (1.2) keza devlet sektörü için gerekli (silâh, cephane ve sair askerî teçhizat dahil) mal ve hizmet alımlarının bedelini nakit olarak öder; (1.3) dar anlamda devlet sektörünün dışında kalan sözleşmeli veya taşeron kuruluşların verdiği hizmetlerin karşılığını da gene nakit olarak öder. (2) Peki, nasıl yapabilir bunu? Bu kadar nakit harcamayı nasıl gerçekleştirir? Gene çok basit: bütün vergileri ve sair gelirlerini de nakit olarak toplayabildiği için. Bir hazine vardır ortada. Artık illâ fiziksel bir mekân değil, daha çok bir maliye konseptidir. Defter kayıtlarıdır. Emme basma bir tulumba gibidir; bir yandan nakit vergi gelirleri girer, diğer yandan nakit giderler çıkar. (3) Bütün bunlar hangi maddî-teknik zemin üzerinde gerçekleşir? İki temel koşulu vardır bunun. (3.1) İleri ve çok hızlı işleyen bir ulaşım ve iletişim teknolojisinin olması gerekir. (3.2) Yüksek düzeyde gelişmiş bir para ekonomisinin olması gerekir. Eğer ekonomi tamamen veya çok büyük ölçüde parasallaşmışsa (monetize olmuşsa), yani hemen bütün mal ve hizmetler para karşılığı alınıp satılıyorsa, yani (Marx’ın Kapital’in birinci cildinde tarif ettiği gibi) kesintisiz M – P – M’ – P’ – M” – P” zincirleri söz konusuysa… o zaman devlet hortumunu bu nakit akışlarına daldırır ve bir kısmını vergi olarak kendine sifonlar. Likiditeye dayalı devletin çarklarının dönmesi bu suretle sağlanır.
Peki, yukarıda sözünü ettiği (3.1) ileri ve çok hızlı işleyen bir ulaşım ve iletişim teknolojisi ve (3.2) yüksek düzeyde gelişmiş bir para ekonomisi koşulları mevcut değilse ne olur? Devlet kurulamaz mı? Tabii kurulur; aksi takdirde İÖ 3000 – İS 1500 arasında hiç devlet olmazdı yeryüzünde. Kuşkusuz var, nitekim olmuş — eski Mezopotamya ve Mısır’dan, Hindistan ve Çin’den, sonra İran alanından ve bütün diğer “erken kara imparatorlukları”ndan (early land empires) başlayarak.
İyi de, nasıl olmuş, olabilmiş? Cevabı iki, fiyef veya timara dayalı devlet. Şöyle düşünelim: günümüzden 12-10,000 yıl öncesinden, Gordon Childe’ın Neolitik Devrim dediği tarımın icadı sürecinden bu yana, giderek genişleyen ekilebilir tarım arazileri mevcut. Üzerinde köyler kuruluyor; bu köylerde köylü (peasant) dediğimiz birincil üreticiler (primary producers) yaşıyor. Nüfusun yüzde 90-95’i bu uçsuz bucaksız köylü kitlelerinden oluşuyor. Tipik üretim ve yeniden-üretim birimine gelince… Atina ve Roma’nın vardiya köleliği yoluyla işletilen büyük malikâneleri gene bir istisna. Bunun dışında, çoğunlukla küçük köylü üretimi hakim. Köylü hanehalkı, küçük bir emek gücü. Köylünün küçük çifti veya çiftliği, küçük bir toprak parçası. İkisi yanyana, bir emek-ve-toprak birlikteliği demek. Modern tapu ve kadastro ölçümlerinin olmadığı binyıllarda, her şey sosyal kullanım ortalamalarından hareketle oluşturulan geleneklere, örf ve âdet hukukuna dayanıyor. Geniş köylü ailesinin (hanehalkının) emek gücü, “işte o kadar” bir toprak parçasını ekip biçmeye yetiyor. Tipik küçük köylü çifti veya çiftliğinin boyutları, “işte o kadarlık” bir hanehalkını beslemeye yetiyor. Sonbaharda mahsul kaldırılıyor. Gene binyılların tecrübesi sonucu, el yordamıyla biliniyor, bir yıl boyunca köylü ailesinin kendi tüketimine, koşum hayvanlarını beslemesine ve gelecek baharda tohumluk olarak kullanmasına ne kadarının (belki ucu ucuna) yeteceği. Bunun üstü, “potansiyel olarak vergilendirilebilir artı-ürün” demek (PTS, potentially taxable surplus). En sonda alınmıyor; en başta alınıyor. Şöyle de tanımlanabilir: tipik bir “aile emeğine dayalı köylü çiftliği”nin (Chayanov; peasant family-labor farm) veya “çift-hane” biriminin (İnalcık; household-holding unit) mahsulünden ne kadarını çekip alırsak, söz konusu birim gene de kendini bir yıldan diğerine yeniden-üretmeye devam edebilir? Yani köylü ekonomisi aşırı-sömürü sonucu çökmez; gelecek yıllar ve onyıllar boyunca, düzenli olarak vergilendirilecek bir köylülük varlığını koruyabilir? Bu ortalamaların da geleneksel bilgisi, köylüler ile efendileri arasındaki yüzyıllar boyu bitmek bilmez “karşılıklı halat çekme”lerin, çelişkili ve çatışmalı symbiosis içinde sürüp giden gündelik sınıf mücadelesinin deneye-yanıla biriken tecrübesiyle vücut buluyor.
Öyle veya böyle; sınıflaşma ve devletleşmeyle birlikte, artık tarımsal üreticiler özgür ve bağımsız değil. Tepelerinde devlet ve hakim sınıflar oturuyor. Çatalhöyük misali “ilk çiftçiler” (early farmers) olmaktan çıkıp üstlerine vergi-rant ödeyen “köylüler” (peasants) haline geliyorlar. Tersten söylersek, üstlerine (her kimse) bütün o küçük küçük PTS’leri, “potansiyel olarak vergilendirilebilir art-ürün”leri vergi-rant biçiminde transfer etme yükümlülükleri yerleşiyor ve gelenekselleşiyor; ister sözlü ister yazılı, yukarıda defalarca sözünü ettiğim örf ve âdet hukunca tescil edilen bir beklenti ve taahhüt biçimine bürünüyor.
Fakat demek ki bir noktadan sonra devlet, genel olarak devlet veya her bir geleneksel tarım devleti, tek tek her köylü çift-hane biriminden ve dolayısıyla tek tek her köyden ortalama ne kadar vergi-rant toplayabileceği konusunda, modern ölçülerde kesin ve istatistikî olmasa bile yaklaşık bir fikre sahip. Dolayısıyla hükmettiği ekilebilir tarım arazisi içinden şurada 3 köy, burada 8 köy, nehrin öbür yakasında 15 köy diye alt-birimler yaratıp bunları Avrupa Ortaçağında Latince beneficium veya feodum (İngilizce fief), Bizans’ta pronoia, Arap-İslâm halifeliğinde katia, Selçuklularda iktâ, Osmanlılarda timar gibi adlarla asker-sivil devlet görevlilerine dağıttığında, bunun ne büyüklükte bir yıllık gelire tekabül ettiğini de kestiriyor, üç aşağı beş yukarı. Şunu demiş oluyor, saray nâzırları, baronları, dükleri, kontları ve en alttaki küçük şövalyelerine — ya da vezirleri, beylerbeyleri, sancakbeyleri ve an alttaki küçük sipahilerine: Kusura bakmayın, (şu şu şu koşullar nedeniyle) size nakit maaş ödeyemiyorum. Ama onun yerine, mevkiiniz, rütbe ve ünvanınızla orantılı şu fiyef veya timarı verebiliyorum. Hizmet koşuluyla tevcih ettiğim falanca köy ve köylerden geleneksel vergi yükümlülüklerini toplama hakkı bundan böyle size aittir. Karşılığında kendinizi ve (gelirinize göre münasip sayıda) ikincil savaşçınızı (İngiltere’de men-at arms, Osmanlıda cebelu) iyi birkaç savaş atı, zırh, miğfer, kılıç, mızrak (süngü veya kargı), yerine göre ok ve yay ile donatıp (bkz Aşıkpaşazâde’nin alplik veya gazilik koşulları), savaş zamanında orduma katılmanızı bekler; bunu yapmadığınız (sefere eşmediğiniz) takdirde fiyef veya timarınızı alıp başkasına vereceğimi bilmenizi isterim.
Fiyef veya timara dayalı devlet de bu işte; nakit maaş ödemenin mümkün olmadığı tarihsel (maddî-teknik) koşullarda, çarklarını “nakit maaş yerine geçen” (Marc Bloch: as a substitute for a cash salary) hizmet koşullu toprak-vergi tevcihleriyle döndürmeye gayret ediyor. Fakat tabii biri diğerinin ikamesi olsa da, nakit maaş ödemek ile toprak vermek aynı şey değil. Farklı dönem, kültür ve coğrafyalarda çok farklı sonuçları olabiliyor.
Yazarlar
-
Akif BEKİKandil’in polemikçisi şampanya sosyalistlerine karşı 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluBüyük sorunları çözememe serisi bu kez bitecek mi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın ötesi… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidarın ağzındaki bakla!... 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÖcalan’ın mektubu üzerine bazı gözlemler 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRLaleli Çamaşırhanesi -3- Videoya çektiler: ‘Cırt’ sesi geldikçe bağırıyor! “Maşallah, Maşallah!..” 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERHarakiri Bütçesi 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürt Sorunu 2.0’a Hazır mıyız? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALEş Şara’dan yeni bir Esad çıkarmak mı? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEABD, Suriye için neye karar verdi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraKaçıncı CHP? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuCeylanpınar cinayeti… 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSeçime henüz vakit varken sandık hesabı 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZÖzel’in bütçe konuşmasında sürece dair mesajları 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolAK Partili bir okurla sohbet 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanAmerika çökmekte olan bir uygarlık mı? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciEn büyük tehlike NÜFUS yokluğu 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAJohn Holloway ; Abdullah Öcalan’ın Kuramı Devrim İhtimali Fikrini Yeniden Düşünülür Hale Getiriyor! 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENFeti Yıldız kime sesleniyor? 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilTürkiye neden sanayileşemiyor: Sermayenin, güvenin ve kurumların zayıflığı öyküsü 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSuriye bir kere daha çözümü bozabilir mi? 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTElveda Lenin ve Düzce Belediyesi… 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalHay'at Tahrir el-Şam'ın Evrimi ve Suriye'nin Geleceği 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasSokak çeteleri devlet kurumlarına karşı 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBağımlı finansallaşmanın anatomisi ve Türkiye’nin bitmeyen kırılganlığı 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEÇıkış yolu 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanMüslüman dünyada yeni bir fıkhi yaklaşımın önü açılabilir mi? 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNStratejik illüzyon! 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞTahmin ediyordum, artık netleşiyor galiba (Transfermarkt, karapara) 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞAYM BAŞKANI AĞLIYORSA… 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünMonroe Doktrini gibi bir Trump Doktrini… 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTeostrateji yahut Din ve Dünya ilişkisinde kalibrasyon sorunu 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçTürk ve Kürt yalnızca seçmen değil aynı zamanda insan ve yurttaş 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKürt açılımı hangi barışı getirecek? Üç barış teorisi 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselIMF’in siyaseten can sıkıcı tavsiyeleri 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye siyasetinin hastalığı: İmralı tartışmasında serinkanlılık ihtiyacı ve CHP'nin kararı 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSürecin “kritik eşikleri” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi (7): Simit 27.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları




















































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024