Kemal CAN
Sahte diploma skandalı, komisyon toplantıları ve tartışmaları, İBB davası borsası, aile boyu tutukluluk eziyeti, Gazze işgal planı, yeni anlaşmalar, yeni görüşmeler, yeni çatışmalar derken, içeride ve dışarıda yine hayli hareketli bir hafta geçirdik. Üstelik bu başlıkların hepsinin hayli kallavi alt başlıkları var ve muhtemelen önümüzdeki günlerde konuşulmaya devam edecek gelişmelerle yepyeni tarafları olacak. Uzunca bir süredir Türkiye gündeminin aşırı hareketliliğinden hep bahsediyoruz. Birkaç aya yayılacak kadar hadise birkaç gün içinde olup bitiyor, daha ne olduğu anlaşılamadan yeni bir gündem koşup geliyor. Sanki gündem kotası varmış gibi “asıl gündem konuşulmuyor” serzenişleri de hiç bitmiyor.
Şimdi dünya da benzer bir durumda. (Trump, bu konuda Türkiye’nin açık ara üstünlüğünü kıskanmış olmalı) Bir şaşkınlık tam dağılmadan bir yenisi yetişiyor, bir kötülük lanetlenemeden yenileri musallat oluyor. Bir taraftan en kör gözler, en sağır kulakların (Almanya) bile tepki vermek zorunda kaldığı felaketler sürüyor, diğer taraftan bunların daha beteri için hazırlıklar yapılıyor. “Peki biz tam olarak ne yaşıyoruz?” Senelerdir dünya ve Türkiye bu sorunun etrafında dolaşıp duruyor, herhangi bir mutabakata ulaşamayan tartışmalar yapılıyor, herkesi ikna edecek cevaplar bulunamıyor. Elbette toplam beş-altı kelimelik cümlelerle her şeyi açıklayanlar yine var. Şaşırtıcı olmayan bir süreklilikten veya geçici bir savrulmadan, yükselen akımlardan ya da “yetersiz kalan” eskilerden bahsedenler çıkıyor. Karşılaşılanın “yeni” olup olmadığı; başlangıç, değişim eşiği ya da final mi sayılacağı belirsiz.
Popülist liderlerle belirlenen devrin ve kolay-kestirme (kısa) tarifler döneminin alametifarikası olarak; problem, sosyal-siyasal bilim tarihinde eşi görülmemiş biçimde şahsileştirilerek ele alınıyor. Popülist liderler kadar, hiç popüler olmayan siyasiler her şeyin müsebbibi sayılıyor. Yapısal her tartışma demode veya zaman kaybı sayılıyor. Bazen Türkiye’de olup bitenleri dünyada olanların organik uzantısı sayılıyor, bazen burada olanların biricik olduğuna karar veriliyor. Gramsci’nin tarif ettiği “eskinin öldüğü, yeninin doğma mücadelesi verdiği ara döneme” atıfla bu tartışmayı ele alan Zafer Yılmaz’ın “Sağın Kasveti” kitabını, sonuçlardan önce bu düşünme biçimini eleştirme gereğini hatırlattığı için ısrarla öneririm.
Gündemin cilveleri
Zaman zaman hevesle girdiğim “içinde sürüklendiğimiz küresel dalga” tartışmalarının kıyısından dönerek yine kendi (kısır) siyasi gündemimize bakalım. Çünkü güncel sorunların yaygın ele alış biçimi, “başımıza gelen” hakkındaki tartışma zaaflarını büyük ölçüde tekrarlıyor. Ortaya çıkan sonucun çarpıcılığı, bunu mümkün kılan koşullara ilişkin dikkati dağıtıyor. Mesela haftanın en hareketli başlığı “diploma skandalı” tam böyle bir vaka. Bir iddianameye dönüşmüş soruşturmayla ortaya çıkan iddialar, bazı kritik devlet yetkililerinin elektronik imzalarının taklit edilmesiyle diploma ve başka bazı resmi belgelerin sahtelerinin üretildiğini ortaya koydu. Meselenin sahte diploma tarafındaki derin ağın hiç de yeni olmadığını Gökçer Tahincioğlu’nun T24’deki yazısı ayrıntılı biçimde anlatıyor. BBC Türkçe’nin haberi de elektronik imzanın ve bu “imkanın” nerelerde kullanılabileceği konusunda iyi bir toparlama sunuyor. Ortaya çıkan resim, iktidarın “biz ortaya çıkardık” savunması veya medyanın (kısmen muhalefetin) vakaların cazibesine kapılmasıyla geçiştirilecek gibi değil. Zira görünenin korkutuculuğu, olabilecekler ve bunu mümkün kılan zeminin yanında çok küçük.
Bu işin arkasında iktidara yakın kimlerin olduğu, sahtecilik işinde iktidar kadrolarının rolü ve sahte belgelerden faydalananların iktidarda ilişkisi elbette çok önemli. Fakat “onlardan” kimsenin doğrudan işin içinde olduğu kanıtlanamaz veya sahteciler “başkaları” çıkarsa, çeyrek yüzyıldır ülkeyi yönetmekte olan bir iktidarın sorumluluğunun sınırlı olduğu mu kabul edilecek? Olayın bağlantılarının iktidar imkanlarınca örtüldüğü ya da cezasızlık politikası gereği kapatıldığı söylenip “rahatlanılacak” mı? Ortaya çıkanla sınırlı -hatta onu çeşitlendiren- ilgi, en sert suçlamaları içerse bile aslında iktidarın (iktidarların) işine yarıyor. Oysa daha önce ortaya çıkan “yenidoğan çetesi”, LGS sahtekarlığı, gıda ve iş cinayetleri, kent talanı, doğal afetler karşısındaki çaresizlik ve daha pek çok meselede olduğu gibi; asıl sorumluluk, bütün bunları mümkün kılan düzenin kurulmuş ve özellikle denetimsiz bırakılan alanların suç organizasyonlarına hazır hale getirilmesinde. İktidarın, kendine yakın bir takım insanlara diploma tedarik etmek için bir düzenek kurduğunu kanıtlamaya çalışmak, -çoğu vakada olduğu gibi- sonuç alınması zorlu bir yol olabilir ama bu tür yapıları mümkün kılan idari, teknik hatta yasal boşlukların taammüden oluşturulduğunu düşünmek ve iddia etmek için çok fazla neden var.
Pazarlıkçı düzenin getirdikleri
“İBB borsası” iddialarında da benzer taraflar var. Bir süre önce “FETÖ borsası” hakkında haberleri tartışıyorduk, şimdi gündemden düştü. KHK’lılarla ilgili bazı “hukukçuların”, kişisel çözüm formülleri için tarifeleri olduğundan söz edilmişti ama gerisi gelmedi. Tahliyelerin uluslararası pazarlıklara konu yapıldığını ve bunun uluorta, açık-saçık ve ilanen gözümüze sokulduğunu hatırlamıyor muyuz? İBB soruşturmasında itirafçı tedariki için nasıl bir işleyiş kurulduğunu, “yeterli olmayan itirafla” yapılmayan tahliyenin, ifade değişince nasıl işleme konduğunu görmedik mi? Bütün bunların 19 Mart süreciyle, İBB operasyonlarıyla ilgili “özel” tarafları olduğu kesin. MİT Başkanı’nın bile “siyasi” olduğunu söylediği hadisenin “özel bir hukuk” ürettiğini zaten kimse saklamıyor. Fakat bir süredir yargının siyasallaşması bahsinin paralelinde ilerleyen vahim bir başka durum olduğunu da dikkatten uzak tutmamak gerek. Alan keyfileşince, denetimsiz hale gelince, iktidarın ihtiyaçları haricinde de bu boşluğu “hizmete” dönüştürecek yapılar elbette türer. Açığa çıkınca yakalanırlar ama düzene ve bunu mümkün kılan zemine pek dokunulmaz hatta konuşulmaz.
Konuyla ilgisiz görünebilir ama değinmeden geçemeyeceğim: Bir süredir 19 Mart sürecinin operasyon kısmında bir “yavaşlama” olduğu değerlendirmeleri var. Adıyaman’da Tutdere’nin görevine iadesi, Esenyurt’ta Özer’in “kent uzlaşısından” tahliyesi gibi gelişmeler bununla ilişkili gösteriliyor. Bütün bunları CHP’nin “süreç komisyonuna” -nitelikli çoğunluk koşulunu kabul ettirerek- katılmasına bağlayanlar da var. Siyaseti, güçler dengesi içinde pazarlık imkanları yaratmak ve bunları değerlendirmek olarak gören yaklaşım için gayet açıklayıcı. Fakat hadisenin başka yüzünde, Murat Çalık’ın birkaç dakikalığına görmek için bekleyen ailesinden kaçırılarak hapishaneye götürülmesi, AYM ve AİHM tarafından tekrar tekrar verilen kararlarının ve “kent uzlaşısı tahliyesinin” aynı gerekçeyle tutuklu olanlar başkaları için uygulanmaması gibi şeyler de izliyoruz. Bu iki yüzü birlikte değerlendirince, “siyasileşmiş” yargı süreçlerinin, talimat verenler ve uygulayanlar arasında sürekli bir mücadeleyle sürdüğü izlenimi doğuyor. Özetle pazarlık bir siyaset imkanı olabilir ama pek de güvenilir değil.
Tekrar başladığımız noktaya dönersek, başımıza gelenler hakkında düşünürken, varılan son nokta veya hemen önümüzde duran eşik ya da köprüden önceki son çıkışı (kapıyı) tutma-tutturma gayreti dışına çıkarak düşünmeyi boşlamamak lazım. Biraz önce bahsettiğim “Sağın Kasveti” kitabında giriş alıntısı olan Enzo Traverso’nun “Solun Melankolisi” kitabındaki cümle tam buraya uyuyor: “… biz batan geminin kendisiyiz, kaza bizim başımıza geldi; boğulmamak için elimizden geleni yapmamız, batık gemimizi yeniden inşa etmemiz lazım”. Başımıza gelenler hakkında düşünür ve konuşurken “bizlerin bu felaketlere ait ve ortak” olduğumuzu unutmamız gerek. Ancak bize sunulan (dayatılan) düşünme ve tartışma biçimlerini, bağlamları ve üslupları tekrar edip suç ortaklığını sürdürmeden bunu yapmak önemli. Yaşanan felaketler için, uygun -veya istediğimiz- failleri tespit etmek hatta onların suçunu kanıtlamak bile, bunu yaratan fırtınadan bizi kurtarmayabilir.
Yazarlar
-
Taha AkyolTürk-Rus-Çin ittifakı? 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTektonik Kırılmalar: Liberalizmin Tasfiyesi ve Müslümanlar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDemokrasinin içerideki ve dışarıdaki dinamikleri 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERBolsonaro’nun tarihi mahkûmiyeti 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayÇin yoksulluk tuzağından nasıl çıktı? 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKültürel hegemoni savaşı: Türkiye’ye bak, Amerika’nın geleceğini gör 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet farkında mı? 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞUR“Bize bir ömür daha lazım…” 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZCHP’liler için bir seçimlik başarı mı, Türkiye’nin demokratik dönüşüm mü? 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunStalin ‘Huzur Türklükte’ demiş! Cidden mi? 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRCHP’ye kayyım davasında AK Parti’nin eli var diyen yok ki… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖzgür Özel ve siyasi drama… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanTopunuz bir İspanya Başbakanı kadar olamadınız... 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluZeytine ağıt 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUDünyayı çılgınlar yönetiyor; akıllı olmak gerek… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciKalıcı fakirlik ve pahalılık 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENYeni Diyanet İşleri Başkanı 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRAltın ve boksit madenleri, elektrik, kahveci… Yeni bir el koyma mı geliyor? 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu Ergilİç Sömürge: Gücün İçeriye Yöneldiği Karanlık Düzen 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANTürkiye kötüye gidiyorsa AKP’nin oyu neden yüzde 30 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBaşkan’ın bütün akbabaları aşkına 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTeflon siyaset 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “Al sana misilleme”… 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEskinin Öldüğü, Yeninin Henüz Doğmadığı Bir Dönem.. 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSınırsız küstahlığın sınırları; acziyetin sınırsızlığı 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluHukuksuzluktan daha pahalı bir nesne yok 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞ“BACASIZ SANAYİ” ALARM VERİYOR… 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalCharlie Kirk cinayeti ve ‘radikal sol’ 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANGerilimle yönetmek ya da gerilimi yönetmek 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKKıyamet saatini durdurmak 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’nin diğer dertleri… 10.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUTürkiye’nin Kürt Sorununu çözecek yaklaşım neden Suriye’de uygulanmasın? 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞGürsel Tekin konusunun pek konuşulmayan tarafı 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'nin umudu eğitim: Cumhuriyet’in en önemli başarısı, bugün sınav usulsüzlüğü ve fırsat eşitsi 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞCassandra Çığlığı* 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇKudüs, ey Kudüs! 22.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
17.08.2025
17.08.2025
17.08.2025
21.07.2025
6.07.2025
30.06.2025
27.05.2025
6.04.2025
23.02.2025
16.02.2025