Kemal CAN
Sık sık giyindiği, yüzüne yerleştirdiği anda kendinden çok emin olduğu müstehzi ifadesi eşliğinde, “Biliyorsunuz değil mi, Avrupa ülkeleri aşıyı paralı yapıyor” deyiverdi. Dinleyenler de zaten biliyormuş veya bilmemeleri eksiklikmiş gibi. Sonra, (kim olduklarını belirtmeden) “Siz de biraz bedel alsanıza” diye akıl veren ecnebiler olduğunu söyledi. (NATO zirvesinin kapalı oturumlarında mı oldu acaba?) Sonra, “’Herkes gibi aşıyı biz de parasız yapıyoruz” “noktasına” geri döndü ama “testten alıyorlar, biz almıyoruz” diye yine tam doğru olmayan bir çapak bırakmayı ihmal etmedi. Muhtemelen bir dakikadan daha kısa sürede, öyle olmadığı anlaşılacak gerçek dışı şeyleri söylemek gerçekten çok garip.
Bunu bir kere yapıp bırakmamak, tekrar etmek ve yan hikayelerle süsleme ihtiyacı daha da tuhaf. Sonra unutturmak yerine, hiçbir şey olmamış gibi doğru bilgiye geri dönmek iyice acayip. Bütün bunların toplam bir haftanın içine sığmış olması, halka açık ve canlı yayınlar sırasında yaşanması ise olayı iyice ilginç hale getiriyor. Bunlar hakkında konuşurken, Erdoğan ne söylese inanacak seçmenleri olduğundan, sözlerin doğruluğuna değil yaratacağı etkiye baktığından, anlatacak hikâye olmayınca üretmek gerektiğinden, hadi çok ısrar edilirse “etrafını sarmışların” yanıltılmış olabileceğinden bile bahsetmek mümkün. Erdoğan’ın bunu ilk defa yapmadığını da biliyoruz. Fakat bu her biri kendi başına son derece sorunlu cevaplar, havada asılı “ama niye yapıyor” sorusunu tam olarak karşılayamıyor.
Bugünlerde –aslında başından itibaren- Erdoğan’ın bütün yaptıklarında bir keramet aramak, onun müthiş bir siyasi deha olduğunu söylemek, risksiz ezberlerden biri halinde. Şimdi bu durum, “ne olacaksa onun yapacağı hamle ile olacak” tespitine ve buna bağlı çok uyanıkça olduğuna inanılan stratejilere zemin teşkil ediyor. Bütün oyunları kuran şahsın, en sıkışmış anında da şapkasından çıkacak tavşanı bekleyenler var. Ancak her yaptığında bir keramet aramak çok lüzumsuz, çünkü böyle bir şey yok. Niyet ettikleri, umdukları elbette vardır ama o kadar. Erdoğan’ın yüksek bir siyasi zekadan çok, arkasında çok da karmaşık hesapların olmadığı bir kurnazlığa sahip olduğu açık. Bunu ustaca kullanmanın yanı sıra, geniş bir çevreyi inandırdığı da görülüyor.
Fırsat ve pazarlık imkânı yakaladığı, başkalarını hamleye zorlayarak elverişli pozisyon sağladığı olayların son derece karmaşık olması, onun bulduğu “çözüm” formüllerinin de fazla komplike olduğunu düşündürüyor. Oysa çoğu zaman hiç öyle değil. Zaten uyanıklığın zekâ ile en önemli farkı, hızla süzülmüş yakın ve olabilir sonuca gidebilen kestirmecilikten -ve basitlikten- geliyor. Erdoğan’ın ideolojik sağlamlığı olsun olmasın, seçmenden devşirebildiği destek için kullandığı bir başka siyasi becerisi ise yaptıklarının önünde arkasında olup bitenleri aynı basitlikte ve anlaşılırlıkta anlatabilmesi(ydi). Benzer bir akıl yürütmeye veya anlatıya aşina kalabalıklar üzerinde hipnoz etkisi yaratabilmesi(ydi). Olanı, eskiyi, bugünü ve yarını bu zihni kutuya sokup, kolayca hikâye ediyordu. Hikâye bitti, anlatma tarzı eskidi, bağlam değişti.
Son bir haftanın meselelerine ve onların içindeki Erdoğan’a bakalım. Bir yıl içinde üç kere ekonomi yönetimine müdahale edip akut sıçramalar yaratmış, kronik sorunlarının çözümsüzlüğünü göstermiş ve sıkışmışlığı açığa çıkmış iktidar, dünyanın parlayan yıldızıyız, olmadı olacağız demeye devam ediyor. Erdoğan, yoksulluk ve sıkıntı diyenleri nankörlükle, yolsuzluk diyenleri ihanetle suçlamaktan geri durmuyor. Bir haftadır, porsiyon küçültmekten –bazı ayrıcalıkların korunduğu- tasarruf genelgelerine, “ihaleleri şeffaf yapın” talimatından “inşallah beraber atlatacağız” temennisine gelindi. Soğan üreticisi ve hâl esnafını sıkıştırarak, tanzim satışla çözülemeyen enflasyonun varlığı birden kabul edildi. Adıyaman’daki tütün çiftçisi bile kendilerine yakıştırılamayan akıllı telefonları sallayarak çoktan “tırşikçi kapatalistlere” lanet okumaya başlamıştı bile.
Boğaziçi’nde hocalar okula alınmaz, öğrencilere dayak atılırken, Erdoğan televizyon yanında, öğrencilerle buluşup üniversitenin nasıl özgürleştiğini anlattı. İstanbul Sözleşmesi'nden çıkıldığı gün kadın cinayetlerini önlemekten bahsedildi. Ömer Faruk Gergerlioğlu, AYM tarafından verilen ihlal kararına rağmen tahliye edilmezken, adalet isteyenler ve oğlu polis saldırısına maruz kaldı, yeni yargı reformunun ve anayasanın muhtevasından dem vuruldu. Kanal İstanbul’un parasını ödemeyecek muhalefete, -daha kısa bir süre önce Türkiye’yi batırma operasyonu yaptığını iddia ettiklerini ima ederek- “söke söke alırlar” dendi. Çürüme ve çözülme karşısında, “bir süre benim yanımda görünmesin” tedbirleri haricindeki sessizlik devam etti. Çözülme, çürüme eşliğinde çökme tablosunun önünde verilen pozlar ve söylenenler tuhaf oldu.
Bir haftalık bu tablonun bütününden veya tek tek olaylardan, değil siyasi keramet çıkartmak, mantıklı bir neden-sonuç ilişkisi üretmek bile zor. “Bunların çoğu, apaçık tuhaflıklar, bocalamalar; pek de karşılığı olmayan işler, sözler. Bunları neden yapıyor olduğunun cevabını, varılmak istenen amaçta arayınca, tatmin edici karşılıklar bulmak zorlaşıyor. Belki “eskiden” işe yaramış bazı pratiklerin tekrar edebileceği inancı, cevabı buralarda arama ısrarını uzatıyor. Ancak yapılan işlerin, söylenen sözlerin artık eskisi gibi sonuç vermediğini her gün tazelenen anket sonuçlarından izliyoruz. O yetmezse, -bilgi edindikleri çevrelerin yönlendirmesiyle- bir türlü aksine ikna olamayan dış basında, artık “güç kaybetti” yorumlarına daha sık rastlanıyor.
Daha önemlisi, “eskiden” bu söz ve tavırların içine yerleştiği resim çok daha farklı olduğu, en azından öyle gösterilebildiği için acayiplik böyle göze batmıyordu, tuhaflık gibi durmuyordu. “Çıplağı” gören çocuk öne atlayacak fırsatı bulamıyor ya da sesi cılız kalıyordu. Gündelik hayatta da öyle değil mi, ortalıkta olan, gayet alıştığımız bir objeyi birdenbire başka bir şeyle yan yana koyduğumuzda, farklı bir açıda başka bir görüntünün içine girdiğinde veya bunu fark ettiğimizde garip, ne kadar işlevsiz hatta sakil olduğunu anlayıveririz. Bazen de “eskiden” fark etmediğiniz bir eskilik, rahatsız edici oluverir. Hem o eskimiştir, hem görme biçimi. Israrla “eskiden” deyip durmam boşuna değil. Bu gördüğümüz şeyin –başka şeylerle de var elbette ama- eskimekle çok ciddi bir ilişkisi var.
Yirmi yıllık iktidar elbette bir miktar yıpranır, sürece bakılınca az bile olduğu düşünülebilir. Sonuçta, bir memlekete bir-iki asır yetecek kadar olağanüstülük sığdırılmış yirmi senede, gele gele başlangıç noktasına dönmüş. Ancak yer artık başladığı yer değil. 40-50 yıl hayatı basit sloganlara indirerek siyaset yapan insanların da, söylediklerinin de eskimesi doğal. Fakat durumu, bu “normal” eğrinin biraz dışında, daha özel hale getiren iki önemli noktayı gözden kaçırmamak gerek. Birincisi, bu aktörlerin ve söyleme biçimlerinin içine yerleştiği, tarif etmeye kalktıkları tablo dramatik biçimde değişti. Aynı kalanlar, değişenlerden daha az. İkincisi, bir tür “etme bulma diyalektiği” içinde, kısa bir aralıkta yoğun ve hor kullanım eskimeyi, eprimeyi olağanüstü artırdı. Her şey için kullanışlı olmak çok yıpratıcı.
Şahsileştirilmiş siyaset mimarisi, hikayesi tükenmiş bir iktidar için bir çıkış veya en azından uzatma stratejisi olarak fonksiyonel bulunmuştu ama hem devleti hem siyaseti kuşatan bütün kurumsal yapıyla birlikte, öne çıkan “şahsı” daha hızlı eskitti. Gerçeğe uymayan iddiaların gerçeklerle tezadı rahatsızlık verince, aynı şeyleri yapan ve aynı yerde duran daha tuhaf görünmeye başlıyor. Büyük bir kalabalığın bunu görmediğini, görmek istemediğini öne sürmek mümkün elbette. Fakat “bizim gördüğümüzü kimse görmüyor sanmanın, ‘kral çıplak’ demeyi zorlaştıran şey olduğunu da unutmamak gerek. Bunun görünmemesi imkânsız ve gayet net görünüyor. O bildiği şeyi yapıyor ama yapmasına neden olan şey ve zemin (fon) değiştiği için artık eskisi gibi görünmüyor.
Yazarlar
-
Taha AkyolTürk-Rus-Çin ittifakı? 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTektonik Kırılmalar: Liberalizmin Tasfiyesi ve Müslümanlar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDemokrasinin içerideki ve dışarıdaki dinamikleri 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERBolsonaro’nun tarihi mahkûmiyeti 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayÇin yoksulluk tuzağından nasıl çıktı? 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKültürel hegemoni savaşı: Türkiye’ye bak, Amerika’nın geleceğini gör 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet farkında mı? 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞUR“Bize bir ömür daha lazım…” 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZCHP’liler için bir seçimlik başarı mı, Türkiye’nin demokratik dönüşüm mü? 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunStalin ‘Huzur Türklükte’ demiş! Cidden mi? 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRCHP’ye kayyım davasında AK Parti’nin eli var diyen yok ki… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖzgür Özel ve siyasi drama… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanTopunuz bir İspanya Başbakanı kadar olamadınız... 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluZeytine ağıt 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUDünyayı çılgınlar yönetiyor; akıllı olmak gerek… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciKalıcı fakirlik ve pahalılık 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENYeni Diyanet İşleri Başkanı 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRAltın ve boksit madenleri, elektrik, kahveci… Yeni bir el koyma mı geliyor? 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu Ergilİç Sömürge: Gücün İçeriye Yöneldiği Karanlık Düzen 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANTürkiye kötüye gidiyorsa AKP’nin oyu neden yüzde 30 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBaşkan’ın bütün akbabaları aşkına 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTeflon siyaset 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “Al sana misilleme”… 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEskinin Öldüğü, Yeninin Henüz Doğmadığı Bir Dönem.. 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSınırsız küstahlığın sınırları; acziyetin sınırsızlığı 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluHukuksuzluktan daha pahalı bir nesne yok 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞ“BACASIZ SANAYİ” ALARM VERİYOR… 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalCharlie Kirk cinayeti ve ‘radikal sol’ 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANGerilimle yönetmek ya da gerilimi yönetmek 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKKıyamet saatini durdurmak 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’nin diğer dertleri… 10.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUTürkiye’nin Kürt Sorununu çözecek yaklaşım neden Suriye’de uygulanmasın? 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞGürsel Tekin konusunun pek konuşulmayan tarafı 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'nin umudu eğitim: Cumhuriyet’in en önemli başarısı, bugün sınav usulsüzlüğü ve fırsat eşitsi 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞCassandra Çığlığı* 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇKudüs, ey Kudüs! 22.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
17.08.2025
17.08.2025
17.08.2025
21.07.2025
6.07.2025
30.06.2025
27.05.2025
6.04.2025
23.02.2025
16.02.2025