Alper GÖRMÜŞ
“(…) Savcıya bunları sorup tartışınca, en sonunda ‘üstüme gelmeyin Güldal hanım, bu işi devlet yapmıştır, siyasi iktidar isterse çözer’ dedi. ‘Bunu basına söylerseniz de yalanlarım’ dedi…”
Güldal Mumcu, gazeteci eşi Uğur Mumcu’nun 24 Ocak 1993’teki ölümünün ardından davanın savcısının kendisine böyle söylediğini Halk TV ekranından aktarmıştı, 23 Ocak 2022’deki özel programda.
Aslında yeni değildi bu bilgi; 10 yıl önce kaleme aldığı kitapta da anlatmıştı, ama ilk iki yazıda değindiğim nedenlerle bu ve benzeri bilgiler laik-seküler kamuoyunun bilgisi dışında kalmıştı ve o nedenle Halk TV izleyicileri için yeniydi; haliyle büyük bir hayretle öğrendiler, meselenin bildikleri gibi olmadığını.
Önceki yazıda da belirttiğim gibi, bugün, Uğur Mumcu cinayetinin ve onu izleyen olağanüstü büyük ve etkileyici cenaze töreninin Türkiye’nin sonraki siyasi gelişmelerindeki etkisi üzerinde duracağım.
Mumcu cinayetinin motivasyonu?
Cinayeti ‘devlet’in işlemiş olması amaca, motivasyona ve ayrıntılara dair çok şey söylemiyor.
Yani acaba Mumcu cinayeti, üzerine bir şeyler inşa etmek üzere mi işlenmiştir, yoksa sadece, hep söylendiği gibi gazeteci olarak peşinde olduğu birkaç meselede sonuç almaması için mi canına kastedilmiştir?
Cinayeti ‘devlet’in işlediğini bilmek bu sorular hakkında fazla bir şey söylemiyor.
Fakat hangi ihtimal geçerli olursa olsun, cinayetin devlet içindeki hâkim eğilim tarafından fırsat olarak değerlendirildiğini ve ondan yararlanıldığını düşünebiliriz.
Öte yandan, bir adım daha atıp Mumcu cinayetini önceki laik aydın cinayetleriyle birlikte düşündüğümüzde, Mumcu’nun, “üzerine bir şeyler inşa etmek üzere” katledilmiş olması ihtimali güçleniyor.
Uğur Mumcu cinayeti laik aydın cinayetleri serisinin dördüncüsüydü (Muammer Aksoy, 31 Ocak 1990… Çetin Emeç, 7 Mart 1990… Bahriye Üçok, 6 Ekim 1990). Mumcu cinayeti de öncekilere benzer bir psikolojik ortam (laik kabarma ortamı) yaratmıştı, ama Mumcu’nunki öncekilerle kıyaslanmayacak kadar büyük olmuştu.
Cumhuriyet gazetesi yazarı Orhan Bursalı 3 Ağustos 2008 tarihli yazısında bu cinayetlerin yarattığı psikolojik ortamı ilk ve son defa tanımlamıştı:
“Bu cinayetlerin işleniş biçimleri ve zamanları olağanüstü niteliktedir! Cinayetler büyük kitleleri harekete geçirmiş, Uğur Mumcu cinayetinde 500 bin kişi yürümüş, hemen hepsi, yine olağanüstü durumların hazırlığı olarak nitelendirilebilecek psikolojik ortamları çağrıştırmıştır!”
Orhan Bursalı, cinayetlerin “psikolojik ortam” yaratmak üzere işlenmiş olabileceğini kabul ediyor ama tahlilini o noktada kesiyor. Peki, öyleyse kimdir sahibi bu ‘ortam’ların? Mumcu’nun cenaze töreninde atılan sloganları düşündüğümüzde, akla tek bir ihtimal: Yine ‘devlet…’
Dediğim gibi, Bursalı tahlilini bir noktada kesmişti yazısında, çünkü devam etmesi durumunda, laik aydın cinayetlerini izleyen gelişmelere ve o gelişmelerin siyaset üzerindeki etkilerine dair de bir şeyler söylemekten kaçınamayacağını biliyordu.
Onun bıraktığı yerden ben şöyle devam etmiştim o zamanlar kaleme aldığım bir yazıda:
“Uğur Mumcu’nun cenaze töreni, ‘irtica korkusu’nun geniş kitlelere sirayet ettirilmesi, bu yolla ‘korku’nun maddi bir güç hâline getirilmesi ve onun üzerinden iktidar devşirilmesi ‘siyaset’inin tutabileceğini gösterdi.
“Törene katılan yüzbinlerce insan, törendeki, ‘olağanüstü durumların hazırlığı olarak nitelendirilebilecek psikolojik ortam’dan rahatsızlık duymadılar, çünkü onlar (…) ‘Türkiye’yi 100 yıl geriye götürecek irtica’yla kıyasladıklarında ‘Türkiye’yi 20 yıl geriye götürecek darbe’yi tercih ediyorlardı.
“Mayanın tuttuğunu gören Türkiye’nin provokasyon ve manipülasyon ustaları, kendi militer-otoriter iktidarları için daha nice cinayetler, cenaze törenleri ve gösteriler örgütlediler, bunlar sayesinde toplumun bir kesimini hamur gibi yoğurdular ve görünüşleri modern, zihniyetleri otoriter milyonlarca insanın siyasi davranışlarını konsolide edebildiler.”
Parantez: Darbeden medet uman milyonlarca insanın varlığından söz etmek, tabii netameli bir işti; bunu biraz da Bursalı’nın, zikrettiğim yazısındaki ‘samimi’ satırlardan aldığım cesaretle yazmıştım. Şöyle diyordu Bursalı o yazısında (dikkat edin, henüz 2008’deyiz):
“Çok sayıda kurum ve kuruluş AKP’ye karşıdır! AKP’nin artık ancak bir darbe ile durdurulabileceğine inanan, burada yazıyorum, milyonlarca kişi vardır ve olabilir, bunları AKP’nin kendisi yaratmıştır!”
28 Şubat’a böyle gelindi, CHP’deki değişim çabası da aynı laik kabarma üzerinden durduruldu
Uğur Mumcu’nun cenaze töreni, törene katılan kitlelerin ruh hali üzerinden yeni ve güçlü bir devlet siyasetinin inşa edilebileceği duygusunu yaratmıştı. Bu yoldan gidildi ve sonunda 28 Şubat’a varıldı. Bu, hikâyenin bilinen kısmı…
Madalyonun öbür yüzünde, o cenaze töreninin, Cumhuriyet Halk Partisi’ni (CHP) Batı tipinde bir sosyal demokrat partiye dönüştürme uğraşlarını berhava etme doğrultusunda araçsallaştırılması var.
12 Eylül yasaklarının 1989’da kalkmasının ardından kurulan Sosyal Demokrat Halkçı Parti (SHP), sonraki CHP’den farklı, daha liberal yaklaşımları olan bir partiydi.
1992’de eski parti adları üzerindeki yasak kalkınca SHP de düzenlediği bir kurultayda CHP adını aldı. Gazeteci Şahin Alpay’ın o kurultaya ve Deniz Baykal’a dair yıllar önce anlattıkları, Uğur Mumcu’nun cenaze töreniyle CHP’nin sonraki katı laikçi tutumu arasındaki bağlantıyı çok iyi özetliyor:
“Devlet partisi değil, toplum ve halk partisi”
“9 Eylül 1992’de biraz merak, biraz da heyecanla CHP’nin yeniden açılış kurultayını izlemeye Ankara’ya gittim. Baykal o kurultayda, bana bugün dahi ‘muhteşem’ görünen bir konuşma yaptı. Şöyle diyordu: ‘CHP’yi yeniden tanımlayacağız… Hedef yoksulluk ideolojisi yapmak değil, refah toplumu yaratmaktır… Buradan bütün halka sesleniyorum: Artık Kürt-Türk, Alevi-Sünni kavgası yok. Bundan sonra barış var. CHP bu büyük iddiayı gerçekleştirmeye geliyor. Emekle sermayeyi barıştırmaya geliyor. Doğu ile Batı kültürünü uzlaştırmaya geliyor. İmam Hatip okuluna giden gençle, diskoya giden genci kucaklamaya geliyoruz… Artık CHP devlet partisi olarak değil, toplum ve halk partisi olarak anlaşılmalıdır…’
“Birkaç gün sonra Baykal’ı aradım ve (o sıralar düzenleyicileri arasında olduğum) Pera Palas toplantılarında bir konuşma yapmaya davet ettim. Pera konuşması sanki daha da muhteşemdi… Kendi kendime ‘İşte Türkiye’nin liberal sosyal demokrat lideri doğuyor…’ diyordum. Ona şöyle dedim: ‘Deniz Abi, eğer Türkiye’nin çok ihtiyacı olan bu yolda yürüyecek olursan, yarın Türkiye’nin başbakanı olacaksın… Bu yolda sana destek olacak genç ve bilgili bir danışmanlar kadrosu kurmalısın. Bak, İsveç’in 1950’lerdeki efsanevi başbakanı Tage Erlander’in beyin takımı içinden en az iki başbakan çıktı. Sen de Türkiye’ye hizmet edecek güçlü bir siyasi kadro kurmalısın…’
“Baykal, bu iş için yeterince genç olmadığıma dair itirazlarıma rağmen, bu kadroyu kurmak üzere beni CHP’ye davet etti. 15 Şubat 1993’te CHP Genel Başkan ve Grup danışmanı ve de Araştırma Merkezi direktörü olarak işe başladım. Fakat görevim, başlamadan bitmişti. Zira rahmetli dostum Uğur Mumcu’nun 24 Ocak 1993’te menfurca katledilmesinden sonra Baykal, bu cinayete gösterilen kitlesel tepkilere bakarak, CHP’nin kendini yenilemeye ihtiyacı olmadığına karar vermişti.” (Zaman, 26 Nisan 2008).
Uğur Mumcu’nun 27 Ocak 1993’teki cenaze törenine kadar…
Şahin Alpay, “Uğur Mumcu’nun cenaze törenindeki kitlesel tepkiler” deyip geçiyor, ayrıntılandırmıyor… Keza Baykal’ın bu tepkilere bakarak neden “CHP’nin kendini yenilemeye ihtiyacı olmadığına karar verdiği” meselesini de ayrıntılandırmıyor…
O işi burada ben yapayım: Baykal, o cenaze törenindeki göz kamaştırıcı laik dalgayı arkasına aldığı takdirde iktidar olacağına inanmıştı ve o nedenle de CHP’yi değiştirmeye kalkmak gibi çok yorucu bir çabanın içine girmeye gerek kalmadığını düşünmeye başlamıştı.
Yani, 1992’de her türlü kutuplaşmayı çoğulcu-demokratik bir siyasetle ortadan kaldırmayı hedefleyen bir siyaset üzerinden iktidar olmayı kafasına koymuş olan Deniz Baykal gitmiş, göz kamaştırıcı bir performansla siyaset sahnesine çıkmış bir ‘kutup’un yarattığı dalga üzerinde sörf yaparak iktidara gelmeyi düşünen başka bir Deniz Baykal gelmişti.
Sonrasını biliyorsunuz: O noktadan itibaren Baykal’ın ağzından “irtica” ve “laiklik” dışında bir şey duyulmadı. Sonunda, 28 Şubat’ı bile “Ordu bir sivil toplum örgütü gibi hareket ediyor” diye değerlendirebilmiş bir lider olarak kendi siyasetsiz siyasetinin sonunu ilan etti.
Mumcu cinayeti ve onu izleyen benzersiz cenaze töreni hakkında söyleyeceklerim bunlardan ibaret.
Yazarlar
-
Bahadır ÖZGÜRLaleli Çamaşırhanesi -3- Videoya çektiler: ‘Cırt’ sesi geldikçe bağırıyor! “Maşallah, Maşallah!..” 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÖcalan’ın mektubu üzerine bazı gözlemler 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraKaçıncı CHP? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİKandil’in polemikçisi şampanya sosyalistlerine karşı 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürt Sorunu 2.0’a Hazır mıyız? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEABD, Suriye için neye karar verdi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERHarakiri Bütçesi 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın ötesi… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALEş Şara’dan yeni bir Esad çıkarmak mı? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluBüyük sorunları çözememe serisi bu kez bitecek mi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidarın ağzındaki bakla!... 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSeçime henüz vakit varken sandık hesabı 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolAK Partili bir okurla sohbet 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanAmerika çökmekte olan bir uygarlık mı? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZÖzel’in bütçe konuşmasında sürece dair mesajları 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuCeylanpınar cinayeti… 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilTürkiye neden sanayileşemiyor: Sermayenin, güvenin ve kurumların zayıflığı öyküsü 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAJohn Holloway ; Abdullah Öcalan’ın Kuramı Devrim İhtimali Fikrini Yeniden Düşünülür Hale Getiriyor! 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciEn büyük tehlike NÜFUS yokluğu 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENFeti Yıldız kime sesleniyor? 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTElveda Lenin ve Düzce Belediyesi… 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSuriye bir kere daha çözümü bozabilir mi? 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasSokak çeteleri devlet kurumlarına karşı 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalHay'at Tahrir el-Şam'ın Evrimi ve Suriye'nin Geleceği 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞAYM BAŞKANI AĞLIYORSA… 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞTahmin ediyordum, artık netleşiyor galiba (Transfermarkt, karapara) 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanMüslüman dünyada yeni bir fıkhi yaklaşımın önü açılabilir mi? 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBağımlı finansallaşmanın anatomisi ve Türkiye’nin bitmeyen kırılganlığı 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNStratejik illüzyon! 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEÇıkış yolu 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKürt açılımı hangi barışı getirecek? Üç barış teorisi 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTeostrateji yahut Din ve Dünya ilişkisinde kalibrasyon sorunu 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünMonroe Doktrini gibi bir Trump Doktrini… 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçTürk ve Kürt yalnızca seçmen değil aynı zamanda insan ve yurttaş 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselIMF’in siyaseten can sıkıcı tavsiyeleri 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye siyasetinin hastalığı: İmralı tartışmasında serinkanlılık ihtiyacı ve CHP'nin kararı 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSürecin “kritik eşikleri” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi (7): Simit 27.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları






























































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
21.07.2025
14.07.2025
23.06.2025
19.06.2025
17.06.2025
8.06.2025
1.06.2025
11.05.2025
8.05.2025
4.05.2025