Alper GÖRMÜŞ
CHP’nin yeni yönetimi ‘normalleşme’ ve ‘yumuşama’ adımlarını atarken bundan böyle siyasetin üzerinde yükseleceği yepyeni bir zemin mi umuyordu, yoksa geçici olacağını bildiği bir siyasi kazanç mı?
Bu adımları atarken aralarında ne konuştular, kafalarının içinden ne geçiyordu, bunları bilmemiz mümkün değil fakat şayet birinci ihtimali umduysalar, iktidarın aklını da kendi tabanlarının kalbini de doğru değerlendiremediklerini söylemek zorundayız.
Yok, bu adımı sadece geçici bir siyasi kazanç olsun diye attılarsa, Erdoğan’ın hiç niyeti olmadığı halde görünüşte normalleşmeciymiş gibi davranmak zorunda kalmasına bakarak bunda başarılı olduklarını söyleyebiliriz.
Muhalefet tabanındaki öç almadıkça huzur bulmayacak psikoloji yalnız iktidarı değil muhalefet siyasetçilerini de kutuplaşma yönünde zorluyor
İktidarın ve Erdoğan’ın önünde kutuplaşmadan ve sertlikten başka bir yol olmadığını öne sürerken dayandığım argümanlardan birini burada bir kez daha hatırlatmam gerekiyor, çünkü bu bir madalyon ve bu madalyon yalnız iktidara bakan yüzüyle değil muhalefete bakan yüzüyle de bir sertleşme ve kutuplaşma yaratıyor.
Şöyle yazmıştım:
“Baskıcı iktidarların baskılarının bir kartopu gibi durmaksızın büyümesi kaçınılmaz mı? Bir noktadan sonra, evet. O nokta, baskıcı iktidarın, iktidarı kaybettikten sonra öç duygularının harekete geçireceği rövanşist hamlelerle karşılaşmasının kaçınılmaz olduğuna inanmaya başladığı noktadır. O noktadan sonra başlayan şey varoluş (beka) kaygısıdır çünkü.
“AK Parti o noktaya geldi mi? İktidarın bir tür varoluş kaygısı yaşadığını ve bu koşullarda istese de mevcut kartopuvari baskı mekanizmasını durduramayacağını söyleyebilir miyiz? Bence evet. İktidarın bu noktadan sonra, hissettiği korkuyu kendisini destekleyenlerin de korkusu haline getirmekten başka yapabileceği bir şey yok. Bu da iktidarın en iyi bildiği, kutuplaşma üzerinden başarıyla uygulayabildiği bir şey.”
Ne var ki muhalefet tabanındaki, iktidara korku ve endişe olarak yansıyan bu psikoloji aynı zamanda muhalefet siyasetçilerini de niyetlerinin ötesinde kutuplaştırıcı bir dil kullanmaya zorluyor ve bu da iktidara, taraftarlarına dönüp “sağlam durmazsak, sopa göstermezsek görün bakın bizi ne tehlikeler bekliyor” deme fırsatı veriyor.
Geçtiğimiz hafta idrak ettiğimiz iki gelişme bu dediğime iki açıklayıcı örnek teşkil ediyor: Dilruba Kayserilioğlu olayı ve kılıç çekip “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diye slogan atıp laiklik yemini eden teğmenler… Kanaatimce, şayet tabandan gelen “daha sert, daha sert, daha sert” telkinleri olmasaydı CHP liderliği her iki örnekte de daha makul açıklamalar yapardı, fakat öyle olmadı. Bakalım.
Dilruba Kayserilioğlu olayı
Dilruba Kayserilioğlu adlı genç kadın İzmir’de bir sokak röportajcısının mikrofonuna konuştuktan sonra tutuklandı. İki haftaya yakın bir süre tutuklu kaldıktan sonra tahliye edildi, ondan dört gün sonra da (yani dün, 3 Eylül) çıkarıldığı mahkemede halkı kin ve düşmanlığa tahrik suçunu işlediği gerekçesiyle 7 ay 15 gün hapis cezasına çarptırıldı. Mahkeme hükmün açıklanmasını geri bıraktığı için genç kadın cezaevine girmeyecek.
Dilruba Kayserilioğlu olayı bu yönüyle bir ifade hürriyeti sorunu, fakat söylediklerini de işin içine katınca meselenin başka bir yönü daha ortaya çıkıyor: Genç kadın konuşmasında iktidarı eleştirmekle kalmıyor, ona oy verenleri de “geri zekâlı” olmakla suçluyor.
Söylemeye gerek yok, bu içeriğe rağmen olayımız hâlâ bir ifade hürriyeti olayı olmaya devam ediyor; bir TC vatandaşı TC vatandaşlarının bir bölümüne “geri zekâlı” diyebilir ve böyle dedi diye ceza görmesi kabul edilemez. Fakat CHP liderliğinin bu yaşananlara gösterdiği tepki de hiç normal ve makul değil. CHP bir parti ve o “geri zekâlıların” oylarının bir bölümünü kendisine çekmeden iktidara gelemeyeceğini biliyor. Yani CHP bu meseleyi salt bir ifade özgürlüğü meselesi olarak göremez, sözlerin içeriğinin siyaseten yanlış olduğunu da vurgulamak zorunda. CHP bunu yapmadığı gibi onu bir tören sırasında partinin genel başkanının yanında, protokole oturttu.
Kılıç çekip “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diye slogan atan teğmenler
Bu yazıda tartıştığım meseleden bir sapmayı ifade edecek olsa da teğmenler olayına dair kısa bir değerlendirme yapmak istiyorum, bilahare bu yazının konusuyla bağlantısını kuracağım.
Hakan Şahin, Serbestiyet’teki yazısında genç teğmenlerin, mezuniyet töreni sonrasında 15 Temmuz 2016’ya kadar resmi tören içinde yer alan fakat o tarihten sonra kaldırılan bir yemini etmelerini ve öncesinde “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diye slogan atmalarını ele alan esaslı bir yazı kaleme aldı. Yazının en ilginç bölümlerinden birinde Şahin “teğmenlerin ortaya koyduğu cesaret”i vurguluyordu ki doğrusu bu nokta herkes gibi benim için de cevabını aradığım bir soruyu işaretliyordu.
Şahin, sonrasında Medyascope’tan Ruşen Çakır’a verdiği bir söyleşide 1998’de aynı törene katılmış genç bir teğmen olarak bu cesareti gösterip gösteremeyeceğini sorguladığını, dolayısıyla genç teğmenlerin cesaretini açıklamada zorlandığını söyledi.
Ben bu yazıyı yazarken Serbestiyet’te teğmenlerin motivasyonuna (bir anlamda da cesaretine) dair önemli bir haber okudum. “İddia: Kılıçlı yemini okutan Teğmen Ebru Eroğlu, komutanına ‘Tarikatçı-cemaatçi değiliz, Atatürkçüyüz, pişman değilim’ dedi” başlıklı haberin spotu da şöyleydi:
“Emekli Hakim Albay Ahmet Zeki Üçok, Kara Harp Okulu mezuniyetinde 2016 öncesinin yemin metnini okuyan Teğmen Ebru Eroğlu’nu okul komutanının çağırdığını, Eroğlu’nun burada ‘Herkes bizi tarikatçı-cemaatçi diye konuşuyor. Biz Atatürkçüyüz. Yaptığımdan pişman değilim’ yanıtını verdiğini iddia etti. Görüntüleri ilk yayınlayan Emekli Kurmay Albay Mustafa Önsel de ‘Bu çocuklara karşı, yaygın biçimde hepsinin tarikat ve cemaat yanlısı olduğu şeklindeki algıya yöneliktir diye değerlendiriyorum’ yorumunu yapmıştı.”
Ben bu ‘iddia’daki gerçek payının hayli yüksek olduğunu, olayın, hakikaten çok yaygın olan “tarikat ve cemaat yanlısı” damgasından bunalmış genç teğmenlerin bu damgaya itiraz etme ihtiyacından kaynaklanmış olabileceğini düşünüyorum. En azından geçici kanaatim bu yönde.
Kafamı kurcalayan bir soru daha var: Böyle bir eylem günler öncesinden başlamış bir fısıldaşmayı hatta bir organizasyonu gerektirir. Peki bunun okul komutanlığı ve Milli Savunma Bakanlığı tarafından istihbar edilmemiş olması mümkün mü? Bence değil ve burada bir ‘yol verme’ inisiyatifinin devrede olduğuna inanmak için yeterince makul nedenimiz var. Bu düşünce hattından biraz daha ilerlemek komplo teorilerinin alanına girer, o nedenle burada kesiyorum.
Gelelim başta CHP olmak üzere muhalefetin tutumuna… CHP liderliği tıpkı Dilruba Kayserilioğlu olayında olduğu gibi bu olayda da meselenin bir yanını gördü: “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganının ilk çıktığı yıllardan itibaren hangi siyasi bağlamda kullanıldığının üzerinden atlayarak bunun sadece “kurucu lidere saygı” anlamına geldiğini, bunda da gocunacak bir şey olmadığını savundu.
İşte böyle örnekler iktidara, destekçilerine dönüp “görün bakın bizi ne tehlikeler bekliyor” deme fırsatı sağlıyor. Oysa her iki olayda da iktidara bu şansı vermeyecek tepki tarzları mümkündü; meğerki bu tepkiler gösterildiğinde öfkeli taban kazan kaldırmasın.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
19.06.2025
17.06.2025
8.06.2025
1.06.2025
11.05.2025
8.05.2025
4.05.2025
29.04.2025
25.04.2025
21.04.2025