Alper GÖRMÜŞ
Salı akşamında başlayan, Çarşamba sabahında ivmelenerek büyüyen olayları, iktidarcı televizyon yorumcularına iltimas geçerek izledim. Ne duyacağımı biliyordum fakat yine de böyle bir tercihte bulundum. Aslında bir tercih de değildi; kumandayı, nedeni üzerinde düşünmeden daha çok oralara yönlendiriyordum. Mesaimin bir noktasında buldum nedenini: Konuşan onlarca kişi arasından hiç değilse birkaçının hiç değilse rahatsızlık imâsında bulunması ümidiyle tuşluyordum iktidar kanallarını. Tabii ki boşa çıktı umudum.
Onları izlerken onlara duyduğum öfkenin nefrete dönüşmesinden, içimde bu zehirle birlikte yaşamak zorunda kalma ihtimalinden fena halde korktuğumu hissettim. İşte o zaman Serbestiyet’te altı yıl önce anlattığım kişisel bir hikâye bu defa bambaşka bir bağlamda yine düştü aklıma.
Önce hikâyeyi hatırlayalım…
“12 yaşındaydım, devlet parasız yatılı sınavlarını kazanmıştım ve yolum, altı senelik bir macera için Haydarpaşa Lisesi’ne düşmüştü.
“İlk günlerde yaşadığım şey, bir tür ruh yıkımıydı. Buz gibi yatakhaneler, loş ve ıssız koridorlar, moral bozucu kalitesizlikte yemekler…
“İlkokulda ve mahallede arkadaş eksikliği çekmemiştim, hatta arkadaş canlısı biri olarak bilinirdim, fakat o koşullarda başlangıçta arkadaş edinmekte çok zorlandım.
“Nihayet bir gün sınıftan birini gözüme kestirdim. Sıcakkanlı gibiydi, dost olunabilir gibi görünüyordu. Hatta başlayacak muhtemel bir arkadaşlığın hayat boyu sürme ihtimalini bile sezdirecek kadar dost canlısı görünüyordu. Bir teneffüste sevinçle, coşkuyla yanına gittim ve ortaya, birlikte geliştirebileceğimizi düşündüğüm bir laf attım. Yüzüme baktı, ‘benim senle bir samimiyetim var mı’ dedi ve yürüyüp gitti.
“Parça parça olmuştum. İçimde bir şeylerin bir daha birleşmemek üzere koptuğunu hissettim…
“Kendisiyle ilgili olarak fazla düşünen biri değilim, hatta bu mesaiye bu yaşımda yeni yeni başladığımı söylesem, bilmem inanır mısınız? Sızısı hep içimdeydi ama bu meseleyle ilgili olarak da düşünmemiştim, işte onu da şimdilerde ele almaya başladım. Doğru mu bilmem ama, yeni insanlarla tanışma, kalabalıklar içine girme konusundaki çekingenliğimin bu travmatik olaydan kaynaklandığını düşünme eğilimindeyim şimdilerde.”
Sonra ne oldu biliyor musunuz, o kişi ertesi gün yanıma geldi ve sesi titreyerek özür diledi. O an içimde güller açtığını hatırlıyorum. Sonraki günlerde, aylarda, yıllarda arkadaşıma bundan hiç söz etmedim, arkadaşlığımızın sonrasını sanki bana o kırıcı sözler hiç sarf edilmemiş gibi yaşadım; öyle oldu, çünkü arkadaşım benden içten bir özür dilemişti ve ben onu en derinimden affetmiştim; aklıma bile gelmiyordu ki söz edeyim bu tatsız anıdan. (Yok, bu travmatik olayla yeni insanlarla tanışma, kalabalıklar içine girme çekingenliğim arasında bir bağ olduğuna inanmaya devam ediyorum… Yani derinden kırılmış olmam ve onun hükmünü bugün dahi sürdürüyor olması ile arkadaşımı derinden affetmiş olmam bambaşka şeyler; birbirleriyle çelişmiyor.)
Öte yandan bu kadar kolayca affedebilmem kin, öç ve nefret gibi duyguların benden ne kadar uzak olduğunu da gösteriyordu. Sonraki yıllarda, fiilen yaşadığımın tersine arkadaşıma kin ve öfke duyduğum senaryolar üzerine düşündüğümde, “iyi ki öyle yaşamamışım bu olayı” sonucuna varmıştım. Çünkü artık insanın taşıdığı kin ve nefret duygularının insan için bir zehir olduğuna inanıyordum. Yine, hayat içinde epeyce yol aldıktan sonra benimsediğim “bağışlamak bağışlanandan çok bağışlayan içindir” yaklaşımına da işte bu ‘zehir’ metaforu üzerinden ikna olmuştum: Bağışlama yeteneği olmayanların içlerinde bir zehirle yaşamak zorunda kalmaları korkunç bir şeydi ve böyle olmadığım için ne kadar şükretsem azdı.
İçimde bir zehir büyüyor, kurtulamamaktan korkuyorum
Son yıllarda yaşanan vicdansız ‘adalet’ uygulamaları son aylarda bir fırtınaya, son günlerde bir âfete dönüştü. Bu uygulamaların karar vericileri (siyaset), kararları tatbikata koyanları (yargı) ve bu vicdansızlıklar hakkında kamuoyunda rıza yaratanları var.
Bu üçlünün yaptıklarına baktığımda herkes gibi ben de kaygılanıyorum. Hayatları, gelecekleri ellerinden alınan insanları düşününce üzülüyorum. Fakat -kendime dair anlattıklarımdan anlamışsınızdır- benim ilâve bir kaygım daha var: Onlara duyduğum öfkeyi onlar iktidardan gittikten sonra da sürdürmekten korkmak, bu zehirle birlikte yaşamak zorunda kalmak.
Bu beni kaygılandırıyor, çünkü hayatımda ilk defa neredeyse nefrete dönüşmekte olan bir duyguyu içimden atma konusunda kendimi bu kadar hevessiz görüyorum. Çünkü bu zehirden kurtulmaya çalışırken, kendimi zulme uğrayan insanlara ve geleceği çalınmış topluma karşı büyük bir haksızlık yapıyormuş gibi hissediyorum.
ALPER GÖRMÜŞ
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
19.06.2025
17.06.2025
8.06.2025
1.06.2025
11.05.2025
8.05.2025
4.05.2025
29.04.2025
25.04.2025
21.04.2025