Alper GÖRMÜŞ
2013 yazındaki Gezi eylemlerinin benim açımdan en heyecan verici yanı, bu tecrübeden çıkarıldığı öne sürülen “büyük ders” olmuştu. Bu “ders”e göre, taleplerine baskıyla cevap verildiğini gören eylemciler, âni bir “aydınlanma”yla, o âna kadar aldırış etmedikleri başka toplumsal taleplere de anlayış ve sempatiyle bakmaya, hatta onları sahiplenmeye başlamışlardı.
Alındığı söylenen dersin samimiyetinin en bâriz kanıtı da eylemlere katılan Müslüman gençlerin meydanda kıldıkları namaza gösterilen saygı olmuştu. Namaz kılanları korumak üzere onların etrafında çember oluşturan seküler-laik gençlerin İstiklâl caddesinde kurulan iftar sofralarına gösterdikleri teveccüh de keza, bu “ders”in kalıcı olacağının bir nişânesi olarak kabul edilmişti.
Böylesi âni zihniyet değişimlerine inanmasam da, o sıcaklık içinde, o görüntüler beni de epeyce heyecanlandırmıştı.
Hayal işte: Sırf kendi anlam dünyamıza hitap etmiyor diye, başkaları için gerçek bir manevi tatmin sağlayacak toplumsal taleplere karşı çıkarak oluşturduğumuz boğucu atmosfer, bir yerinden ağır bir yara almış gibi görünmüştü bana...
İlk kez o tarihsel momentte, Türkiye'nin bir “hayat tarzları savaşı”na sürüklenmemesinin yegâne sigortasının farkına varmaya, yani “bizim kültürümüz” açısından önemli ve anlamlı görünmeyen taleplere de saygı göstermeye başlayabileceğimizi düşünmüştüm. O günlerde kaleme aldığım bir yazıda bir yandan bu heyecanımı paylaşmış, bir yandan da yaşanan “aydınlanma”nın geçici olabileceğine dair şu rezervi düşmüştüm:
“Ortak bir eylemin içindeki karşılıklı hoşgörü aldatıcı olabilir... Bakalım oradan geriye nasıl bir tortu kalacak?”
Karşılıklı korku duyuyorlar
Orta Doğu Teknik Üniversitesi’ndeki (ODTÜ) son cami-mescit krizi, “sol”un dindarlığa ve dindarlara“hoşgörü”sünün konjonktürel, faydacı ve fena halde sınırlı olduğunu bir kez daha açık bir biçimde ortaya koydu.
Mesele şu: ODTÜ’lü dindar öğrenciler, kampüsün bir bölgesinde mescit bulunmadığı için, bazı vakit namazlarını kaçırıyorlarmış... Bu nedenle rektörlükten oraya (da) bir mescit yapılmasını istemişler... Rektörlük talebi önce kabul etmiş, fakat solcu öğrencilerin itirazından sonra izni geri çekmiş.
ODTÜ’lü solcu öğrencilerin itirazlarının temel argümanı mealen şöyle: Kampüste zaten yeteri kadar cami ve mescit var.
Bu itiraz, sırf kendi hayat algıları bakımından anlamlı değil diye, solcu öğrencilerin başkalarının derin bir ihtiyaç duyduğu bir toplumsal taleple ilgili olarak racon kesme hakkını kendilerinde gördüklerini gösteriyor.
Kutuplar sadece kendileriyle ilgililer
ODTÜ örneği, özgürlük heykelini nalıncı keseriyle yontma halinin seküler-sol versiyonunu anlamamıza yardım ediyor. Hiç kuşkusuz bu madalyonun dindar-muhafazakâr versiyonu da var. Eski Mazlum-Der Başkanı Ömer Faruk Gergerlioğlu, bu cenahtan gelen benzer hoşgörüsüzlüklere karşı bir keresinde şöyle yazmıştı:
“Artık isteseniz de saf aynı ilkeleri benimseyen, aynı açıdan hayatı benimseyen bir toplum oluşturamıyorsunuz. Farklılıklarla beraber yaşamak durumundasınız ve eğer çoğunluksanız zulmetmemeniz ve azınlığa düştüğünüz durumlarda zulme uğramamanız için ilkesel düşünme ve uygulama konusunda herkesle mutabıklaşmalısınız.” (“Hayrettin Karaman yanlış düşünüyor”, T24, 14 Kasım 2013).
Fakat dediğim gibi, bugünkü konumuz dindar-muhafazakârlar ve onların, kendi anlam dünyaları açısından “anlamlı olmayan” toplumsal taleplere karşı tepkileri değil...
Eskiden kendime, “niye bazı insanlar, kendi özgürlük alanlarını daraltmadığı halde başkalarının özgürlük alanını genişleten adımlara bu kadar sert bir biçimde karşı çıkarlar”diye sorar, işin içinden çıkamazdım...
Öyle ya, kendi mutluluğu azalmayacak, fakat bu arada başkalarının mutluluğu çoğalacak... O zaman niye bu sertlik?
Ya da: Neden başkalarının mutluluğu çoğalırken, kendilerinden hiçbir şey gitmediği halde kendilerini mutsuz hissediyorlar?
Zamanla buldum bu sorunun cevabını: Karşılıklı korku... Başkalarının özgürlük alanının genişlemesinin zamanla kendi özgürlük alanını daraltacağına dair korku...
Bu korku da hiç kuşkusuz, “kutup”ların sadece kendi haklarıyla ve hukuklarıyla ilgili olmalarından, biribirlerinden hiçbir anlayış görmemelerinden kaynaklanıyor.
Bu deli gömleğinin bir anda ortadan kalkmasını bekleyemeyiz, bu romantizm olur. Fakat hiç değilse seküler ve dindar diye bölünmüş dünyaların içinde yer alsalar da “kutup”ların ağırlıklı tavrının dışına çıkabilmişleri, çıkmaya çalışanları boğmamaya gayret edemez miyiz?
Unutmayalım ki, bu türden bağlantı kayışları da koparsa, “kültürler savaşı”nın önünde artık hiçbir engel kalmaz.
İdeolojinin deli gömleği
Tabii bütün bu sadece kendi anlam dünyası içinden neşet etmiş talepleri önemseyip, başka her talebi düşmanca bir tavırla reddetmenin temelinde karşılıklı ideolojik taassupların bulunduğunu hiç unutmamalıyız.
Cari örneğimiz bize seküler-laik taassubun bir tezahürünü ele alma imkânı veriyor ve tabii her zaman olduğu gibi, bu taassup da “özgürlük mücadelesi” ambalajıyla sunuluyor topluma. Son örnekle ilgili olarak, “ODTÜ olayında benim safım belli” diyerek, “ODTÜ’de cami ve mescit varken yenisini istiyorlarmış, istesinler hocam sen niye bunu mesele ediyorsun ki” diye soran Ahmet Hakan’a cevap veren Birgün gazetesi de benzer bir hat izledi: “Ahmet Hakan da ODTÜ yalan kampanyasına katıldı: İbadet eden insanlar...”
Türkiye’nin sekülerleri (sosyalistleri de dahil) ibadet ve dinî görünürlük konusunda ne zaman şöyle ferahfezâ bir özgürlükçü tavır sergiledi ki? Mesela başörtüsü konusunda şimdi hatırlatılmasından rahatsız olacakları (?) ne kadar çok şey söylediler. Ben de bu yazıyı bunlardan birini hatırlatarak bitireceğim... Bakın, 2009’da Birgün gazetesinde üç hafta boyunca yayımlanan “mahalle baskısı”dizisinde başörtüsü meselesi nasıl bir dille ele alınmıştı:
“Nesin, kimsin sen Hanım? Bittin sen farkında mısın? (...) Sen çoktan bittin de Hanım, bu gidişle beni de bitireceksin! Büşra, Kübra, Sümeyye, Hayrünnisa kimsen kimsin... Seni korkutanların, tehdit edenlerin gözünde hiç önemin, senin gibi ölmeden kefenlenmiş, tesettüre girmiş diğer kadınlardan hiçbir farkın yok. Tek tipsin sen! İstediğin kadar renkli, istediğin kadar marka giy, farklı görünmeye çalış. Aynısın! Hepinizin aklı, ruhu kurumuş sizin Hanım! Hanım nesin sen? Kimsin sen? ‘Kimsin nesin’ diye sorduğuma bakma, seni çok iyi tanıyorum aslında Hanım! Güney Afrika’daki, 60 derece santigratta, tecrit edilmiş halde oksijensiz yaşayabilen bakteriyle aynı familyadansın sen. (...) Çok çocuk doğurmanın aileyi kurtaracağına, kafanı gözünü güneş ışınlarına kapatmakla allahın emrini yerine getirdiğine iman ettin. Sen bittin Hanım, ama biterken ülkeyi de bitirdin!” (Birgün, 15 Mart 2009).
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
19.06.2025
17.06.2025
8.06.2025
1.06.2025
11.05.2025
8.05.2025
4.05.2025
29.04.2025
25.04.2025
21.04.2025