Alper GÖRMÜŞ
“Bu utançtan kurtulamazsınız!” diye yazdı iktidarcı olanı. Cinayetten yedi yıl sonra, 2014’te cinayet davasına Cemaate bağlı dönemin yüksek düzeydeki polisleri ve istihbaratçıları da dahil edilince “Hrant Dink’in arkadaşları sessizliğe gömülmüş…”
“Dink cinayetinin ‘FETÖ’ tertibi olduğu, bizzat ‘FETÖ’cü polislerin’ (davanın o dönemdeki) savcı(sı) Yusuf Hakkı Doğan’a verdiği ifadelerle sabit olması da sessizliklerini bozmaya” yetmemiş.
“Dahası, ‘laik-liberal-sol’ çevreleri de ‘sükût suikastlarına’ ortak” etmişler.
“Birkaç gün evvel mahkeme, Dink cinayetinin FETÖ’nün amaçları doğrultusunda işlendiğine hükmetmiş, fakat susmaya devam” etmişler.
Ulusalcı olanı da aynı telden çalıyor, aynı mantıkla hesap soruyordu:
“Hrant Dink’in, FETÖ tarafından bilerek-isteyerek öldürüldüğü tamamen ortaya çıkmasına rağmen, bu liboş çevrelerin bugün hâlâ tek kelime özeleştiri yapmamalarını nasıl değerlendirmek gerekiyor? Bu derin ilişkinin-ittifakın çimentosu nedir? CIA mı?”
Kimse susmamıştı, hepimiz sevinmiştik, ben de Cemaatçi polisler hakkında ortaya çıkan gerçekleri tane tane anlatmıştım
Evet, 2014’ün son aylarında beklenmedik bir gelişme olmuş, Hrant Dink davasının yeni savcısı Yusuf Hakkı Doğan, yedi yıldır bu cinayetin üç beş azmettirici ile bir tetikçinin işi olamayacağını haykıranlara umut veren bir hamle yapmıştı. O kadar da değil; ifadeye çağırdığı dönemin kamu görevlilerinin profili, Dink cinayetinin ‘derin’iyle ‘Cemaat’iyle zamanın devletinin ‘sahibi’ olan bütün kanatların mutabakatıyla gerçekleşmiş bir kötülük olduğuna inananları da umutlandırmıştı.
Aile dahil herkes memnundu gelişmeden. Dink ailesinin avukatlarından Hakan Bakırcıoğlu, o günlerde (Aralık 2014), benim de çalıştığım Al Jazeera Türk’e verdiği söyleşide, kamu görevlilerinin “şüpheli” sıfatıyla ifadelerinin alınmasının “önemli bir gelişme” olduğunu söylemiş, IMC televizyonunda katıldığı bir programda da savcı Yusuf Hakkı Doğan’ın yürüttüğü soruşturmadan memnun olduklarını yinelemişti. Bakırcıoğlu’na göre, savcı doğru sorular soruyordu ve kanaatine göre, bu sürecin sonunda kamu görevlilerini suçlayan bir iddianame yazacaktı. Bakırcıoğlu programda, şâyet bu gerçekleşirse, kamu görevilleri hakkında Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) “Kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi”ni düzenleyen 83. maddesinde belirtilen cezaların istenebileceğini de söylemişti. Bu madde, 20 yıldan 25 yıla kadar hapis cezaları öngörüyordu.
Yedi yıl boyunca ‘mış gibi’ yapılan dava sürecinin yol açtığı yorgunlukla savcı Doğan’ın “doğru sorular”ı yeterince merkez altına alınmıyordu belki ama gelişmeden herkes memnundu, herkes umutluydu.
Fakat savcı “doğru sorular”ını sadece Cemaatçi polis ve istihbaratçılara değil, cinayete yol vermede onlarla aynı sorumluluğu paylaşan ‘mutabakat’ın öbür kanadının temsilcilerine de soruyordu.
Bu sorulara her iki kanattan kamu görevlisinin verdiği cevaplar ikna edici olmaktan çok uzaktı. Ve bu gelişme gösteriyordu ki, Dink cinayetinin önlenememesinin ve hakikati ortaya çıkarma çabasında yıllar boyunca tetikçilerin ötesine geçilememesinin nedeni, cinayeti önlemek ve sorumlularını ortaya çıkarmakla görevli devlet memurlarının böyle bir meselelerinin, kaygılarının olmamasıydı.
2014 Aralığında ben, savcının ‘doğru sorular’ından yola çıkarak Al Jazeera Türk’te bir dizi yazı kaleme aldım. Bu okumakta olduğunuzu izleyecek iki (belki üç) yazıda savcının hangi sorularına hangi cevapların verildiğini hatırlatacağım. Sonra, yetersiz cevap sahiplerinin bir bölümü müebbet yerken öbür bölümünün nasıl paçayı sıyırdığını göstereceğim ve işte bu nedenle sevinemedik, sevinemedim diyeceğim.
Parantez: İktidarcı olanın bu yazıları görmeden bana (da) yönelttiği ‘utanmazlar’ suçlaması
Dink davasının sonuçlanmasından sonra “Bu utançtan kurtulamazsınız” yazısı yazan iktidarcı yazar, benzer bir suçlamayı Savcı Doğan’ın yürüttüğü kamu görevlileri soruşturması sürerken o günlerde de dile getirmişti.
Başlığı “Susmakla kurtulamazsınız” olan yazısı (Yeni Şafak, 23 Haziran 2015), suçlamalara Cemaatçi polislerin adı karışınca bazılarının nasıl suspus olduğuna dairdi. Beni de “piyasadan çekilmekle” suçluyordu.
Kendisine, yukarıda sözünü ettiğim, yarın ve öbür gün ayrıntılarını paylaşacağım yazılarımı gönderdim. Sonraki yazısında bir yarı özür mahiyetindeki şu satırları okuduk:
“’Susmakla kurtulamazsınız’ başlıklı yazım üzerine Hrant Dink ödüllü Alper Görmüş aradı, susmadığını söyledi.
“Kanıt olarak da Al Jazeera Türk’te yayımladığı (üçü 2014’ün Aralık’ında diğeri Mart 2015’te olmak üzere) 4 yazısının linkini gönderdi.
“Söz konusu yazılarda, Hrant Dink cinayetinde ‘Cemaatçi polislerin’ de yer aldığını bizzat ‘Cemaatçi polislerin’ savcı Yusuf Hakkı Doğan’a verdiği ifadelere dayanarak ortaya koyuyordu.
“Susmadığına sevindim. Zaten ona da yakışan buydu.”
Parantezi kapatıyorum.
Cinayet gecesi: Hepsi oradaydı
Dizinin bu ilk yazısını cinayet gecesi sahnelerinden birini anlatıp kapatıyorum. Sırf bu bile Hrant Dink cinayetinin ‘derin’iyle, ‘Cemaat’iyle bir ‘milli mutabakat’ cinayeti olduğunu göstermeye yeter.
(Dediğim gibi yarından itibaren de cinayet gecesinden sonrasına odaklanacağım).
Cinayet gecesi sahnesi: Dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah, Dink’in katledildiği 19 Ocak (2007) günü İstanbul İstihbarat Müdürü Ahmet İlhan Güler ile beraber yurtdışındaydı. Cinayeti öğrenir öğrenmez döndüler ve o gece bazı bakanların da katıldığı bir toplantı yaptılar. Elde delil olarak sadece sonradan katil olduğu kesinlik kazanacak cinayet zanlısı Ogün Samast’ın flu bir fotoğrafı vardı. Bunu basına dağıtıp yardım ummayı düşünmekten başka bir şey gelmiyordu Cerrah’ın elinden… O çaresizlikle, İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek’e döndü. Gerisini Cerrah’ın savcı Yusuf Hakkı Doğan’a verdiği ifadeden izleyelim:
“Bakanlarımız bana cinayetle ilgili son gelişmeleri sordular. Ben de kendilerine elimizde bir fotoğrafın olduğunu, bu fotoğrafı basına vermek istediğimi, bu şekilde kişinin tespit edilebileceği yönünde görüşlerimi belirttim. Hatta o sırada İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek orada olduğu için ‘bu konuda sizde herhangi bir bilgi, belge, gelişme var mı’ diye sordum. Ramazan Akyürek ‘yok’ dedi.”
Sonrası biliniyor: Cinayetten bir yıl önce, Ramazan Akyürek’in emniyet müdürü olduğu Trabzon’da hazırlanan ve Hrant Dink’i kimin nasıl öldüreceğini kayda alan Meşhur F4 raporunda adları geçen bütün şüpheli isimler (Ogün Samast, Yasin Hayal vb) birkaç gün içinde yakalanıp sorguya alındılar. Fakat sorgu sürerken bile Ramazan Akyürek bu kişilerle ilgili İstanbul’a hiçbir bilgi vermemişti….
Cinayet gecesi tanıklığındaki asıl kan dondurucu bölümün Ramazan Akyürek bölümü olduğu muhakkak… Fakat ortada başka bir soru daha yok mu? Başta sorduğumuz soruyu, bu defa cinayet gecesi toplantısına katılan devlet kadrosunu isim isim sayarak yineleyelim:
İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu, Adalet Bakanı Cemil Çiçek, İstanbul Başsavcısı Aykut Cengiz Engin, MİT Bölge Başkanı, İstanbul Alay Komutanı, İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek, Terör Daire Başkanı Selim Akyıldız, İstanbul Valisi Muammer Güler ve İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah, hakikati birkaç gün sonra “hayretler içinde” öğrendikten sonra ne yaptılar? Başka türlü söylersek: Emniyet istihbaratının en tepesindeki ismin (evet, Ramazan Akyürek cinayet işlendiğinde Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Başkanı’dır artık), cinayetin sorumlularının ve faillerinin ortaya çıkmaması için hükümetten bilgi gizlediğini öğrendikten sonra ne yaptılar?
Bu kişilerin, bu kadar “ağır” bir bilgiyi yıllar boyunca kendilerine saklamaları olacak bir şey midir? Bunu neden yaptılar ve bu suç değil midir?
Lütfen bir daha düşünün: Bütün bu yüksek zevat, cinayetten sadece birkaç gün sonra, ülkenin en yüksek rütbeli istihbaratçısının cinayetten bir yıl önce hazırlanan raporu bildiğini öğreniyor. O kadar da değil: Bildiği halde, üstelik cinayet de gerçekleşmişken hâlâ ‘devlet’ten gizlediğini…
Ve bütün bu insanlar yedi yıl boyunca sustuktan sonra, ancak zora düşünce, pabuç pahalı hale gelince gerçeği itiraf ediyorlar.
Tablo böyleyken, bize dönüp “yargı FETÖ cinayeti dedi işte, neden susuyorsunuz, neden sevinmiyorsunuz” diye hesap soruyorlar.
Sevinemiyoruz, çünkü bizim derdimizle sizin derdiniz arasında dağlar kadar fark var.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
19.06.2025
17.06.2025
8.06.2025
1.06.2025
11.05.2025
8.05.2025
4.05.2025
29.04.2025
25.04.2025
21.04.2025