Cemil ERTEM

Develer tellal, pireler berber iken...
22.05.2011
2811

Pazar günleri yazmanın ‘Pazar Yazısı’ yazmak gibi bir zorluğu var sanıyorum. Yani ağır yazı olmayacak, ekonomi bile yazsanız, dedikodu tadında öyle bir solukta okunacak bir yazı olacak. Ne yalan söyleyeyim bunu hep istemişimdir, ama yapamayacağımı da biliyorum. Hele böyle bir gündem varken... Bugün yine Obama’dan başlayıp öyle Ortadoğu falan gideceğiz işte. Ama Obama, Ortadoğu, Netanyahu’ya gelmeden önce, izninizle şu medya-gazetecilik meselesine de değinmek istiyorum.

Şu sıralar pıtrak gibi artmakta olan bir medya sitesinde gördüm galiba... Köşe yazarlarının, gariban(!) gazetecileri nasıl yarı yolda bırakıp, deveyi hamuduyla götürdüğünden bahsediyordu. Aslında çoğu (ben dâhil, ismim vardı) gazeteci olmayan, iktisatçı, hukukçu, tıp doktoru, finans uzmanı vb gibi, meslekleri olan zevatın, köşe yazarlığında köşeyi dönerken(!), gerçek gazetecilerin nal toplaması ayıplanıyordu. Yalnız burada gazetecilerin yerini kapan, iktisatçı, hukukçu vb yazarlar mı ayıplanıyordu yoksa onlara köşeleri kaptıran, gazetecilikten başka gözü bir şey görmeyen, meslek aşkıyla yanarken, avantaları kaptıran gazeteciler mi burayı anlamadım. Aslında bu tür mizah yazısı tadında ‘gazeteci’ serzeniş yazılarına bayılıyorum. Bunlar, ne yazık ki, bitmekte olan bir mesleğin çığlıkları bence. Bundan bir süre önce, İstanbul Şehir Üniversitesi ve Medya Derneği çok önemli bir iş yaptı. Çeşitli uzman gazetecileri ve akademisyenleri ‘Medya Okulu’ projesinde bir araya getirerek, önemli başlıklarda, genç gazeteci adayı arkadaşlara yönelik seminerler dizisi tertipledi. Beni de, gazeteci olmadığım halde, büyük bir cesaretle ders vermeye çağırdılar.

Ama ben daha dersin ilk dakikasında söze şöyle başladım: ‘ Sevgili genç gazeteci adayı arkadaşlar; gazetecilik artık bir meslek değildir, bir iştir. Eğer, bir meslek sahibi olmak isterseniz, yolunuzu yeniden gözden geçirin. ‘ Evet, eskiden ama çok eskiden, develer tellal, pireler berber iken, gazetecilik belki bir meslekti. Haberi arayıp bulmanın, onu yerin yedi kat dibinden kan-ter içinde çıkarmanın insanı yücelten ve bilinçle, bilgiyle donatan mesleki bir yanı vardı. Ama şimdi haber her yerde, ham habere herkes ulaşabiliyor. Ama bu haberi yorumlamak, onu derinlemesine analiz etmek, ondan sonuçlar çıkarmak ve tam burada neden-sonuç diyalektiğini, tarihi olanla birlikte kurgulamak, başlı başına bir yeniden yaratım işi. Ancak bu haberin dayandığı temelle ilgili bir mesleğiniz ve uzmanlığınız varsa bunu yapabilirsiniz.

Yani her şeyden benim ‘haberim’ var abilerim, ablalarım dönemi kapandı. Artık her şeyden herkesin haberi var, şükürler olsun! O zaman eğer ki bir mesleğiniz olmazsa, yani matematikçi, iktisatçı, fizikçi falan değilseniz gazetecilik denen işi yapmanız da çok zor. Tabii buna hemen ‘meslekten’ gasteci olan eski abiler itiraz edebilirler. Artık çok önemi yok. Çünkü demografi (nüfus bilim) denen bir bilim dalı var. Bundan dolayı, en geç yirmi yıl sonra, onların yerinde genç iktisatçı, fizikçi vb. gazeteciler oturuyor olacak. Demografi bize bunu söylüyor.

Obama konuşmasının üç temel ayrımı

Şimdi tam buradan hareketle, şu Obama konuşmasını değerlendirelim. Bu konuşma bizim medyada bence hak ettiği yankıyı bulamadı. Amerikan Başkanlarının İsrail-Filistin sorunu ve Ortadoğu konusunda yaptığı, sürekliliği olan değerlendirmelerden biri sanıldı. Bu konuda ben bir tek Soli Özel’de bir ayrım görebildim. Oysa burada tam üç önemli ayrım ve makas değişikliği var ki bu bizi de çok ilgilendiriyor. Birincisi, Mısır ve Tunus özelinde, ABD’nin Arap Devrimlerinin devamında ‘dışarıdan’ bir müdahalesinin olmayacağını söylemesi. Obama’nın tam buradan hareketle İslam medeniyetine ve siyasi duruşuna övgü düzmesi hiç boş bir şey değil. ABD, artık El-Kaide ile örneğin İhvan’ı ayırmayı öğrendi, daha doğrusu mecbur kaldı. Zaten eğer ki Bin Ladin öldürülmeseydi Obama bu ayrımı bu kadar rahat yapamazdı. Göreceksiniz burada n, ABD başta olmak üzere, tüm batı dünyasının kabul etmek zorunda kalacağı yeni bir demokrasi doğacak. İkincisi İsrail’le artık böyle devam edemeyeceğini söylemesi... 1967 sınırı vurgusu bu; kesinlikle bu... Zaten bunun için Netanyahu tam burada zıpladı. Üçüncüsü Mısır ve Tunus’tan başlayan bir ekonomik entegrasyon...

Bunun için IMF, başka bir yüzle ve yeni bir başkanla devreye girecek. Tam burada ‘Yeni Türkiye’ öne çıkacak ve ister kabul edin ister etmeyin, Yeni Türkiye’nin sınırları genişleyecek. Bunu yazmak için erken ama, bu kadarını, şimdilik söyleyeyim.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar