Cihan AKTAŞ

AKM tabusu, avm taşması
13.06.2013
2484

 Hafta içinde Bursa’daydım ve terminalden şehre doğru ilerlerken her seferinde olduğu gibi Doğanbey Konutları’nın manzarayı yaralayarak üzerime üzerime geldiğini duydum.  Bir de “Kent Meydanı” felaketi var ki şehir halkını meydana değil, avm gezginliğine çağırıyor . Meydanı işgal ediyor diye şehir dışına taşınan garajın yerine bir önceki belediye, “kent meydanı” adını verdiği bir avm yapmış. Bursa belediyesi tarihi eserleri gün yüzüne çıkartma konusunda gösterdiği titizliği keşke şehrin dokusuna uygun gelişimi konusunda da gösterebilseydi!

Feribotla Kartal’a gelirken ise ta karşıya, tepelere bakarken, Süreyyapaşa Sanatoryumu’na nefes veren çamlı ormanların bağrında yükselen beton blokların benzeri bir tahribatı yansıtmaya devam ettiğini izledim. Sitelerde yaşayanlar adalara nazır manzara dolayısıyla mutluluk duyuyor olabilirler. Oysa aynı mutluluğu denizden ve sahilden Süreyyapaşa sırtlarını seyre dalan bir şehirli duyamıyor, çoktandır. Hayal meyal seçilen dumanlı yükseltiler, Doğanbey Konutları’nı andıran bir fütürsuzlukla bir yanlışlığı işaretleyerek ormanı yaralamaya devam ediyor.   

Betonla yeşil arasındaki uyumu dengeli bir şekilde kuramama gibi bir sorunumuz var. “Milyonluk Manzara” kitabında yer alan “İncir ağacı için ısrar eden kim?” başlıklı yazımda dile getirdiğim gibi, hızla yayılan ucuz betonarme yapıların mantığına göre her ağaç, her yeşil alan hatta yeşil alanı savunan kişi sanki bir parça “deli incir” muamelesi görmeye hazır olmalı.

Hoş İstanbul yağması AK Parti iktidarı ile açıklanamayacağı gibi, siluet kaybı da özellikle son on yılın meselesi değil. Kim AKM’nin Taksim sırtlarını taçlandıran güzellikte ve şehrin kültürel merkezi olabilecek yeterliğe sahip bir bina olduğunu söyleyebilir ki... Ayrıca kim beton blokların gölgesinde kalmış görkemli camiler üzerinden mütedeyyin kesimlerin potansiyel estetik duyarlığının somutlaşmış olduğunu öne sürebilir... Ne Müslümanlığa yakışan tevazu, ne de mümin ferasetine uygun olarak geçmişten, yapılmış olandan ders alma mahareti... Kamu binaları gibi site benzeri yerleşimler alanında da yağma, çapul ve talan ile ifadelendirilecek faaliyetler son yıllarda sürüp giden yoğun inşaat faaliyetleriyle birlikte konuşulmaya başlandı. Yeşili öylesine gani ki İstanbul ve Bursa gibi şehirlerin, yağma ve ihmal sonsuzca sürebilirdi sanki.

AK Parti siyaseti belediye faaliyetlerinden itibaren bir yandan yeşillenmeye destek verirken aynı zamanda görkemiyle modern mimariyi, bir üslupla tanımlanma zorluğuyla da postmodern mimariyi çağrıştıran, niceliğe dayalı bir yapılanmayı teşvike devam ediyor. Şehirlerde hızla yayılan kaba saba avm’li projeler, yeşil alan kaybıyla konuşulur oldu. Ataşehir’de yüksek blokların gölgesi altında ezilen ve başarısı büyüklüğüne bağlanan taklit caminin zaaflarının “Mimar Sinan” adı ile örtülmesi, “şehre karşı avm”yi öne çıkartan yapılanmadan ne ölçüde bağımsız görülebilir? Müslümanların günümüz dünyasına sunacağı camilerin  Mimar Sinan taklitlerinden ibaret olması (kimileyin “tekrarlar” olarak da yorumlanıyor bu eğilim), kültürel bir yoksulluğun göstergesidir olsa olsa. Bir form malzemesinden de alır gelişimini. Taş hesabıyla tasarlananın betonarmeyle tekrarı veya taklidi bu anlamda bir hayli problemli.

Her problemli projenin bir avm ekiyle takdimi ise olağanlaşmaya başladı. Adana’nın Kozan ilçesindeki Mahmutlu Mahallesi örneğini takip etmiştim geçen yıl: Oturmuş, halinden memnun mahalle halkı kentsel dönüşüme, “ne güzel işte, avm’niz de olur” diye ikna edilmek isteniyordu

 Gezi Parkı’na dönük yeşil alanı azaltan projenin sebep olduğu taşmanın sembolik anlamları olduğu açık.  Meydandaki tek parkın avm’li bir projeyle daha “kalkınmış” bir Taksim’e katkı sunacağı iddiası akla Bursa’nın “Kent Meydanı”ismi verilen avm’sini getiriyor. Bir yanıyla Harbiye’ye açılan Taksim, gerek meydanı, gerekse AKM’si ile, Beyoğlu bağlantısı nedeniyle de sadece İstanbul’da değil bütün Türkiye’de belli bir hayat tarzının duyarlıklarını temsil eden mekânlarıyla tanınan bir semt.

AKM,  işlevsel mimari iddiasına karşılık kullanışsız bir yapı. “Avm” ve “ağaç” bağlantılarıyla anlamlı bir çıkışla başlayan eylemin diline eklemlenmeler,  sembolleşen binayı yer yer Gezi Parkı itirazlarına katıyor.  Eylemcilerin çökertme pahasına bakımsız binanın çatısına çıkmaları da bir hayli ironik.  Çok sesli sanat iddiasıyla yapılmış olan bina toplumsal sanat algısını tekdüze bir seviyede tutarken, çok sesli bir eyleme de sınırlı olarak destek sunabilirdi. Hem yıkıcı sevgi mazinin ihyasına yetmeyecektir.  Bu tespit park yerine -yeniden- inşa edilmek istenen Topçu Kışlası için de geçerli. Şimdide yerleşik duran, nefes alıp veren çevrenin tahribi üzerinden yüce geçmiş ihya edilemez. 

Temeli 1949 yılında atılan AKM, faaliyete açıldığı 1969’dan bu yana geleneksel/dini imgelere kapalı programları, tartışmaya kapalı  “yüce” duruşuyla “karşı taraf” tepkisini biçimlendiriyor ve onda eksik kalan ister istemez, bir bakıma başka türlü bir tepkisellikle, eleştirilere prim vermeyi zaaf sayan gözardıların teşvikiyle, taklit ve tekrarlar halinde çoğaltılıyor, yayılıyor.

Mekânların sembolik anlamları, protesto seslerini karıştırıyor. Bir yanda AKM iyi kötü kültür/sanatı temsil ediyor, avm ise doğrudan tüketim kültürünü. Pek çok mimar Topçu Kışlası projesini değerlendirirken “rant” ve “avm” bağlantıları kuruyor. Bu arada Gezi Parkı eylemlerine bir ucundan  eklemlenerek meşruiyet uman ulusalcılar,hükümetin  AKM’ye dönük tasarıları üzerinden “gericilerin” sanat düşmanlığına dair yargılarını öne sürmeden geçmiyorlar.

 AKM binası çirkin, kullanışsız, sevimsiz, pek çok açıdan görkemi esas alan modern mimarlık anlayışının bir tezahürü. Tıpkı halkevleri projelerinde olduğu gibi bina kente ve meydana hâkim bir alanda tasarlanmış. “Halkevleri: İdeoloji ve Mimarlık”ın yazarı Neşe G. Yeşilkaya’nın halkev, binaları için dillendirdiği şekilde, “kentlinin bilinçsel haritasın”nı tanımlayan odak bir yapı olma iddiasına sahip çıkıyor.

AKM’nin temsil ettiği kültür/sanat alanı o denli steril, şekilci ve ideolojik mühendislik şartlarıyla maluldu ki, bütün bir toplumun sanatsal enerjisini heba etmeye zorlayan bir sanat ve sanatçı tanımı üzerinden vazedilirken bir bakıma dogmalaştı. Bu dogma darbelerle, haki renkle, yüksek sanatın ulaşılmazlığını tanımlayan sanatsal destek ve işaretlerle koruma altındaydı her zaman. Müslümanların mesela operadan anlamadığı veya çağdaş Türkiye’nin ancak opera bilinci üzerinden mümkün olduğu şeklindeki yargıların sayısız varyasyonu, “galeri basan dinci”ye ulaşıyordu bir yerde.

Gezi Parkı eylemlerinin başlangıcında Taksim/AKM imajları etrafında birçok önyargı ve klişe yıkılırken, eylemlerin eklemlenmelerle karışmaya başladığı akışta  “galeri basan dinci” kurgusu yerini sahiden de galeri basan ulusalcılara bıraktı. Ulusalcı sloganlarıyla afişleri, duvarları kaplayan bir grup Taksim Cumhuriyet Sanat Galerisi’nde açılan –konusu bir bakıma “şehir ve özgürleşme olan- II. Uluslararası İstanbul Trienali’ni basarak güvenlikçileri dövdüler, eserleri tahrip ettiler. Gezi Parkı eylemleri böylelikle Türkiye’de resmi ideoloji tarafından mütedeyyin kesimler üzerinde baskı vesilesi olagelmiş bir klişenin dağılmasına sahne oldu.

Buna karşılık samimi bir çevre duyarlığıyla 15 ay önce başlamış olan Gezi eyleminin Perşembe’yi Cuma’ya bağlayan gecenin sabahında polis tarafından basılarak eylemcilere ait  çadırların yakılması, daha sonra büyüyecek ve çığırından çıkartılacak tepkileri başlattı. Bir eylemi çalmak isteyenler, polis şiddetinin oluşturduğu puslu havayı ganimet bildiler. Eyleme katılanlar arasında farklı bir profil çizen gençliğin bilincinde polis şiddeti, uğruna ağaçlar feda edilen avm’li bir projenin çağrıştıracağı her türlü tasarımla ilişkili olarak yer tutuyor.

AKM’nin kültür ve sanat alanında yaydığı modernizmin tek biçimci kanalının bir tür rant hesabıyla tırmanan şiddetiyle avm eklemli rant hesaplı inşaat faaliyetlerinin tahripkârlığı arasında sıkışmayı hak etmiyor toplumumuz. Bundan böyle belediyeler avm’li projeler konusunda kılı kırk yarmayacaklar belki, ancak herhangi bir projenin de sırf avm’li oluşuyla mazur görülmesi beklenemeyecek.

http://www.dunyabulteni.net/?aType=yazarHaber&ArticleID=19107

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar