Esat KORKMAZ
Aleviliğin dününü sağlıklı algılayabilmek için halk takviminin iyi bilinmesi gerekir. Halk takviminde yıl öncelikle soğuk-yarı ve sıcak-yarı olmak üzere ikiye ayrılır. Yılın soğuk yarısı, 8 Kasımda başlar ve 179 gün boyunca devam eder; 21 Martta, yani Nevruz’da, doğanın doğum gününde son bulur. 8 Kasımda başlayıp 22 Aralıkta biten 45 günlük süreye Kasım; 22 Aralıkta başlayıp 5 Şubat’ta biten 45 günlük süreye Zemheri; 5 Şubat’ta başlayıp 21 Mart’ta biten 50 günlük(ya da 45 günlük) süreye de Hamsin adı verilir.
10-20 Kasım arası Koç Katımı’dır. 21 Aralık kışın başlangıcıdır. 21 Aralıkta başlayıp 30 Ocak’ta sona eren 40 günlük süreye Büyük Çile(Erbain); 30 Ocak’ta başlayıp 20 Şubat’ta sona eren 20 günlük süreye Küçük Çile adı verilir. Büyük Çile karakış olarak bilinir; 6-9 Ocak arasında Zemheri Fırtınası olur.
Abıhayat İçmiş Ölümsüz Bilge
Küçük Çile günleriyle birlikte Hızır erkânı başlar: Hızır Bâtınilikte, simgesel anlamda, doğuran doğanın doktorudur. Ötesinde kendisinden hırka giyilen, yani el alınan, abıhayattan içmiş ölümsüz mürşittir. Hızır dendiğinde Alevilikte, yeniden dirilmenin, canlanmanın, dönüşen zamanın simgesi anlaşılır.
Sûfi gelenekte, yaşayan bir mürşit(şeyh) dışında el alınan bir diğer kimlik de Hızır’dır. inançta yolcuların koruyucu velisi, abıhayattan içmiş bir ölümsüz olarak algılanan Hızır, mutasavvıflar için bir yol mürşididir. Sûfiler yolculuk sırasında Hızır ile karşılaşabilirler; böylesi bir durumda Hızır onlara ilham verir, sorularını yanıtlar, tehlikelere karşı uyarır. Kimi özel durumlarda onlara hırka giydirir, yani el verir. Buna bir örnek olarak İbn Arabi(öl. 1240) hırkasını Hızır’dan aldığını söyle-yenlerdendir.
Abıhayata gelince abıhayat; doğaya benzeme temelli başlangıç tasarımlarında, evrenin sırlarını bilme-kavrama gücüdür. Bâtıni tasavvuf geleneğinde, uyarıcıdan, yani pirden-mürşitten alınan bilgi, gönül bilgisi;sıvı akıl olarak algılanan içki-dem ya da sonsuz yaşam, yani ölümsüzlük kazandıran ilahi aşktır. Abıhayat içtiğine inanıldığı için Hızır, sıralanan bu anlamların da taşıyıcısıdır.
Ölümsüzlük suyu anlamında abıhayat tasarımı kaynağını, ölümlü insanın ölümsüzleşmek, doğayı aşmak yani, doğanın verdiği kendi biyolojik yaşını aşan değerler üretmeyönündeki evrensel özleminden alır. Bu özlem hemen hemen bütün halkların geçmişinde vardır: Özlem, halk bilgeliği alanında kimliklendirilerek güncele taşınmaya çalışılır. Bu taşınmada başat kimlik Hızır, önemli bir işleve sahiptir. Örneğin, ölümsüzlük suyu bağlamında Proto-Aryanlar, yani Zerdüşt öncesi topluluklar, kimliklendirme konusunda oldukça yetkin tasarımlar geliştirmişlerdir. Güney Rusya’nın soğuk, zaman zaman kurak doğa koşullarında yaşayan Proto-Aryanlar için su ve ateş son derece önemliydi. Bu önemi nedeniyle su ve ateş birer tanrı olarak kimliklendirildi. Sözgelimi Su Tanrısı gücünü yitirirse, kuraklık olur, bitkiler, hayvanlar ve insanlar ölürdü. Su Tanrısı gücendirilmemeli, hoş tutulmalıydı; doğaya verdiği güç, sunulan adaklarla kendisine iade edilmeli, daha doğrusu gücü ona sık sık hatırlatılmalıydı. Aryanlar, homa içkisini, yasna adını verdikleri ilahilerin eşliğinde törenle suya dökerek, doğaya verdiği gücü Su Tanrısına iade ederlerdi. Homa, aynı adlı bitkinin özütüne süt katılarak elde edilen bir içkiydi; mistik sunumda ise tanrısal koruyucu ruhun, yeryüzüne inerek büründüğü kimlikti homa bitkisi. Yani Mithra sisteminin önemli tanrılarından biriydi. Bitkinin özütü, ruhun ölümsüzlüğünü sağlayan, dirilik suyuydu.
Eski Türk söylencelerinde de ölümsüzlük veren su (bengisu) inancı vardı. Bu inanç, Antikçağ Yunanlılarında da yaygındı: Akhilleus doğar doğmaz annesi tarafından styx suyuna batırılmış ve ölümsüz kılınmıştı.
Görüldüğü gibi insanlar söylencelerinde bile ölümsüzlüğün olanaksızlığını görmüş, insanda sürekli diri kalan yanı, şeyi aramaya koyulmuştur; bu da bâtıni felsefede akıl-bilinç olarak algılanan ruhtan başka bir şey değildir.
Güncele taşınma konusunda daha diri kalan bir başka söylenceye bakalım. Nizami’nin İskender-namesi’nde, Ali Şir Nevai’nin Sedd-i İskenderi’sinde ve kimi mesnevilerde anlatıldığına göre; abıhayatı bulmak için İskender’in yaptığı yolculuğa Hızır da katılır. Ve şebçerağıyla ışık saçarak ona yol gösterir; önden gittiği için daha önce abıhayatı bulur ve bu sudan içerek ölümsüzlüğe kavuşur; haber vermek için işaret koyacağı sırada çeşme yok olur.
Abıhayat söylencesi, evrensel bir özlemi dile getirirken, aynı zamanda insanoğlunun hiçbir biçimde ölümsüzlük kazanamayacağını anlatır. Alevilik inancında ise abıhayat, tanrısal sırları kavrama gücü, bâtını anlayan sezgisel akıl ya da uyarıcıdan alınan bilgi olarak algılanır.
Sûfi gelenekte ilahi aşk anlamında abıhayat, üzüm yaratılmadan önce keşfedilen, içildiğinde hastalıkları iyileştiren, körlerin gözünü, sağırların kulağını açan, insanı ebedi-ezeli amacına taşıyan simgesel kutsal esindir-bilgidir. (Korkmaz, Esat; Simgeler Sözlüğü; Anahtar Kitaplar Yayınevi; İstanbul- 2010; s, 17-18)
Hace Bektaş Veli’nin Yardımcısı
Alevilik bir yanıyla tarihin uzak geçmişinde yaratılan ve geleceğe esin kaynağı olmak üzere gönüllerde yaşatılagelen halk bilgeliğidir. Bu halk bilgeliği kapsamında Hızır, Hace Bektaş Veli’inin birinci dereceden yardımcısı olarak tasarımlanır. Hace Bektaş Veli Vilâyetnamesi’ne kulak verelim:
Hünkâr’a bir ikindi üzeri, güzel yüzlü, tatlı sözlü, Alevi saçlı, yeşil giysili bir aziz geldi. Boz donlu bir ata binmişti; Saru İsmail karşıladı, atını tuttu. O kişi teklifsizce doğru Kızılcahalvet’e yöneldi ve içeri girdi.
Saru İsmail, ‘Acaba bu atını tuttuğum er kim ola, şimdiye değin bunun gibi nurlu, güzel yüzlü ve heybetli bir er görmedim’, diye düşüncelere dalmıştı. O sırada halifelerden biri geldi; İsmail’e, ‘Tut şu atı’, dedi ve Kızılcahalvet’in kapısına vardı. O aziz kişinin, Hünkâr’ın karşısında oturmakta olduğunu gördü. Tam bu anda Hünkâr, ‘Ne yapalım Hızırım Ulu Tanrı seni bu işe koşmuş, Tanrı kullarını zordan kurtarman gerek; şu anda Karadeniz’de bir gemi batmak üzere, seni çağırıyorlar; sohbetine can atıyoruz ama ne çare; tez imdatlarına yetiş; Tanrı izin verirse yine şerefleniriz’, diyordu.
Hızır Peygamber hemen kalktı. Saru İsmail dışarıda atı tuttu. Hızır dışarı çıkınca İsmail Hızır’ın üzengisini öptü. Hızır atını sıçrattığı gibi at, bir adımını Sulucakarahöyük’ün üstüne bastı, öbür adımda güneşle birlikte dolunay oldu ve gözden yitti; yalnızca karşıdan nalının parıltısı göründü.
Saru İsmail, huzura varıp gördüğünü anlatarak, ‘Erenler Şahı, bu giden aziz kimdir?, diye sorunca Hünkâr, ‘Kardeşimiz Hızır Peygamber’dir. Karadeniz’de bir gemi batmak üzereydi, oraya imdada koştu; O’nun yürüyüşü böyledir’, dedi. Saru İsmail Hızır’ı gördüğüne çok sevindi. (Hacı Bektaş Veli/ Vilâyetnâme-Menakıb-ı Hacı Bektaş Veli-; Yayına hazırlayan: Esat Korkmaz; Can Yayınları; 6. Baskı; İstanbul- 2015; s, 140)
Bu söylence somut olarak gerçekleşmiş bir olay değil, Anadolu halkının kendisini temsil eden bir kimliğe yüklediği ve özlemini-dileğini yaşama geçirmek üzere soyut olarak düzenlediği bir kurgudur, yani bir halk bilgeliği ürünüdür. Hace Bektaş Veli bu tasarımda, halkın yüzyıllar içinde yarattığı Hızır tapımından yararlanmaktadır.
Özlemin Atlısı
Söylencede Hace Bektaş Veli’nin bireyüstü, doğaüstü gücü anlamına gelen Hızır kimliği üzerinde biraz daha ayrıntılı duralım:
Hızır özlemin atlısıdır bir bakıma. Anadolu halk inancında Hızır, ulu bir ermiş kabul edilir. Ölümsüz-lük suyu içmiştir. Zaman zaman dünyaya gelip halkın arasına katılarak darda olanların yardımına koşar ve doğaya yeniden can verir.
Üzerinde çiçeklerden yapılan bir cübbesi bulunan, kırmızı pabuçlu, ak sakallı ve nur yüzlü bir yaşlı olarak betimlenir. Bastığı yerde güller, çiçekler açar; ekinler yeşerir; bülbüller ötmeye başlar. Elini sürdüğü kişi dertlerden, uğursuzluklardan ve hastalıklardan arınır; ömür boyu sürecek bir bolluğa kavuşur.
Hızır tapımı, hemen hemen tüm halkların söylencelerini süsleyen bir öğedir. Söylencenin çok özel bir yeri olduğu Alevilik inancında-kültüründe ise daha bir anlamlıdır.
Hızır, bir türlü gerçekleştirilemeyen isteklerin, dileklerin nesnelleşmesine, toplumsallaşmasına duyulan özlemlerin beslediği, giydirip kuşattığı; doğaüstü yetilerle belirgin bir düş varlığıdır, bir kurtarıcıdır. Söylence dünyasında oynanan kumarda, talih oyununda, bireyden yana tavır koyan, kimi kez onu kazandıran, onun dileğinin, özleminin gerçekleşmesini sağlayan kutlu kişidir. Bir anda yanlışı doğruya çevirebildiği gibi çirkini de güzelleştiriverir.
Bireyin-halkın inanç kanalında gönül coşkusunu dışa vurabilmek, bunu yaparken önündeki aşılamaz engelleri aşabilmek için yarattığı, zaman zaman kendi dünyasına soktuğu, eliyle saçıyla ya da bir sözüyle kutsadığı bir inanç kişisidir Hızır.
Bu bağlamda, insan için olanaksız olan zemine, özlem denen ata binilerek yapılan gezintinin baş kişisidir Hızır; rüyalarda muştulayıcıdır. Dondan dona girerek yeri geldiğinde insanı sorgulayan, yeri geldiğinde onurlandıran, ödüllendiren, kimi kez ipuçları vererek araştırmaya özendirendir. Kısaca insanoğlunun özlemle yarattığı, özlemle devindirdiği, iyilikle, saflıkla donattığı; kendi isteğiyle güdümüne girdiği, yönlendiriciliğinden hoşlandığı, zaman zaman birlikte eğlenip birlikte güldüğü, ağladığı, tümüyle kendi yaratısı olan düşsel varlığın adıdır Hızır.
Aleviler, halk bilgeliği ürünü kimlikleri kutsarlar: Bu bağlamda Hz. Ali Hızır’ın yeni bedenidir, yani don değiştirmiş biçimidir. –Yetiş ya Hızır, bizi kurtar!, dendiğinde –Yetiş ya Ali, bizi kurtar!, denmek istenir bir bakıma.
Hızır Orucu Niçin Ve Nasıl Tutulur?
Küçük Çile günlerinin 13-14 ve 15 Şubat günleri, doğanın döllenmesi, Hızır ile İlyas’ın buluşması anısına, Hz Hasan ile Hz Hüseyin hastalandığında üç gün yemek yemeyen Hz Fatma ile Hz Ali’nin eylemelerinin hatırlanması anısına üç gün Hızır orucu tutulur. Hızır Orucu eskiden Rumi aylara göre 31 Ocak ile l ve 2 Şubat günleri tutulurdu. Sonraları Miladi takvime göre 13-14 ve 15 Şubat günleri tutulmaya başlandı. Yine de kimi bölgelerde tarihler ve oruç gün sayısı değişiktir.
Hızır orucu niçin tutulur? Ne yazık ki çoğumuz bu sorunun yanıtını belleğimizden silmişiz: Hızır orucu, Hızır’dan dilekte bulunmayı hak etmek için tutulur. Eğer Hızır’dan bir dileğimiz olacaksa oruç yükümlülüğümüzü yerine getirmek durumundayız. Tersi davranırsak, piyango bileti almadığı halde, -Bana para çıkmadı, diye yakınan kişinin durumuna düşeriz.
Niçin tuttuğumuzu öğrendik. Şimdi de ikinci soruyu üretelim: Hızır orucu nasıl tutulur?, diye. Birinci sorunun yanıtı gibi bu sorunun yanıtını da çoğumuz belleğimizden silmiş ya da unutmuş durumdayız. Hızır orucu, su içmeyerek tutulur: Su içmeden oruç tutarak susuzluğumuzu çoğaltırız. Çünkü susayan suya değil, su susayana koşar. İyice susarsak, doğaya, yani susayan doğaya su yürürken bize de koşar. Demek ki Hızır orucu, bizim suyla buluşmamızı sağlar.
Hızır orucuna başlarken niyet gülbangı, sonlandırırken de açma gülbangı okunur:
-Bismişah!... Allah Allah!...
Hak-Muhammet-Ali aşkına; susuzluğumuza su, dertlerimize derman, hastalarımıza şifa, borçlarımıza kolaylıklar versin diye çağıracağımız Hızır için, Hızır orucu tutmaya niyet ettim.
Ulu Dergâh kabul etsin. Gerçeğe Hû! Eyvallah!
-Bismişah!... Allah Allah!...
Hızır’ı çağıranlar aşkına, Hızır’dan dilekte bulunan aşkına tuttuğum umut orucunu Ulu Dergâh kabul etsin. Hak Defteri’ne kaydedilsin.
Gerçek erenler demine Hû! Eyvallah!
16-17-18-19 Şubat günleri, Hızır’dan dilekte bulunma günleridir: Bireysel esenliğimiz için, ailemiz için, topluluğumuz/toplumumuz için, en önemlisi tüm doğa için dilekte bulunuruz. Orucumuzu tuttuğumuz için Hızır, bizim çağrımızı duyar ve dünyayı ziyaret eder. Onun için 16-19 Şubat günleri, Hızır’ın dünyayı ziyaret günleri olarak algılanır. Hızır’ın bizi ziyaret edip etmediğini anlamak için, geldiğinin kanıtı olacak bir ize-işarete bakarız. Bu ize-işarete rastladığımızda ya da ziyaret günlerinde ak sakallı/ nur yüzlü biriyle karşılaştığımızda anlarız; artık talihimiz açıktır. Dilekte bulunduğumuz umudumuz, gelip bizi kutsadığı için kurbanlar tığlar, teşekkürler ederiz.
Ziyaret günlerinde doğayı kollama, onu doğuma hazırlama, Hızır’ın önceliğidir: Öncelik gereği Hızır, kor-ateş anlamında cemre kimliğine bürünür ve 20 Şubat’ta havaya düşer, yani havayı döller; 27 Şubat’ta suya, 6 Mart’ta toprağa düşer, yani onları döller. 20 Şubat’ta hava bayramı, 27 Şubat’ta su bayramı ve 6 Mart’ta toprak bayramı kutlanır. 13 Mart’ta ise sıcaklık yürüyen hava, su ve toprak ısınır ateş olur. Bu nedenle bugün de ateş bayramı olarak kutlanır. 21 Mart’ta, yani Nevruz’da, daha önce ateşle buluşup gebe kalan hava, su ve toprak, yani doğa doğurur.
Hızır erkânı, cemle mühürlenir: Ya bağımsız olarak Hızır Cemi olarak tutulur ya da Nevruz(Newroz) Cemi ile birleştirilerek tutulur. Tutulan cem, üçlü yapıdaki özgün cemlerin güncellenmiş biçimi olarak uygulamaya taşınır: Cemin birinci bölümünde, bu makalede konu edindiğimiz Hızır anlatımı yapılır. İkinci bölümde, Hızır’ın aklına uyulmaması ya da Hızır’a bağladığımız özlemlerimizin öne taşınmaması durumunda insan olarak neler kaybedeceğimiz açıklanmaya çalışılır. Üçüncü bölümde ise birinci ve ikinci bölüm kutsanarak cem bağlanır.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURÜzgünüm, kimse Türkiye’yi bölmek istemiyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
5.02.2016
28.11.2016
23.11.2016
16.11.2016
12.11.2016
4.01.2016
1.01.2016
12.08.2016
4.02.2016
29.07.2016