Gökhan BACIK
Türkiye’nin bugünkü rejiminin niteliği hakkında bir tartışma devam ediyor.
İktidar çevresi, Türkiye’nin tarihinin hiçbir döneminde olmadığı kadar demokratik bir toplum olduğunu iddia ederken, muhalifler de tam aksine ülkede bugüne kadar hiç görülmeyen otoriter bir rejim kurulduğunu söylüyor.
Bir ülkenin demokratik mi, yoksa otoriter mi olduğu tartışması öncelikli olarak siyaset biliminin alanına girer.
Üstelik bir ülkenin rejiminin niteliğini tanımlamak bir siyaset bilimi sorunu olarak görece olarak son derece kolaydır.
O zaman akla şu soru geliyor: Bugünkü siyaset bilimi literatüründe Türkiye’nin rejimi nasıl tanımlanıyor?
Fizik, kimya, sosyoloji gibi diğer bilim dallarında olduğu gibi siyaset biliminde de en üst ve evrensel bilimsel tanımlar, tartışmalar akademik dergilerde yapılır.
Bir konuda bilimsel katkı yapmak isteyenler çalışmalarını bu dergilere sunarlar. Zor bir hakemlik sürecinden sonra kabul edilen makaleler bilimsel literatürün temel taşları olarak kabul edilir.
Dolayısıyla, Türkiye’nin rejiminin bilimsel olarak nasım tanımlandığını öğrenmek için yapmamız gereken, dünya çapında muteber ve siyaset bilimcilerin referans olarak kabul ettiği dergilere bakmak olacaktır.
Yakın dönemde Türkiye üzerine makaleler yayımlanmış olan bu tip dergilere örnek olarak şunlar verilebilir: Third World Quarterly, Southeast European and Black Sea Studies, Turkish Studies, Foreign Affairs, Journal of Democracy, The International Spectator.
Bu dergilerde yayımlanan makalelere bakıldığı zaman Türkiye’nin rejimi hakkında iki temel tespit ile karşılaşıyoruz:
Birincisi, Türkiye’deki siyasi rejimin otoriter olduğu konusunda tartışmasız bir uzlaşı var.
İkincisi, Türkiye’de mevcut otoriter rejim, ‘rekabetçi otoriter’olarak tanımlanıyor. Yani Türkiye bilimsel literatüre göre rekabetçi otoriter bir rejimi olan ülkedir.
‘Rekabetçi otoriter rejim’ kavramı, 2002 yılında Steven Levitsky ve Lucan Way tarafından ortaya atılmıştır.
Rekabetçi otoriter rejimler adından da anlaşılacağı üzere otoriter rejimlerdir. Medya, üniversite üzerinde büyük baskı vardır. Seçimler adil şartlarda gerçekleşmez. Düşünce özgürlüğü, toplantı yapma hakkı gibi temel konularda otoriter sınırlar vardır. Hukuk devleti söz konusu değildir, mahkemeler yönetimin fiilen uzantısı haline gelmiştir.
Ancak bütün bunlara rağmen rekabetçi otoriter rejimler, bazı nedenlerden dolayı tam otoriter bir rejime dönüşmemişlerdir. Ülkede o nedenle otoriter bir rejim çatısı altında seçimler, çok partili hayat kör topal yoluna devam eder.
Dış faktörler, ekonomik sıkıntılar gibi nedenler, rekabetçi otoriter rejimin tam bir otoriter rejime gitmesine engel olur.
Rekabetçi bir otoriter rejim olarak tanımlanan Türkiye’de teorinin açıkladığı şekliyle ekonomik dinamikler; Kürt sorunu, dış faktörler, şehirli sekülerlerin etkisi gibi faktörler çalışıyor ve ülkenin tam bir otoriter rejim olmasını etkiliyor.
Daha genel ifade edersek, iki temel dinamik Türkiye’nin tam bir otoriter rejime evirilmesine engel oluyor:
Birincisi, Türkiye ekonomik olarak dış dünyayı sıfırlayacak cesareti bulamıyor.
İkincisi, Türkiye yine dış dünya olmadan güvenliğini tam olarak garanti altına alamıyor.
Rekabetçi otoriter rejim, bir kilitlenmeyi ifade eder. İktidar bir türlü istediği gibi ülkeyi dizayn edemez öte yandan muhaliflerin de gücü bir değişim için yetersiz kalır.
Rekabetçi otoriter rejimler o nedenle ülkede üretilen ‘enerjinin’ çoğunu, kavga ederek harcar. Bozuk bir buzdolabının enerjisinin çoğunu kendini ısıtmakla boşuna harcaması gibi rekabetçi otoriter rejimler, ülkenin maddi ve manevi kaynaklarını kavga ile heba eder.
Bu arada, sayıları gittikçe artan bilim insanının Türkiye’nin artık rekabetçi otoriter rejimin sınırlarını zorladığını ve tam bir otoriter rejime dönüştüğünü de yazmaya başladığını hatırlatmak gerekiyor.
Bütün bu faktörleri özetlersek siyaset bilimi literatüründe Türkiye otoriter bir rejim olarak kabul ediliyor.
Türkiye’nin bir demokrasi olduğunu iddia eden evrensel ölçülerde yakın dönemde yazılmış bir tane bilimsel makale yoktur.
Siyaset biliminin en üst düzeyde icra edildiği mecralarda Türkiye’nin otoriter olarak tanımlanmış olmasının etkisi geniş olarak düşünülmelidir.
Dünyanın pek çok önde gelen üniversitesinde yazılan yüksek lisans ve doktora tezlerinde burada bahsettiğim makaleler çerçeve olarak kabul edilir.
Dünyanın herhangi bir yerinde Türkiye üzerine çalışan birisi “acaba son çıkan bilimsel eserler ne diyor?” diye araştırma yaparsa bu literatür ile karşılaşır.
Ortadoğu, siyaset bilimi, küresel sistem üzerine derslerde Türkiye’yi otoriter olarak tanımlayan bu makaleler okutulur. Kütüphanede, sınıfta, konferansta, panelde, yazılan tezde, yapılan projede Türkiye otoriter bir ülke olarak tanımlanır.
Şüphesiz, Türkiye’nin bilimsel ölçülerle otoriter olarak tanımlanmış olması üzücü bir durumdur. Ancak buna kızmak veya üzülmek bir şeyi değiştirmez.
Söylem, propaganda ve siyaset belirli alanlarda etkilidir ancak bilimsel tanımlar ve tespitler bir şekilde mutlaka etkisini kabul ettirir. Bilimsel bilginin oluşmasında ve yaygınlaşmasında referans hiç bir zaman siyasi söylemler olmaz.
Bilimsel yöntemle üretilmiş bir sonuca itiraz bağırarak, kızarak yahut bunu söyleyeni hapse atarak yapılamaz.
O nedenle, buna itiraz edenlerin uluslararası düzeyde bilimselliği kabul edilmiş bilimsel dergilerde Türkiye’nin bir demokrasi olduğunu iddia eden ve yöntemsel bir tutarlılıkla açıklayan makaleler yazması gerekiyor.
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları






























































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
1.11.2025
26.10.2025
19.10.2025
14.10.2025
4.10.2025
14.09.2025
7.09.2025
1.09.2025
24.08.2025
17.08.2025