Gülay GÖKTÜRK
Merkez Bankası’nın bağımsızlığını tartışmaya kapalı bir konu haline getirmek eğiliminde olanlar var. Bu doğru bir tutum değil ve zaten “tartışılamaz” demekte de olmuyor.
En uçta, merkez bankalarının varlığına temelden karşı olan küçük bir azınlık olmak üzere, bağımsızlığına sınır getirilmesini savunanlar ve tabii mevcut durumun kararlı savunucuları arasında sürüp giden bir tartışma hep var.
Merkez bankalarının bağımsızlığına ilkesel olarak karşı çıkanlar, bu durumu ekonomi politikalarını belirleme görevi ve sorumluluğu olan yürütmenin “iktidarsızlaştırılması”, elinin kolunun bağlanması olarak görüyor. Sayın Cumhurbaşkanı bu karşı çıkışı sık sık “davul ve tokmak” benzetmesiyle koyuyor ortaya.
Sadece fiyat istikrarına odaklanmış bir merkez bankasının temel olarak finans sermayesinin çıkarlarına hizmet ettiği; büyüme başta olmak üzere, işsizlik, gelir dağılımı, sanayileşme, kalkınma gibi diğer iktisat politikası hedeflerini göz ardı ettiği yönünde eleştiriler de birçok iktisatçı tarafından dile getiriliyor.
Ama öte yandan, merkez bankalarının bağımsız olması gerektiği fikrinin uzun yıllara dayanan pahalı tecrübelerin sonucu olduğunu vurgulayan büyük bir çoğunluk var.
Demek istediğim, bu konu elbette bir tabu değil ve Cumhurbaşkanı’nın da kendi tecrübesinden hareketle konuyu tartışmaya açmak istemesi gayet doğal.
Ne var ki, şu andaki problem tartışmanın kurumun yetki ve görevleri tartışması olmaktan çıkıp kurumun başındaki kişiye yönelik bir saldırıya dönüşmesi. Üstelik de son derece yıpratıcı ve haksız bir üslupla…
Açık söyleyelim, faiz politikasından hoşnut olunmayan Merkez Bankası başkanını, başka odak ve merkezlerin şubesi gibi hareket etmekle suçlamak; vatanı satmak, vatana ihanet etmek gibi ifadeler kullanmak; sonra da ertesi günü onunla Köşk’te karşılıklı oturup kendisinden brifing almak tutarlı bir davranış değildir. Hem siyasi istikrara, hem de ekonomiye zarar verir.
Mesele sadece Erdem Başçı’ya ilgili bir problem de değil.
Daha önce de yazdım, tekrar edeyim:
Son bir-iki yıldır AK Parti saflarında ortaya çıkan hava, tam bir savaş havası... Özellikle Gezi olaylarından bu yana belirginlik kazanan ve 17-25 Aralık operasyonlarıyla birlikte iyice hakim hale gelen bu savaş atmosferinde muhalifler sürekli olarak “kökü dışarıda olmakla” “Türkiye düşmanlarının taşeronluğuyla” suçlanıyor, gayri milli ilan ediliyor. Doğal ittifaklar “Türkiye karşıtı komplo” olarak addediliyor. Her lafın başında “Yeni Türkiye’nin önünü kesmek isteyenlerden”, “Yeni Türkiye’ye pusu kuranlardan, Yeni Türkiye düşmanlarından” söz ediyor.
Parti liderlerinin söylemleriyle beslenen bu havanın, alt kademelere ve taraftarlara doğru indikçe, onların bile tüylerini ürperten bir ölçüsüzlük ve keskinlik kazandığını görüyoruz.
O hale geldi ki, artık sadece muhalefete karşı mücadele değil, partinin kendi içindeki fikir mücadelesi de savaş naraları eşliğinde yürütülüyor. 12 yıldır hükümetin ekonomiden sorumlu bakanı olan değerli bir siyasetçiye “paralel yapı-Bilderberg- faiz lobisi projesi” olarak nitelendiren kendini bilmezler bile çıkabiliyor yaratılan bu atmosfer yüzünden.
Muhalif olmak ya da parti içinde farklı bir fikri savunmak “gayri meşru” bir pozisyon olarak algılanıyor ve öyle sunuluyor.
Bence AK Parti yönetiminin, yeni bir dönemin başında, yeni bir başlangıç için ilk yapması gereken şey, “düşman” söylemi üzerinden yaratılan bu savaş psikolojisini değiştirmek olmalıdır.
Dönüşüm ne kadar büyük, ne kadar hayati ve çetin olursa olsun, bu mücadelenin kurallarını da üslubunu da, savaşın üslup ve kuralları değil, siyasetin üslup ve kuralları belirlemelidir.
Tabii eğer yeni düzen savaş meydanında değil, siyaset meydanında kurulacaksa…
.
Yazarlar
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.01.2016
8.02.2016
3.02.2016
31.12.2015
29.12.2015
27.12.2015
25.12.2015
22.12.2015
21.12.2015
18.12.2015