Münir AKTOLGA
“DEVRİMİN LİDERİNDEN” MESİH YARATMA OLAYI...
TASAVVUFTA VE MODERN BİLİMDE “AŞK”-AŞKIN DİYALEKTİĞİ!..
Mevlana-Şems aşkından Sancak-Erdoğan aşkına!..
Ethem Sancak, bizim dönemden eski Maocu-solcu (D.Perinçek’in takımından). Şimdilerde ise “Erdoğan aşığı”, Star Medya Grubu’nu ve daha birçok şirketi içinde barındıran bir Holding’in sahibi. Birkaç gün önce bir konuştu pir konuştu!.. Önce onu bir dinleyelim isterseniz:
“Marks’ı iyi bilenlerdenim. Das Kapital’i üç kere okudum... Erdoğan’ın yaptığı da devrimdir... 17 milyon orta sınıf var. Milli gelir 3 bin dolardan 10 bin dolara çıktı. Sistemi değiştirelim 25 bin dolara çıkacak beş altı yılda. Az buçuk demokrasi uyguladık 80 yılda 250 milyar dolardan 800 milyar dolara çıktık. Dikilen elbise 80 yıl önce 200 milyar dolara göreydi. Çölde buğday olmaz. Sosyolojik koşullar değişmeyince uygarlık kuramazsınız. On yıl önce böyle bir adam düştü önümüze. Böyle bir çalışkan adam var mı? Gerçeği söylemek bir insan onurudur. Söylememek onursuzluktur. Susan dil şeytandır. Bildiğini söyleceksin. Dalkavuklukla ne alakası var. Türkiye’deki on üç yıldaki değişime bakın. Marmaray’dan, üçüncü köprüye. Tarımdaki atılıma. Orta sınıfın ortaya çıkışına. Bu liderin sayesinde oldu. Başarısız olsaydı ona yazılacaktı. Dik durdu. Yiğitçe durdu. Yüz yıldır bu kadar cesur lider geldi mi. One Minute’yi gördün. 5 bin yıldır İsrailliler kimseden özür dilemediler. Erdoğan onlara özür diletti.“
“Ünlü filozof değişmeyen tek şey değişimin kendisi diyor. Solculuğun alfabesi. Gençliğim boyunca ben hep eşitlik ve özgürlük için kavga verdim. Pervari’de ağalığın kadınlar üzerindeki ağır baskısı üzerine solculuğa başlamıştım. İstanbul’da üniversiteye geldim. O günlerde adaletin ve özgürlüğün bayrağını solcular taşıyordu. Müslümanların iyileri zindanlardaydı. Geri kalanlar da Demirel’in peşinden gidiyordu. Süreç içinde Çin ve Rusya’daki uygulamanın insanlara mutluluk getirmediğini gördüm. 80’den sonra başladı bunlar. Biz Sovyet, Rus, Çin devriminde bazı şeyleri aramışız ama kendi devrimimizden habersisiz. Abdülmecit’ten beri Batı kafalı aydınlar kendi tarihine düşman yetişti. Kendi medeniyetimi izledim. Türkiye’de büyük sosyolojik dönüşüm vardı. Ceberrut devletin etkisiyle kentleşme arttı. Şimdi yüzde 80’in altına düştü köylülük. Kentli sınıfa da önderlik edeceğim diyen Tayyip Erdoğan çıktı. Tanıdım, dürüstlüğünü gördüm. Erdoğan’ın eteklerine tutunup oradan bir şey beklemek niyetim yoktu. Siirt seçimleri vesilesiyle Siirt’ten başbakan çıksın diye, dürüstlüğünü, yiğitliğini gördüm, gördükçe de aşık oldum. Doğrusu solculuk dönemimde Mevlana ile Şems’in arasındaki aşka anlam veremiyordum. Tanıdıktan sonra gördüm ki, böyle bir ilahi aşk iki erkek arasında olabiliyor..”[1]
Önce şu “devrim” ve “liderlik” konusunu ele alalım. Sonra sıra “İlahi aşka” gelecek!..
Sayın Sancak’la bir konuda anlaşıyoruz: Evet, gerçekten de bu bir devrimdir; bir burjuva devrimidir. “Burjuva devrimi” deyince hemen gözünüzde 1789 falan canlanmasın! Osmanlı’dan bu yana Türkiye’de kapitalizmin gelişmesi sürecinde zamana yayılarak gelişen bize özgü bir burjuva devrimidir bu da. Ve Erdoğan da bu devrimin lideridir. Buraya kadar tamam!..
Ama dikkat edin, buradaki kritik ifade devrimin o “bize özgü” olma yanıdır; yani, Tanrı’nın yeryüzündeki gölgesi sayılan Osmanlı artığı kutsal bir Devlete-Devlet sınıfına karşı yapılıyor olmasıdır. AK Parti ile birlikte Anadolu burjuvazisinin önderliğinde bir burjuva koalisyonu olarak gelişen devrimci dalga, Osmanlı’dan bu yana “yönetilenler” olarak anılan geniş halk kitlelerini de arkasına alarak Devlet sınıfının oluşturduğu Kemalist statükoyu alaşağı etmiştir!..Benim de “Devrimin birinci aşaması” olarak ifade etmeye çalıştığım olay budur!.
Ama süreç tek aşamalı olarak burada bitmiyor ki!
AK Parti’nin etrafında oluşan devrimci koalisyon yüzyılların oluşturduğu kabuğu-statükoyu sadece iç dinamiklerin zorlamasıyla değil, aynı zamanda, dış dinamiği-küreselleşme süreci rüzgarlarını da arkasına alarak kısa zamanda kırılma noktasına getirince ortaya çok ilginç bir durum çıkmaya başladı. Şöyle ki:
Önce, Anadolu burjuvaları inanamadılar bütün bu olup bitenlere!.. Nasıl olmuştu da yüzyıllardır yerinden bile kıpırdatılamayan-üzerinde ufacık da olsa bir delik bile açılamayan o Devletçi kabuk kırılmaya yüz tutmuştu? Demek ki, keramet kendilerinde idi! “Vay anasına be, biz ne imişiz de farkında değilmişiz” diye düşünmeye başladılar!.. Hemen bunun ardından da kendilerine olan aşırı güven duygusu bir anda onları “madem ki bu işi biz başardık, o halde pastanın kaymağını da bizim yememiz gerekir” noktasına getiriverdi!.. Öyle ki, farkında bile olmadan devrimin ruhuna sakat fraksiyoncu bir ruh haliyle mevcut burjuva koalisyonunun temellerine dinamit koyma eğilimi içine giriverdiler!.. Önce, bir iki ideolog-gazeteci çıktı aralarından. Ve başladılar işin teorisini yapmaya (bunlar daha sonra “Danışman” oldular. Ben daha o zamanlar bütün bunların altını çizerek, bunun nasıl zararlı bir ideolojik virüs olduğuna, dikkat edilmezse bir anda yayılabileceğine işaret etmeye çalışmıştım!... )
Ama sadece bu da değil!.. Anadolu burjuvalarındaki bu özgüven patlaması devrimin kitlesel gücünü oluşturan “yönetilenlerin” antika-reaksiyoner ruh halini de depreştirdi. Ne de olsa yaşanılan süreç yüzyıllara dayanan bir travmaydı özünde. Bir tür toplumsal psikoterapiyle bütün o yaşanılanların açığa çıkarılması- hesabının görülmesi gerekiyordu. Nasıl olmuştu da Tanrı’nın yeryüzündeki gölgesi olan o kutsal Devleti yerinden kıpırdatmışlar, o Devletçi Kemalist statükoyu yerinden oynatmayı başarmışlardı?.. Kendileri basit, normal-hatta, yüzyıllarca “kul” sayılmış, ne varlığı belli ne de yokluğu insanlar oldukları için, demek ki “keramet” “liderde” idi. İşin içinde Tanrı tarafından gönderilen bir kurtarıcı-mesih olmadan bütün bu başarılanlar mümkün değildi!.. Osmanlı’nın “Reaya” (sürü) Cumhuriyet’in “Halk” dediği geniş kitleler bir anda olayın “farkına vardılar” ve bütün güçleriyle “lideri” mesih haline getirerek onu kutsamaya başladılar!..
İşte kritik nokta tam da burasıdır. Çünkü, bu nokta Anadolu burjuvalarındaki özgüven patlamasıyla, “yönetilenlerdeki” mesih yaratma ruh halinin kesiştiği noktadır.
Gerisi malum! Bir anda, “tarih mühendisliğine” soyunularak, “stratejik derinliklerimizi ve zihniyetimizi” yeniden keşfetmenin verdiği güçle buna uygun yeni tipten-modern ideolojik bir ruh hali yaratmak için çarklar dönmeye başladı. Bütün o “medya operasyonları” falan hep bu amaca hizmet için yapılan “toplum mühendisliği” faaliyetlerinin parçasıydı...
Sonunda ne mi oldu? “Devrimin liderinden” nur topu gibi modern bir mesih yaratma noktasına geldik!.. Daha önce, “yeni Türkiye’nin inşası için demokratik bir anayasa, buna uygun bir Başkanlık sistemi” falan derken, birden terminolojimiz bile değişerek “Başkanlığın” başına bir de “törelerimize uygun Türk tipi” sloganını ekleyiverdik!...
Bütün bu olup bitenlerin hikayesini “eski solcu” yeni Anadolu burjuvası sayın Sancak’tan dinleyelim:“... yiğitliğini gördüm, gördükçe de aşık oldum. Doğrusu solculuk dönemimde Mevlana ile Şems’in arasındaki aşka anlam veremiyordum. Tanıdıktan sonra gördüm ki, böyle bir ilahi aşk iki erkek arasında olabiliyor”.
Evet sıra geldi şimdi “İlahi aşk” konusuna:
Önce bir yanlışın altını çizerek başlayalım: Bir kere, “iki erkek arasında ilahi aşk” diye birşey olamaz! Çünkü, işin içine “ilahi aşk” girdiği an ortada ne erkek kalır ne kadın!.. Sayın Sancak, “ilahi aşkla” dünyevi bir kavram olan “aşk” arasındaki ilişkiyi karıştırıyor!.. Mevlana ile Şems arasında da öyle “ilahi aşk” denilen bir ilişki söz konusu değildir! “İlahi aşk”, karşılıklı diyalog içinde meydana gelen sistem merkezindeki sıfır noktasına doğru oluşan ve insanı “kendi varlığında yok olmaya” doğru götüren merkez çekim gücüne verilen isimdir. Yani “ilahi aşk” Mevlana ile Şems arasında oluşan duygusal bir durum değildir!..“İlahi” demek kutsal-Tanrısal demektir ki, o an artık dünyevi kavramlar olarak nefse yer kalmaz. “Bir ben vardır bende benden içeri” diyor Yunus. İşte “ilahi aşk”, bu “benden içeri olan ben”in “varlığında yok olmaktır”. Bu nedenle, “ilahi” anlamda “aşık” olabilmek için ortada illa iki insanın bulunmasına da gerek yoktur!.. İnsan, o “aşkı” herşeyden önce kendi içinde (gene sistem merkezindeki sıfır noktasında) bularak onun çekim gücüyle “kendi varlığında yok olma” haline erişebilir (işte “ermek”-“ermişlik” denilen olayın-kültürün özü budur)!.. Bütün bunlar aslında “insan doğanın kendi bilincine varmasıdır” deyişinin bize özgü-dinsel kavramlarla ifadesi oluyor...
Şimdi, atalarımızın terminolojisini bir yana bırakarak olayı bir de modern bilimin diliyle açıklamaya çalışalım:
“İlahi aşk”, evrensel düzeyde-her durumda, varoluş koşullarını bir sistem ilişkisi içindeki diyaloğa, karşılıklı etkileşmeye bağlı olarak birlikte oluşturan, yani birbirlerine göre izafi gerçeklikler olarak varolan A ve B gibi iki unsurun-nesnenin “sevgilinin” (bu noktaya kadar aradaki “sevgililik” ilişkisi onların varoluş koşullarıyla birlikte oluşan bir “itme-çekme” ilişkisidir, yani dünyevidir) “benden içeri olan ben”in (yani, sistem merkezinde oluşan sıfır noktasının) varlığında yok olmaları halidir. Daha kısa ve öz olarak ifade etmek gerekirse de, “ilahi aşk”, yani Tanrı’ya karşı olan “aşk”, her durumda sistem merkezinde oluşan sıfır noktasının varlığında yok olmaya yönelik sonsuz bir çekim kuvvetidir.
Bu nedenle, “tarihimiz, ecdadımız- atalarımız, onların bilgi temeli-tasavvuf” falan derken önce bunları doğru dürüst bir öğrenelim ki, bu konudaki bilgilerimiz de daha önceki “jöntürk solculuğu” döneminde olduğu gibi bir özentiden ibaret kalmasın!.
Evet, ilahi aşk, evrensel bir kavramdır. Bir hidrojen atomunda elektronla proton arasındaki ilişkiden, Güneş sisteminde Güneş’le diğer gezegenler arasındaki ilişkiye kadar, kendi aralarında sistem ilişkisi içinde olan, varoluş koşullarını diyalog içinde birlikte üretebilen varlıkların karşılıklı etkileşim içinde oluşturdukları sistem merkezindeki sıfır noktasının “varlığında yok olmaları” halini içerir. Yunus’un, “şol cennetin ırmaları akar Allah deyu deyu” derken anlatmak istediği de bundan başka birşey değildir zaten!.. Bu açıdan bakarsanız, herşey her an, hem var hem de kendi varlığında yok olmaktadır!.. Tasavvuf bilgini atalarımızın, “bütün bir evren, bütün varlıklar her an evrensel bir “dua” halindedirler” anlayışının altında yatan gerçek budur. Bu evrende öyle günlük hayatın mekanik akışı içinde alıştığımız şekilde kendinde şey-mutlak gerçeklikler olarak “varolan” varlıklara yer yoktur!..
Ama dikkat ederseniz burada birbirinden ayrılması gereken iki unsur, iki ilişki biçimi var.
Birincisi, her durumda, söz konusu ilişkinin niteliğine göre bir kavramla ifade edilen, bildiğimiz “dünyevi” ilişkilere işaret ediyor. Örneğin, bir elektronla proton arasındaki “aşk” ilişkisi elektromanyetik bir ilişkidir. Güneş sisteminde Güneşle gezegenler arasındaki ilişki-“aşk”- ise gravitasyonal ilişki olarak adlandırılır. Bunun gibi, bir erkekle bir kadın arasındaki ilişki de sevgililik-bu bağlamda “aşk”- ilişkisidir vb. Her durumda, A ve B olarak ifade edebileceğimiz sistem gerçeklikleri, belirli bir madde-enerji-informasyon alışverişi esasına dayanan etkileşmeyle birlikte ortaya çıkan bağlaşımla varolurlar.
“İlahi aşk” ise bambaşkadır. Bu durumda söz konusu olan artık belirli bir ilişki-bağlaşım zemininde objektif gerçeklik olarak birbirini yaratmak değildir!.. Sistem merkezine doğru olan çekim kuvvetiyle birlikte (fizikteki anlamıyla “kuvvet olmayan o kuvvetle birlikte”) “kendi varlığında yok olmayı” hedef alan “İlahi” bir “yok oluşa yönelmesidir.
Bu nedenle, “iki erkek arasındaki ilahi aşk” anlayışı bir yana, bir kadınla bir erkek arasındaki ilahi aşk kavramı da amacını aşan, olayı mekanik hale getiren bir yakıştırmadır!.. Sayın Sancak burada Mevlana-Şems metaforunu kullanarak Erdoğan’a karşı duyduğu ideolojik hayranlığı “ilahi aşk” metaforuyla ifade etmeye çalışıyor ve hata yapıyor. Bu anlamda “aşk”, aynen daha önce “solculuk” dönemindeki Marks-Engels’e-Lenin’e, Mao’ya karşı duyulan ideolojik aşka benzer.
Diyor ki sayın Sancak: “Bir Arap atasözü der ki, ‘Sana anam babam feda olsun’, ben de Erdoğan için diyorum ki, ona; anam,babam, eşim çocuklarım feda olsun”!..
Bakın, ben bu ideoloji meselesini hep bir zihinsel virüse benzeterek açıklamaya çalıştım. Bütün o “kefen giymeler”, “davalar” falan bunların hepsi aynı ideolojinin parametreleri olarak ortaya çıktılar (şu seçim konuşmalarına dikkat edin, hala bu kavramlarla birşeyler anlatılmaya çalışılıyor). Sakın yanlış anlaşılmasın, sadece sayın Sancak’a yönelik bir eleştiri değil bütün bunlar. Bizimki gibi toplumlarda kendisini kutsal olarak ilan eden ve zihinlere böyle kazınan bir Devlete karşı mücadele sürecinde devrim için yola çıkanların karşılaşabilecekleri doğal bir olaydır bu durum. Çünkü, bir noktaya gelince karşına öyle bir duvar çıkıyor ki, “kutsal” yani Tanrısal olan birşeye karşı gene ancak başka bir kutsal yaratarak karşı koyabileceğini düşünüyorsun!.. Ki işte bu da, Tanrı tarafından gönderilen bir mehdi oluyor!...
Sayın Sancak’ın anlatmak istediği “ilahi aşk” olayının altında yatan ve bilinçaltından kaynaklanan duygu budur. Bizim kültürümüzde biz buna “kulluk” kültürü-biad ederek “kul” haline gelme, “kendi varlığında yok olarak Tanrı’nın yeryüzündeki gölgesi olan bir mehdiye-Sultana bağlanma” kültürü diyoruz. Olay budur...
Bu yazıya başlarken, Ayşe Hür’ün konuya ilişkin yazdıklarını da[2]eleştirmeyi düşünüyordum,[3]ama şimdi bundan vazgeçiyorum. Çünkü onunki bir eleştiri değil, bence ideolojik karalamaya yönelik bir çarpıtma. Mevlana-Şems ilişkisi sanki escinsel bir ilişkiymiş havasını vererek buradan sayın Sancak’ı vurmaya çalışıyor. Tek kelimeyle iğrenç!.. İş bu noktaya gelince eleştiriyi falan bir yana bırakır Sancak’ın tarafını tutarım ben!. Çünkü, tamam onlar olayı-burjuva devrimi sürecini-bir mehdi yaratarak onun peşine takılmak olarak falan görüyorlar ama, bütün bunların gene de kültürümüze özgü saygı duyulacak belirli nedenleri var; ama öteki, o bambaşka birşey!.. İşte “liberallerle” aramızdaki fark da burada ortaya çıkıyor herhalde!. Ne demek istediğimi bakın size bir anekdotla anlatayım:
Söz şimdi annemde[4]:
“İstanbul’dan Ankara’ya mahkeme için getirilmişlerdi. Münir’i göreyim, mahkemeyi de izleyeyim diye gittim. Öğle paydosunda yanından geçerken yüzüne baktım. Gülümsedi, selamladı. “Anne, bizi götürecekler” deyince, “Güle güle yavrum” dedim. Vedalaştık (Göz göze bakışlarla). Ah! Ne tatlı, ne içten bakıştı onlar. Beni üzmenin elemini taşıyan bakışlar. “13 Nisan’da İstanbul’dayım yavrum” dedim. Başını salladı. Aşağıya indim, gözyaşlarımı salıverdim. Bu gözyaşları başka yaşlar, bunu ancak önünden çocukları elleri kelepçeli mahpushaneye götürülen analar bilebilir. O, gözlerimi yakaladı. Meğer arkamızdan onları da indiriyorlarmış.
Bindiler arabalarına. İçi bülbül kafesi gibi geldi bana. İncecik tellerle onlar için bölme yapmışlar. Trafik durdu yollarda, düdükler çalındı. Arabanın demir parmaklıklı penceresinden tek elleriyle bizi selamlıyorlardı. Öteki elleri... Ah... O kelepçeler, kim bilir o tazecik bilekleri nasıl sıkıyordur? Ya yürekleri sıkması? Sen misin düzene başkaldıran!...
İşte bu mahkemede, Münir bir mevlevi resmi çizmiş, altına da “BEN İNSANIM” yazarak mahkemeye sunmuştu. Meğer insan olmak da suçmuş. Kanımca en büyük suç ki kimse buna kolay kolay yanaşmıyor.
Dev-Genç Mahkemesinde, Münir’in altında “Ben insanım” yazılı Mevlevi resmini sunduğundan olsa gerek, birkaç gün sonra damadım Arif, Kızılay’da Uğur Mumcu’ya raslamış. Mumcu, Arif’in kolundan çekmiş. Damadım hukukta okurken Uğur Mumcu asistanmış, ayrıca da bir ay gözaltında Mamak’ta birlikte yatmışlar: “O kayınbiraderine söyle; ne o öyle mahkemede mevlevilik falan? Şimdi de o homoseksüele (Mevlana) sarılmasın bakalım” diyor. Arif o anda bir şey söyleyememiş. Eve gelince; “Ana, bu gidişinde Münir’e söyle. Uğur’un sözlerini aynen ilet” dedi.
Bir Maltepe ziyaretimde Münir’e aktardım. Her zamanki gülümsemesi gülmeye dönüştü. “Anne, sen Arif’e söyle. Uğur’a benden selam söylesin. Kendisini severim ama yesin, içkisini içsin, o köşede yazsın, başa bir şeye karışmasın” dedi.
Daha sonra da Münir’ler Maltepe’den Mamak Askeri Cezaevi’ne nakledildiler. Münir çok okuyordu. Sonradan Almanya’da yayınlanan “Bilimsel Teknolojik Devrim ve Diyalektik” adlı kitabından aktarıyorum: “... Ne modern doğa bilimlerindeki gelişmeler, ne de eldeki diyalektik materyalizm üzerine mevcut kitaplar. Bunlar yetmiyordu...
İşte o hızla tasavvufa daldık. Bir de baktık ki, bir Yunus, bir Şeyh Bedreddin, bir Hallcı Mansur bundan yüzyıllarca önce sorunu ortaya koymuşlar. İlkel bir biçimde, ama özünde bilimsel olarak doğru.
“En el Hak” yani “Tanrı benim” diyen bir Hallacı Mansur, “Gerçekte bu evrende Hak’tan gayrı hiçbir şey yoktur, O ne yerde ne gökte ama her şeyin kendi içindedir” diyen bir Yunus Emre ve bir Şeyh Bedreddin’le, “insan doğanın kendi bilincine varmasıdır” diyen bir Engels hep aynı gerçeği dile getiriyorlardı.
Sistem Teorisi’ne göre, var olan her şey bir sistem karakterine sahip değil miydi? Her sistem de kendi merkezindeki sıfır noktasında var değil miydi? İşte tasavvufun Hak’kı da, bu sıfır noktasından ibarettir.
Atalarımız, ermiş, evliya diye tanımlanan tasavvuf bilgini atalarımız, bu gerçeği kavradıkları içindir ki bu mertebeye yükselmişlerdir...
İşte Münir’in tasavvufa dalışını bakınız nasıl yorumladılar?... “
Konunun daha iyi anlaşılabilmesi içın “Sistem Teorisi’nin Esasları, Varoluşun Genel İzafiyet Teorisi-Herşeyin Teorisi”nden[5] bu yazıya ek:
“Bu evrende var olan her şey, kendi içinde bir A-B sistemi iken, aynı anda, sistem merkezinde temsil olunan varlığıyla, bir başka A-B sisteminin içinde A ya da B olarak da yer alır, var olur (buradaki A ve B rasgele-sembolik ifadelerdir).
Her sistemin neden bir merkezi vardır?
Nedenine girmeden, önce şu soruya cevap arayalım: Bir sistemin içinde, o “sistemin merke-zini” temsil eden böyle bir “nokta”-instanz var mıdır gerçekten?
Cevap, “hayır yoktur” olacaktır! Evet, her sistem, sistem merkezindeki “sıfır noktasında” temsil edilir, ama, böyle bir “noktaya” bir varlık izafe etmek, sıfıra uzay-zaman içinde maddi bir varlık izafe etmek demektir ki, bu da saçmadır! Sıfır “yokluğu” temsil eder. Bu nedenle, olmayan bir şeyin uzayda bir “noktayla” temsili de mümkün değildir! Ama gene de biz deriz ki, “her sistem, sistem merkezindeki sıfır noktasında temsil olunur”! Böyle deriz, çünkü ona- sıfır noktasına- izafe ettiğimiz bu “varlık”, aynı zamanda, bütün sistemlerin-varlıkların mutlak gerçeklikler olarak varolmadıklarını, şeylerin, kendi varlığında yok olan izafi gerçeklikler olduğunu da ifade eder!
Bu o kadar önemli bir sonuçtur ki, bunu kavramadan, yani sıfırın bu sanal-potansiyel gerçekliğini-fonksiyonunu kavramadan başka hiç bir şeyi kavramak da mümkün değildir!
Biraz açalım:
Güneş sistemi gibi astronomik bir sistem söz konusu olunca, “sistem merkezi”nin ne anlama geldiğini fizik kitaplarından biliyoruz. “Kütle merkezi” deniyor buna. Ne demektir bu şimdi? Dünyanın merkezinde böyle bir “merkezi” (“kütle çekim merkezini”) temsil eden bir sıfır noktası mı vardır? Tabii ki hayır! Ama gene de biz belirli bir “kütle çekim merkezinden” bahsederiz. Çünkü, elinizden bıraktığınız kalem yerin merkezine doğru düşmektedir! Ama bu, “yerin merkezinde”, herşeyi kendisine doğru çeken “sıfır noktası” adlı bir sihirbazın bulunduğu anlamına gelmez!
Sistem merkezi kavramı, her durumda, sözkonusu sistemin niteliğine göre, buna uygun bir şekilde yeniden tanımlanmalıdır. Örneğin, bir sistem olarak organizmanın sistem merkeziyle, toplumun sistem merkezinin ne anlama geldiği, her özgül durumda, madde-enerjinin o anki yoğunlaşma biçimine ait bilgiyle ve dille tanımlanmalıdır. Ama gene de, bu konuda, bütün sistemler için geçerli olabilecek bazı açıklamalar yapmak mümkündür. Şöyle ki:
Varolmak, “dışardan”-“çevreden”- gelen etkilere karşı reaksiyon gösterebilmektir; bu yüzden de daima, bir dış unsurla etkileşme süreci içinde-esnasında-bir anlama sahip olur demiştik. Bu nedenle, herhangi bir A- B sisteminin içindeki unsurlar olarak A ve B açısından, sistem merkezini temsil eden bir (x) noktasının hiçbir maddi varlığı söz konusu olamaz. A-B ’nin sistem merkezini temsil eden (x) noktası, ancak bir dış unsurla (C) etkileşme esnasında maddi bir gerçeklik olarak ortaya çıkar. Biraz daha açalım:
A-B sistemine dışardan bir etki-informasyon geldiği zaman ne oluyordu; bu etki-informasyon önce sistemin içindeki bilgiyle değerlendirilerek (bu bilgi A ve B arasındaki ilişkilerle kayıt altında tutulan bilgidir) bir cevap-reaksiyon modeli-oluşturuluyor, sonra da hazırlanan bu reaksiyon modeli gerçekleştiriliyordu. Burada olay çok açıktır! Bu durumda, A ve B açısından sistemin içinde yapılması gereken iki esas görev-iki fonksiyon- vardır. Bunlardan birincisi gelen etkiye karşı verilecek cevabın hazırlanması, ikincisi de bunun gerçekleştirilmesidir. Bunun dışında yapılan başka bir iş -varoluş fonksiyonu- yoktur sistemin içinde. Bu görev bölüşümü ortamında A ve B açısından varolmak da bu iki fonksiyondan birini gerçekleştirmektir. Sürece A ve B açısından bakınca, sistemin içinde “sistem merkezi” diye üçüncü bir işlevsel “noktaya” yer yoktur!
Ama aynı anda, A-B sisteminin dışında bulunan bir (C) unsuru açısından durum farklıdır. Bu durumda (C), ya A-B ’yi etkileyendir, ya da A-B tarafından etkilenen. O halde, A-B ’nin dış dünyanın karşısında tek bir nesne olarak varolabilmesi için, onun mutlaka bir dış unsurla (C) etkileşmesi gerekir. Çünkü ancak bu durumdadır ki, A-B ‘den gelen mesaj, dış unsur olarak (C) için A-B ‘nin sistem merkezinde temsil olunan varlığına ilişkin bütünsel bir özelliğe sahip olacaktır. (C) için bu mesajın nasıl hazırlandığı önemli değildir. A, mesajın nasıl olacağını hazırlamışta, B de bunu gerçekleştirmiş, bu değildir onun için önemli olan. (C) için önemli olan, A ve B tarafından hazırlan ve daha sonra da “süperpozisyon” yaparak A-B adına hazırlanmış-onun merkezi varlığına işaret eden bütünsel bir mesaj olmasıdır.
[2] http://www.radikal.com.tr/yazarlar/ayse_hur/semsle_mevlana_ataturkle_mevlevilik_ve_bektasilik-1359617
[4] „Bir Annenin 68 Anıları“, Muazzez Aktolga, Sistem Yayıncılık, 2000, İstanbul s.138
Yazarlar
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTefessüh… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUAnayasa engeli olduğu halde yeniden seçilmek isteyen başkan ne yapar? 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkanİktidar ülkeyi yönetebiliyor mu ki? Tek kişi ne kadar yönetebilirse o kadar işte… 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBüyük Aldatmaca: Popülizmin (Halkçılığın) Yolsuzluk Ve Eşitsizlik Konusundaki Yalanları 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçay2025’in kalanı nasıl geçecek? 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNESiyasî kimlikler panayırı kapandı 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRKÜRT ULUSAL BİRLİK KONFERANSI 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKİktidarın soğuk matematiği 23.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali TarakçıZEVZEK'in asıl amacı Montrö değilmiş! 17.04.2021 Tüm Yazıları
-
Burak Bilgehan ÖzpekVesayet Nedir, Nasıl Kurulur, Niçin Çöker? 16.04.2021 Tüm Yazıları
-
Firuz TÜRKERDARBE GİRİŞİMİNE HAZIR OLMAK 4.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız RamazanoğluYeni metin ne söyleyecek? 25.03.2021 Tüm Yazıları
-
RAGIP DURAN'Bir tek kişinin otoritesi suçtur!' 22.03.2021 Tüm Yazıları
-
Sevilay YALMANMesele Gergerlioğlu meselesi değil! 19.03.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKBACAKİZMİT KÖRFEZİ YAKIN, DENİZ BİZE ÇOK UZAK! 17.03.2021 Tüm Yazıları
-
Ural ATEŞERANADİL... 21.02.2021 Tüm Yazıları
-
Demir Küçükaydınİki Devrimci – Türeci ve Şahin 4.01.2021 Tüm Yazıları
-
Perihan MAĞDENHayaller: ETHOS, Gerçekler: BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM 18.11.2020 Tüm Yazıları
-
Talat ULUSOY9 Eylül 1922, İzmir’in “KURTULUŞ” Günü’nde… 9.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mahmut ÖVÜRAK Parti mi “İhvan’cı” siz mi operasyon çekiyorsunuz? 8.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mustafa Yurtsever2010 YILI REFERANDUMU’NUN BİTMEYEN HİKAYESİ 29.08.2020 Tüm Yazıları
-
Hilâl KAPLANİstanbul Sözleşmesi yaşatır mı? 7.08.2020 Tüm Yazıları
-
Eşref ÇAKARKonca Yazışmaları... 5.08.2020 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunOsmanlı Kudüs’ü 4.06.2020 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANÜmitliyim, çünkü… 26.05.2020 Tüm Yazıları
-
Kadri GÜRSELTürkiye’de darbe mi olacak gerçekten? 16.05.2020 Tüm Yazıları
-
Sinan ÇİFTYÜREKTürbülanstan mayın tarlasına dalış yapan AKP! 13.05.2020 Tüm Yazıları
-
Yaşar YAKIŞTürkiye’nin iktidar partisi yardımlaşmayı da tekeline almak istiyor 25.04.2020 Tüm Yazıları
-
Orhan PamukEski salgınlar ve bugün biz 24.04.2020 Tüm Yazıları
-
Bejan MATURÖlüm hangi boşluğu doldurur? 12.04.2020 Tüm Yazıları
-
Umut ÖZKIRIMLIKorona ve milliyetçilik 8.04.2020 Tüm Yazıları
-
Raffi Hermon Araks‘ARTSAX (Dağlık Karabağ) MESELESİ, NEDİR VE NE DEĞİLDİR? 1.04.2020 Tüm Yazıları
-
Serdar KAYAİslam, Bilim, Virüs, Kumaş 24.03.2020 Tüm Yazıları
-
Markar ESAYANKarantina günlerinde yalnızlık... 20.03.2020 Tüm Yazıları
-
Eyüphan KAYACorona Virüs bir musibettir 19.03.2020 Tüm Yazıları
-
Metehan DemirMoskovanın samimiyet testi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Merve Şebnem OruçSürreel bir devrim: Gezi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Tayfun AtayGoebbels korosu söylüyor: "Her şey mükemmel efendim!" 18.02.2020 Tüm Yazıları
-
Hüseyin GÜLERCECHP, şimdi de İlker Başbuğu alet ediyor 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın AKDOĞANBirilerini suçlama yarışı 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Ufuk COŞKUNCemevleri için Cumhurbaşkanı’na Çağrı! 20.01.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın ERGÜNDOĞANGökdelen hançeri tam İzmir’in kalbine saplanıyordu ki… 16.12.2019 Tüm Yazıları
-
Nihat Ali ÖzcanOrtadoğu’nun karmakarışık halleri 22.10.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TenekeciDün ve bugün 11.09.2019 Tüm Yazıları
-
Haşmet BABAOĞLUİçerisini iyi anlamak için dışarıya bak! 9.09.2019 Tüm Yazıları
-
Esat KORKMAZYOLDAŞIM YAVUZ ÇANAK 29.08.2019 Tüm Yazıları
-
Ali KİREMİTCİDÜNYADA VE TÜRKİYE’DE SİYASET YENİDEN ŞEKİLLENİYOR 13.07.2019 Tüm Yazıları
-
Tayfun TURANAYILANA GAZOZ, BAYILANA LİMON. 11.07.2019 Tüm Yazıları
-
Mustafa DAĞCIÖTEKİLEŞTİRMENİN ÖTESİ= DÜŞMANLAŞTIRMAK 3.07.2019 Tüm Yazıları
-
Gürkan-Zengin23 Haziran seçimleri: Bir vak’ayi hayriyye 25.06.2019 Tüm Yazıları
-
Celal DENİZIRKÇILIĞIN TEDAVİSİ VAR MIDIR? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Serdar ESEN"Herşey Çok Güzel Olacak" mı? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet AY14 Mayıs güzellemelerinin anlamı 15.05.2019 Tüm Yazıları
-
Salih TunaZincir sesleri 23.04.2019 Tüm Yazıları
-
Beril DEDEOĞLUİflas eden tüccar, eski defterleri karıştırırmış 27.02.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TığlıBu ne iki yüzlülük!... 26.02.2019 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKSUUDİLER UNUTMAK İSTİYOR AMA OLMUYOR 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
Nermin ALPAYİNSAN VE EKONOMİK DEĞERİ 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
Ümit FıratBir mahalli seçim hatırası 15.01.2019 Tüm Yazıları
-
Murat AKSOYUnutmayalım yerel seçime gidiyoruz 11.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ekin GÜNBİR… İKİ… İZMİR MARŞIYLA KOŞ! 4.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet SeverTürkiye bu kadar tehdit ve hakaret eden bir Cumhurbaşkanı görmedi 18.12.2018 Tüm Yazıları
-
İbrahim SEDİYANİKirletme 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
Nadi ÖZTÜFEKÇİUlusal mı Ulusalcılık mı? 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
M.Şükrü HANİOĞLUDünya “biz”i parçalamak için mi savaştı? 26.11.2018 Tüm Yazıları
-
Cemil ERTEMEkonominin geleceğini simgeler anlatır! 31.10.2018 Tüm Yazıları
-
Amberin ZAMANCemal Kaşıkçı ve Türkiye’nin itibarı 10.10.2018 Tüm Yazıları
-
Mete YararCastle International 28.09.2018 Tüm Yazıları
-
Mehmet CANFilistin ulusal sorunu-II 25.09.2018 Tüm Yazıları
-
Leyla İPEKCİAile içi eğitimin maneviyatı (1) 18.09.2018 Tüm Yazıları
-
Ümit KurtTarihçi Kieser: Modern Türkiye'nin eş kurucusu Talat Paşa 17.09.2018 Tüm Yazıları
-
Güngör UrasABD’DE BORÇ KRİZİ 10.08.2018 Tüm Yazıları
-
Serpil Çevikcan24 Haziran sonrasındaki şema 30.05.2018 Tüm Yazıları
-
Hüseyin ÇAKIRVaatlerinizi sözleşme olarak imzalayın… 27.05.2018 Tüm Yazıları
-
Kürşat BUMİNLGS Türkçe: Çocuklarla dalga mı geçiyorsunuz? 7.02.2018 Tüm Yazıları
-
Aslı AydıntaşbaşYaklaşan facia 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Özgür MumcuTutuklu yargı 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Yusuf Ziya DÖGERTürkiye Seçimlerinin Kilidi Kürdler 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Arife KÖSEHawaii’den sonra nükleer savaş tehdidini yeniden düşünmek 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Güldalı COŞKUNSeçim kritiği desem de…. 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Ergün Diler23 gizli toplantı. 8.01.2018 Tüm Yazıları
-
Ceren KENARMusul sonrası DEAŞ 14.07.2017 Tüm Yazıları
-
Okay GÖNENSİNSertleşme mi normalleşme mi? 11.07.2017 Tüm Yazıları
-
İhsan ELİAÇIKDini çoğulculuk gereği kadından imam olabilir 23.06.2017 Tüm Yazıları
-
Adil GÜRHay Allah yine çenemi tutamadım! 16.04.2017 Tüm Yazıları
-
Hüseyin SARIBAŞHAYIR, YETER ARTIK! 18.02.2017 Tüm Yazıları
-
Mustafa ARMAGANÇankaya’nın karakutusu Latife Hanım mı? 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
İlhan ÇETİNFiliz 22 gündür hayata tutunmaya çalışıyor... 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
Süleyman YAŞARVatandaşın dövizini devlete dört katı faizle satıyorlar 26.07.2016 Tüm Yazıları
-
A.Turan ALKAN40 $, hem de ‘döge döge’ 15.07.2016 Tüm Yazıları
-
İhsan YILMAZÜmmetin ortak dili: İngilizce 13.07.2016 Tüm Yazıları
-
Bülent KORUCUÖzel haber bayramı 11.07.2016 Tüm Yazıları
-
Gökhan ÖZGÜNBen HDP’ye oy veriyorum… 28.06.2016 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLUYazmaya kısa bir mola veriyorum 17.04.2016 Tüm Yazıları
-
Cemil KOÇAKVe Türkiye ‘hayır’ diyor! 16.04.2016 Tüm Yazıları
-
Sema İZOLCennette de hendek var mı anne? 15.02.2016 Tüm Yazıları
-
Lale KEMALMİT-Mossad kırılganlığı, Rusya ile IŞİD gerilimi 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Birgül HAKANAli Demirsoy 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Sanem ALTANAcılar usta, bizler çırağız.. 6.02.2016 Tüm Yazıları
-
Hadi ULUENGİNOtoriterlik yükselirken 4.02.2016 Tüm Yazıları
-
Demiray ORAL‘Serbest kötülük ortamı’nı icat ettik / Hep birlikte - Tev bi hev re* 2.02.2016 Tüm Yazıları
-
Enver SEZGİNEkrem Sezgin 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARANSUYasadışı dinleme suç değilmiş! 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Gülay GÖKTÜRKAYM’den AİHM’e cevap 12.01.2016 Tüm Yazıları
-
Yasemin YILDIRIMSayın Kılıçdaroğlu elinizi yükseltin ve “Demirtaş 15 Temmuz gecesi neredeydi?” diye sorun 5.01.2016 Tüm Yazıları
-
Ayhan BİLGENYalanın gücü tükenir, onur kavgası tükenmez 30.12.2015 Tüm Yazıları
-
Zeliha AKPINARNefretiniz elektriğe dönüştürülebilseydi bütün dünyayı aydınlatırdı 29.12.2015 Tüm Yazıları
-
Umur COŞKUNSöz Geçmez, Top Mermisi İşlemez 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Abdülkadir Küçükbayrak“Analar ağlamasın”dan “Analarını ağlatacağız”a nasıl gelindi! 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Ekrem DUMANLIGeç kaldın ey Müslüman 17.11.2015 Tüm Yazıları
-
Semra POLATFransa'nın mülteci ayarlı bombaları 14.11.2015 Tüm Yazıları
-
Ferdan ERGUTHDP içi bir PKK eleştirisi mümkün müdür? 12.11.2015 Tüm Yazıları
-
Nejat ERDİMIŞİD,KÜRTLER VE KAPIMIZDAKİ TEHLİKE! 22.07.2015 Tüm Yazıları
-
Mazlum ÇETİNKAYAEşitlik yoksa kardeşlik de yok! 26.06.2015 Tüm Yazıları
-
Hakan DEMİRCANKoalisyon hava durumu 3 21.06.2015 Tüm Yazıları
-
Tuncay TOPCamide propaganda ve ucuz taşra siyasetçiliği 27.05.2015 Tüm Yazıları
-
Mithat SANCARİnkarın bedeli 30.04.2015 Tüm Yazıları
-
Bülent KARATAŞBirol Başören 28.03.2015 Tüm Yazıları
-
Hasan ÖZTÜRKİLMİK İLMİK 26.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kelemet Çiğdem TÜRKMUNZUR’UN ŞİFASI 6.02.2015 Tüm Yazıları
-
Gürbüz Çimen2 Dil 1 Bavul 2.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kerem ALTANHayaller duşakabin 20.01.2015 Tüm Yazıları
-
Mehmet YILDIZEnseyi karartmamalı ama nasıl? 8.01.2015 Tüm Yazıları
-
Eylem YILMAZDemokratı az olan toplumlar az demokrasi ile yönetilirler! 3.01.2015 Tüm Yazıları
-
Muhteşem ÖZDAMARHDP'yi BEKLEYEN TEHLIKE 29.12.2014 Tüm Yazıları
-
Mehmet DOĞANHADİ KALK 7.08.2014 Tüm Yazıları
-
Haydar TOPAYSevgili Yoldaşımız, ağabeyimiz Burhanettin Çetinkaya... 13.07.2014 Tüm Yazıları
-
Erdal TALUPolitikada Yeni Paradigmanın Doğuşu 7.06.2014 Tüm Yazıları
-
Mehmet KIRARSLANHalklar nasıl karar verir? 20.04.2014 Tüm Yazıları
-
Yasemin ÇONGARKiev’den notlar: Avrupalılaşmak ile güdülmek arasında… 4.02.2014 Tüm Yazıları
-
Zülfikar ÖZDOĞANTarih, Tarih Olalı... 2.01.2014 Tüm Yazıları
-
Neşe DüzelHata ve devlet gazetecileri 11.12.2013 Tüm Yazıları
-
Selçuk UZUN1915/16´da Erzurum Vilayeti Valisi Tahsin Uzer (1) 25.07.2013 Tüm Yazıları
-
Dr.Sivilay GENÇSibirya ablası 2.05.2013 Tüm Yazıları
-
Nihat TAŞTANBU GÜNÜN MÜŞRİKLERİ MEKKE MÜŞRİKLERİNİ ARATMIYOR 16.03.2013 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCI-Taraf YazılarıBelirsizlikler zamanı ve ütopya zamanı 21.10.2012 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLU-Taraf yazılarıESAT’IN YENİ HAMLESİ.. 8.10.2012 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜR-Taraf yazıları1922’de Güzelim İzmir’e Kimler Kıydı? 9.09.2012 Tüm Yazıları
-
Cevdet AŞKINŞiddetli çatışma dönemi başladı 22.05.2012 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtTüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
16.11.2024
9.11.2024
31.07.2024
3.06.2024
9.04.2024
20.07.2023
18.07.2023
17.07.2023
20.06.2023
18.06.2023