Orhan Kemal CENGİZ
Yüzüklerin Efendisi filminde yüzüğü parmağına takanların nasıl da başı dönüyordu.
Yüzük, vadettiği bütün o kudret ve iktidarla, en masum insanlar için bile ayartıcı, baştan çıkarıcıdır.
Güç, iktidar, herkesi belli ölçülerde ayartır.
Kiminin iç dengeleri çok kuvvetli, hayatta tatmin alanları çok çeşitli olduğu için bu baştan çıkarıcılık mutedil olabilir.
Kimisi ise, bütün yoksunlukların, bütün eksikliklerin telafisini iktidarda görür; iktidar sihirbazın tılsımlı dokunuşu gibi, hayatta kendini yoksun hissettiği her şeyi, o tacı kafasına takar takmaz ona bahşedecektir.
İktidarı tılsımlı dokunuş olarak görenler, toplumlarının başlarına en büyük dertleri açanlar oldular her zaman.
Kardeşlerini katletmekten, şehirleri, medeniyetleri yerle bir etmekten, savaşlar çıkarmaktan, insanlığa bin bir türlü acılar çektirmekten geri durmadılar.
Bütün bu yaşananlardan ders ala, ala, demokrasi, kuvvetler ayrılığı, hukukun üstünlüğü gibi kurumlar ulaştık.
İster mutedil, isterse ihtiraslı olsunlar, insanlık iktidar sahiplerinin, belli kurumlarla, kurallarla çevrelenmesi, sınırlanması gerektiğini öğrendi.
Popülizm çağında, bu derslerin bazıları unutulmuş gibi duruyor.
Yeniden hatırlanacak, yeniden öğrenilecektir.
Peki Türkiye AK Parti iktidarının çeyrek asra yaklaşan iktidarından ne öğrendi?
Gücün asla tek bir elde toplanmaması gerektiğine ilişkin dersi hepimiz aynı derinlikle kavrayabildik mi?
Bana pek öyle gelmiyor.
Tayyip Erdoğan gitsin, her şey düzelecek diye düşünen hatırı sayılır bir kesim var Türkiye’de.
Yeni bir Toplumsal Sözleşme üzerinde anlaşamazsak, ışıltılar saçan bu yüzük, bir başkasının eline geçti diye huzur bulabilecek değiliz.
Belarus Başkanı Lukaşenko Milli Görüş hareketinden gelmiyor; Macaristan Başbakanı Orban siyasal islamcı falan değil ama oralarda da bizdekinin tıpa tıp aynısı şeyler oluyor.
Çünkü kurumlar zayıflamış; hukukun üstünlüğü aşınmış, güç tek bir kişinin elinde toplanmış.
Bütün bunları hatırda tutup, Türkiye’de son günlerde yaşanan tartışmalara bakalım.
Muharrem İnce’nin yeni bir parti kuracağı iddiaları büyük bir tartışma yarattı.
Kendisine ağır suçlamalar yöneltenler de oldu.
İnce, parti kurmayacağını, bir “yola çıktığını” söyledi.
Fransız Cumhurbaşkanı Macron gibi, herhangi bir parti adına değil, bireysel olarak çıkıp Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ikinci tura kalmayı tasavvur ettiği anlaşılıyor.
Kimileri, Muharrem İnce’nin yapması muhtemel böyle bir hamleyi “stratejik” olarak yanlış buldukları için eleştireceklerdir.
Yani başarı şansı düşük olduğunu düşündükleri için.
İktidar da, Muharrem İnce’nin CHP’yi zayıflatmaktan başka bir şey yapamayacağını düşünüyor olmalı ki medyası İnce’ye büyük “teveccüh” göstermeye başladı.
Bence mesele İnce ya da başka birisi değil.
İster, bütün muhalefetin ortak adayı olsun, isterse tek başına çıkıp aday olsun, bir dahaki Cumhurbaşkanlığı seçiminde Erdoğan’ın karşısına çıkacak adayın, Türk tipi cumhurbaşkanlığı sistemini değiştirmeyi açıkça taahhüt etmesi gerekiyor.
Sadece başarıya odaklananlar, Erdoğan gidince demokrasinin otomatikman restore edileceğini söyleyeceklerdir.
Kimse kusura bakmasın, ister İnce, ister Mansur Yavaş, ister Meral Akşener, ister İmamoğlu veya başka kim olursa olsun, seçildiğinde cumhurbaşkanlığının mevcut yetkilerini kullanacağını söylüyorsa, daha o yüzüğü takmadan, onun ayartıcı etkisi altına girmiş demektir.
Demokrasi Türkiye’de can çekişiyor. Bir süper kahraman gelip onu hayata döndürecek falan değil.
Aksine, artık “süper kahramanlar” beklemekten kurtulup, kurallar ve kurumlar üzerinde anlaşmaya varmamız gerekiyor.
Yüzüğü uzaktan görmek bile, insanların başını döndürüyor.
Muharrem İnce, “parti kuracağına turşu kur,” dediği için Yaşar Okuyan’a dava açacakmış.
Sadece önceki seçimde cumhurbaşkanı adayı olmak bile, siyasal eleştirilerde, hakaret görmek gibi bir baş dönmesine yol açıyorsa, bir de o yüzük ele geçirildiğinde neler olacağını bir düşününün.
Cumhurbaşkanına hakaret ediyor diye, bugünkü muhalif beş bin kişi yerine, yarın İnce’ye muhalefet eden bir başka beş bin kişiye dava açıldığında Türkiye’de bir şey değişmiş mi olacak?
Yazarlar
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
6.05.2023
17.04.2023
28.05.2022
13.10.2021
9.09.2021
30.12.2020
23.12.2020
21.12.2020
15.12.2020
3.02.2020