Taha Akyol
Merkez Bankası eski Başekonomisti Hakan Kara, Taha Akyol’un sorularını cevapladı.
Siz faizde 100 baz puan artışın isabetli olacağını söylemiştiniz ama Merkez Bankası faiz oranını değiştirmedi. Neden öyle söylemiştiniz?
Nisan PPK toplantısı öncesinde Merkez Bankasının 100 baz puan artırması ve gerekirse daha da sıkılaştırılabileceği mesajını korumasının isabetli olacağını belirtmiştim. İkisi de yapılmadı. Bunu söylememin iki temel sebebi vardı.
Birincisi, karar öncesinde yaşananlar nedeniyle Merkez Bankasının araç bağımsızlığına dair endişelerin artmış olması, ikincisi ise mevcut talep ve maliyet koşullarının daha sıkı bir parasal duruş gerektirmesiydi. Özellikle “gerekirse daha da sıkılaştırırız” mesajının metinden çıkması riskli oldu. Bu bedava bir kasko sigortasını yaptırmayı reddetmeye benziyor. Mevcut riskler karşısında TL’yi korumasız bırakıyor. İlerde kaskoyu daha pahalı fiyattan almak, yani daha fazla faiz artırmak zorunda kalabilirsiniz.
BANKANIN YENİ YÖNETİMİ
Faizi değiştirmeyen Merkez Bankası enflasyonla mücadele kararlığında Naci Ağbal kadar güven veriyor mu? Bankanın iletişimi nasıl? TV kanallarından verilen son mesajları nasıl buldunuz?
Son bir ay içindeki gelişmelere baktığımızda TCMB’nin iletişim konusunda kafasının net olmadığını görebiliyoruz. Yeni yönetimin iletişimi kısa süre içinde önemli değişimler gösterdi. Arada gelgitler söz konusu. Bir mülakatta fiyat istikrarı ifadesi iletişimden çıkarıldı, sonra başka bir konuşmada tekrar eklendi.
Gerekirse faiz artırırız ifadesi yatırımcı toplantısında yer aldı, son kararda tekrar çıkarıldı. Belli ki bir faiz indirim arzusu vardı fakat piyasa tepkisi nedeniyle ertelenmek durumunda kalındı. Bu indirim isteğinin iktisadi temellerce desteklenmemesi iletişimde zorluklar yaratıyor. Televizyon kanallarında canlı yayında verilen son mesajlar ise para politikası iletişiminden ziyade finansal okuryazarlığı olmayan kesimi hedefleyen bir algı yönetimi niteliğindeydi.
KURUMLAR DÜZGÜN İŞLESEYDİ
TCBM, 2001’de kanunla araçsal bağımsızlık kazandı. 2017’de KHK’larla yapılan değişiklikler müdahalenin yolunu açtı. Bu yapılmayıp bağımsızlığı devam ediyor olsaydı “128 milyar dolar” olayı olur muydu?
Büyük ihtimalle olmazdı. Fakat konuyu Merkez Bankası başkanlarının görevden alınma sürecine indirgememek lazım. Asıl sorun ülkenin kaynaklarının kısa vadeli kazanımlar için harcanması ve sistemin buna izin vermesi. Bunu sınırlayacak bir kurumsal yapı/kontrol mekanizmasının olmaması. 128 milyar dolar konusunu bu perspektiften değerlendirmek lazım. Şu anda rezervler çok gündemde. Öte yandan, iktisadi politikalara genel olarak baktığımızda aslında kısa vadede durumu idare etmek için devreye sokulmuş fakat gelecek nesillere önemli maliyet getiren daha birçok farklı uygulama var.
KÖİ projeleri kapsamında verilen taahhütler, kamunun döviz cinsi iç borçlanmasının artması, bütçe kaynakları yerine İşsizlik Sigortası Fonunun kullanılması, kredi olanaklarının zorlanarak finansal istikrarın riske atılması, enflasyonla mücadelenin ertelenmesi… Bunların hepsi günü kurtarmak pahasına gelecekteki refahı feda etmek anlamına geliyor. Finansal okuryazarlık yüksek olmadığı için maalesef bu yaklaşım kısa vadede prim yapabiliyor. Kurumların düzgün işlediği, karar alma sürecinde güç ve denge mekanizmalarının tesis edildiği bir dünyada bütün bunlar yaşanmazdı.
SORUMLULUK MUĞLAKLAŞTI
Siz nasıl görüyorsunuz “128 milyar dolar” olayını? MB’nin 2017’de Hazine ile protokol yapması, muhabir banka üzerinde döviz satması normal mi?
Protokole ve işlemlerin nasıl yapıldığına dair detaylı bilgi verilmeden bu soruyu yanıtlamak zor fakat birçok yönden sıkıntılı bir durum olduğunu ifade etmek mümkün. Döviz müdahalesinin doğası gereği dar bir çevrede yüksek gizlilikle yapılması gerekiyor. Merkez Bankası’nda bu işler yapılırken görev zinciri bellidir. Bir hata veya suiistimal olduğunda kim sorumludur, kim hesap verir bunlar tanımlanmıştır.
Uzmandan müdüre, genel müdürden başkana giden bir kontrol mekanizması mevcuttur. Döviz müdahalesinin tamamen Merkez Bankası’nın dışına çıkarılması sorumluluğun muğlaklaşması anlamına geliyor. Kimin hangi kur seviyesini savunduğu, talimatların nereden geldiği, kararların nasıl alındığı, süreçten kaç kişinin ve kimlerin haberdar olduğu konularının net olmaması sıkıntılı konular.
DIŞ ŞOKLARA SAVUNMASIZ
İktisat politikası tasarımı açısından geçtiğimiz yıl uygulanan politikaları nasıl değerlendirirsiniz?
Nereden bakarsanız bakın sorunlu bir politika. Bir yandan Merkez Bankası’nı faiz indirmeye zorlarken diğer yandan kamu bankaları aracılığıyla aşırı kredi genişlemesi yapıyorsunuz. Üstelik bunu dünyanın en yüksek enflasyonlarından birine sahip bir ülkede gerçekleştiriyorsunuz. Bunu yapınca da haliyle insanlar paralarının satın alma gücünü korumak için dövize ve altına geçiyor, cari açık ve sermaye çıkışı artıyor.
Sonra da kendi yarattığınız aşırı döviz talebini Merkez Bankası’nın rezervlerinden hesapsızca karşılayarak ülkeyi dış şoklara karşı savunmasız hale getiriyorsunuz. Bunun üzerine riskiniz artıp paranızdan kaçış hızlanınca da son dakikaya kadar rezerv satmaya devam ediyorsunuz. Akıl almaz bir politika bileşimi... İnanın bir akademisyen ve eski bir merkez bankacı olarak katıldığım uluslararası platformlarda bu konuda soru geldiğinde ülkem adına hicap duyuyorum.
PANDEMİ DÖNEMİNDE
Kovid döneminde dünyada bütün ülkeler sıra dışı politikalar uygulamadı mı? Olağanüstü dönemlerin olağanüstü tedbirler gerektirdiği ifade ediliyor, siz ne düşünürsünüz?
Evet pandemi özel bir dönem, fakat bu dönemde riskleri bu kadar artırma pahasına pozitif büyümeye çalışmak ne kadar doğru bir politikaydı tartışılır. Kaldı ki büyüme rakamı her şey değil. Önemli olan kaliteli ve tabana yayılan bir büyüme sağlanması. 2020 yılında istihdam yaratan, yoksulluğu azaltan bir büyüme yaşanmadı çünkü krediyle şişirilen bir büyümeydi. Bu kadar para ve kredi saçmak yerine ihtiyacı olanın gelirini doğrudan bütçeden desteklemek daha anlamlı ve verimli bir politika olurdu. Bütçede bu imkân vardı.
Pandeminin ilk dönemlerinde iktisatçılar olarak konuya defalarca dikkat çektik. Dikkate alınsaydı ne bu kadar yüksek enflasyon ne de cari açık olurdu, rezervlerimiz de erimezdi. Belki birkaç puan küçülürdük ama gelecek nesillere de bu kadar yük bırakmamış olurduk. 2021 sonrasında için istihdam yaratan daha sağlıklı bir toparlanma yaşanabilirdi. Özetle, 128 milyar dolar satışını pandemiyle açıklamak son derece eksik bir bakış açıdır. Resmin bütününü görememektir.
REZERVLER KAÇ YILDA YERİNE KONULABİLİR?
MB rezervleri önemli mi? Nete mi brüte mi bakmak lazım? Bu miktarda bir rezerv nasıl ve ne kadar zamanda yerine konulabilir?
Merkez Bankası rezervleri zor günlerde kullanmak üzere bir güvencedir. Ülkeye borç verenler bu borcun geri ödenebileceğini görmek isterler, bunun için döviz rezervleri bir güvence işlevi görür. Ayrıca ani sermaye çıkışlarında döviz piyasasında sağlıksız fiyat oluşumlarını ve panik havasını engelleyebilmek için de rezerv gereklidir.
Özellikle küresel risklerin yüksek olduğu bir dünyada rezervlerin seviyesi, dış finansman şoklarına karşı dayanıklılığın artırılması ve finansal güvenliğin desteklenmesi bakımından önemlidir. Tabii rezerv biriktirmenin bir maliyeti var ama bunu sigorta primi gibi düşünebilirsiniz. Karşılığında zor zamanlarda kullanmak için bir kaynağınız olur.
Uluslararası standartlarda, dış borç ödeme yeterliliği konusunda brüt rezervlere bakılır. Fakat net rezervler de kamunun açık pozisyonu ve döviz likiditesi açısından önemlidir. Şokun niteliğine ve süresine bağlı olarak finansal stres dönemlerini atlatabilmek açısından net rezervlerin negatife geçmemesine de dikkat etmek gerekir.
Basitçe şöyle düşünebiliriz: şu anda bankalar döviz mevduatı ve dış borçlarının belirli bir oranında varlık rezerv tutuyor. Bu rezervler Merkez Bankası’na emanet olarak verilmiş. Ancak Merkez Bankası bu emanet rezervlerin bir kısmını harcamış. Bu ne demek? Allah korusun döviz mevduat çekilişi ve bankaların dış borçlarını çevirememesi durumunun aynı anda yaşanması halinde güvenle kullanacak miktarda rezervimiz bulunmuyor.
Net rezervleri eski seviyelerine getirmek için yaklaşık 80 milyar dolarlık döviz alımı yapmak lazım. Dolayısıyla, geçmiş dönem tecrübelerini de dikkate aldığımızda, rezervleri eski seviyeye getirmenin yıllar alacağını söyleyebiliriz. Her şeyin doğru yapıldığı varsayımı altında dahi en az 5 sene sürebilir. Şüphesiz bu süreçte belli bir fedakârlık da yapmak gerekecek çünkü rezerv biriktirmenin kolay bir yolu yok. Ya dış fazla vereceğiz, yani gelirimizden daha az harcayacağız; ya da uzun vadeli ve kaliteli sermaye çekmek için gereken reformları yapacağız. İkisi de zor ve meşakkatli işler.
BOZULMA NASIL BAŞLADI?
Ekonomi 2010’lara kadar iyi gidiyor, çok dış yatırım alıyordu. Bozulma ne zaman, hangi politikalarla başladı?
Bozulma zaman içinde kademeli oldu ama illa bir kırılma noktası tespit etmek gerekiyorsa 2013 yılının ikinci yarısına işaret edebiliriz. O döneme kadar dış kaynak girişinin güçlü olması hem enflasyonu hem de büyümeyi olumlu etkilemekteydi. 2013 ortalarında içerde ve dışarda yaşanan gelişmelerle sermaye girişleri yavaşladı.
Bir yandan verimlilik artışı da zayıflıyordu. Dolayısıyla büyüme sorunu yaşanmaya başlandı. 2016 sonlarından itibaren ise kamu bankaları üzerinden krediye dayalı büyüme stratejisine geçildi. Kurumların dengeleyici rolü giderek azaldıkça bu tarz riskli politika uygulamalarının önünde de bir engel kalmadı. Günü kurtarmaya çalışan ama gelecek nesillere önemli yük bırakan uygulamalar giderek artmaya başladı. 128 milyar dolar vakasını da bu yaklaşımın son halkası olarak düşünmek lazım.
NEDEN AYRILDINIZ?
Merkez Bankası’ndan ayrılmanızda rezerv satışlarının bu şekilde yapılmasının bir rolü var mıydı?
Şüphesiz arka kapılar ardında olup bitenler kurumsal aidiyet duygumuzu ciddi anlamda zayıflatmaya başlamıştı. Zaten 2019’da faiz indirimi başlarken pasif görevlere kaydırılmıştık. Onca emek verdiğiniz kurumunuzun akla durgunluk veren bir operasyonla itibarının bu şekilde hırpalanmasını içerden çaresizce izlemek tahammül edilecek bir durum değil. Dolayısıyla Bankadan ayrılma kararımda bu sürecin önemli rolü vardır diyebiliriz.
Sizce bu süreçte ülkenin en önemli kaybı ne oldu? 128 milyar mı?
Bana göre en az rezervlerin erimesi kadar önemli olan beşerî sermaye ve kurumsal kapasitedeki erime. Her şey onarılabilir fakat yetişmiş insan gücünü, ülkenin kurumlarını tekrar toparlamak kolay değil; en az 10-15 sene alıyor. Konunun bu tarafı bana en az rezervler kadar üzücü geliyor.
DIŞ YATIRIM GELİR Mİ?
Öngörülebilir bir gelecekte Türkiye’ye dış yatırım akışı bekliyor musunuz, neden?
Yeterli getiriyi verirseniz kısa vadeli sıcak para gelir fakat ihtiyacımız olan bu değil; daha kalıcı ve istikrarlı sermaye yatırımlarına ihtiyaç var. Kaliteli bir sermaye girişinin başlaması bu koşullarda zor. Uygulanan politikalarda öngörülebilirlik ve içsel tutarlılığın artması ve güvenin tesis edilmesi gerekiyor. Mevcut yapıda bugün her şey doğru yapılmaya başlansa dahi dış kaynağın istikrarlı bir şekilde geri gelmesi zaman alacaktır.
ÖNÜMÜZDEKİ FIRSATLAR
2022’de dünya ekonomisinde korona-sonrası patlama olacağı, Türkiye’nin de “yeni tedarik merkezleri” arasında yer alarak büyük atılım yapacağı görüşüne ne dersiniz?
Pandemi sürecinde tedarik odaklarında bir kayma ve yeniden yapılanma gereği açık bir şekilde hissedildi. İlk aşamada Avrupa ve Asya’da değer zincirinde kopmalar yaşanırken birçok şirketimiz aldığı siparişleri sorunsuz bir şekilde yerine getirme becerisiyle özellikle beyaz eşya ve otomotiv gibi sektörlerde pazar payını artırmayı başardı.
Bu süreçte bazı şirketler önemli yatırımlar da yapmaya başladı. Ancak mevcut konjonktürde oluşan riskler uzun vadeli planlama açısından engel teşkil etmekte. Yüksek enflasyon, artan borçlanma maliyeti, düşük öngörülebilirlik ve pandemi süreci yatırımları yavaşlatan faktörler.
Ülkemiz coğrafi konumu ve esnek üretim yapısıyla, pandemi sonrasında küresel üretim ağları ve tedarik zincirlerinde yaşanan dönüşümden kazançlı çıkabilme potansiyeline sahip. Bu noktada kimyasallar, otomotiv, cam ürünleri, demir çelik ve tekstil gibi sektörler ön plana çıkıyor.
Fakat bu süreci kalıcı bir kazanıma dönüştürmek için öncelikle makroekonomik istikrar ve buna eşlik eden ciddi bir planlama ve yatırım hamlesi gerekmekte. Doğru stratejik tasarım ile dört-beş yıl gibi bir sürede anlamlı bir altyapı oluşturulabilir. Bu konuda henüz planlı ve somut adımlar göremiyoruz. Elimizi çabuk tutmazsak fırsat penceresi kaçabilir.
Yazarlar
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları


























































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
30.12.2025
28.12.2025
24.12.2025
23.12.2025
21.12.2025
19.12.2025
16.12.2025
14.12.2025
12.12.2025
10.12.2025