Ümit Akçay
İki haftadır bu köşede, Türkiye’deki güncel kriz dinamiklerini tartışıyorum. İlk yazıda, bir resesyondan ya da depresyondan değil ama birikim/büyüme modeli krizinden bahsedebileceğimiz görüşünü savunmuştum. İkincisinde ise, bunu biraz daha somutlaştırarak, enflasyonun ve hayat pahalılığı krizinin uluslararası ve yerel dinamiklerine işaret ettim. Yerel dinamikleri büyüme/birikim modelindeki kriz şekillendiriyor. İktidarın bu krize karşı geliştirdiği yanıtlardan biri 2021’deki para politikası deneyiydi. Yüksek negatif faiz politikasından en çok faydalananlar sermaye kesimleri oldu. Enflasyon patladı ama daha fazla insanın daha düşük reel ücretlere çalıştığı bir ekonomik düzen ortaya çıktı. Yani hayat pahalılığı krizi, yüksek firma kârlılıklarının diğer yüzüdür.
Bu yazıda enflasyon konusuna sınıf mücadelesi perspektifinden bakarak daha detaylı bir çerçeve sunmaya çalışacağım.
ENFLASYON VE SINIFLAR ARASI MÜCADELE
İlk olarak şu genel tespit ile başlayabiliriz: Geliri enflasyon oranında ya da üzerinde artan toplum kesimleri bu süreçten faydalanırken, reel ücretleri gerileyen geniş toplum kesimleri bu süreçten zararlı çıkmaktadır. Kimler gelirini enflasyonun üzerinde artırabildi diye düşündüğümüzde, sınıflar arası ve sınıf içi mücadeleleri gündemimize alarak analizi genişletmeliyiz.
Konunun sınıflar arası mücadele boyutu, enflasyonun yükünün çalışanlar üzerinde mi patronlar üzerinde mi kalacağı üzerinedir. Özellikle firma davranışlarının ve ‘süper-kârların’ enflasyondaki rolünü tartışan Post-Keynesyen araştırmacıların analizleri bu konunun ele alınması için önemli bir başlangıç noktası sunuyor. Hatta, firma kârlarının enflasyondaki rolünü açıklayan tezler, geçtiğimiz dönemde IMF ya da Avrupa Birliği Merkez Bankası gibi kurumlardan dahi destek buldu. Bu konuyu ileride açmak üzere şimdilik detaylandırmıyorum.
ENFLASYON VE SINIF İÇİ MÜCADELELER
Konuya sınıf-içi mücadeleler açısından bakıldığında, enflasyon ve hayat pahalılığı krizinin en önemli sonucunun sınıf içi gerilimlerin ve çekişmelerin artması olduğunu görebiliriz. Bunu sermaye sınıfı içindeki birbirinden ayrışan sektörel çıkarlardan takip edebiliriz. Ancak bu yazıda sermaye-içi mücadelelerin detaylarına girmeyeceğim.
Hayat pahalılığı krizinin işçi sınıfı açısından en önemli sonucu, çalışanlar arasındaki rekabetin artmasıdır. Düşen reel ücretler, işsiz kalmanın maliyetini daha da artırdığı için çalışanların pazarlık gücü daha da gerilemektedir. Gerileyen pazarlık gücü ise, daha kötü çalışma koşullarına ve uzun çalışma saatlerine razı gelmeyi, neredeyse bir zorunluluk haline getirmektedir. Belki de en önemlisi, çalışanların bu koşullarla bireysel olarak mücadele etmeye çalışmaya zorlanmasıdır.
Emek hareketinin tasfiyesinin bir sonucu olarak despotik bir çalışma rejiminin inşa edilmesi, krizin faturasının çalışanlara yıkılmasının kritik ön-koşuludur. Daha önceki bir yazımda belirttiğim gibi, bu tasfiye liberal kalemlerin öve öve bitiremediği, Altılı Masa’nın da dönmeyi vaat ettiği 2000’lerin başındaki AKP yönetiminde gerçekleşmiştir. Kısacası, çalışanlar açısından yıkımı getiren bizatihi enflasyon değil, enflasyonun reel ücretleri geriletmesi ve sınıf içi rekabeti yoğunlaştırmasıdır. Sorunu sadece enflasyon olarak gösterdiğimizde bu yıkıcı örgütsüzleştirilmiş işçi sınıfı gerçeğini gözden kaçırıyoruz. Zira, bugünkünden daha yüksek enflasyonun yaşandığı 1970’lerin sonları ya da 1990’ların başları gibi dönemlerde reel ücret kazanımları elde edilebilmesi, emeğin pazarlık gücünün yüksekliğinden kaynaklanmıştır.
Sınıf içi mücadeleler ve artan rekabetin bir başka boyutu, mavi yakalılar ile beyaz yakalıların ücret farklarının azalmasıdır. Bunun gerisinde, bir bütün olarak ortalama ücret seviyesinin asgari ücrete yaklaşması dinamiği yatıyor. Bu ise, daha önce ifade ettiğim gibi, iktidar bloğunun yeni şekillenişine uygun olarak reel ücretlerin bastırılması ve TL’nin değersizleştirilmesi yoluyla ihracatta rekabet etme stratejisinin bir sonucudur. İktidarın bu stratejisi, işçi sınıfının farklı kompartımanları arasındaki gerilimi daha da artırmaktadır.
Ancak burada şunu da vurgulamak lazım: Sınıf içi rekabet sadece ücret düzeyi üzerinden gerçekleşmiyor. Mavi-beyaz yaka ayrımı, aynı zamanda Türkiye’deki kültür savaşlarının beslediği siyasi ve kültürel kutuplaşma eksenleri üzerine de oturuyor. Böylelikle bu iki kesim arasına aşılamaz kültürel ve siyasi duvarlar örülüyor.
MALİYETİ KİM ÖDEYECEK?
Türkiye’deki enflasyonun yegane kaynağının firmaların süper kârları olduğunu ileri sürmek zor. Zira özellikle TL’deki hızlı değersizleşmeler sonrasında maliyet artışlarından kaynaklanan fiyat artışlarının ekonomiye hızla yayıldığı malum. Ancak konumuz açısından kritik olan, hayat pahalılığı krizinin maliyetinin kim tarafından ödeneceği.
2021 sonrasında derinleşen hayat pahalılığı krizinde yük büyükşehirlerdeki ‘orta sınıflara’ (bu iki kesimin örtüşmediğinin farkındayım ama bu yazıda kolaylık olması açısından beyaz yakalılar ya da kentli orta sınıfları eş anlamlı kullandım) binmiş görünüyor. Zira bu kesimler örgütsüz ve göreli olarak kayıpları diğerlerinden daha fazla. Bu bakımdan önümüzdeki dönem için işçi sınıfının bu kesimlerindeki örgütlenme girişimleri, çok kritik olacak.
Daha geleneksel sektörlere baktığımızda, Eylül ayında başlayacak olan başta metal iş kolu olmak üzere, pek çok sektördeki toplu iş sözleşmeleri görüşmeleri, kritik bir milat olabilir. Zira 2022 başındakine benzer bir işçi hareketliliğinin ilk ipuçları Trakya’dan Antep’e görülmeye başlandı.
Kısacası, eğer hayat pahalılığı krizinin maliyetinin çalışanlara yüklenmesini önlemek istiyorsak, sınıf içi rekabeti aşacak stratejiler geliştirmek zorundayız. Ancak bu yolla enflasyon ortamında dahi kazanımlar elde edilebilir ve krizin maliyeti, bu süreçte süper kârlara ulaşan sermaye kesimlerine yüklenebilir.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
6.03.2025
27.02.2025
20.02.2025
13.02.2025
7.02.2025
31.01.2025
23.01.2025
16.01.2025
9.01.2025
2.01.2025