Yasemin ÇONGAR
* Yasemin Çongar’ın bu yazısı YA DA köşesinde değil, EX LIBRIS / DÜNYA BUNLARI OKUYORadlı köşede yayımlanmıştır.
***
Tılsımı, nereden geldiğini keşfedemediğimiz bir tanışıklık hissiyle tez bozulan karşılaşmalar sarsar bizi. Yeni olana duyduğumuz merak nasıl iç kamaştırıcıdır oysa; henüz dinlemediğimiz hikâyelerin bizi bir girdab gibi sarmalayarak içine çektiği o gölgeli tünelde kaybolmaya nasıl da hazırızdır. Ama ben, kaldığım yerden devam ettiğim hissini veren başlangıçları da severim. Bilinmeyenin cazibesine kapılarak kıyısına vardığımız her adada, bildiğimiz lezzetlerle kabarmış bir iştahın tatminini arıyoruz nihayet. Durulmak için dalgalanmak gibi bir şey bu; kokusunu hatırladığımız sıcak bir kucak var sanki, bizi sarmalasın istediğimiz sıkı bir kundak, gözü kapalı atladığımız her uçurumda içine dönmek istediğimiz karanlık bir rahim var. Bütün o heyecan bir eski huzur için... Ve gün geliyor, senin de aynı yerden kanadığını hiç konuşmadan bilen birine rastlıyorsun.
Hüzne haksızlık etmek pahasına
Kendinden daha ünlü olan, daha çok okunan, daha çok dile çevrilen kocasından daha iyi romanlar yazdığını, dermanı içine katlanmış bir muska gibi göğsünde taşıyan kadının denemelerini okuyorum şimdi: Living, Thinking, Looking (Yaşamak, Düşünmek, Bakmak). 1955 doğumlu Amerikalı yazar Siri Hustvedt, denemelerinin üç ayrı başlığı çağırdığını hissettiği için bu adı vermiş yeni kitabına. Hustvedt’in “yaşamayı,” yani kendi hayatını, çocukluğunu, ailesini, esrarına kapıldığı bedeniyle beynini, evcil ve yabani hallerini anlattığı denemelerle başlıyor kitap; oradan “düşünmeye,” yani hayallere, hayalleri mümkün kılan hatıralara, ve her ikisinden ortak bir hakikat yoğurmaya çalışan duygulara geçiyor; sonra nihayet “bakmaya” başlıyor, bakarken görmeyi, gördüklerini adlandırmayı, asılla sûret arasındaki ilişkiyi deşerek ötekiyle bakışmayı deniyor.
Gazetedeki masamda, iki toplantı arasına sıkıştığını kendime unutturarak bir an için sonsuz kılmaya çalıştığım bu azade zamanda, Hustvedt’in denemelerini anlatan bir deneme yazmayı denemenin cazip olduğu kadar fuzuli bir yanı da var, biliyorum. Yazının kudreti, biraz da yazarın çıplaklığıyla ilişkili bir şey zira. Kalabalığın içinde kendine “saygın” bir yer, “makbul” bir şekil, “güçlü” bir benlik,“övünülecek” bir öznellik yaratma sevdasından vazgeçebildiği ölçüde iyi yazıyor insan. Hustvedt’in,“felsefi bir duruş” olarak sımsıkı sarıldığını kitabın başında ilan ettiği birinci şahıs anlatımında ise sürekli bir soyunma gayreti var sanki; hep eksik kalan ama hiç vazgeçmediği bir çabayla, tenini, etini, yaralarını göstermek istiyor bize. Bu yarı çıplaklık hali, okurla yazar arasındaki ilişkinin gerilimini olduğu kadar hüznünü de belirliyor. Hustvedt’in “Yazarken kendimi zan altında bırakmak istiyorum” diyerek sergilemeye çalıştığı öznelliğini, şimdi benim “eldivenli” kelimelerimden takip etmenizi istemek her şeyden çok bu hüzne haksızlık belki. Yine de deneyeceğim.
Cevapların heyelanına kapılmadan
Sadece kendime sorduğum, ve belki bu yüzden, belki de muhtemel cevabından daha çok sevdiğim için cevaplayamadığım bir soru yıllardır zihnimde dönüp durur: “Yaşadıkça soruları mı çoğalır insanın, cevapları mı yoksa?” Aslında cevabı pek merak etmiyorum. Genel olarak cevapları, sorulardan daha az merak ediyorum galiba. Bana sağlam cevaplar veren kitapları, geride ısrarlı sorular bırakan kitaplardan daha çabuk unutuyorum.
Hustvedt’in denemeleri cevaplarla yüklü. Ama aynı zamanda, talepkâr ve tatminsiz soruların kadrini bilerek yazıyor. Sorarak, sorular etrafındaki terennümünü kesin cevaplarla kıvama getirmekten bir adım geri durarak yazıyor. Sorular malûm; Hustvedt “insan olmanın ne anlama geldiğine ilişkin sonsuz bir merak” diye tarif ediyor onların kaynağını ve birkaçını sıralıyor: “Nasıl görür, hatırlar, hisseder ve diğer insanlarla nasıl ilişki kurarız? Uyumanın, rüya görmenin, konuşmanın mânâsı nedir? Benlik kelimesini kullandığımızda neden bahsediyoruz?”Bütün çağların, kendine özgü klişelerle, kabullerle, halk inanışı ve dogmalarla bu soruları cevaplama iddiasında olduğunu hatırlatıyor sonra; “Yaşadığımız çağ da farklı değil” diye ekliyor, “esasen, cevapların içinde boğuluyoruz.”
Cevapların ortasından yüzerek geçme çabası olarak da okunabilir Living, Thinking, Looking. “Çözümlerin çokluğuna rağmen, kim olduğumuz ve bu hale nasıl geldiğimiz meselesinin sadece beşeriyet açısından değil bilimler açısından da hâlâ ucu açık sorular olduğunu hatırlamamız önemli” diyor Hustvedt; cevaplar denizine atlarken daha iyi bir cansimidi düşünemiyorum.
Buber ve arzu üzerine çeşitlemeler
“Arzu bir duygu gibi çıkar ortaya, bir kıvılcım ya da bedenin içindeki bir bomba gibi; ama her zaman bir şeyin açlığıdır o ve her zaman bizi başka bir yere, (gerçekte) eksik olan şeye doğru fırlatır.” Hustvedt, “yaşayan” denemelerinden birine böyle giriyor. Başlığı: “Arzu Üzerine Çeşitlemeler: Bir Fare, bir Köpek, Buber ve Bovary.” Az sonra söz, içinde ne bulmayı istediğimizi bilmeksizin bir şeyler aradığımız loş kuytularımızda gezinmeye başlayacak: “Arzu, hedeften yoksun da olabiliyor. Benim bazen, ne istediğimi merak ettiğim olmuştur. Nesnesini henüz adlandıramadığım müphem bir arzu kendini hissettirir – vücudumda bir huzursuzluk, muhtemelen açlık, muhtemelen belli belirsiz bir erotik iştah kımıltısı, muhtemelen yeniden yazma ihtiyacı ya da yeniden okuma ya da başka bir şey okuma ihtiyacıdır ama işte oradadır; içimdeki bir güç adını koyamadığım bir tatmine doğru iter beni.”
Orada olan nedir? Arzularımızın kaynağı nedir? Bu soruların, Amerikalı sinirbilimci Jaak Panksepp’in aklına “merak-mânâ” ilişkisini getirdiğini Hustvedt’ten öğrendim. Bütün memelilerde, Panksepp’in“arayış sistemi” adını verdiği nörolojik bir mekanizma var; farelerle insanlar aynı “içsel hevese”sahip ve bu hevesi kadim nörokimyasal etkileşimler belirliyor. “Bu kimyasal süreçler, yeryüzünde refakatçimiz olan yaratıkları, kendi dünyalarını gayet enerjik biçimde araştırıp keşfe çıkmaya, mevcut kaynakların peşine düşmeye ve çevrelerinin içinde barındırdığı ihtimalleri kavrama gayretine sevkeder. Bizi de dünyayla aktif bir ilişkiye sokan ve muhtelif şartlardan bir mânâ süzmeye yönelten dürtü aynı sistemdir.”
“Merak” velhasıl, “gelişmiş” hayvanların beyin devrelerinin ürünü; Panksepp bunu “hedefsiz bir dürtü” olarak tanımlıyor. Ama Hustvedt’in araya girmesiyle hatırlıyoruz ki, hedefsiz bir dürtüyle parçası olduğumuz işlerden ve ilişkilerden “mânâ süzme” çabamız insan beynine özgü daha karmaşık devreleri gerektiriyor. Arzunun merkezinde hep merak var; beyinsel faaliyetimiz meraktan mânâya doğru evrildiğinde ise arzumuzun nesnesinden uzaklaşmaya başlıyoruz. Panksepp de Hustvedt de böyle demiyor ama, “bir şeyi adlandırıp anlamlandırdığımız ölçüde daha az arzuluyoruz”bence.
Hustvedt’in Viyana doğumlu İsrailli filozof Martin Buber’e (1878-1965) reverans yaparak şöyle bir dokunduğu birbirine karşıt iki ilişki biçimi olarak “Ich-Du” (Ben-Sen) ve “Ich-Es” (Ben-O) üzerine biraz düşününce, Buber’in çocukluğunda bir atın başını okşarken hissettiği hazzın, bu hazzın farkına vardığı anda azalmaya başlamasını anlıyorsunuz. “Ben,” karşıdakini “Sen” olarak görmekten uzaklaşıp, “Sen”le ilişkisi üzerinde düşünmeye ve kendini, yani “Ben”i, “Sen”le ilişkisinin parçası olarak, üçüncü tekil şahıs gibi, yani “O” gibi görmeye başladığında, arzuların bereketli arazisinden de çıkmaya başlıyoruz sanırım.
Hustvedt’in deyişiyle, “öteki ile diyaloga dayanan bir hayattan, monologa ya da teemmüle (reflexion) dayanan bir hayata” çekilmek bu. Teemmülünüzün nesnesi, yani sadece bakmak, görmek, işitmek yerine üzerinde etraflıca düşünüp, benliğinizin aynasından yansıyan sûretinde içselleştirmeye başladığınız varlık, arzunuzun o bâkir nesnesi değil artık. Bunu ben söylüyorum. Ama arzudan ziyade ilişki üzerine kafa yoran Buber de, üzerinde etraflıca düşündüğümüz bir “öteki”nin, zihnimizde artık sadece “bizim bir parçamız olarak” varolmaya başladığını ve bu monologun,“öteki”nin gerçek bilgisine erişmeyi giderek imkânsızlaştırdığını yazıyor.
Buradan, arzunun ve aşkın geçiciliğini beynimizin kimyasına bağlayıp, dibinde ergeç vurgun yiyeceğimiz bir cevaplar denizinde kaybolmak ne kolay olurdu. Neyse ki, soruların saltanatı ve o saltanatın ebedi payitahtı olan edebiyat var.
Hakikatli bir iş olarak yazmak
Philip Kaufman’ın nedense iki yazarı da, klişelere uygun birer karikatüre dönüştürerek eksiltmeyi hem onlara hem okurlarına reva gördüğü Hemingway and Gellhorn filminde, Ernest Hemingway o meşhur sözünün yarım halini Martha Gellhorn’a söylediğinde, sözün hakikati de istihzası da eskimiş geliyor kulağa: “En iyi yazarlar yalancıdır.” Hustvedt’in “The Real Story” (Gerçek Hikâye) adlı denemesi, Hemingway’i hiç anmasa da bu söz etrafında dönüyor. Hatıratla kurgu, otobiyografiyle roman arasındaki ilişkiyi düşünürken, hafızanın kırılganlığı üzerinde duran Hustvedt, hatırlamanın“yaratıcı” bir faaliyet olduğunu anlatıyor: “Algı gibi hatıra da pasif bir geri çağırma eylemi değil, hayalgücünü devreye sokan aktif ve yaratıcı bir süreçtir. Hepimiz daima kendi geçmişlerimizi yeniden icat ediyoruz ama bunu kasten yapmıyoruz. Yanılgı, ne denli büyük olursa olsun, yalancılıkla aynı şey değildir. Yalan söylediğimizde bunu biliriz. Yalan söylemek bir tür çifte idrak halidir. İki ayrı ifade söz konusudur: Biri söylenen ya da yazılan, diğeri söylenmeyen, kayda geçmeyen ifade.”
Hustvedt, bir dönem yayın dünyasını çok meşgul eden “hatırat yalanları” tartışması vesilesiyle girmiş konuya ama ben asıl, onun sözü edebiyata getirmesini sevdim. En iyi yazarların “yalancı”olduğu iddiasına isyan ederek yapıyor bunu; en iyi romanların, son tahlilde, “yalan” söylemediğini biliyor çünkü. Edebiyatın uydurulmuş gerçeğinin okuru inandırmakla kalmayıp, dönüştürmeye de başladığı bir yer var ve o yere varmak biraz da yazarın çıplaklığıyla ilgili bir şey. Yazarın zırhı ne kadar kalın ve sertse, yazının sahiciliği de o kadar tül, o kadar buhar... Hustvedt ise şöyle anlatmış: “Roman yazarken yaptığım iş, bir hatırayı kazıp çıkarmaya çok benzer, varlığımda bir yerlerde gömülü duran ‘gerçek’ hikâyeyi bulmaya gayret ederim ve onu bulduğum zaman, sahici olduğu hissini verir bana. Ama yanlış olan pasajlar da yazdım ben; insanayalanmış duygusu veren pasajlar; ve böyle zamanlarda, onlardan vazgeçip yeniden başlamam gerekir. Kurguladığım hikâyenin gerçeğini, içimde kendi hatıralarımla bağlantılı olan duygusal hakikatle kıyaslayarak ölçerim ben. Romancıların ‘profesyonel yalancılar’ olduğu fikrine isyanım bu yüzden.”
Cesaretli bir iş olarak okumak
“İkra”yla bitirmek istiyorum; ilk emre dönerek, okuyarak. Hustvedt’in kitabını, kelimelerini benim için peşinen “tanıdık” kılan, bana onun zihnindeki oyunlara herhangi bir yerinden dahil olabilecekmişim inancı veren tuhaf bir kardeşlik duygusuyla, sanki aynı tohumdan döllenip aynı rahimden çıkmışız, aynı yerlerden kanayarak büyümüşüz hissine kapılarak okudum. “On Reading”(Okumak Üzerine) adlı deneme ise, sanırım, bir yandan bu hissi pekiştirirken bir yandan da ona meydan okuduğu için etkiledi beni. Yazıda huzurun tehlikeli bir şey olduğunu hatırladım.
“Okumak,” diyor Hustvedt, “tercüme halindeki algıdır. Bir alfabenin hareketsiz işaretleri zihinde yaşayan anlamlara dönüşür.” Başka bir yerde devam ediyor: “Okurken, içimden konuşma kabiliyetimi kullanırım. O an, kafamdaki sese dönüşen yazarın kelimelerini kendimin kılarım. Bu yeni ses, okudukça kavradığım ve benimsediğim kendi ritimlerine, duraklarına sahiptir. Metin hem içimde hem dışımdadır benim.” Sonra başka bir yerde, yazarla okur arasında mesafeli bir “Ich-Du” (Sen-Ben) ilişkisinin zorluğunu düşündüren bir fikir ekliyor: “Öznelerarası bir iştir okumak—yazar orada yoktur ama kelimeleri benim iç diyalogumun parçası olmuştur.” Ve nihayet, sadece yazmanın değil, okumanın da illâki “yeni, huzursuz ve cesaret gerektiren” bir iş olduğunu benim gibi size de hatırlatmasını dilediğim şu cümleler kalıyor geriye: “Kitaba açık olmak hayatî önemdedir. Ve açık olmak, en basit haliyle, okuduğumuz şey vasıtasıyla değişmeye gönüllü olmaktır… Kitaplar, yazarın kelimeleri ve sayfada bıraktığı boşluklar ile onları, gerçekliğin kendinde cisimleşmiş haliyle iyi-kötü yeniden icat eden okurları arasında yapılır. Daha çok okudukça, daha çok değişirim… Çoğu yıllardır ölü olan ötekilerin sesleri yerleşir içime. Ölüler konuşur, bağırarak ve fısıldayarak, şiirlerinin ve nesirlerinin müziğiyle konuşurlar. Kitapları, resimler ve kelimelerle hatırlarız ama onlar aynı zamanda bilinçaltımızın tuhaf, değişken odalarında yaşar giderler.”
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- Kiev’den notlar: Avrupalılaşmak ile güdülmek arasında…
5.12.2013 - Müminlerle âlimlerin demokratlığı ve matematikten boşanan fizik
24.09.2013 - Erdoğan'ın yeni danışmanı, şaka değil
27.07.2013 - Abdellatif Kechiche: Hiçbir devrim, cinsel bir devrim olmadıkça tamamlanmaz
29.05.2013 - Sıradan bir 'tanrı'nın olağanüstü kitabı: Son Oyun
1.04.2013 - Duvarlarınıza fazla güvenmeyin
8.12.2012 - Makinenin hakikati, insanın zehri
1.12.2012 - Ben bu işi hepinizden daha iyi yaparım
17.11.2012 - Birinci hazin şahıs ve komşu çocukları
10.11.2012 - Ölümün içinden hayatı doğurarak...
3.11.2012
Yazarlar
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURÜzgünüm, kimse Türkiye’yi bölmek istemiyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali TarakçıZEVZEK'in asıl amacı Montrö değilmiş! 17.04.2021 Tüm Yazıları
Ad Soyad Giriniz...
Meseleyi kasmaya gerek yok. Ben size cok basit bir soru sorayim. Bugun Turkiye sizin de desteginizle milli sefli bir polis devletine donusuyor. Amerika da bu surece destek oluyor gibi bir goruntu var. Bana soyleyin simdi: sosyalistinin bile destekledigi bir diktatorluge Amerika ne yapabilir? Gelip size mudahale mi etsin? Yer dar, ama sizin kafalar daha dar, o yuzden bir ornekle bitireyim: Kaddafinin makatina sungu sokan ozbeoz Libyalilarin isledigi sucun binde biri kadar degildir Batinin sucu!