Halil BERKTAY
[23-24 Nisan 2014] Aslında bu satırları başbakanın 24 Nisan demeci etrafındaSerbestiyet’in açmayı tasarladığı (ve herhalde bugün açacağı) Serbest Görüş tartışması için kaleme almıştım. İlk şeklini gören arkadaşlar fazla uzun buldu. Hem hak verdim, hem kısaltmak istemedim. Onların önerisine uygun olarak — ve “demeç öncesi” başlamış olduğum soykırım dizisini kesintiye uğratmak pahasına — müstakil bir yazı halinde yayınlıyorum.
24 Nisan’ın sembolik önemi açık. 1915 terörünün başladığı, İstanbul’daki en seçkin aydın ve yazarların tutuklandığı tarih. Ardından hem onlar gizlice sevkedilip öldürülecek, hem de genel tehcir ve katliam harekâtı dalga dalga yayılacak. Soykırımı anma günü sayılması buradan geliyor. Daha genel olarak, yeryüzünün her köşesindeki Ermenilerin, uğradıkları korkunç felâketin yasını tuttuğu; yitirdikleri anne ve babaları, dede ve nineleri, kardeş ve çocukları için gözyaşı döktüğü bir ulusal matem gününü ifade ediyor.
Türk milliyetçiliği ve ulus-devleti açısından ise 24 Nisan, son yıllarda hep bir nefret ve hezeyan günü olarak yaşandı. Kurucu devlet çizgisinden çıkmayan nice kişiliksiz hükümet, şu veya bu üçüncü ülke parlamentosundan ne karar çıkacak, ya da en önemlisi ABD cumhurbaşkanı ne diyecek diye kıvranıp durdu. Geleneksel Türk dostluğu ve stratejik ortaklığı uğruna soykırım (genocide) sözcüğünü kullanmazsa, başka ne derse desin, hattâ isterse soykırımın tanımının bütün somut unsurlarını tek tek saysın ama o g-word’a yer vermesin, bu Türkiye açısından bir zafer sayıldı. Bu ahlâksız, ikiyüzlü tavır devletçi-milliyetçi resmî ideolojiye biat etmiş “merkez medya”da da yankılandı. Kâh gerilim tırmandırıldı, kâh “gene hüsrana uğradılar” türü manşetler atıldı.
Şimdi ise, bir Türkiye Cumhuriyeti başbakanı ilk defa bir 24 Nisan demeci yayınlıyor; özel olarak bu günü tanımayı ve bu günde Ermenilerin acılarını paylaşmayı “bir insanlık vazifesi” sayıyor. Henüz soykırım sözcüğüyle özetlenen (bana göre, biraz fazla ve yerli yersiz özetlenen) tarihsel gerçeklerin tümünü değil ama soykırımı anma gününün kendisini tanıyor — ki bu, AKP ve RTE düşmanlığında fazla ileri gitmişken geri dönmeyi zor bulanların yeltendiği üzere kolay dudak bükülecek, hafifsenecek, “yetmez” diye geçiştirilecek bir demarş değil. Geçmişte Kürt varlığını inkâr politikaları sona ermiş olduğu gibi, bu adımla Ermeni soykırımını toptan, cepheden inkâr dönemi de kapanıyor ve tarihe karışıyor. Her 24 Nisan’da milletçe korkup titreme nöbetleri de sona eriyor. Onun yerini daha rahat bir düşünme ve tartışma sükûneti alıyor.
Üstelik, demecin verilmesi, bizatihî vücut bulması kadar içeriği de çok güzel. Sağda solda rastladığım çemkirme teşebbüslerine hiç katılmıyorum. Biraz, öküz altında buzağı arama durumları var. Maksimalizme kapılmamak; oradan bir şuradan iki kelimeye fazla kusur bulmamak lâzım. Nereden nereye geldik, geliyoruz, ona bakmalı. Dil her şeyden önemli ve başlı başına bir içerik unsuru. Başbakanın demecinin en olumlu özelliklerinden biri, dilinin sıcak ve samimi olması. Geçmişte Türk resmiyeti “eh, evet, üzücü bir şeyler olmuştur” derken zerrece ikna edici olamaz, çünkü âdetâ dudakları gerilir ve leş yiyici sırtlanlar gibi sırtarır, gene ağlar gibi yaparken sırtlan kahkahaları atardı.
Bu demeç öyle değil; gerçekten farklı. Bu metni, meseleleri ve tartışma konularını çok iyi bilen birileri, hakikaten olağanüstü bulduğum bir dikkat ve hassasiyetle kaleme almış. Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun yakın geçmişteki Ermenistan ziyareti sırasında ilk defa kullandığı, (katliamların değil) bizatihî tehcirin “gayri insanî” olduğu formülünü tekrarlayarak, Ermenilerin (ve diğer etnik-dinî grupların) çektiklerini kendi özgüllüğü içinde kabul ve teslim ediyor. Söylenenler kadar söylenmeyenler de önemli (Akın Özçer’in sabahın 5’inde okuyabildiğim yeni yazısı aynı noktaya parmak basmış). Eski resmî ideolojinin hemen hiçbir klişe ve tekerlemesi bu demeçte yok. “Devlet güvenliği için zorunlu önlemler”e, “kış, soğuk, açlık, hastalık” mazeretlerine, “kazara” ölümlere, “istenmeyen müessif sonuçlar”a sığınmıyor. Bir tek yerde, o dönemde herkesin ve bu arada Türklerin de acılar çektiğini söylüyor — ama bir, o kadar olur; iki, kağıt üzerinde çok yanlış da değil; üç, bunu ifade ediş tarzı “bizim çektiklerimizden ne haber” misillemeciliğinden çok uzak; ve dört, alışılmış “onlar da bize yaptı” imâsına kesinlikle yer vermiyor. Biraz insaflı olalım; Kürtlere daha fazla savaş çağrıları yaptığımız gibi Ermenilere de aman kanmayın, beğenmeyin çağrıları yapmayı bırakalım. Mutlakçı bir uzlaşmazlık uğruna, Kürtler gibi Ermeniler üzerinde de “illâ karşı çıkın, çıkmazsanız satılmışsınız” tarzı bir psikolojik terör estirmeye; kendilerini Türk soluna beğendirmek zarureti gibi bir baskı altına almaya kalkmayalım. Başbakanın demeci “acılar hiyerarşisi” ya da “acıların birbiriyle mukayesesi ve yarıştırılması” diye bir şey olamayacağını, bugüne kadar politikanın en üst kademesinden hiç böyle şeyler duymamış olan Türk kamuoyuna söylüyor ve onları ikna etmeye çalışıyor. Duygusal yoğunlaşmasının doruk noktasında, “hayatlarını kaybeden Ermenilerin huzur içinde yatmalarını” diliyor ve “torunlarına taziyeleri[ni]” iletiyor.
Bu ilk adımda, daha ne desin isterdiniz? Kaldı ki, diyor da. En az bunlar kadar önemlisi, bu konunun Türkiye’de tartışılmasının tamamen özgür ve demokratik olmasını savunuyor. “1915 olaylarına ilişkin farklı görüş ve düşüncelerin serbestçe ifade edilmesi”nin “çoğulcu bir bakış açısının, demokrasi kültürünün ve çağdaşlığın gereği” olduğunu vurguluyor; ilâveten, herkesi “farklı söylemlerin empati ve hoşgörüyle karşıla”maya çağırıyor. Halkların “geçmişlerini olgunlukla konuşabileceklerine, kayıplarını kendilerine yakışır yöntemlerle ve birlikte anacaklarına dair” bir “umut ve inanç”tan söz ediyor.
Başbakan, geçmişle ve gerçeklerle yüzleşme gibi, bizlerin daha sık kullandığımız ifadelere başvurmaksızın, kendi üslûbunca tam bu çağrıyı yapmış; buna kapıyı ardına kadar açmış ve özgürlük sözü vermiş. Tekrar edeyim: gayet net bir şekilde “sözde”ciliğe hayır demiş ve aslında toplumu gerçeklerle yüzleşmeye çağırmış. Bugünkü koşullarda bundan daha iyisi, olumlusu olamazdı. Gelecek için ve dahası, 2015′in nasıl geçeceği açısından da çok olumlu işaretler veriyor. Herkesi gene şaşırttılar: galiba 2015’i korkulduğu gibi kötücül, karanlık bir inkâr furyasıyla değil, kısmî de olsa ciddî bir kabul, gönül alma, barışma ve uzlaşma kampanyasıyla geçirmeye hazırlanıyorlar.
9 Ekim 2000’den itibaren bu konuda kamuoyu önüne çıkıp sesimi yükseltmeye başladığımda, uğradığım bütün saldırı ve karalama kampanyalarına karşı inatla ve tekrar tekrar şunları vurgulamıştım: Ben bir tarihçi olarak Ermeni sorununa “çözüm” getiremem; bunun pazarlığını yapamam; taktik adımlarını kurgulayamam. Ama esasen pazarlık konusu olamayacak olan tarihsel gerçekleri bıkmadan, usanmadan söyleyebilirim. Üstelik bu, özgürleşmeye de katkıda bulunur. Ve nitekim Türkiye açısından kilit nokta da budur: Konuşma ve tartışma özgürlüğüdür. Bu geliştiği ölçüde, başka her şey arkasından gelir. Dolayısıyla benim “çözüm”den daha mütevazı bir hedefim var. Türkiye kamuoyunda bu konuya ilişkin “muhavere” (conversation) normalleşinceye kadar, yani meselâ 1915’te ne olduğu yerçekimi yasası kadar rahat konuşulabilir oluncaya kadar, susmayacak ve gerçekleri dile getirmeye devam edeceğim.
Başbakan Erdoğan’ın 24 Nisan demeciyle, tam da bu çok özlediğim doğrultuda son derece önemli bir dönemece girdiğimiz kanısındayım. Tarihî bir dönüm noktası olarak görüyorum. Son iki yıldır Batı, AKP iktidarını giderek karşısına ve dışarıdan kuşatma altına almaya çalışmaktaydı. Türkiye bitti, çökecek, kendine içine göçecek (implosion) türü az saçmalık yazılmadı. İçerdeki aydın kamuoyu da, Gürbüz Özaltınlı’nın ifade ettiği gibi, derin bir “karamsarlığa” sürüklendi (nedenleri konusunda kendi cevabımı ayrıca vermeye çalışacağım). Dogmatik bir AKP horlayıcılığı aldı yürüdü. En akıllı bazı kişiler dahi “devrimlerin er geç Thermidor’larına gelip dayanması ve barutlarının tükenmesi” paradigmasından türetilmiş (ve olağan demokrasinin zigzagları, iniş çıkışlarına hiç uymayan) bir “bunlar bitti, artık hiçbir olumluluk beklenemez, herhangi bir demokratik adım atamazlar” söylemine kapıldı. Daha başkaları, sırf Ergenekon dâvâsında mahkemenin gerekçeli kararını bir türlü yazmaması sonucu sanıkların hukuk açısından serbest bırakılması zarureti karşısında, derhal “AKP’nin yeni Türk Gladio’suyla birleştiği” ya da “Ergenekon’un geri geldiği ve hükümet ile yeni bir iktidar bloğu kurduğu” gibi teoriler uydurdu.
Öyle mi — yani demokrasi itilimi tükenmiş, ve/ya çökmek üzere (kaçtı-kaçacak), ve/ya milliyetçiliği MHP’den farksızlaşan, ve/ya artık Ergenekonlaşmış, ve/ya olabileceklerin en kötüsü bir AKP iktidarı ile “Hitlerleşmiş” ya da “Kuzey Korelileşmiş” bir Erdoğan mı atıyor bu adımı şimdi? Çok net söyleyeyim: Kürt sorununda da, Ermeni sorununda da Türkiye’nin çözüm şansı, biler için de Batı için de (by far our best bet as well as the West’s) açık arayla AKP olmaya devam ediyor. En azından hâlâ düşünebilen kişilerin, demin özetlemeye çalıştığım, yanlışlığı aşikâr iddialar ile bunlardan çıkarsanabilecek aldırmazlıkları bırakıp, bu tarihsel eşiği idrak etmesini ve hakkını vermesini (bu arada, özellikle AGOS gazetesi ile çevresindeki Ermeni aydınlarının biraz daha medenî cesaret göstermesi ve “sol”cular bize ne der -diye o kadar tedirgin olmamasını) dilerim.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024