Sezin ÖNEY
Bugün Türkiye’de, siyaset ile ilgilenenler ve siyasi yorum yapanların önünde temel bir engel var; son 13 yıldır, toplumla ilgili her alana damgasını vuran, politikayı belirleyen parti olan AKP’yi hâlâ tanımlayamıyoruz, tanıyamıyoruz. Türkiye siyasi tarihinde üzerine en çok yazılıp çizilmiş partiden bahsediyoruz; medyada yer alan köşe yazıları gibi örnekleri de dâhil edersek, ulusal ve uluslararası çapta milyonlarca makale, binlerce kitaptan oluşan bir külliyat sözkonusu. Ve ortada hâlâ bir “muamma” var; var ki, hâlâ “şaşırabiliyoruz”.
Bu “anlaşılmazlık”, AKP’ye yönelik bakışların iki kutba ayrılmasından ve AKP’nin “olduğu gibi değil”, görülmek istenen gibi aktarılmasından kaynaklanıyor. Ya seviliyor ya nefret ediliyor; olumlu veya olumsuz manada, “iyiye” veya “kötüye” doğru dönüştürücü ve temsiliyet gücü yüksek veya çoğunluğun tahakkümcü partisi olarak görülüyor.
“Anlaşılmazlığa” neden olan diğer bir sebep, AKP’ye hep bir “olağanüstülük” atfedilmesi; “muhteşem”, “en demokrat” veya “korkunç”, “faşist” nitelemeleri arasında, “çözerse o çözer”, “yaparsa o yapar” veya “onunla asla olmaz” savruluşları.
Seçimlerden sonra, bugün olduğumuz noktaya geleceğimiz, AKP’nin ülkeyi tek başına yönetmeye devam etmeye teşebbüs edeceği, gerçek bir güç paylaşımına asla gitmeyeceği, üç aşağı beş yukarı belliydi; Çözüm Süreci’nin er geç böyle bir çıkmaza gireceği de…
AKP’nin, “path dependence”, yani benim kendi kullanmayı tercih ettiğim çevirisiyle, “yolun tabiliği” ile önceden yaptıkları, gelecekte de yapmayı çalışacaklarının göstergesi. Bunun ötesinde de, bu partinin bir yapısı, doğası, “ruhu” var; her kurumun olduğu gibi. Yapmak isteyecekleri ve yapabileceklerinin sınırı da, bu doğa ile çerçevelenmiş.
AKP deyince, bir sağ popülist partiden, aşırı merkeziyetçi doğasıyla da, liderine bağımlı bir yapıdan bahsediyoruz.
AKP’nin de, popülist bir egemen parti, siyaset gündemi ve siyasetin iktidarın kontrol gücüne defalarca yeniden sahip olmuş bir partinin, “rasyonel bir aktör” olarak seçimi, elbette kendi politik gücünü maksimum ölçekte tutmaya çalışmak olacak.
Ve dahası, AKP’ye göre, ülkenin refahı, selameti, geleceğinin pozitif olabilmesi, kendisine ve sadece kendisine bağlı olduğu için de, tek başına iktidar olmayı asla elinden bırakmayacak. Popülist çizginin iddiasında olduğu gibi, AKP eşittir halk; halkın siyaseten bir parti olarak vücut bulmuş hâli.
Kendi “rasyonel bakış açısıyla” da, AKP, zaten halkın ta kendisi olarak, her şeye layık ve her “doğal hakka” sahip. İhaleler, elbette AKP çevresine verilecek veya para ile ilgili işlerde elbette, kâr parti veya partililerin olacak; neticede AKP’nin zenginleşmesi, halkın zenginleşmesi. Evrensel hukuk kuralları, elbette AKP karşısında geçersiz olacak; O, halkı sadece temsil etmiyor, halk zaten ve halk da yanlış yapamaz –dolayısıyla eleştirilemez, yargılanamaz. Elbette, tüm kararları AKP alacak, elbette tüm merkez, belirleyici ve uygulayıcı O olacak –çünkü O, zaten halk.
Bu dairesel düşünce zinciri, kendi içinde müthiş bir tutarlılık oluşturuyor. AKP’nin “halk” olduğu tezi de meşruiyetini, “halkın değerlerinin”, partinin tek ve yek ideolojik temeli olduğu savına dayanıyor.
Popülist partiler, ikliminde yeşerdikleri ülkenin kültüründen motifler seçiyor; din, tarih, gelenek bazı toplumsal ögeler, duygusal etki gücü son derece yüksek stratejik söylem araçlarına dönüşüyor. Sağ veya sol ideoloji de, popülizmin döküldüğü kabın şeklini alan “bukalemun” özelliğine göre, popülist yapıya söylemsel “zenginlik”, kitleleri büyüleme gücüne güç katıyor. Popülist partinin en önemli yapıtaşlarından biri, “ülkesinin” siyasi kültürüne göre, “karizmatik lider” olabiliyor. Türkiye de, sağı solu, her toplumsal kesimi ile “güçlü ve duygusal bağlarla bağlanılan liderlere” büyük zaafı olan bir ülke. O zaman, “Erdoğansız bir AKP mümkün mü” sorusunun yanıtı gayet net ortada: Hayır.
Seçim sonuçları da, tek başına, AKP’yi dönüştürecek denli güçlü bir kırılma noktası değildi. Birçok başka faktör ile birleşse (muhalefetin beraber hareket yetisine sahip olması, AKP’siz bir siyasetin mümkün olabileceği vizyonu gibi), seçim sonuçları belki “bir şey” değiştirebilirdi.
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUBir hegemonya diyarı olarak Türkiye… 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYapıyorlar, oluyor ve bir şey de olmuyor 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANCHP operasyonlarında yeni eşik 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol‘Yargıya güvenin’ 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUABD Büyükelçisi bir şeyler söylüyor da, ne diyor? 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRCHP'YE YAPILAN OPERASYONLARA KARŞI NE YAPMALI? 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBahçeli’nin jeopolitik sorumluluğu 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBenimki bir valiz hikayesi… 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİklim adıyla sınai kirletmenin ticareti 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞYangınlar yeniden başladı, Orman Bakanı ne yapacak ve George Orwell 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKafkasya ötesinde kanlı satranç 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciŞimşek görmüyor mu? 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “Kürt Sorununda atılacak ‘hayal gibi’ 9 adım…” 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSıcak bir yaz, serin bir sonbahar ve belirsiz bir kış 1.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİİnsan yerin yüzüdür 1.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanÜç liderin 12 Gün Savaşı’nda karşılaştırmalı performansı 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEButlan 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti, kendi eseri olan bu Türkiye fotoğrafına daha dikkatli bakmalı 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAToplumsal Muhalefetten Demokratik Topluma: Halkların, İnançların ve Özgürlük Güçlerinin Birleşik Müc 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞELLİ MİLYAR DOLAR DÜNYADAKİ AÇLIĞI ÇÖZÜYOR… 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURDemek ki “ideolojiler” henüz ölmemiş 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye, sıcak savaşlara evrilen küresel paylaşım savaşının hem sahnesi hem öznesi 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENSiyaset ırmağı kirlenirken… 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENOrtadoğu ve Kürtler CHP’yi Çağırıyor 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraAdalet ve Kalkınma Partisi’nin Ön Tarihinden 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNBarışı savunmayayım da ne yapayım! 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanŞaka değil, Kılıçdaroğlu sahiden gelip CHP’nin başında kalmak istiyor! 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
3.02.2025
29.01.2025
17.01.2025
7.11.2024
6.11.2024
24.10.2024
27.06.2024
7.06.2024
26.05.2024
20.05.2024