Demir Küçükaydın
Seçimler ve Sonrası Üzerine: CHP Başarılı, HDP başarısızdır
18.07.2018
2744
Seçimlerden sonra niye yazmadığımı soranlar oluyor.
Yazılacakları ve yazılması gerekenleri seçimlerden önce yazdım. “Desti kırıldıktan sonra yol gösteren çok olur” derler. Desti kırılmadan önce ve kırılmaması için yol göstermeye çalıştım.
Seçimlerden önce yaptığım önerilerimin doğruluğunu seçimlerin ve sonrasındaki gelişmelerin gösterdiğini düşünüyorum.
Ama yine de kısa kısa bazı hatırlatmalar yapalım.
Bir sosyalist olarak benim için seçimler kitleleri bilinçlendirmek, örgütlemek, harekete geçirmek, var olan güçler dengesinde küçük de olsa bir etkide bulunarak bunu ezilenlerin lehine çevirip onların hareket alanını arttırmak için sadece bir vesiledir, küçük de olsa bir olanaktır.
Ben ancak bu açıdan, yani seçimlere böyle yaklaşmanın, sosyalizm ve demokrasi mücadelesi açısında doğru olup olmadığı ve yaptıklarımın bu amaçlara hizmet edip etmediği açısından, doğru veya yanlış önerilerde bulunmuş veya bulunmamış olarak değerlendirilebilirim.
Seçim vesilesiyle hem ezilen kitlelerin bilinçlenip örgütlenmesine hem de mobilize olmasına ve böylece var olan güçler dengesini küçük de olsa etkileyerek dengelerin değişmesine yol açabilecek öneriler yaptım.
Bu önerileri 19 Nisan 2018 tarihinde yazdığım “Demokratlar İçin Seçim Stratejisi ve HDP’nin Acil Olarak Yapması Gerekenler” başlıklı ilk yazıdan (Nisan ayında 7, Mayıs’ta 10, yazı yazdım. Haziran’da yazılarımı yolladığım mail grupları trollerin şikayetleriyle kapatıldığı ve daha sonra da “inme” (Schlaganfall) geçirip hastaneye yattığım için yazamadım.) seçimden bir gün önce son anda ve son bir gayretle yazdığım “Seçim sonuçlarını YSK ve TRT’nin Önünde Toplanarak İzleyelim” başlıklı, Erdoğan’ın çetelerinin sokaklara egemen olmasının önünü kesecek ve CHP yöneticilerinin korkaklığını amorti edecek bir somut eylem biçimi öneren son yazıya kadar, bütün yazılarım Demir’den Kapılar adlı bloğumda bulunuyor.
(Ayrıca diğer seçimlerde 1979’den 2014 Başkanlık seçimlerine kadar yazdıklarımı derlediğim Seçim Yazıları başlıklı kitap şuradanindirilebilir. Daha sonraki seçimlerde ve anayasa oylamalarında yazdıklarımı derleme imkanım olmadı, ama bloğumdan kolaylıkla okunabilirler.)
*
Bu seçimler soldaki ve sosyalistlerdeki kafa karışıklığının ve sahte hayallerin çapını göstermesi bakımından ilginçtir. Bu yaklaşım aslında bütün sol ve muhalif basına ve kafalara da egemendir.
Bunu en açık biçimde neredeyse herkesin CHP’yi başarısız ve HDP’yi başarılı bulmasında görebiliriz.
CHP’yi kim başarısız görebilir?
Ama ondan önce şu zihinlere egemenlik kurmuş birkaç önermenin yanlışlığını, bu önermelere göre düşünüp davranmanın var olan egemenlik ilişkilerini yeniden ürettiğine değinelim.
*
Birincisi, bir demokrat, bir devrimci, bir sosyalist için, seçimlerde alınan oylar başarının ölçüsü olmaz.
Bir devrimci ve demokrat için başarının ölçüsü. Ezilenlerin örgütlenmesine, öz örgütlerinin yaratılmasına, siyasi eğitimine, mobilizasyonuna, ne gibi katkılar yapılabildiği, seçim vesilesinin bu amaçlar açısından nasıl değerlendirildiğidir.
Eğer alınan oylar üzerinden tahliller yapıyorsanız, siz kendinize ne derseniz deyin sorunu tam bir parlamenter budalalık içinde tartışıyorsunuz ve onu yeniden üretiyorsunuz demektir. Demokratların, sosyalistlerin, devrimcilerin kendi gündemleri ve sorunu koyuş ve tartışma biçimleri vardır ve olmalıdır.
Acın sol yayınları bakın. Herkes seçim sonuçları üzerinden başarı ve başarısızlık tahminleri yapıyor. Bunun kendisinin var olan ilişkileri yeniden ürettiği üzerin bir tek söz bile yok.
*
İkincisi, seçimler var olan güç ilişkilerini değiştirmez. Var olan güç ilişkilerini yansıtırlar. Seçimler verili andaki güç ilişkilerinin nicel veya hukuki bir ifadesini sunar.
Ama bu nicel veya hukuki ifadenin kendisi, hukuken, politik veya moral olarak, ifade ettiği ilişkiler üzerinde de bir karşı etkide bulunur.
Bu güç ilişkisi, var olan sosyal ve politik güçlerin konumlanışıdır.
Bu konumlanışın sonuçlarıdır oylara yansıyan.
Sonra oylara yansıyan sonuç konumlanışlar üzerinde bir karşı etkide bulunur.
*
Şimdi bu basit ve en temel, ve de sürekli unutulan, önermeleri hatırlattıktan sonra gelelim Kılıçdaroğlu veya CHP’nin başarılı mı başarısız mı olduğuna.
CHP’nin oylarının azalması onun başarısız olduğunu göstermez.
CHP’nin başarısı, demokrasi özlemindeki yığınları kendi bayrağı altında toplayıp toplamadığı, onların gerçek öz örgütlenmelerini engelleyip engellemediği, kafalarını karıştırıp karıştırmadığı, devlet sınıflarının yedeğine düşürüp düşürmediği açısından anlaşılabilir.
Tabii böyle ele alabilmek için de CHP’nin niteliğine ilişkin doğru bir sosyolojik ve politik tanımınız olası gerekir.
Elbet CHP’yi bir demokrasi gücü, sol bir parti vs. olarak görürseniz, CHP’yi başarısız olarak görebilirsiniz.
Tabii yine aynı şekilde seçimlerde alınan oyu ve oyla güç ilişkilerini değiştirilebileceğini düşünüyorsanız, CHP’yi başarısız olarak görebilirsiniz.
Ama burada kanıtlanması gerekenler; CHP’nin bir demokrasi gücü, sol bir parti olduğu; seçimlerin güç ilişkilerinde ve güçlerin konumlanışlarında bir değişiklik yaratabileceği varsayımlarıdır.
*
CHP yapısıyla ezilen sınıfların ya da kesimlerin bir partisi değildir.
Keza, ne programıyla, ne stratejisiyle demokrat veya sol olarak nitelenebilecek bir parti değildir.
CHP bu devletin bir partisidir, bu devletin yaşamasını kendi başına amaç edenmiş bir partidir.
Bu devlet var olduğu sürece ise ne demokrasi olabilir ne de ezilenlerin konumunda köklü ber değişiklik.
CHP, bu devletin yaşaması için asgari bir hukuk çerçevesi bulunmasını ve gereğinde bu cihazın merkezi ve bürokratik özüne dokunmayacak reformlar yapılmasını, yani modernleşmesini savunan bir partidir.
Bu amacına uygun olarak da özellikle Alevileri ve şehirlerdeki “laikleri” kontrol altında tutmaya, bu politikanın yedeği olarak tutmaya yönelik bir partidir.
Şimdi eğer bu tespitler doğru ise, CHP hakkında böyle bir değerlendirme yapan bir demokrat, CHP’nin ne kadar tutarsız olduğunu falan söyleyip onu eleştirmeye kalkmaz.
Böyle yapmak sadece böyle yapanların ne kadar tutarsız olduğunu gösterir.
CHP’nin yapısı ve amaçları hakkında böyle bir değerlendirme yaptığınızda onun başarısını veya başarısızlığını onun kendi amaçları ve yapısı açısından değerlendirmeniz gerekir.
CHP’yi “demokrat gibi davranmıyor, “tutarsız” davranıyor diye eleştirmek CHP’nin niteliği hakkında tamamen yanlış varsayımlara dayanmanın ve onun hakkında sahte hayallere sahip olmanın ve bu sahte hayalleri yaymanın bir görünümü olur.
*
Öte yandan CHP’nin ne kadar tutarsız davrandığı söylenerek, sadece onun niteliğine ilişkin sahte hayaller yayılmış olmaz aynı zamanda insanların fikirlerinin çelişkileri göstererek, argümanlarla değiştirilebileceği türünden başka hayaller de yayar.
Çünkü rasyonel argümanların insanların fikrini değiştirdiği görülmemiştir.
İnsanlar ancak çıkarları ile veya eylem içinde değişirler. İnsanların çıkarlarına aykırı olsaydı matematik aksiyomlar bile tartışma konusu olurdu. Dayanılması gereken doğru ve Marksist önerme budur. Çünkü insanların bilince varlığını değil, varlığı bilincini belirler.
CHP’yi doğru tanımlayan ise, onun destekçilerini kazanacak stratejiler, örgüt ve mücadele biçimleri ile onları etkilemeye çalışır, CHP’nin tutarsızlığını anlatan argümanlarla vakit kaybetmez.
Sanılıyor mu ki CHP’ye oy veren milyonlar, CHP’nin tutarsızlığını bilmiyorlar? Boşuna mı CHP’liler “içleri kan ağlaya ağlaya” Baykal’a veya Kılıçdaroğlu’na veya başka birine oy verirler?
Onlar da herkes gibi her şeyi bilirler, bilirler ama aynı zamanda tıpkı sendikasının sarı olduğunu bilen ama yine de o sarı sendikayı terk etmeyen bir işçi gibi davranırlar. Çünkü ne kadar sarı da olsa o sendika acil bir durumda bir köpeği uzak tutmaya yarayan büyükçe bir sopa işlevi görebilir. CHP her şeye rağmen Aleviler ve “laikler” için iyi kötü bir savunma mevziidir. Daha iyisi olmadığı sürece orada kalacaklardır.
*
Şimdi bu gerçeklikler ışığında CHP’ye baktığımızda CHP’nin başarısız olduğunu söyleyemeyiz.
Aksine son derece başarılıdır.
Önce Gül’ün adaylığının üzerinde çalışarak, sonra İnce’yi aday göstererek geniş Alevi ve laik kesimleri, hatta solcu ve sosyalistleri kendi etrafında birleştirmiş ve örgütlemiş, aynı zamanda HDP’yi hem fazla dışlamadan hem de ulusalcıları kaybetmesine yol açabilecek bir yakınlaşmaya girmeden yedekte tutmayı, en azından onun tarafsızlığını veya hayırhah bir tutumunu sağlamıştır.
Bu akıllı taktiklerle CHP, yani bu merkezi ve bürokratik ve Türklükle tanımlanmış devletin bekasını bir “hukuk (guguk) devleti” bağlamında savunma stratejisine nüfusun yarısını mobilize edebilmiş ve etrafında örgütleyebilmiştir.
Az şey midir bu?
Ayrıca bu kadar da değil, geniş yığınları kendisine umut bağlamış halde tutarak ve bunu canlandırıp güçlendirmekle kalmamış, aynı zamanda geniş demokrasi özlemindeki yığınları seçim gecesinde olduğu gibi, kendi kontrolü altında tutabilmiş ve onların hareketsiz kalmasını sağlamış, sokağa çıkmasını engellemiştir.
CHP’nin yapısı, programı ve stratejisi açısından bunlar son derece başarılı sonuçlardır.
Hatta kendini demokrat olarak kabul edenlerin CHP’nin başarısız olduğunu söylemesi bile CHP’nin başarısıdır. Çünkü hem CHP’nin niteliği hem de seçimler hakkında yanlış hayallerin gücünü ve yaygınlığını gösterip bunların yayılmasına ve ideolojik bir egemenlik kurmasına da hizmet etmektedir.
Sonuç olarak, kendi yapısı ve amaları bakımından CHP son derece başarılı bir politika izlemiştir.
Sadece CHP değil, Kılıçdaroğlu da yine çok başarılıdır.
Bu amaçlar açısından gereğinde kendine rakip olmuş birini Cumhurbaşkanı adayı yaparak ve onun aracılığıyla geniş kesimlerin mobilize olmasını sağlayarak ne kadar başarılı bir politikacı olduğun göstermiştir.
CHP’yi başarısız bulanlar aslında ya demokrat değildirler ve kendilerini demokrat sanmaktadırlar ya da CHP hakkındaki yargıları yanlıştır ve onu demokrat sanmaktadırlar.
CHP’yi başarısız bulanlar aslında ya demokrat değildirler ve kendilerini demokrat sanmaktadırlar ya da CHP hakkındaki yargıları yanlıştır ve onu demokrat sanmaktadırlar.
*
HDP’ye gelince. HDP da aldığı oy oranına bakılarak, uğradığı baskılar da göz önüne alınarak, barajı aşması vesilesiyle başarılı (veya Kürdistan’daki kimi oy kayıpları göz önüne alınarak, ama yine aydığı oy temelinde başarısız) olarak görülmektedir.
HDP bu devletin partisi değildir.
Aksine bu devletin ve ulusun demokratik (yani merkezi ve bürokratik olmayan ve Türklükle tanımlanmayan) bir devletle değiştirilmesini hedeflemektedir.
En azından deklare edilmiş amacı budur.
Bu amacı açısından baktığımızda HDP son derece başarısızdır.
Tecrit olma durumundan çıkamamıştır.
Geniş laik ve alevi kesimleri toparlayıp muhalefetin fiili bir öncüsüne dönüşememiştir.
Bu, baskı ve zorluklar sorunu değildir.
Bu strateji, taktikler, örgüt ve mücadele biçimleri sorunudur.
HDP bunları doğru yapar ama ona rağmen yenilebilir. O zaman güç ve baskılar bir gerekçe olabilir.
Örneğin HDP daha erken seçim kararı alındığında yanlış üstüne yanlış yapmıştır. (Yukarıda belirttiğimiz ilk yazımıza bakılabilir.) Hatta başlangıçta HDP’nin Demirtaş’ı aday göstermeme olasılığı bile vardı. Ama en azından tabandan gelen tepkiler bu hatayı yapmayı engelledi. Engelledi ama HDP boynunda hep şu çelişkinin ağır yükünü taşıdı. Kendisine başkan olarak layık görmediği birini devletin başkanlığına öneriyordu.
HDP stratejik olarak tüm muhalefeti toplayabilirdi. Hemen daha başta “hodri meydan” gibi kabadayılıklara girmeden, ucuz pazarlıklar sinyalleri vermeden (seçim döneminin başında yazdığımız yazılara bakınız) demokrasi bloku oluşturmaya ve onun başını çekmeye girişebilirdi.
Bunu yapmak kendisinin tanınmasını istemek değildir. Fiili durumlar yaratmaktır.
HDP ise bütün ittifak politikalarını kendisinin kabulü üzerine oturttu ve desteğini her zaman bir pazarlık sorunu olarak görmeye yol açacak mesajlar verdi.
Örneğin, erken seçimin hedefi olan ve seçime katılması engellenen İyi Parti’ye CHP’nin yaptığı öneriyi HDP yapabilirdi. Bu bütün Türkiye politikasını alt üst ederdi. Bu demokratlıkla çelişmezdi. “Fikirlerinin düşmanıyım ama onları ifade etmen için canımı veririm”, idari veya hukuki tedbirlerle onların engellenmesine karşıyım” ilkesi bile yeterdi böyle bir politik hamle için.
Aynı şeyi bağımsız adaylara ve Saadet Partisine, hatta Hüdapar’a yapabilirdi. (Bütün bunları hem de seçimin birinci turunun özgül niteliğiyle de, yani olabildiğince çok ve farklı adayın azami katılım sağlaması ve Erdoğan’ın çoğunluk şansını azaltması gerekçesi ile, temellendirerek önerdik.
HDP böyle bir hamle yapsa, destek teklif ettikleri isterse reddetsinler ama HDP böylece birdenbire Erdoğan’a karşı bütün muhalefetin birleştiricisi ve en kararlı öncüsü olduğunu gösterirdi.
Böyle bir tavır, HDP’nin tecridini engelleyebilir, hatta belki seçim döneminin gerçek yıldızı HDP olabilirdi.
Keza HDP’nin seçim çalışmasını da bir seçim ve propaganda kampanyası olarak ele alması yanlıştı.
Seçimi, bir demokrasi için geniş yığınları örgütleme ve mobilize etme kampanyası, bunun için bir olanak olarak ele alması gerekiyordu.
Bu nedenle “adil, eşit, özgür ve hilesiz bir seçim” parolası ve taktik hedefi aynı zamanda geniş yığınları örgütleme ve harekete geçirmenin aynı zamanda tecritten kurtulmanın esaslı bir aracı olurdu.
Yani eşit ve adil olmayan niteliğine karşı bunu fiilen bir ölçüde olsun sağlamaya yönelik bir hidif, taktikler ve örgüt biçimleri hem kitleleri örgütlemenin ve harekete geçirmenin, birleştirmenin hem de tecritten kurtulmanın bir aracı olabilirdi.
HDP ise çalışmayı tipik bir propaganda ve reklam kampanyası olarak ele alıp sadece kendine oy verenleri kazanmaya yönelik bir çalışma olarak yürüttü. Parti çalışması yaptı.
Bu devletin alternatifi bir iktidarın; hakları ve özgürlükleri savunan bir devletin tohumu olabilecek örgüt ve mücadele biçimleri neler olabilir diye en küçük bir sorunu bile olmadı.
Örneğin “adil, eşit, özgür ve hilesiz bir seçim” için tüm muhalefet partilerine ortaklaşa seçim toplantıları yapmayı önerebilirdi. Böylece iktidarın sağlamadığı eşit propaganda imkanları karşısında hep birlikte bunu birbirine sağlayan karşı bir iktidar yaratmayı deneyebilirdi.
Onlar bundan büyük ihtimalle kaçacaklardı. Ama işte bu geniş yığınları eğitirdi.
Onlar bundan kaçarlarsa, o zaman kendi toplantılarına tüm partilerden sözcüleri de konuşmacı olarak çağırabilir, devletin vermediği olanağı ben veriyorum, diyebilirdi.
HDP farklı görüşlerin hakkını ve özgürlüğünü gözeten, onlara koruma ve imkan sağlayan bir alternatif devletin tohumu olarak davranabilirdi.
Böylece hem kendini tecrit olmaktan kurtarır hem geniş yığınlarla adil, eşit, hilesiz bir seçim için öz savunma ve öz örgütlenme grupları kurabilir. Hem de diğer partilerin ne kadar bencil ve demokrasiden uzak olduğunu kanıtlamış olabilirdi.
Böyle bir çalışmada, seçim propagandalarında görülenin aksine HDP bayrakları gösterişleri olmazdı ama fiili ve gerçek demokratik kitle örgütlenmeleri olurdu. HDP’li olmayan insanlar “Adil, Hilesiz, Eşit ve Özgür bir Seçim” amacında birleştirilmiş ve örgütlenmiş olurdu.
HDP sise bütün çalışmasını bana oy ver propagandası, (“bir oy Demirtaş’a, bir oy HDP’ye” sloganı) üzerinden yürüttü.
(Bütün bu konularda eleştiri ve önerilerimizi daha başta yaptık yazılarımızla. Ama HDP’liler böyle küçük şeylerle uğraşmazlardı. Anaları onları büyük işler için doğurmuştu.)
HDP ayrıca adaylarda küçük burjuvazinin hoşuna gidecek isimler kadar ve onlardan daha fazla Erdoğan’ı tecrit edip ondan oy almayı sağlayacak taktikler ve uzlaşmalar da uygulayabilirdi ve de uygulamalıydı. Örneğin, bu çerçevede, bütün Kürt partilerine de ittifak önerebilirdi. Örneğin Hüdapar’a da başkan adaylığı için destek sunabilirdi. Böylece bütün ulusalcı ve dinci Kürtleri de kendi bayrağı altında toplayabilirdi. Onların ön yargılarını yıkabilirdi.
Ayrıca seçim emniyeti için, ipleri CHP’nin eline bırakmayan, aşağıdan gelme ve tekniğin son sözünü kullanan öz örgütlenmeler yapabilirdi.
HDP böyle bir strateji içinde bilinçlenmiş ve örgütlenmiş geniş kesimleri, seçim günü daha akşam saatlerinde, sokaklarda olmaya çağırabilirdi. O zaman devletin çeteleri sokağa çıkmaya ve egemen olmaya çekinebilirdi. Sokaklardaki kitlelerin varlığı, CHP’yi bu sefer tabanını kaybetmemek için daha kararlı tutumlara geçmek zorunda bırakabilirdi. Bu da güç dengelerini etkilerdi.
*
Ayrıca küçük dükkancı hesapları yapmadan, bugünün baş sorununun Erdoğan’ı yenmek olduğunu, bunun için de ilk turda olabildiğince çok ve farklı aday ve bunlardan kim kalırsa onun Erdoğan karısında destekleneceği şeklinde açık ve hedefi net bir stratejiyle geniş kesimlerin güven ve desteğini alır aynı zamanda geniş kitleleri siyasi bakımdan eğitebilirdi. Bu bağlamda ikinci tura kaldığı takdirde en geniş kesimlerden oy alabilecek olana oy verilmesini önerebilirdi. Yani Örneğin Selahattin Demirtaş ve HDP “Bir oy HDP’yi, bir oy Demirtaş’a” değil, birinci turda meliste çoğunluğu Cumhur ittifakına kaptırmak için HDP’ye, ikinci tura kalabilmek ve Erdoğan’ı yenebilmek için de Erdoğan karşısında en çok oy alabilecek olana oy verilmesini isteyebilirdi. Böyle bir slogan hem birleştirici ve toparlayıcı olur, hem de HDP’nin ve Demirtaş’ın kendilerinin oy almasını değil de Erdoğan’ın yenilmesini baş sorun olarak gördüğünü en geniş kesimlere anlatmış olurdu.
Bütün bunları yapmadı ve yapamadı HDP.
Neden?
HDP sosyal olarak, bir liberal aydın ve akademisyenler, bürokrat sosyalistler (doksanlı yılların gericilik döneminde oluşmuş bürokratik ve taşlaşmış sosyalist örgütler) ve ulusalcı Kürtler (Çünkü Kürtlerin büyük bölümü de demokratik bir cumhuriyet aracılııyla Kürtlerin üzerindeki baskıya son verilebileceği gibi bir kavrayışı yok ve HDP’nin programı da böyle değil zaten. Kürtlerin büyük bir bölümü Demokratik Cumhuriyet’i bir tür “takiye”, bağımsız Kürdistan’ı kurmak için geçici bir aşama olarak görmektedir. Demokratik Cumhuriyet’i savunmak, Kürtlüğün de tanınması ile değil, Türklüğün de tanınmaması ile olabilir.) partisi olarak kalmaya devam ediyor.
Örgütsel ve hukuksal olarak HDP’de CHP kadar bile bir canlı tartışma ortamı ve yarışma yoktur.
Bütün bunların sonucu, zerrece yaratıcılık, esneklik, radikallik, ezber bozuculuk, yıkıcılık yoktur HDP’de. HDP’lilerin beyanatları bürokratik, ruhsuz, kendilerinin ne kadar mağdur olduğuna ilişkin söylemlerdir. Kendilerine karşı gaddar değildirler.
Ve muhtemelen bu dönemde de yine mecliste oyalanarak CHP’nin gördüğüne benzer bir işlev görmeye devam edecektir.
*
Sadece HDP değil, Demirtaş da başarısızdır. Demirtaş da kendine ve HDP’ye oy isteyen mesajlar verdi.
Demirtaş sık sık görüldüğü gibi, bir tür Kürt milliyetçiliğinden veya Kürt burjuvazisine dayanan bir çizgiden (2014 Başkanlık seçimleri, Gezi vs. hatırlansın) bu sefer Türk orta sınıflarının hoşuna gidecek bir söyleme ve duygusallığa kaymıştır.
Demirtaş’ın bütün mesajları korkmuyoruz, korkmayalım; yılmıyoruz yılmayalım diye moral vermekten başka bir şey değildi.
Maalesef HDP’nin ruhsuzluğunu dengeleyebilecek bir strateji ve politik perspektif vermekten uzaktı.
Demirtaş verili ve doğru bir strateji ve politikayı belki geniş yığınları etkileyebilecek ir şekilde temsil edebilir ama bir politikacı ve stratej olarak son derece zayıftır.
Demirtaş kendisine oy istiyordu. Aslında bu bile yanlıştı.
Demirtaş HDP’ye oy istemeliydi. Kendisinin alacağı oyun önemsiz olduğunu, kazanma şansı olmadığını ama insanlardan Erdoğan karşısında en çok oyu alabilecek olan ve onu yenebilecek olan aday olarak kimi görüyorlarsa ona oy vermelerini isteyebilirdi.
Böyle bir strateji hem Erdoğan karşısındaki kararlılığı arttırır hem de yine Demirtaş’ı Erdoğan’a karşı mücadelenin öncüsü yapardı.
Soldaki hafızasızlık aynen Demirtaş7ın söylemine de yansımıştı.
Sosyalistler için söylem ile oy isteme aynı şey olacak diye bir koşul yoktur.
Sosyalist ve demokrat seçim taktiklerinde, illa da iyi ve doğru politikalara oy istenir diye bir sorun yoktur, seçimler ya da oylar değil, neler söylenip yapıldığına önem taşıdığı için.
Yani sosyalistler bu adam alçaktır ama diğeri daha alçak olduğundan bize değil bu daha az alçağa oy verelim çünkü bu durumda hareket alanımız genişleyebilir diyebilirler ve demelidirler. Leninler böyle davranıyorlardı, Çarın Kara yüzlerine karşı, Kadet’lere oy verilmesini isteyebiliyorlar ama onlara oy verilmesini söylerken onların ezilenlere karşı çardan yana olduğunu da söylemekten geri durmuyorlardı.
Sosyalist ve liberallerin söylenen ve istenen oyun çakışması gerektiği yanlışı, HDP gibi Demirtaş’a da bulaşmıştı. Oy verilmesi istenen ile söylenen arasındaki ilişkiyi karıştırıyorlardı.
Seçimler arifesinde ikinci tura kalırsa Akşener’e oy verecek miyiz tartışması vardı. Hiçbir HDP’li çıkıp bizim burada yazdığımız tarihsel dersleri sıralayarak sorunun nasıl koyulması gerektiğini söylemedi. Yani geniş yığınların ve HDP’lilerin siyasi eğitimini esas sorun olarak görmedi.
Yani bir sosyalist “Evet Akşener bir faşisttir ama şu an Erdoğan baş sorundur onu yıkabilmek ve hareket alanımızı genişletebilmek için Akşener’e oy verilebilir. Onun hakkında en küçük bir hayale bile kapılmamak gerekir” diyebilen insandır.
Selahattin Demirtaş veya HDP’nin bu gibi taktikleri uygulayabilecek ne esnekliği vardı ne de böyle taktiklere tepki gösterecek dar kafalılara direnebilecek cesareti.
*
HDP bunları yapmadı ve yapamadı. Bugün HDP’den meclise girenlerin geçen dönemden daha başarılı olduğunu söyleyemeyeceğiz.
HDP’nin baştan aşağı değişmesi gerekiyor.
HDP’nin programı yanlıştır. “Kürtlere Statü” programı ile, yani bir politik birim olarak Türklüğün tanınmasına itiraz etmemek ve Kürtlüğün tanınmasını istemek ile, bir başarı kazanma ve Türk çoğunluğu değiştirme ve kazama şansı yoktur. Türkler ancak Türklüğün de tanınmaması stratejisi ile değiştirilebilir ve kazanılabilir.
Türkleri kurtarmanın, demokrat yapmanın tek yolu budur. Kürtlerin çektiği acıları Türklere anlatmakla bir sonuç alınamaz. Herkes her şeyi bilmektedir. Tok açın halinden anlamaz. Kürtler kendilerini kurtarmak istiyorlarsa Türkleri Kurtarmalıdırlar.
Buna bağlı olarak HDP “Türkiyelileşme”yi batıdaki orta sınıflara yaranmak olarak algılamaktadır. Türkleri ve Kürtleri Türk ve Kürt olmaktan çıkarıp, birer demokrata dönüştürüp, demokratların Türklere ve Kürtlere karşı bir mücadelesini başlatma, Türkleri ve Kürtleri ulusu ve politik birimleri, Türklük veya Türklükle tanımlayanlar ve böyle tanımlamaya karşı tanımlayanlar şeklinde bir bölünme yaratmaya çalışmamaktadır.
Örgüt ve mücadele biçimleri konusuna ise hiç girmeyelim.
Seçimi yığınları örgütlemenin, mobilize etmenin ve öz örgütlenmelerini yaratmanın bir aracı, bir imkanı, bir vesilesi olarak değil; bir propaganda kampanyası olarak alıp, (Türk’ün Türke Türklük propagandası gibi) kendi havuzu içinde propaganda yapması, içi boş ama görüntüsü güzel kimsenin okumadığı ve okumayacağı renkli propaganda broşürlerine paralar yatırması enerjiler harcaması gibi yanlışları yazmaya bile değmez.
*
Bu vesileyle, seçim sonrasındaki sonuçlara bakıp, doğru tavrın seçimleri boykot emek olacağı sonucunu çıkaranlara da birkaç söz edelim.
Onlar boykot falan derken, tıpkı CHP’yi başarısız veya HDP’yi başarılı olarak görenlerin tersinden aslında onları yanlış değerlendirdikleri türden bir hata yapmış, seçimlere bir vesile olmanın ötesinde büyük bir anlam yüklemiş olurlar.
Bu sol gibi görünen taktiklerin ardında aslında son derece sağ bir anlayış gizlidir.
Tekrar hatırlatalım.
Tekrar hatırlatalım.
Birincisi seçimler ezilenlerin mücadelesinde sadece ezilenlerin siyasi eğitimi, örgütlenmesin ve mobilizasyonu için sadece küçük bir olanaktır.
Bizler iğne deliğinden ışık geçse ondan yararlanmalı, karıncanın gücünü bile ciddiye alıp onu kazanmaya çalışmalıyızdır.
İkincisi, Seçimlerde seçilmenin ve oy almanın bizler için önemi ikincildir, bu olanaktan nasıl yararlandığımız önemlidir.
Üçüncüsü, tam da bu nedenle biz bizlere verilecek oyların daha gerici ve faşistlere yarayabileceği yerlerde daha az tehlikeli olana oy verilmesini isteyebiliriz. Bu oyu isterken onun gerçek niteliğini gizlememiz, övgüler düzmemiz gerekmez, tam aksine bunu daha bir vurguyla söylememiz gerekir.
(Kendimi örnek vereyim. HDP ve Demirtaş’a oy verilmesini istedim ve verdim. Ama başından beri HDP’nin en büyük eleştirmeni de oldum. Nasl sert eleştirdiğim, onların gerçek niteliği hakkında hiçbir hayal yaymadığım ve gerçek niteliklerini açıkladığım da ortadadır. Şu satırlar bile böyle bir çizginin doğruluğunun ve olabilirliğinin bir kanıtıdır.)
Seçimleri mücadelede bir olanak olarak görmemenin, onları abartmanın diğer bir biçimi onları bir tür eşit koşullarda yapılan bir spor müsabakası gibi kavramaktır.
Seçimleri eşit koşullarda yapılan bir yarış gibi kavramak aslında seçimleri ve burjuva demokrasisini çok önemsemenin bir yansımasıdır; tersinden bir görünümüdür
Burada sayın Ayşe Hür’ü bir örnek olarak ele alalım.
Sayın Ayşe Hür, bu seçim dönemi boyunca böyle bir çizgiyi savundu. Bunları daha ziyade Twitter’daki paylaşımlarıyla dile getirdi.
Birkaç örnek:
“Hayretle izliyorum. Siyaset bilimcileri sanki sahici bir SEÇİM yapılmış gibi analizler yapıyorlar. "Seçim tiyatrosu"nda irili ufaklı rollerle taltif edilen(!) siyasi aktörler de teşekkür turnesine çıkacaklarmış. Bu arada "kasa" her zamanki gibi "kazanıyor". Afyon yutmuş gibiyiz.”
“Büyük bir hevesle, faşizmin bir kez daha sandıktan onay almasına katkıda bulunduktan sonra artık şikayet etmemiz gerekiyor...” (Her halde “etmememiz” olacaktı. Yoksa mantıken hatalı oluyor.)
Ayşe Hür seçimlerin sahici bir seçim olmayacağından hareketle seçimleri boykot etmek gerektiği onucunu çıkarıyor.
Bunun ardında şu gizli varsayım vardır. Sahici olsa seçimlerle bir şeyler değiştirilebilir. Yani seçimlerle aslında gerçekte olduğundan fazla bir değer verme. Çıkarsamaları örtük olarak bu gizli varsayıma dayanmaktadır.
Bu tamamen yanlış bir çıkarsamadır. Tam da seçimlerin hiç de doğru dürüst bir demokrasi olmadığını söyleyebilmek, geniş kitlelere bunu aktarabilmek, daha demokratik kitle örgütlenmeleri yaratabilmek için bir olanak olarak gördüğünüz takdirde, tam da seçimlerin ne kadar eşitsiz ve hileli bir seçim olduğunu göstermek için bir vesiledir seçimler.
Yine aynı durumla karşı karşıyayız. CHP’ye soldan yapılan “ihanet”, “sattı”, “başarısız” eleştirilerin ardında nasıl aslında son derece sağ bir CHP veya seçim kavrayışı varsa, seçimlere katılmayı reddeden soldan yapılan eleştirilerin ardında da son derece sağ, aslında onları olduğundan daha fazla önemseyen bir seçim ve parlamentarizm kavrayışı vardır.
*
Seçim konusunu burada kapatalım.
Ne mi yapmak gerekiyor?
Yine eskisi gibi mücadele edeceğiz. Bu sefer daha zor koşullarda. Muhtemelen 90’ların Kürdistan’ı bütün Türkiye olacak. Bu aslında bizler için daha geniş bir cephe demektir de. Yeter ki bunu iyi değerlendirelim.
Büyük umutlara kapılanlar büyük hayal kırıklıkları ve umutsuzluklar yaşarlar. Bir uçtan diğer uca savrulurlar.
Ne bizim (Türkiye ve Ortadoğu’daki demokrasi mücadelesi) için, ne de insanlık için bir umut yoktur.
Solcuların sürekli umuttan bahsetmesi de küçük burjuva kendini dolduruşa getirmenin başka bir biçimidir.
Sanılmaktadır ki insanlar umut olunca mücadele ederler
Ve başta Demirtaş, tüm sol ha bre umuttan söz ediyor, umuda güzellemeler yapıyor.
Bu aslında aptalca hiç de devrimci olmayan bir yaklaşımdır.
Kötümserlik devrimci bir erdemdir.
Tarih umudun da kaybedilecek bir şey olduğunu göstermiştir.
Kaybedecek bir şeyi olmayanların, yani umudu bile olmayanların ancak gerçek değişiklikleri yapabileceği unutuluyor.
Engels’in de dikkati çektiği gibi, en devrimci ve radikal hareketler en kaderci öğretilerden çıkmıştır.
Yer yüzündü bin yıllık adil düzeni kuracak olan Mesihler, Mehdiler zamanın sonunda, yani tüm umutların bittiği noktada, ortaya çıkarlar.
Umut bizlere umutsuzlar için verilmiştir.
Herbert Marcuse'nin şu satırları umut sözcüğüyle geviş getirenlere en iyi cevabı verir:
"Hiçbirşey bunun iyi bir son olacağını göstermiyor. Yerleşik toplumların ekonomik ve uygulayımsal yetenekleri en alttakilere yeni düzenlemeler ve ödünler için olanak sunacak denli yeterli ve geniştir, ve silahlı güçleri ivedi durumlar ile ilgilenecek denli eğitimli ve donanımlı. Bununla birlikte, hortlak yine oradadır, ileri toplumların sınırlarının içerisinde ve dışarısında. Uygarlık imparatorluğuna gözdağı veren barbarlar ile yüzeysel ve tarihsel koşutluk soruna önyargı getirmektedir; barbarlığın ikinci dönemi pekala sürekli uygarlık imparatorluğunun kendisi olabilir. Ama şans şudur ki, bu dönemde tarihsel uçlar yine de buluşabilirler: en ileri insanlık bilinci, ve onun en sömürülen gücü. Bu bir şanstan ötesi değildir. Eleştirel toplum kuramının şimdi ve bunun geleceği arasındaki uçurumu birleştirebilecek hiçbir kavramı yoktur: hiçbir söz vermeksizin ve hiçbir başarı göstermeksizin, olumsuz kalmaktadır. Böylece, umutsuz olarak, yaşamlarını Büyük Reddedişe vermiş olanlara ve verenlere bağlı kalmayı istemektedir.
Faşist evrenin başlangıcında Walter Benjamin şunları yazmıştı:
Nur um der Hoffnungslosen Willen ist uns die Hoffnung gegeben.
Salt umutsuzlar uğrunadır ki bize umut verilmiştir."
*
Biz zaten bu savaşa yenik başladık ve alttaydık. Yine aynı şekilde savaşa devam.
İçerikte, programda, daha da radikalleşmek teorik ve entelektüel bir egemenlik için daha çok çalışmak, her şeyi sorgulamak ve daha yıkıcı olmak gerekiyor.
Biçimde en küçük legal olanaktan bile yararlanan, geniş kitleleri kapsayacak, pasif ama var olan devlete karşı alternatif bir devletin tohumu olacak örgüt ve mücadele biçimleri üzerinde yoğunlaşmalı.
Oku ileri atmak için yayı geriye germek gerekir.
Ben kendi payıma böyle yapmaya çalışacağım.
29 Haziran 2018 Cuma
Yazarlar
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali TarakçıZEVZEK'in asıl amacı Montrö değilmiş! 17.04.2021 Tüm Yazıları
-
Burak Bilgehan ÖzpekVesayet Nedir, Nasıl Kurulur, Niçin Çöker? 16.04.2021 Tüm Yazıları
-
Firuz TÜRKERDARBE GİRİŞİMİNE HAZIR OLMAK 4.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız RamazanoğluYeni metin ne söyleyecek? 25.03.2021 Tüm Yazıları
-
RAGIP DURAN'Bir tek kişinin otoritesi suçtur!' 22.03.2021 Tüm Yazıları
-
Sevilay YALMANMesele Gergerlioğlu meselesi değil! 19.03.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKBACAKİZMİT KÖRFEZİ YAKIN, DENİZ BİZE ÇOK UZAK! 17.03.2021 Tüm Yazıları
-
Ural ATEŞERANADİL... 21.02.2021 Tüm Yazıları
-
Demir Küçükaydınİki Devrimci – Türeci ve Şahin 4.01.2021 Tüm Yazıları
-
Perihan MAĞDENHayaller: ETHOS, Gerçekler: BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM 18.11.2020 Tüm Yazıları
-
Talat ULUSOY9 Eylül 1922, İzmir’in “KURTULUŞ” Günü’nde… 9.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mahmut ÖVÜRAK Parti mi “İhvan’cı” siz mi operasyon çekiyorsunuz? 8.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mustafa Yurtsever2010 YILI REFERANDUMU’NUN BİTMEYEN HİKAYESİ 29.08.2020 Tüm Yazıları
-
Hilâl KAPLANİstanbul Sözleşmesi yaşatır mı? 7.08.2020 Tüm Yazıları
-
Eşref ÇAKARKonca Yazışmaları... 5.08.2020 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunOsmanlı Kudüs’ü 4.06.2020 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANÜmitliyim, çünkü… 26.05.2020 Tüm Yazıları
-
Kadri GÜRSELTürkiye’de darbe mi olacak gerçekten? 16.05.2020 Tüm Yazıları
-
Sinan ÇİFTYÜREKTürbülanstan mayın tarlasına dalış yapan AKP! 13.05.2020 Tüm Yazıları
-
Yaşar YAKIŞTürkiye’nin iktidar partisi yardımlaşmayı da tekeline almak istiyor 25.04.2020 Tüm Yazıları
-
Orhan PamukEski salgınlar ve bugün biz 24.04.2020 Tüm Yazıları
-
Bejan MATURÖlüm hangi boşluğu doldurur? 12.04.2020 Tüm Yazıları
-
Umut ÖZKIRIMLIKorona ve milliyetçilik 8.04.2020 Tüm Yazıları
-
Raffi Hermon Araks‘ARTSAX (Dağlık Karabağ) MESELESİ, NEDİR VE NE DEĞİLDİR? 1.04.2020 Tüm Yazıları
-
Serdar KAYAİslam, Bilim, Virüs, Kumaş 24.03.2020 Tüm Yazıları
-
Markar ESAYANKarantina günlerinde yalnızlık... 20.03.2020 Tüm Yazıları
-
Eyüphan KAYACorona Virüs bir musibettir 19.03.2020 Tüm Yazıları
-
Merve Şebnem OruçSürreel bir devrim: Gezi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Metehan DemirMoskovanın samimiyet testi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Tayfun AtayGoebbels korosu söylüyor: "Her şey mükemmel efendim!" 18.02.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın AKDOĞANBirilerini suçlama yarışı 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Hüseyin GÜLERCECHP, şimdi de İlker Başbuğu alet ediyor 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Ufuk COŞKUNCemevleri için Cumhurbaşkanı’na Çağrı! 20.01.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın ERGÜNDOĞANGökdelen hançeri tam İzmir’in kalbine saplanıyordu ki… 16.12.2019 Tüm Yazıları
-
Nihat Ali ÖzcanOrtadoğu’nun karmakarışık halleri 22.10.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TenekeciDün ve bugün 11.09.2019 Tüm Yazıları
-
Haşmet BABAOĞLUİçerisini iyi anlamak için dışarıya bak! 9.09.2019 Tüm Yazıları
-
Esat KORKMAZYOLDAŞIM YAVUZ ÇANAK 29.08.2019 Tüm Yazıları
-
Ali KİREMİTCİDÜNYADA VE TÜRKİYE’DE SİYASET YENİDEN ŞEKİLLENİYOR 13.07.2019 Tüm Yazıları
-
Tayfun TURANAYILANA GAZOZ, BAYILANA LİMON. 11.07.2019 Tüm Yazıları
-
Mustafa DAĞCIÖTEKİLEŞTİRMENİN ÖTESİ= DÜŞMANLAŞTIRMAK 3.07.2019 Tüm Yazıları
-
Gürkan-Zengin23 Haziran seçimleri: Bir vak’ayi hayriyye 25.06.2019 Tüm Yazıları
-
Celal DENİZIRKÇILIĞIN TEDAVİSİ VAR MIDIR? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Serdar ESEN"Herşey Çok Güzel Olacak" mı? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet AY14 Mayıs güzellemelerinin anlamı 15.05.2019 Tüm Yazıları
-
Salih TunaZincir sesleri 23.04.2019 Tüm Yazıları
-
Beril DEDEOĞLUİflas eden tüccar, eski defterleri karıştırırmış 27.02.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TığlıBu ne iki yüzlülük!... 26.02.2019 Tüm Yazıları
-
Nermin ALPAYİNSAN VE EKONOMİK DEĞERİ 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
Ümit FıratBir mahalli seçim hatırası 15.01.2019 Tüm Yazıları
-
Murat AKSOYUnutmayalım yerel seçime gidiyoruz 11.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ekin GÜNBİR… İKİ… İZMİR MARŞIYLA KOŞ! 4.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet SeverTürkiye bu kadar tehdit ve hakaret eden bir Cumhurbaşkanı görmedi 18.12.2018 Tüm Yazıları
-
İbrahim SEDİYANİKirletme 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
Nadi ÖZTÜFEKÇİUlusal mı Ulusalcılık mı? 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
M.Şükrü HANİOĞLUDünya “biz”i parçalamak için mi savaştı? 26.11.2018 Tüm Yazıları
-
Cemil ERTEMEkonominin geleceğini simgeler anlatır! 31.10.2018 Tüm Yazıları
-
Amberin ZAMANCemal Kaşıkçı ve Türkiye’nin itibarı 10.10.2018 Tüm Yazıları
-
Mete YararCastle International 28.09.2018 Tüm Yazıları
-
Mehmet CANFilistin ulusal sorunu-II 25.09.2018 Tüm Yazıları
-
Leyla İPEKCİAile içi eğitimin maneviyatı (1) 18.09.2018 Tüm Yazıları
-
Ümit KurtTarihçi Kieser: Modern Türkiye'nin eş kurucusu Talat Paşa 17.09.2018 Tüm Yazıları
-
Güngör UrasABD’DE BORÇ KRİZİ 10.08.2018 Tüm Yazıları
-
Serpil Çevikcan24 Haziran sonrasındaki şema 30.05.2018 Tüm Yazıları
-
Hüseyin ÇAKIRVaatlerinizi sözleşme olarak imzalayın… 27.05.2018 Tüm Yazıları
-
Kürşat BUMİNLGS Türkçe: Çocuklarla dalga mı geçiyorsunuz? 7.02.2018 Tüm Yazıları
-
Aslı AydıntaşbaşYaklaşan facia 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Özgür MumcuTutuklu yargı 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Yusuf Ziya DÖGERTürkiye Seçimlerinin Kilidi Kürdler 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Güldalı COŞKUNSeçim kritiği desem de…. 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Arife KÖSEHawaii’den sonra nükleer savaş tehdidini yeniden düşünmek 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Ergün Diler23 gizli toplantı. 8.01.2018 Tüm Yazıları
-
Ceren KENARMusul sonrası DEAŞ 14.07.2017 Tüm Yazıları
-
Okay GÖNENSİNSertleşme mi normalleşme mi? 11.07.2017 Tüm Yazıları
-
İhsan ELİAÇIKDini çoğulculuk gereği kadından imam olabilir 23.06.2017 Tüm Yazıları
-
Adil GÜRHay Allah yine çenemi tutamadım! 16.04.2017 Tüm Yazıları
-
Hüseyin SARIBAŞHAYIR, YETER ARTIK! 18.02.2017 Tüm Yazıları
-
Mustafa ARMAGANÇankaya’nın karakutusu Latife Hanım mı? 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
İlhan ÇETİNFiliz 22 gündür hayata tutunmaya çalışıyor... 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
Süleyman YAŞARVatandaşın dövizini devlete dört katı faizle satıyorlar 26.07.2016 Tüm Yazıları
-
A.Turan ALKAN40 $, hem de ‘döge döge’ 15.07.2016 Tüm Yazıları
-
İhsan YILMAZÜmmetin ortak dili: İngilizce 13.07.2016 Tüm Yazıları
-
Bülent KORUCUÖzel haber bayramı 11.07.2016 Tüm Yazıları
-
Gökhan ÖZGÜNBen HDP’ye oy veriyorum… 28.06.2016 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLUYazmaya kısa bir mola veriyorum 17.04.2016 Tüm Yazıları
-
Cemil KOÇAKVe Türkiye ‘hayır’ diyor! 16.04.2016 Tüm Yazıları
-
Sema İZOLCennette de hendek var mı anne? 15.02.2016 Tüm Yazıları
-
Lale KEMALMİT-Mossad kırılganlığı, Rusya ile IŞİD gerilimi 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Birgül HAKANAli Demirsoy 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Sanem ALTANAcılar usta, bizler çırağız.. 6.02.2016 Tüm Yazıları
-
Hadi ULUENGİNOtoriterlik yükselirken 4.02.2016 Tüm Yazıları
-
Demiray ORAL‘Serbest kötülük ortamı’nı icat ettik / Hep birlikte - Tev bi hev re* 2.02.2016 Tüm Yazıları
-
Enver SEZGİNEkrem Sezgin 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARANSUYasadışı dinleme suç değilmiş! 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Gülay GÖKTÜRKAYM’den AİHM’e cevap 12.01.2016 Tüm Yazıları
-
Yasemin YILDIRIMSayın Kılıçdaroğlu elinizi yükseltin ve “Demirtaş 15 Temmuz gecesi neredeydi?” diye sorun 5.01.2016 Tüm Yazıları
-
Ayhan BİLGENYalanın gücü tükenir, onur kavgası tükenmez 30.12.2015 Tüm Yazıları
-
Zeliha AKPINARNefretiniz elektriğe dönüştürülebilseydi bütün dünyayı aydınlatırdı 29.12.2015 Tüm Yazıları
-
Abdülkadir Küçükbayrak“Analar ağlamasın”dan “Analarını ağlatacağız”a nasıl gelindi! 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Umur COŞKUNSöz Geçmez, Top Mermisi İşlemez 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Ekrem DUMANLIGeç kaldın ey Müslüman 17.11.2015 Tüm Yazıları
-
Semra POLATFransa'nın mülteci ayarlı bombaları 14.11.2015 Tüm Yazıları
-
Ferdan ERGUTHDP içi bir PKK eleştirisi mümkün müdür? 12.11.2015 Tüm Yazıları
-
Nejat ERDİMIŞİD,KÜRTLER VE KAPIMIZDAKİ TEHLİKE! 22.07.2015 Tüm Yazıları
-
Mazlum ÇETİNKAYAEşitlik yoksa kardeşlik de yok! 26.06.2015 Tüm Yazıları
-
Hakan DEMİRCANKoalisyon hava durumu 3 21.06.2015 Tüm Yazıları
-
Tuncay TOPCamide propaganda ve ucuz taşra siyasetçiliği 27.05.2015 Tüm Yazıları
-
Mithat SANCARİnkarın bedeli 30.04.2015 Tüm Yazıları
-
Bülent KARATAŞBirol Başören 28.03.2015 Tüm Yazıları
-
Hasan ÖZTÜRKİLMİK İLMİK 26.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kelemet Çiğdem TÜRKMUNZUR’UN ŞİFASI 6.02.2015 Tüm Yazıları
-
Gürbüz Çimen2 Dil 1 Bavul 2.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kerem ALTANHayaller duşakabin 20.01.2015 Tüm Yazıları
-
Mehmet YILDIZEnseyi karartmamalı ama nasıl? 8.01.2015 Tüm Yazıları
-
Eylem YILMAZDemokratı az olan toplumlar az demokrasi ile yönetilirler! 3.01.2015 Tüm Yazıları
-
Muhteşem ÖZDAMARHDP'yi BEKLEYEN TEHLIKE 29.12.2014 Tüm Yazıları
-
Mehmet DOĞANHADİ KALK 7.08.2014 Tüm Yazıları
-
Haydar TOPAYSevgili Yoldaşımız, ağabeyimiz Burhanettin Çetinkaya... 13.07.2014 Tüm Yazıları
-
Erdal TALUPolitikada Yeni Paradigmanın Doğuşu 7.06.2014 Tüm Yazıları
-
Mehmet KIRARSLANHalklar nasıl karar verir? 20.04.2014 Tüm Yazıları
-
Yasemin ÇONGARKiev’den notlar: Avrupalılaşmak ile güdülmek arasında… 4.02.2014 Tüm Yazıları
-
Zülfikar ÖZDOĞANTarih, Tarih Olalı... 2.01.2014 Tüm Yazıları
-
Neşe DüzelHata ve devlet gazetecileri 11.12.2013 Tüm Yazıları
-
Selçuk UZUN1915/16´da Erzurum Vilayeti Valisi Tahsin Uzer (1) 25.07.2013 Tüm Yazıları
-
Dr.Sivilay GENÇSibirya ablası 2.05.2013 Tüm Yazıları
-
Nihat TAŞTANBU GÜNÜN MÜŞRİKLERİ MEKKE MÜŞRİKLERİNİ ARATMIYOR 16.03.2013 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCI-Taraf YazılarıBelirsizlikler zamanı ve ütopya zamanı 21.10.2012 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLU-Taraf yazılarıESAT’IN YENİ HAMLESİ.. 8.10.2012 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜR-Taraf yazıları1922’de Güzelim İzmir’e Kimler Kıydı? 9.09.2012 Tüm Yazıları
-
Cevdet AŞKINŞiddetli çatışma dönemi başladı 22.05.2012 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.04.2020
30.03.2020
19.03.2020
18.03.2020
17.03.2020
10.03.2020
2.03.2020
1.03.2020
2.02.2020
3.01.2020