Esat KORKMAZ
BÖLÜM: V
KATLEDİLİŞİNİN 491. YILINDA
ANISI ÖNÜNDE EĞİLİYORUZ
(KOMÜNİZMİN KIYISINDA BİR DEV)
THOMAS MÜNTZER (5)
“Yaşam hiçbir zaman açık konuşmaz.
Kendini çiçeğinde gösterir, köklerinde saklar.”
(Luce Irıgaray)
Ütopyanın Sonu
Birleşik ordu, kent duvarlarının dibine kadar yaklaşmıştı: Bu durum bile Münsterlilerinin gözünü korkutmadı. Çünkü onlar Mathijs’in kehanetine inanıyorlardı; Mesih, 1534’te ikinci kez gelecek ve onları koruyacaktı. Özünde Mathijs bir üçkâğıtçı değildi: Kendi kehanetine inanacak denli aklını söylencenin buyruğuna vermişti. Beyaz bir ata bindi, Tanrı’dan korunma bekleyerek kentin surlarından çıktı ve birleşik ordu güçlerinin üzerine yürüdü. Münsterliler, kentin surlarından O’nu dikkatle izlemeye başladılar: Düşman askerlerinin O’nu parça parça ederek başını bir kazığa bağladıklarını gördüklerinde dehşet içinde irkildiler.
Mathijs’in hunharca katledilmesinden sonra yerine Leidenli Jan geçti: Anabaptistlerin Kralı Jan olarak adlandırıldı. Kentte kadın nüfusu, erkek nüfusuna göre çok fazlaydı. Erkeklerin istedikleri kadar kadın almalarını özendirerek cinsiyetler arasındaki dengesizliği gidermek istedi. Çokeşliliğe izin verilirken, ötesinde özendirilirken, zina ve fuhuş ölümle cezalandırılıyordu.
On dört aylık bir kuşatmadan sonar Münster düştü (Haziran 1535): Kente giren Katolik ve Lutherci askerler, görülmedik bir kıyım ve yıkım yaptı. Rothmann kaçtı; Kral Jan ve diğer iki Anabaptist yakalanarak tutsak edildi; bedenleri demir kafeslere konuldu ve ortalığı karıştırmayı düşünen herkese ibret olsun diye St. Lambert’s Kilisesi’nin kulesine asıldı.
Günümüzde Münster’i ziyaret edenler, Kilise’nin Çan Kulesi’nde asılı duran üç demir kafesi gördüklerinde 500 yıl öncesinin anılarını çağırıyorlar.
Münster kenti düştükten sonra Anabaptist başkaldırı azalarak da olsa birkaç yıl daha sürdü: Biraz da barışçı ilkeleri canlı tutarak başka adlar altında gizlenmeye çalıştılar.
Kent Meclisi, bu girişimin karşısında durmaya çalışır. Piskopos, paralı askerlerden oluşan bir güç toplar ve Meclis kararına karşın, kendisine yardım etmeleri önerisinde bulunur, fakat yurttaşlar, kitlesel bir eylemle, Meclisin geri adım atmasını sağlar.
Yeniden seçim yapılır: Knipperdolling belediye başkanlığına getirilir. Sebastian Franck’ın öğrencisi olan Knipperdolling, Anabaptizmin doğuşundan önce hocasıyla birlikte İsveç’e gider ve köktenci Reform yanlısı vaazlarda bulunmaları nedeniyle kralın emirleri doğrultusunda sınır dışı edilir. O ve Mattys, kentin tüm kontrolünü ellerine geçirir. O günden itibaren arka plana atılan Rothmann hareketin öncelikli teologu ve savunucusu olarak faaliyet yürütür.
Mattys, mal ortaklığı kararını yürürlüğe koyar ve para, mücevher ve değerli madenler dâhil tüm zenginliğin ortak fona aktarılması yönünde çağrıda bulunur. Bu öneriye itiraz eden Meclis, çok az bir farkla alınan bir tedbir uyarınca, kentteki köktenci vaizlerin sınır dışı edilmesi kararlaştırılır. Kentten kovulan köktenci vaizlere Sınır Kapısı’na dek kendilerine eşlik edilir; onlar kapıdan çıkar ancak duvarın etrafından dolaşarak diğer bir kapıdan kente yeniden giriş yaparlar. Kendilerini sevinç gösterileriyle karşılayan kiliselere sığınırlar ve ardından sahip oldukları kürsülerden Deccal’in kölelerini ifşa etmeye başlarlar.
Katolikler, Lutheryanlar ve kendilerinden belâyı uzak tutmak isteyen tarafsız insanlar, kentten kaçmaya başlarlar. Kaçışlar nedeniyle neredeyse yarı yarıya azalan nüfus, yeni gelen azizlerle eski sayıya ulaştı. Yeni Kudüs için yeni yurttaşlar kazanmaları gerekiyordu; Mattys, görevlendirdiği vaizleri Hollanda’ya ve Aşağı Almanya’ya gönderir. Mattys, tüm özel taşınabilir varlıkları talep eder ve kentten kaçanların mallarını el koyar. Manastırların ve kiliselerin yağmalanmasına göz yumar. Yiyecek dağıtımı kamunun elinde olduğundan tüm özel dükkânlar müsadere edilir ve dağıtım özgürce yapılır. Evler de kamu mülkiyetine geçer ve kapılarını gece gündüz açık tutmak koşuluyla, aileler bu evlerde yaşama olanağını bulurlar.
Hükümdar piskopos, yaptığı faaliyetlerin karşılığında çok az bir para almakla yetinir; doğal olarak fazla nüfuzu yoktur. Protestan asaleti bir Katolik efendiyi tahta oturtmakla asla ilgilenmez; Katolik asaleti çoğunlukla emperyalisttir ve imparatorluk yıllarca Münster’in idaresini ele geçirmek için uğraşmıştır.
Toplumsal devrim ilerledikçe, paralı askerlerden oluşan ordusuyla hükümdar piskopos, borç para vermeleri konusunda yanındaki yönetici ve asillerin gözlerini korkutmayı becermiş ve kente yatırım yapmaya çalışmıştır. İmparatorluk çökmek üzeredir ve Almanya’da, kendi aralarında kavga eden yetki alanları dışında, herhangi bir politik bütünlük mevcut değildir. Asker toplama konusunda feodaliteye özgü eski yöntemler işe yaramamaktadır ve prensler, paralı askerlerle, kendilerini tehdit altında hisseden asillerden devşirilen kadrolardan oluşan ordulara güvenmek zorundadırlar. Din ve imparatorluk arasındaki çelişki, ittifakların oluşmasını ve kalıcı kazanımlar durumuna gelmesini olanaksızlaştırmaktadır.
Anlaşılacağı gibi ancak Fransa ve Britanya gibi örgütlü olan bir devlet, Münster vb. kentleri hizaya sokabilir; başka yerlerdeki isyanları bastırmaları için yeterli gücü harekete geçirebilir.
Hükümdar Piskopos Franz von Waldek’in yardımına koşma konusunda oldukça yavaş davranmasına karşın yöneticiler, Vaftizsizcileri kendi bölgelerinde bastırmak konusunda istekli, davrandılar. Amsterdam’da belediye binasını ele geçirmeye çalışanların tümü idam edilir ve diğer yerlerdeki benzeri isyanlar da bastırılır. Bernt Rothmann’ın tüm Anabaptistlerin Münster’e gelmeleri konusunda yaptığı çağrıya uyan yığınlar kente akın eder. Çağrıya uyanlara yol üzerinde pusular kurulur; büyük bir bölümü yakalanıp öldürülür ya da mahkûm edilir. Kente deniz yoluyla gelmek isteyen üç bin erkek, kadın ve çocuk ele geçirilip Hollanda’ya geri gönderilir. Anabaptistlerin toplu olarak yakalanmasına karşın, kentin nüfusu çarpıcı biçimde artar. Yetişkin vaftizini reddedenlerin sınır dışı edilmesinden sonra yeni gelenler artık çoğunluktadır. Kentte kadın nüfus oranı önemli ölçüde yükselmiş durumdadır. Neredeyse kent nüfusunun üçte ikisini oluşturan kadınlar, sokaklarda ve meydanlarda çığlıklar atıp, dans ediyor ve şarkılar söylüyor, vecd hâlinde bir pentekosta uyanışı yaşıyorlardı...
Dini törenlerin önemli bir parçası olan ziyafetlerden birinde Mattys, bir rüya görür; rüyasına uyarak bir sonraki gün vecd hâlindeki bir grup mümine, hükümdar piskoposun ordusuna saldırmalarını ister. Jan Bockelson kısa sayılabilecek bir zaman diliminde iktidarı ele geçirir. Ona karşı eylemlerde bulunanlar tarafından seçilmiş olan yeni meclisi dağıtır. Kendi emrinde, İsrail’in on iki kabilesinin pirlerinden müteşekkil yeni bir kabinenin toplanmasını sağlar. Vatana ihanet ve zinadan öte her türlü suçu, kötü davranışı ve hatayı saldırı kabul eden yeni bir kanunname hazırlatır. Bu kanunnamenin uygulanması için gerekli polis kurumunun ve hukukun oluşturulmasıyla birlikte Bockelson, kabinesindeki bazı üyelerin karşı çıkmasına karşın, çokeşlilik önerisini getirir. Önde gelen kırk sekiz yurttaş başkaldırarak Bockelson’u mahkûm eder, fakat halk onu serbest bırakır ve kırk sekiz üye idam edilir. Birkaç idamdan sonra çokeşlilik yürürlüğe girer. Bunun sonucunda Bockelson on beş, Rothmann dokuz kadınla evlenir.
Bu dönemde Bockelson, Hesse’li Philip ve İmparator V. Charles’la görüşmelere başlar. İmparator, bu görüşme önerisine Rothmann’a özel bir elçi göndererek cevap verir. Bu görüşmeler gerçekleşmez. Kenti, zafer ziyafeti esnasında istila etmek için görevlendirilen güçlerin mağlup edilmesinin ardından Bockelson, kendisini Tanrı Halkının Kralı ve Yeni Siyon’un Hükümdarı ilân eder. O günden itibaren törenlerdeki yerini alır, üzerinde dünya hâkimiyetini simgeleyen bir taç bulunan ve iki kılıçla ortasından delinmiş altın elmayı eline alır; kendisini izleyen kılıçlı askerlerin önünde kraliyet cübbesiyle törene katılır.
Knipperdolling ruhani yönetici olarak atandığını düşünürken, Bockelson kendisine tüm dünyevi sorunlarla ilgilenen bir kral olması önerisinde bulunur. Bu isimler, bir rahip ve kral mesih olmak anlamında vahiysel Yahudiliğin Davud’u ve Melchizedek’idir. Bockelson bu öneriyi tam anlamıyla kavrayamaz ve Knipperdolling’i hapse atar, ancak onsuz hareket edemeyeceğini anlayınca onu serbest bırakır; kendisine törenlerin efendiliğini ve ikinci adamlık statüsünü verir.
Bockelson, 13 Ekim’de, halka katedral meydanında toplanmaları çağırısında bulunur; uyanıkken gördüğü halüsinasyonun izinde, kenti kuşatmaya hazırlanan askerleri dağıtmak için Hollanda’dan gelen hayali orduyu karşılar. Herkes toplandığında, onları, büyük mesiyanik ziyafete teşrif etmeleri için davette bulunur. Masaların dizili olduğu meydanda insanlar kahkahalar atıp dans ederek şarkılar söyler; kral, kraliçe ve meclis üyeleri kendilerine hizmet ederler. Ziyafet sona erdiğinde, kutsal komünyonda kutsanmış ekmek ve şarap dağıtılır.
Ardından Bockelson tahtından feragat ettiğini söyleyince Jan Dousentschuer o an Tanrı’yla iletişime geçerek bu feragatin geçersiz olduğunu söyler; bunun üzerine Bockelson halkın tezahüratı eşliğinde yeniden yağlanıp taç giyer.
Jan Bockelson, giderek dini oyunlar ve gösteriler yazan bir kişi durumuna yükselir. Münster komünü de onun tarafından yazılıp sahnelenen dini bir melodramdır. Sarayında düzenlenen törenlerde bir dizi gösteri tertiplediği kesindir: açık havada yapılan dini toplantılar, komünyon, mesiyanik ziyafetler ve oyunlar, devrimci durum kapsamında hâlâ Ortaçağ gizeminin izlerini taşır.
En önemli faaliyetlerinden birisi, insanları üretim komünizmi ile tanıştırmış olmasıdır. Cemaatin hayatı ile ilişkili olan lonca üyeleri ücretsiz çalışırlar ve ürettikleri ürünleri herkesin ihtiyacına göre serbestçe mal temin edebildiği emtia havuzuna teslim ederler. Görünen o ki Bockelson’un uyguladığı tüm program birkaç küçük itiraz dışında, sorunsuz bir seyir izler. Birkaç insan istifçilik, birkaç kadın ise çokeşliliğin çekici yönlerine karşı çıkma suçlarından idam edilir; kendi karısının bile başını kestirir.
Sonbahar ve Kış aylarında Waldek, para, müttefik ve paralı asker topla; kuşatma eskisine oranla daha da yoğunlaşmıştır artık. Yardım etmeleri için her yere elçiler gönderilir, ne var ki biri dışında hepsi yakalanıp idam edilir: Henry Graess ihanet ederek Anabaptist güçlerin rahatlatılması için belirlenen hareket noktalarını ifşa eder. Elçilerin çok azı geri döner. Münster’e gelen Graess teşhir edilip kafası kesilir.
İlkbahar’da kuşatma altındaki kent aç kalır. Haziran 1535’te kıtlık hüküm sürmeye başlar. Kraliçe Divara ve diğer birkaç isim dışında kadınlar, çocuklar ve yaşlılar kent dışına yollanırlar. Waldek bu insanları sınırlarından içeri sokmayı kabullenmez; kendilerini kuşatan duvarlarla ordu arasına sıkışan halkın önemli bir bölümü ölür. Uygulanan bu olağandışı vahşetin müsebbibi, Waldek’in tavsiyede bulunması amacıyla kendisine başvurduğu Köln başpiskoposudur.
Yaz boyunca ayakta kalmayı başaran Münster’den Hans Eck ve Henry Gresbeck adında iki kişi, iki muhafızın piskoposa ihanet etmeleri sayesinde, kentten kaçar. Bir gün süren acımasız savaşın ardından Münster düşer ve işgal ordusu nüfusun önemli bir bölümünü kıyımdan geçirir.
Bockelson, Knipperdolling ve başdanışmanı Bernard Krechting yakalanır. Rothmann gözden kaybolur ve ölü ya da diri bir daha bulunamaz. Altı ay boyunca üç lider ülke genelinde kafesler içinde halka teşhir edilir. Bir süre sonra Münster’e geri getirilirler, yargılanıp mahkûm edilirler ve işkence edilerek öldürülürler. Sonrasında bedenleri tekrar kafeslere konur ve Aziz Lambert Kilisesi’nin kulesinden aşağı sarkıtılırlar. Zaman içinde yenilenen kafesler bu hâlde kulenin yeniden inşa edileceği XIX. yüzyıla dek asılı kalırlar. Sonuçta en azından Batı medeniyetinde, Rus Devrimi’ne dek düzenli bir devlet yapısına sahip tek komünist cumhuriyet böylelikle son bulur.
Yazarlar
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKRus cinleri imana nasıl hizmet etti? Tuhaf bir Soğuk Savaş hikâyesi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBölgede Trump operasyonu sürüyor 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANMahkemeye düşmüş siyaset 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYenilikçi bir İslam düşünürü Gannuşi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU3809 sayfa ve temel çelişki 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEAhtapotun kolları 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları












































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
5.02.2016
28.11.2016
23.11.2016
16.11.2016
12.11.2016
4.01.2016
1.01.2016
12.08.2016
4.02.2016
29.07.2016