Hakan AKSAY
Aslında derdim, bugün Türkiye'de bir liderin sahip olması gereken üç özelliği basitçe ve kısaca dile getirmek.
Eğer bu amaçla yazılan yazı için yukarıdaki başlığı spekülatif bulduysanız, bu bayramlık beni affedin. "Liderin üç özelliği ve seks" gibi çekici ama yanıltıcı bir başlık değil bu. Sonuçta yazı, başlıktaki soruya cevap vermeyi amaçlıyor.
31 Mart seçimleri üzerine çok yorum yapıldı, yapılıyor. Bazıları yine yandaşlık üzerinden durumu idare etme çabası olduğu için kıymetsiz. Ama çok yararlı ve zihin açıcı analizler de var (bu arada son Oksijen Gazetesi'nin önemli bölümü bu tür yazılardan oluşuyor).
Ben burada yalnızca seçim sonuçlarını belirleyen ana unsurlardan birinin, toplumun bıkkınlığı ve mevcut birçok siyasi liderin bazı olumsuz özelliklerinden (nihayet) bunalmaya başladığı olduğunu vurgulamakla yetineceğim.
Gelelim şu üç özelliğe.
Özeleştiri yapmak en zor iş
Sadece siyasiler değil toplumdaki neredeyse tüm bireyler özür dilemeyi zayıflık sayıyor. Yaptığının yanlış olduğunu kabul etmek, bir zaaf gibi algılanıyor.
Önündekinin ayağına basıyorsun, ama basmamış gibi davranıyorsun, öteki yana bakıyorsun. "Pardon" demek bile zor. Çünkü bu ülkede "pardon çıkalı eşekler çoğaldı" gibi bir deyiş bile uydurulup yaygınlaştırılmış durumda.
Neyse, biz siyasilere odaklanalım.
Son yıllarda AKP'den ayrılan Gelecek ve DEVA partilerinin ne kadar büyüyebileceği üzerine çok tahmin dile getirildi. Her ikisinin de parlak yanları var gibiydi. Ne var ki, bunlar (özellikle de liderleri) yakın geçmişin ve onun günahlarının birer parçasıydı.
Ama burada yapılacak sağlam özeleştiriler bu partilerin yelkenlerini şişirebilirdi. Olmadı. Özeleştiri yapmaya dilleri dönmedi. Hatta bir ara bunlardan birinin önderi, 2015'in karanlık aylarıyla ilgili olarak "Terörle mücadele defterleri açılırsa birçok insan, insan yüzüne çıkamaz" dedi. Merakla devamını bekledik. Nafile!
Son seçimler bu gibi partilerin varlıklarıyla yoklukları arasında çok büyük fark olmadığını daha net gösterdi.
Bir diğer lider, Meral Akşener, MHP içinden çıkarak yeni bir partiyle başarılı adımlar atmaya başladı. Kimileri onun 90'lı yıllardaki icraatlarını ısrarla hatırlatsa da, siyasi konjonktürün değişme ihtimalinin, ona bir şans verilmesini gerektirdiğini düşünenler az değildi. Onun için 90'lara pek değinilmeden çıkılan yolda merkez sağda yeni ve güçlü bir oluşum beklendi. Maalesef olmadı. Ortaya çıkan, daha çok, yeni bir MHP'yi andırıyordu.
Tartışmalı "Altılı Masa" süreci ve daha sonra da yerel seçimlerdeki keskin iniş çıkışları, "hür ve müstakil GICIKLIK (!) siyaseti" çizgisi, Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu'na iktidardan bile daha ağır suçlamalarla ilerlenmeye çalışılması, bu partiyi ve liderini derin bir çıkmaza sürükledi.
Ve elbette İYİ Parti'de ne şimdiki durumla ilgili bir özeleştiri yapılıyor, ne de bir veya birkaç adım önceki gelişmelerle ilgili. Ve muhtemelen olmayacak da.
Peki, CHP bu özeleştiriyi yaptı mı? Bu soruya gönül rahatlığıyla evet demek zor. Ancak yaşanan kongre süreci ve Mayıs seçimlerinin kaybedilmesinde en büyük sorumlu olarak görülen liderin koltuktan indirilmesi, kuşkusuz bu alanda bir ileri adım olarak algılandı.
Türkiye bu sıkıntılı durumu değiştirmek zorunda. İnsanların özür dilemesi, siyasilerin ve bu arada liderlerin özeleştiri yapması aslında onların güçsüzlüğünü değil gücünü gösterir. Toplum bunu (eğer içtenlikle ve anlaşılır biçimde yapılabilirse) hissedecek, karşılığını samimiyetle verecektir.
Kimsenin "yeryüzü Tanrılarına" ihtiyacı yok. Hepimizin etten kemikten, bazen hata yapan ama hatasını kabul ederek düzelten, bunun üzerinden yeni ve daha etkili adımlar atabilen liderlere ihtiyacı var.
Tahminim, bunu anlayan siyasi yöneticilerin önümüzdeki dönemde seçmenlerle daha çok kaynaşacağı ve popülaritesini arttıracağı yolunda.
Yandaşlık, aklar ve karalar
Kutuplaşma üzerinden yaşanan gerginlikler, ülkemizin en önemli sorunlardan biri.
AK Parti iktidarının büyük bölümü, karşıtlık ve düşmanlık kaynaklarının keşfedilmesi ve bunlar üzerinden toplumun kutuplaştırılması ile geçti. Sonuçta çoğunluğu oluşturan ve AKP'nin kendisini tepesine yerleştirdiği toplumsal gruplar, kendilerinden daha zayıf ve dezavantajlı olan diğerlerine karşıtlık yoluyla lider Erdoğan'ın arkasından yürüdü.
Bu durum giderek herkesin siyasete, hatta hayata "aklar ve karalar" üzerinden bakması gibi hastalıklı bir sonuç yarattı.
AKP'nin karşısında olanlar da tıpkı onun gibi "kutuplaştırıcı" bir üslup kullanıyordu. Herkes bir şeylerin "AK"ıydı ve karşısında olduğunu düşündüğü "KARALAR"a yönelik acımasız bir mücadele veriyordu.
Böyle bir renksiz hayat içinde en ufak şeyler (giysiler, tavırlar, bıyıklar, hatta kimi kelimeler) kimin nerede durduğunu gösterir gibiydi ve herkes kendisi gibi olmayanın yok olmasını istiyordu.
Bu arada hemen herkes kendi liderliğinin "yandaşı" haline dönüştü. "Kol kırılsa bile yen içinde kalmalıydı".
Bu "kutuplaş(tır)ma virüsü" öylesine yayıldı ki, karşıt grupların kendi içine bile sıçradı.
Bakın her iki cephedeki son dönemin tartışmalarına.
Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum'un uyarıları AKP'li bir dizi isimden tepki aldı. Şimdi kimin "daha AK" olduğu üzerine şiddetli bir polemik sürüyor.
Diğer yandan son günlerde CHP eski lideri Kemal Kılıçdaroğlu ve gazeteci Uğur Dündar arasında oldukça sert bir tartışma başladı. Her ikisi ve geçmişleri üzerine çok şey söylenebilir. Ama şart değil. Benim dikkat ettiğim konu başka: Sosyal medyada gösterilen tepkilerin herhalde yüzde 90'ı ya Kılıçdaroğlu'nu ya da Dündar'ı tümüyle savunup karşı tarafı berhava etmekle meşgul. Yani bu iki isimden birisi mutlak "AK", diğeri "KARA" olmak zorunda.
Hayatımızda "GRİ" kalmadı, imdat!
Liderler ve lider adayları açısından, kendi AK'larının peşinde koşup karşıtlarını KARA ilan etmek en kolayı gibi.
Ancak Türkiye bundan yoruldu, bıkmaya başladı. Bu seçimler bunun işaretleriyle dolu.
Artık liderler "algılardaki AKLAR ve KARALAR"ın aslında bir arada yaşamak zorunda olduğu üzerinden kucaklayıcı bir tavır sergilemeli.
Bu asla "belkemiği eksikliği" anlamına gelmiyor. Sadece acımasız polemikler yerine kucaklayıcı diyalogların artmasını gerektiriyor.
İyi yürekli olmak...
Şimdi size saçma gelebilir. Siyasette böyle kriterler olmaz diyenleriniz çıkabilir. Ama ben çocukluk masallarından bu günlere kadar hayata (ve tabii ki onun içinde yer alan siyasete de) iyilerin ve kötülerin mücadelesi olarak bakarım.
Elbette "hiçbir insan günde 24 saat iyi/kötü olmaz" ve hayatın kendisi gibi insanlar da karmaşıktır. Ancak sağlam etik ilkelerine sahip olanların olumlu karar ve davranışları, olumsuzlardan çok daha fazladır.
Bundan neredeyse yarım yüzyıl kadar önce kendimce keşfettiğim sosyalizmin, siyaset ve ideolojinin dışında bir tür "iyi, dürüst ve adaletli olma kılavuzu" olduğunu düşünüyordum.
Sonradan benim gibi sosyalist olanlar arasında birçok kötü, çıkarcı, sinsi insan gördüm. Hem sosyalistliğimin ilk yıllarında Türkiye'de, hem de 80 darbesi sonrası gittiğim "yeryüzü cenneti" Sovyetler Birliği'nde.
İlk başlarda, rastladığım her kötülüğü "kuralları bozmayan istisnalar" olarak yorumlamayı tercih ettim. Ama sonra bu istisnaların haddinden fazla olduğunu gördükçe gözlerim açılmaya başladı.
Bu arada "düşman saflarda", yani "kapitalistler", sağcılar, dindarlar, milliyetçiler arasında tertemiz ve ahlaklı insanlar olduğunu kendime itiraf edecek bilince ulaştığımda iş daha da karmaşıklaştı.
Falanist ya da filanist olmakla otomatik olarak iyi veya kötü olunmuyordu.
Elbette siyasetin, ideolojinin önemsiz olduğunu düşünmüyorum. Ama onunla her şey bitmiyor. Ben bunu Lenin ve Stalin'den Brejnev'e, Gorbaçov'a, Yeltsin'e ve Putin'e kadar farklı liderler üzerinden yıllarca inceledim ve yaşadım.
Türkiye'nin başındaki kişinin yalancı, sahtekar, dolandırıcı, vicdansız olmasını istemem.
Siyasette tartışmaya alıştığımız çok sayıda konu bir yana, son derece önemli bir mesele de, liderin ahlaklı olmasıdır. Vicdan ve onur sahibi olmasıdır.
Maalesef Türkiye'de aynı anda hem akıllı hem de ahlaklı olmak, seyrek rastlanan bir durum. Ya ahlaklı ve "saf" (başka bir kelime kullanmayayım şimdi bayram günü) oluyorsun, ya da ahlaksız ve akıllı (aslında akıllı değil kurnaz demek gerek)...
Liderlerimizin bu iki olumlu özelliği aynı anda taşıması benim en büyük dileklerimden biri.
Ve sonuç olarak, bu saydığım üç özelliğe kim sahipse ya da kim bu açılardan daha güçlü, samimi ve inandırıcı ise onun Türkiye'nin bir sonraki lideri olma potansiyelinin daha fazla olduğunu düşünmek istiyorum.
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları






















































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
1.08.2025
17.07.2025
26.06.2025
22.06.2025
11.05.2025
10.05.2025
13.04.2025
29.03.2025
20.03.2025
6.03.2025