Hilâl KAPLAN
Bayramın ilk günü ulusalcı bir arkadaşım ("Benim ulusalcı arkadaşlarım da var") sağolsun mesaj göndermiş. Aynı gün iki bayramı kutladığımıza dikkat çekip "temel değerlerimizden taviz vermeden onurlu ve başı dik durmak dileğiyle" diye devam eden bir mesaj. Kendisiyle taviz vermeyeceğimiz "temel değerlerimiz" üzerinde pek ortaklaşamasak da bu çifte bayram tebriğini tebessümle karşıladım.
Ramazan Bayramı'nın Zafer Bayramı'na denk gelmesi sebebiyle "çifte bayram" konulu pek çok manşet atıldı, köşeler donatıldı. Mezkûr "çifte bayram" halinin sadece medyada değil halkta da büyük karşılık bulduğunu genelde orta Anadolu'lu, Türk ve mütedeyyin insanlardan müteşekkil akrabalarımızı ziyaret ederken de müşahede ettim. Tabii özellikle mütedeyyin çevreler için bu Zafer Bayramı'nın "çifte bayram" oluşu kronolojik bir kesişmeden ibaret değil. Zafer Bayramı'nı normalde coşkuyla kutlamayacak halk kitleleri için geçtiğimiz Zafer Bayramı'nı esas anlamlı kılan Abdullah Gül'ün eşi başörtülü olduğu için Cumhurbaşkanlığı ve dolayısıyla Başkomutanlık makamına gelmemesi amacıyla binbir takla atanların sonunda "acı gerçek"le yüzleşmeleri oldu.
Işık Koşaner ve arkadaşlarının istifası "Vakayı Hayriye" diye adlandırılmıştı ama kısa sürede bunca hayırlı olayı birarada göreceğimizi beklemiyordum doğrusu. Başbakan'ın YAŞ'ı baştaki koltukta yalnız oturarak yönetmesi, 27 Nisan e-muhtırasının Genelkurmay'ın internet sitesinden kaldırılması, Genelkurmay'ın Işık Koşaner'in itiraf ettiği "kepazelik"lerden biri olan er Cüneyt Kızılarslan'ın katlini açıkça üstlenmesi ve en son Zafer Bayramı tebriklerini Genelkurmay Başkanı'nın değil, Cumhurbaşkanı'nın kabul etmesi...
Bu çoğunlukla sembolik ama önemli gelişmeler vesilesiyle mütedeyyin çevrelerin yüzleşmesi icabet eden "acı gerçek" ise aslında zihniyet itibariyle gayet militarizme kaymaya elverişli bir zemine sahip olmamız sanırım. Bazı yorumlara bakıyorum da sanki esas dert ordunun devlet işlerinden el çekmesi değil de ordunun din işlerine mesafeli durmasıymış gibi bir sonuç çıkıyor ortaya. Bacak kadar halimizle askerî disiplin içinde and içerek güne başladığımız ilkokuldan itibaren eli silahlıların bize yol göstermesini öylesine içselleştirdik ki Genelkurmay Başkanı namaz kıldığı takdirde "Ordu-millet elele" sloganı atabilecek potansiyele sahip olmamız beni hiç şaşırtmıyor ama kaygılandırıyor.
Bir Müslümanın toplumun herhangi katmanındaki birisinin (evhanımı veya Genelkurmay Başkanı fark etmez) namaz kılmasını önemesemesi elbette doğaldır. Kişinin Allah'la kurduğu irtibatın sağlam olduğunu hissetmemiz, insanla ve vazifesiyle kurduğu irtibatın da sağlam olacağına dair hissiyatımızı pekiştirir. Bu minvalde bir Müslüman olarak benim namaz kılan bir Genelkurmay Başkanı olmasını arzu etmemle, namaz kılan bir Devlet Su İşleri Müdürü olmasını arzu etmem arasında bir fark yok. Ancak namaz kılan bir Genelkurmay Başkanı'na benim yüklediğim anlamdan çok daha fazlasını yükleyen Müslümanlar çoğunlukta sanırım.
Ordunun demokratik hiyerarşi içerisinde yerini bildiği bir sistem inşa edilmesi hedefleniyorsa, Genelkurmay Başkanı'nın ne yapıp yapmadığına bu kadar önem atfetmeyi bir kenara bırakmak gerektiği kanaatindeyim. Üstelik Genelkurmay Başkanı namaz kıldığı takdirde ordunun siyasalın merkezindeki konumundan hiç rahatsızlık duyulmayacağını ima eden bu anlayışı aşamadığımız sürece İç Hizmet Kanunu'nun 35. Maddesi'nin kaldırılması hukukî bir ayrıntı olarak kalacaktır. Unutmayalım ki kanunları var eden onların yazılı olduğu metinler kadar, o kanunda cisimleşen zihniyetin toplumda da makes bulmasıdır . Örneğin "Şapka Kanunu" hâlâ geçerli ama halka "geçmiyor". Dolayısıyla orduya yüklenen "yücelik" vurgusunun sorgulanması şart.
Bu yücelik vurgusuna uygun olarak "Ordu-millet el ele" denilen her dönemde aslında ordu milletin elinden tutmuyordu, bilakis sopasıyla başında dikiliyordu. Çünkü güç sahibi olan eli silahlılar denetlenemez. Denetimsiz güç kibre, kibirse zorbalığa ve zulme yol açar. (Mekke'yi fetheden Hz. Peygamber'in neden deve üzerinde iki büklüm tevbe ettiğini hatırlamakta fayda var...)
Bu yüzden ordu bizim gözbebeğimiz değildir. Eğer illa gözbebeği metaforu aşındırılacaksa, millet ordunun gözbebeği olmalıdır. Çünkü ordu-millet ilişkisinde "göz bebeği" kadar savunmasız ve korunmaya muhtaç olan bir taraf varsa o da millettir, ordu değil. Milleti korumaksa zaten ordunun varlık sebebi olduğundan, bu vazifeyi yerine getirmesi ayrıca bir lütuf değil, işinin gereğidir. Ancak mantık silsilesi bir kere orduyu kayıtsız şartsız yüceleştiren bir noktadan başlatılınca, "milleti korumak" adı altında gizli hükmetme arzusunu "tarihi ve doğal bir görev" olarak gören başbuğların ve bu göreve koşan erlerin olması kaçınılmaz hale gelir.
En başta Müslümanların mezkûr orduperest bakış açısını sorgulaması "her şeyi yerli yerine koymamız" icab eden adalet anlayışımızın gereğidir. Orduya ve mensuplarına hak ettiklerinden daha fazlasını yüklediğimiz takdirde, onların da yerini bilmemelerine karşı çıkmak hakkımız kalmaz.
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- Her şey güzel olur tabii!
17.06.2019 - Mazlum Başbakanım
27.05.2019 - Sağa sola T.C. yazmakla olsaydı...
6.05.2019 - Kılıçdaroğlu’na YPG için ‘terörist’ dedirttik
1.05.2019 - Havalimanı canavarı, metrobüs sapığı ve diğerleri
29.04.2019 - Papa ve 1915
24.04.2019 - Mundar seçim!
16.04.2019 - Assange’a karakol, Dündar’a saraylar
15.04.2019 - Akdeniz’den geliyorlar
12.04.2019 - Belediyelerde yeni dönem: Koalisyon yönetimi
8.02.2019
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
Ad Soyad Giriniz...
insan nerede mi başlar? insanın diğer canlılardan üstün olduğunu nereden çıkarıyorsun? Bu konu mantık düzleminde çözülemez?! Zira mantık tartışıyoruz dediğiniz yerde ideolojiniz konuşuyor.İdeolojiniz ne derse o olsun... kolay gelsin...
Umit Erdal
Çok zorlama bir yorum yapıyor yazar. Seküler felsefeyi zorlayıcı sorular sorduğunu düşünüyor; fakat bunların hepsi çok rahatlıkla seküler mantık içinde dahi yanıtlanan sorular.
Ad Soyad Giriniz...
insan nerede mi başlar? insanın diğer canlılardan üstün olduğunu nereden çıkarıyorsun? Bu konu mantık düzleminde çözülemez?! Zira mantık tartışıyoruz dediğiniz yerde ideolojiniz konuşuyor.İdeolojiniz ne derse o olsun... kolay gelsin...
Umit Erdal
Çok zorlama bir yorum yapıyor yazar. Seküler felsefeyi zorlayıcı sorular sorduğunu düşünüyor; fakat bunların hepsi çok rahatlıkla seküler mantık içinde dahi yanıtlanan sorular.