Hilâl KAPLAN

Gülen'in bize öğrettiği ders
10.09.2014
1564

 Yakın bir arkadaşımdan dinledim. İki yıl önce, akademik bir kadro için eleman arayan Gülenci bir dostu kendisini arar. 'Falancayı tanıyormuşsun, nasıl birisidir?' diye fikrini sorar. Arkadaşım da bildiği kadarıyla dürüst, çalışkan ve beyefendi birisi olduğunu söyler.

Bu sefer Gülenci 'Tamam ama bizden mi?' diye sorar. Arkadaşım 'Herhalde dindar biri mi diye soruyor' diye düşünerek, 'Evet' der; 'Namazında niyazında bir çocuktur'.

Gülenci ısrar eder: 'Anladım da bizden mi?' Arkadaşım esas sorunun 'Gülencilerden mi, değil mi?' olduğunu anlayınca, kendisini de cemaatten sanan kişiyi kibarca tersler ve telefonu kapatır.

Tahmin ediyorum ki bu örnek, geçtiğimiz seneler içinde belki binlerce benzer şekilde tezahür etmiş ve her seferinde 'sû-i misâl, emsâl olmaz' denilerek geçiştirilmiştir. Geçiştire geçiştire geldiğimiz nokta ortada. Bu noktadan çıkarılması gereken dersler, alınması gereken ibretler olduğu da.

Farklı cemaatlerden oluşan (laikler, dindarlar, Aleviler, Kürtler, vb.) bir topluluk olduğumuz ama toplum olamadığımız tezi bir tarafıyla doğru. Ancak diğer yanıyla, 'cemaat aidiyetinin belirleyici olmadığı bir 'toplum' gerçekten var mı?' sorusu da üzerinde düşünmeye değer. Bence esas sorunu cemaatler içinden birbirimize bakmamızdan çok, birbirimize nasıl baktığımız oluşturuyor.

Yeri gelmişken belirteyim, toplumun geçtiğimiz yıllara nisbetle daha fazla kutuplaştığı argümanına katılmıyorum. Zira geçtiğimiz yüzyıl boyunca konuşulmayan, üstü örtülen, yok sayılan farklılıklar son 20 yılda artan bir biçimde kamusal alanda görünür hale geliyor. Bastırılmış olan geri dönüyor ve bu alanda bir tür 'söyleme kışkırtma' yaşanıyor. Ki suyun mecrasında akmasını sağlayacak olan da sağlıklı olan da böylesi.

Kutuplaşma çerçevesinde pek de gündeme getirilmeyen bir örnek olarak Amerikan toplumunun Ferguson olayları çerçevesinde gösterdiği bazı reflekslere bakın mesela. Beyaz polis, siyahî bir genci öldürüyor. Öldürülen genç için protesto gösterileri doğal olarak yapılıyor. Ama aynı zamanda genci vuran polis memuruna destek için de yürüyüşler düzenleniyor ve hatta bağış toplanıyor! Memura destek verenlerin büyük çoğunluğunun beyaz olduğunu söylemeye gerek var mı, bilmem...

Ayrıca kutuplaşmadan en çok şikâyet edenlerin yıllarca topluma 'Şeriatçılar bizi kesecek', 'Kürtler bizi bölecek', 'Aleviler dini ifsad edecek' propagandasını yapan çevreler olması da bu şikâyetin haklı bir tesbitten çok bir temenni olduğunu düşündürtüyor.

Konumuza geri dönersek, 'yeni Türkiye'nin içini nasıl dolduracağımızın tartışıldığı bugünlerde, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın da Başbakan Davutoğlu'nun da sıklıkla dillendirdiği 'emaneti ehline verme' çağrısına icabet etmek gerekiyor.

Tüm bunları bana düşündürten başat örneklerden birisi Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulu seçimlerinde yarışacak olan 'Yargıda Birlik Platformu' oldu. Bu platform, yargıda Gülencilerin kurduğu tekele karşı farklı kesimlerden (sosyal demokrat, Alevi, Sünni, milliyetçi, dindar, vb.) hukukçuların biraraya gelmesiyle oluştu.

Kuruluş bildirgeleri şöyle açılıyor: 'Türkiye'de yargı, son 150 yıldır ADALETİN MERCİİ değil, DEVLET İÇİNDEKİ etkin güçlerin itişme zemini olmuştur. Tabiri caizse; yargı üzerinden güç gösterisi ve bilek güreşi yapılmıştır. Bu kısır döngüyü bozmanın zamanı gelmiştir.'

İsim vermeden de Gülencilerin yargıdaki tahakkümünün feci sonuçlarından bahsedilen bildirgede platformun çıkış noktası da Mevlana'nın zulüm tanımı çerçevesinde 'Hak etmeyenlerin, hak etmedikleri yerde oturmaları'na karşı çıkmak olarak özetlenmiş.

Yargıda Birlik Platformu, 'yeni Türkiye'yi nasıl inşa edeceğimize ilişkin bize esaslı bir çağrı yapıyor. Hâkim ve savcılarımız kadar, bizlerin de kulak vereceğini umuyorum.

Bilgi için: http://www.yargidabirlik.org/

 
Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar