Mehmet TIRAŞ

KUTSAL GECE
12.01.2014
2349

 Okurken insanlığımdan utandığım ve elimden bırakmadan  etkilendiğim üzerinde konuşulması tartışılması hatta beyaz perdeye aktarılması gereken bir romandan bahsedeceğim..

İslam ülkelerinde kadınların bilinen bir hikayesidir  aslında ama bu roman biraz daha farklı, dramatik,ilkel insanlığa sığmayan  İslam ülkelerinden birinde geçen  kadın hikayesini anlatıyor ..

İlk önce Romanın yazarını, yayın evini ve çevirmenini tanıtalım ondana sonra kitabın öyküsüne gireriz..

Kitabı Kırmızıkedi yayın evi yayınlamış  yazının başlık konusu yaptığım gibi kitabın adı  “Kutsal Gece” yazarı ise Tahar ben Jelloun,çevirmeni ise F.Gönül Akgermen..

Ben çevirmenlere ayrı bir değer veren birisiyim yazar kadar önem veririm, bir kitabın çevirmenidir o kitaba edebi tadı veren..Nasıl yazarların kitaplarına editörler okunacak bir duruma getiriyorsa,çevirmenlerinde böyle bir ayrıcalıklı özellikleri vardır,bu romanın çevirmenine de hakkını teslim etmeliyiz.

Romana geçelim Romanın hikayesi Fas’ta geçiyor konusu ise her Müslüman ülkelerde kadınların nasıl o toplumların namusu ahlakı oluyor ama yönetimde,temsilde üretimde,sosyal hayattan koparılıyor ve ekonomik pay sahibi olmuyorlarsa, bu romanda da kadınlar erkeklerin arkasında gelen değil bedenlerine ve gönüllerine bile sahip olamadıkları gibi, babadan kalan mirasa da sahip olamıyorlar,cinselliğinin ve aşklarının bedelini  de çok ağır ödüyorlar bu romanda da bunları  okuyoruz.

Fas’ta kız çocukları  babadan kalan mirasa sahip olamıyorlar,Fas’ta erkek çocuğu babası olamamak bir utançtır hatta bütün ailenin de utancı olarak algılanır ama toplumda gerçek suçlu kadındır erkek çocuğu doğuramadığı için..

Kadın çok istemesine rağmen  bir sürü kız verir ama erkek çocuğu veremez kocasına,adam da annesinden ve diğer kardeşlerinden  ne kadar nefret ediyorsa, çok sevdiği bir kızını erkek çocuğu gibi yetiştirmeye karar verir, mirasının bu çocuğuna kalmasını ister,sahte sünnet düğünü yapar  babası kızına,sahte erkek çocuğunu nefret ettiği amcasının  sara hastası bir kızıyla da evlendirir, yetişkin bir hal alınca.

Kız babasının istediği bir erkek gibi yaşamasını istemeyerek kabul eder, kendisini de öz olan cinsiyeti olan  bir kız gibi düşünceleri içinde git geller içinde karışık duygularının ve göğsüne sardığı kızlığını gizlemenin sargısı içinde sahte bir hayatın rolünü oynar.

Dışarıdan erkek ama kıyafetini altında  bir kadınlık duygularıyla hayata tutunmaya çalışır ama bunun nereye kadar gideceğini kendisi de bilmez.

Hasta babasının ölümüyle göğsünde sardığı bezi çıkartmasıyla kadınlık duygularıyla  kendisine gelir ve bir yol belirler ama nereye gideceğini de bilmez doğduğu topraklardan ve bölgeden ayrılıp başka bir yerlere büyük şehirlere giderek cinsiyetinin bilincinde özgür olarak cinselliğini yaşamak ister karşı cinsinle,ancak bunun yolu da  izini  kaybettirmekten geçer.

Terk etmeden önce kendisini çok seven babasının mezarına gider ve mezarı açar babasının kendine aldıkları erkek çocuk kıyafetlerinin  hepsini babasının kefeninin içine kor ve üstünü örterek mezarlıktan hızla ayrılır. Bir yerde babasının bu kıyafetlerle erkek gördüğü elbiseleri babasına teslim etmiş olur ve oyunun sonuna gelindiğini ve artık öz benliğini cinsiyetine döner  ve cinselliğini yaşamayı düşünür.

Hiç tanımadığı bir yoldan hızla ilerlerken yolu bir ormanın içine düşer karşısına sakallı kendisinden çok yaşlı bir adamla karşılaşır, adam kızım bu ormanda tek başına nereye gidiyorsun diye bir soru sorar ama o hiç cevap vermez,yüzüne de bakamaz adamın  yoluna devam eder, sakallı adam da  kızın peşine düşer,  adam adımlarını  hızlandırdıkça,kadınlık duyguları heyecanlandırır kızı, korkunun aksine  adamın kendisine tensel bir temas yapmasını ister yavaşalar ve adam bunu yakaladığı gibi ters bile çevirmeden kıza sahip olur, hiç yüzüne bakmadan adam çekip gider ama ilk defa yaşadığı cinselliği ve yüzünü görmediği adamdan, kadın olduğunu yaşar,elini bacaklarının arasına sürer ve bir kan lekesini görünce  işte ben kadınım diye sevinir, tecavüz edilmesi aklına bile gelmez.

Şehre vardığında  günlerdir yıkanmadığı için bir hamam gider, hamam bekçisi olan kilolu ‘oturaklı’ denilen bir kadınla tanışır, kadın buna sahip çıkar beraber kalalım der oturaklının evde görme özürlü din hocalığı yapan bir  kardeşi vardır  kendisi olmayınca yardımcısı olarak  bunu seçer,adı da ‘konsolos’ dur.

Hamamın bekçisi  oturaklı eve aldığı bu kadından gün geçtikçe rahatsız olur çünkü görme özürlü kardeşi bu kadına  beklenenden daha çok ilgi gösterir  çok nazik davranır,hatta duygusal bir yakınlık duyar kendine, kimsesiz  yardımcısı kızda bunun farkındadır.

Konsolos’a evde kitap okuması ve sohbet etmelerinden bu ilişki yakınlaşmaya dönüşür  ama kadın buna pek karşılık vermez mesafeli durur,konsolosun ablası kadınına olan kardeşinin ilgisini kıskanır, yarın kardeşimi bir randevu evine götüreceksin ve güzel kilolu olmayan bir kadın beğeneceksin onunla cinselliğini  yaşasın, der..

Konsolosun bakıcısı olan kadın oturaklının söylediklerini yerine getirir  ve kör adamın koluna girip randevu evine giderler, randevu evinde  iki kadın getirirler bakıcısı konsolosa,bu kadınları görme özürlüye anlatır ama görme özürlü boş ver onları dışarı çıkart,gel ve benim yanıma otur der bakıcısına elini bakıcınsın yüzüne sürer okşar, ellerini öper bakıcısının da karşılık vermesiyle orada,ateşli  bir seks yaşarlar ve çıkıp evlerine  gelirler.Artık konsolos ile bakıcısının ilişkisi bir yerde evlilik gibi sürer.

Kör adamın kilolu oturaklı ablası,kardeşiyle sahipsiz kadının yakınlaşmasının bir aşka dönüştüğünü hisseder ve bakıcı kadına sürekli hakaret eder hatta evden atmak ister ama kör adam buna müsaade etmez,ablasıyla aralarında çok sert tartışmalar geçer.

Oturaklı eve aldığı kardeşinin bakıcından  kurtulmak için bir yol arar ve bu kadının nereden geldiği kim olduğunun peşine düşer,izini sürer ve nefret ettiği amcasını bulur alıp eve getirir,kapıyı çalar oturaklı, bakıcı kadının kapıyı açmasıyla nefret ettiği amcasının karşısına dikilmesiyle bütün yaşadıkları gözünün önünde canlanır hiçbir şey diyemez oturaklı da kıs kıs güler,ne oldu bulamam mı sandın der amcası,bakıcı kadın bir an düşünür amcasına sen bekle ben eşyalarımı toplayıp geliyorum der, üst kata çıkar kör adamın çekmecesinde olan tabancayı alır dolu jarjorü de tabancaya takıp, alt kata inip kendisini götürmeye gelen amcasının bir  jarjör mermiyi  karnına boşlatır,polisler gelip kadını karakola götürürler.

Yargılama sonunda  mahkeme kadına yirmi yıl ceza verir, tabi cezası kesinleşene kadar kör adam her hafta ziyaretine gelir onu teselli eder,kendisini yalnız bırakmayacağını söyler her ziyaretinde de hediyeler getirir para verir.

Kör adamın bu kadını ziyaret etmesine, gardiyanlar bu kör neyi görüyor ki ziyarete geliyor derler halbuki körün de bir aşk duygusu olduğunu düşünemeyecek kadar aşk duyguları körelmiş  bir cahiller ordusudur bunlar. 

Böylesi sıkıntılar ve  sorunlar içerisinde tek başına hücresinde yaşayan, kadınlarla birlikte kalmayan ama kitap okumanın dışında, gözlerini bağlayarak körlüğün nasıl bir duygusunu  içselleştirmeye çalışır körlüğün nasıl bir duygu olduğunu anlamaya, bakıcısı olduğu ve aşığı olan kendine kadınlığını yaşatan vefakar kör adamı anlamaya çalışır.

Bir gece gardiyanlar gecenin  geç saatinde bütün mahkumların uyuduğu saatte kadını kaldırıp karanlık bir odaya götürürler, gözleri bağlı olduğu halde ama oda da bir ışık vardır bir masaya yatırıp bacaklarını açarlar kadının, bu işkence değil kadına yapılacak bir sünnet hareketidir, bu sünneti de kız kardeşleri yapar ceza evinde.

Kız kardeşleri  bugün cezaevindeysen fazlasıyla bunu  hak ediyorsun bizi mafettin, ailemizi yok ettin,mal varlıklarımız ortadan kaldırdın,şimdi biz bu deliği sonsuza dek tıkayacağız sana küçük bir sünnet yapacağız ama bu bir gösteri olmayacak,bu kez kesilecek olan bir parmak değil;hayır o küçük fazlalığı keseceğiz,iğne ve iplikle de bu deliğe kilit vuracağız.İstediğin kadar bağır kimse seni duymaz,senin ihanetinden sonra sevgili dinimizin değerlerini keşfettik.

Gömleğimi yırttılar ve bacaklarımı havaya kaldırıp,oraya alışık olan bir gardiyan duvardaki çengeli gösterdi, onlara ip buldu,ayrılmış bacaklarım iki yandan çekiliyordu..

Kardeşlerin en büyüğü ağzıma ıslak bir bez tıktı eldivenli elini gömleğimin altına koydu “küçük fazlalık” dediği şey ortaya çıkıncaya kadar vajinamın dudaklarını parmaklarıyla bastırdı,üstüne ilaç döktü,metal bir kutudan çıkardığı bir usturayı alkole batırdı ve bızırımı kesti.İçimden bir haykırış koparken kendimden geçtim ve sonra hücremde uyandım acılar içinde.

Kadın bu ilkel sünnet edilmesinden sonra fenalaşır ve gardiyanlar tarafından hastaneye kaldırılır, doktora olanların hepsini anlatır ve doktora yalvarırı iyi olana kadar hapishaneye göndermemsini ister,doktor için bu çok yadırganan   bir durum değildir ,kadınlara yapılan sünnet  olağan gibidir ama doktor kadına elinden gelen her türlü tıbbi yardımı yapar, hapishaneye de iyi olana kadar göndermez..

Kadın iyi olup hapishaneye dönünce imtihanlara girer ve ceza evinde memurluk görevi yapar, ceza evi yazışmalarını yapan en etkili memur olur,artık bir resmi kıyafeti vardır ama hala mahpustur, kadın kendini özgür hissedemez en çokta kadınlarla ilgilenir,kadınların havalanmaya çıkıp ta içer alınmalarında kadın olarak kendisi arar kadınları,ararken de kadınların  her tarafını yoklaması gerekir yoklarken mahkum kadınlar ,kendilerini arayan kadının elini alıp vajinalarının deliğine kadar götürürler, böylesi yapan çok kadın vardır cinselliğini kendisinin dışında bir elin dokunması bile şehvet duygularını yaşatır mahpus kadınlara, bazı kadınlar kendilerini sık sık arattırır, hatta arayan kadının parmaklarını acıttıracak kadar vajinasının içine sokar..

Böylesi süren bir süreçte artık görme özürlü konsolos ziyaretine gelmez aşığı kadına, bir mektup gönderir ablası olan  oturaklının öldüğünü, kendisinin de buralardan ayrılacağını söyler ve bir daha hiç ziyaretine gelmez yolun açık olsun,der..

Kadın bu mektupta oturaklı şişko kadının ölmesine üzülür ama en çokta kör aşığının kendisinden bir çocuk ve çocuklar istemesi aklına gelir, sünnet edilen kadınların çocuk doğuramayacağını ve benim sünnet edilmemi duymuş olmalı ki benden ayrıldı der kadın,onu unutmaya çalışır ama kör adamın kendine verdiği eğeri ve öğrettikleri aklından çıkmaz bir türlü.

Hele körlerin insanları nasıl tanıdıkları, koku duygularının nasıl etkili olduğu, insanın samimiyetini konuşmalarının ses tonundan çıkarttığı, bir insanın,üzgün ve sevinçli olduğunu yüzüne dokununca hissetmesi, bunların bir mucize olması aklına geldikçe görme özürlü aşığını ve kendine verdiği değeri unutamaz..

Cezası bitip d tahliye  olunca ilk önce aşığı görme özürlu din hocası konsolosu bulmaya çalışır,oturaklının ölmediğini kardeşiyle birlikte yaşadığı evi bulur bir sahil beldesinde otururlar,oturaklı baya yaşlanmıştır sesinden tanır.

Oturaklı kadını görünce sonunda geldin yavaş konuş Aziz uyanır der ama Aziz kadının aşığı görme özürlü adamdır,kadın Azizin kulağına eğilir uzun zamandır bir erkek yüzümü okşamadı, haydi parmaklarınızla bakın bana,yavaş yavaş avucunuzun içiyle bakın dedim,bana doğru eğildi ve şöyle dedi Aziz,sonunda geldiniz.Roman böyle bitiyor.

Bu romanı okuyunca insan insanlığından utanıyor ama İslam ülkelerinde kadınların kaderi birbirinden pek farklı olmadığını ve değişmediğini görüyorsunuz.

Bu Romanı mutlaka okumalarını tavsiye ederim okurlarıma.. körlerin aşkı görenlerden daha tutkulu olduğunu ve aşkın gözünün de kör olmadığını öğreneceksiniz.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar