Mensur Akgün
Size de olmuştur, ağzınızdan istemeden çıkan “yaşlanıyorum artık” lafına karşınızdaki estağfurullah diye cevap vermiştir. Belki kibarlığından, belki gerçekten genç gördüğünüzden yaşlılığı size yakıştıramamıştır. Ne de olsa günümüz dünyasında yaşlanmak önlenmesi gereken bir ayıptır, kimsenin yaşlanmaması gerekir. Bu yüzden de belli bir yaştan sonra yaşımızdan söz etmeyiz, yaş konusunu açmak istemeyiz. Yaşlanmayı önlemek, yaşlanıyormuş gibi görünememek için tedbir alırız.
Kremler, losyonlar kullanırız. Paramız varsa estetik cerrahiye ve yılan zehrine yatırırız. Bu yüzden de günümüzde yaşlılar daha az yaşlı görünür, sporun ve sağlık sisteminin gelişmesine, endüstrileşmesine paralel olarak gençlerle pek çok alanda yarışır. Yaşlanmamamızda tekstil endüstrisinin de katkısı büyük. Moda bizi hem yaşlanmamaya, hem de gençler gibi giyinmeye zorluyor. Bana kalırsa iyi de yapıyor. Zamanın akışına teslim olmaktansa onu kontrol etmeye çalışmak daha mantıklı.
Ama yaşlanmanın ayıp olması mantıklı değil. Yaşlanmak doğal bir süreç, direnseniz de sağlığınız yerindeyse sonuçta bir şekilde yaşlanıyorsunuz. Fauja Sing gibi 91 yaşında 2002 Londra Maratonu’nu 6 saat 45 dakikada koşsanız da fark etmiyor. 90 yaşında, hatta ondan çok daha önce yaşlı oluyorsunuz ve sayılıyorsunuz. Bazı şeyleri eskiden olduğu gibi yapamıyorsunuz, kulaklarınız daha az duyuyor, gözleriniz daha az görüyor, kaslarınız çok sıkı çalıştırsanız bile gevşiyor. Yüzünüzde kırışıklar, vücudunuzda yaşlılık belirtileri oluşuyor.
* * *
Genetik mühendisliğinde sismik bir sıçrama olmadığı sürece insanlar doğacaklar, büyüyecekler ve yaşlanacaklar. Bir şekilde de ölecekler. İsveçli Botanikçi Carl Lineaus’ün 1758’de Homo Sapiens adını verdiği türümüz binlerce yıllardır böyle var olmuş, görülebilir bir gelecekte de böyle var olacak. Yaşamın kalitesini arttırabilecek, yaşlanmayı yavaşlatabilecek, daha da uzun yaşayabilecek ama yaşadığı sürece de yaşlanacak.
Dolayısıyla yaşlı olmak, belli bir yaşı geçmek ayıp değil. Diğer yandan ayıp olmadığını anlatmak da hiç kolay değil. Alttan sürekli yeniler geliyor, kendisine her anlamda ve her alanda yer açmaya çalışıyor. Üstelik teknolojinin gelişmesi, ekonominin ziraat ve zanaattan endüstriye, sürekli yenilenen yüksek teknolojiye kayması yaşlanan üstündeki baskıyı arttırıyor. Toplumun ustaya, akil insana ihtiyacı kalmadı. Otorite ve itaat modelleri değişti.
Tarihi anlatıcıdan çok kitaplardan, bilgiyi aileden çok okullardan alıyoruz. Kaldı ki sistem de sürekli daha güçlüyü, daha kuvvetliyi tercih ediyor. Yaşlılık dünyanın pek çok yerinde aklın, bilginin, erdemin ifadesi olmaktan çıktı. Demokratik eşitlik ilkesi yaşlıların aleyhine çalışıyor. İlk isim kullanımı yaş farkını yaşlılar aleyhine ortadan kaldırıyor.
Kamusal alanda yaşa hürmet kullanılan abi, abla, dayı, amca gibi isim ekleri artık giderek daha az kullanılıyor. Kullananlar da zaten hürmetten, yüceltmekten ziyade aşağılamak, muhatabının önemini azaltmak için kullanıyor. Yaşlılara, yaşlananlara sürekli yaşlanmamaları gerektiği hatırlatılıyor.
Anthony Giddens’in Türkçeye de çevrilen kapsamlı ders kitabı Sosyoloji’de yaşlılığın ayrı bir inceleme kategorisi olarak ele alınması boşuna değil. Yaşınız ilerledikçe anlıyorsunuz ki yaşlılık üstüne yazılmış çok şey, yaşlılığı anlamaya, anlamlandırmaya çalışan çok teori var. Sosyologlar, antropologlar, iktisatçılar, tıpçılar yaşlılık üstüne önermelerde bulunmuş. Yaşlıların topluma yük olduğunu, yaşlanan nüfusun refah devletini tehdit ettiğini söylemiş.
Muhtemelen doğru da söylemişler ancak söyledikleri eksik kalmış. Her bilim dalı yaşlılığın hikayesini dışarıdan bakarak yazmaya çalışmış. Çok şey anlatılmışlar ama her soyutlamada olduğu gibi yaşlının hissini anlatının dışında bırakmışlar. Psikoloji ise hissi patoloji olarak görüp tedavi yöntemleri aramış.
Bana öyle geliyor ki bize yaşlılığı anlatacak romanlar, filmler lazım. Fakat Italo Svevo’nunki gibi geç yaşta genç kıza aşık olan, ya da Rober Haddeciyan’ınki gibi kaza geçirip yatmaya mahkum kalan yaşlıların romanları değil. Robert Redford ve Sissy Spacek’in oynadıkları Yaşlı Adam ve Silah gibi olağan dışı insanların, olağan dışı filmleri de değil.
Yaşlı insanların sıradan hikayeleri, kendilerini yaşlıyken nasıl hissettikleri gerek. Sanki biraz Diane Keaton’nın, Jane Fonda’nın, Candice Berger’in, Andy Garcia’nın oynadığı Book Club (Kitap Kulübü), Robert de Niro’nun alıp götürdüğü The Intern (Stajyer) gibi filmler. İnsanları güldürmek kadar düşünmeye, algılarıyla yüzleşmeye teşvik edenler.
* * *
60 yaş eşiğini geçmeme rağmen ben kendimi henüz yaşlı olarak görmediğim için yaşlıların ne hissettiklerini bilmiyorum. Bildiğim, hissetmemek için bakkala-markete bisikletle gittiğim, elimden geldiğince yürüdüğüm ve spor yaptığım. Gençler gibi olmasa da gençliğimdeki gibi giyindiğim, kadife ceketi bir türlü terk etmediğim. Aynaya baktığımda dökülen saçlarımı, beyazlayan sakallarımı görmemeye çalıştığım. Yetiştiremediğim, bitiremediğim işlerin peşinde sürekli bir vicdan azabıyla yaşamayı adet edindiğim.
Yaşlılık dendiğinde ise aklıma annemin son dönemleri, hastalığının hafızasını çok zorlamadığı zamanlarda anlattıkları geliyor. Aynaya baktığında kendini tanımakta zorlandığını söylediğini, saçları örgülü, Alman Lisesi üniformalı Altan’ı göremediğinden yakındığını anımsıyorum. Bir de adımı bile zor hatırlarken Lale Andersen’in Lilli Marlen şarkısını bana aksansız gibi gelen bir Almancayla söyleyebilmesini, aklının ve ruhunun 1940’lı yılların başında kalmış olmasını unutamıyorum.
Umarım birileri, mesela sözlü tarih konusunda muhteşem işler yapan Tarih Vakfı yaşlıların yaşlılık üstüne ne düşündükleri üstüne bir çalışma yapar da bireysel deneyimlerimiz ve utangaçça roman aralarına sıkıştırılmış yaşlılık anlatıları dışında elimizde derli toplu bir veri olur. Yaşlanmakta olanlar doğum günlerinde sanki pazarda satılıyormuş da iradi bir tercihle sahip oluyormuşçasına “yaş aldım” demekten kurtulur. Yaşın itibarı az da olsa iade edilir, en azından yaşlanmanın sıradan bir şey olduğu anlaşılır. Tabii okunursa ve önemsenirse. İyi ve keyifli bir tatil günü dileğiyle…
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları

































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
18.12.2025
7.12.2025
3.12.2025
12.11.2025
5.11.2025
2.11.2025
29.10.2025
26.10.2025
22.10.2025
19.10.2025