Mümtazer TÜRKÖNE
İçerden bakarak görmeleri imkânsız: Kürt sorununun artık çözüldüğünü, geride giderek daha fazla iyot gibi açığa çıkan “PKK sorunu”nun kaldığını, bizâtihî kendilerinin büyük bir soruna dönüştüğünü en çok da PKK’lılar anlamakta zorluk çekiyorlar.
Medyaya “PKK Cizre’de özerklik ilan etti” şeklinde yansıyan hadisenin arkasında yer alan zihin dünyası bu zorluğa işaret ediyor. Murat Karayılan, “Şehirleri değil mahalleleri ele geçirin” diye talimat vermiş. “Özerklik” ve “bağımsızlık” hayalleri ile büyüyen nesiller, hâlâ Soğuk Savaş döneminde ve 70’li yıllarda yaşayan örgüt şeflerinin “kurtarılmış bölge”yi kastettiğini nerden bilsinler? Üniformalı resmî geçitler, “özerklik” lafı geçen basın açıklamaları bu yanlış anlamanın eseri olmalı. Hedef aslında Cizre’nin iki mahallesi imiş. Basın açıklamasında yer alan “Kürt halkı bu alanlarda yaşayacak ve toplumu yeniden inşa edecektir” cümlesinde “Kürt halkı” yerine “PKK”yı yerleştirdiğiniz takdirde gizli kapaklı bütün hazırlıklar, planlar ve amaç ayân-beyân anlaşılıyor. “Toplum”u inşa edecek “Kürt halkı”nı temsil eden PKK demek ki toplumdan, yani Kürtlerden ayrışıyor.
Kaynayan kazanın içinde Kürt sorununun içine geçmiş iken barış süreci, PKK sorununun -hep üste çıktığına göre- zeytinyağı gibi açığa çıkmasını sağladı. PKK bir örgüt. Kimliği, kişiliği, ideolojisi, siyaset yapma biçimi ve hiç vazgeçemediği şiddet araçları var; örgüt mantığına uygun olarak örgütsel çıkarları peşinde koşuyor. “Kürtlerle örgütün çıkarları birbiriyle çelişirse hangisi öncelik taşır?” sorusuna tereddütsüz bütün PKK’lılar “Örgüt olmadan Kürtler var olamaz” cevabını verecektir. Bu cevap aynı zamanda “PKK’lı olmayan Kürtlerin var olmasına da gerek yoktur” anlamına gelmektedir. Kobani ateşiyle aksamaya başlayan barış sürecinde işte bu öncelik kendini gösterdi. Kobani, Kürtlerin yaşadığı bir yer olarak değil, PKK’nın hakimiyetinde bir toprak parçası olduğu için önemli. Kobani düşerse PKK tekrar başladığı yere dönmüş olacak. Sıkıntı burada. Bu yüzden peşmergenin gelişine bile “kerhen” rıza gösteriyorlar. 6-7 Ekim’de Kürt olarak değil, PKK olarak var olmak istedikleri için HÜDA-PAR ile savaş başlattılar.
Artık hepimiz, Türkiye’de barışın egemen olması için öncelikle Kürtlerin sırtında ağır bir yüke dönüşen ve PKK’lıların kendi başlarına çözemeyeceği bu “PKK sorunu”na eğilmek zorundayız. PKK değişen dünyaya uyum sağlayamıyor; yeni şartlara intibak edemiyor. “Kurtarılmış bölge” konseptinin ötesine uzanamıyor. PKK tipinde gizlilik içinde iş gören, katı disiplinli ve hiyerarşik örgütler ancak kuvvetli bir “düşmanlık” ortamında varlıklarını sürdürürler. “Kurtarılmış bölgeler” bu düşman ortamda işe yarar. Barış süreci PKK’ya düşmanını kaybettirdi. Kural koyan, mahkeme kuran bir örgütün, örgütsel çıkarlarının üzerine çıkarak adalet sağlamasının ne kadar zor olduğunu 6-7 Ekim kalkışması açığa çıkardı. PKK, ilk defa aracısız şekilde kendi kurtarılmış bölgelerinde Kürtlere zulmetti. Düşman ihtiyacı, aynı zamanda örgütsel disiplini sürdürmek için de gerekli. Demokratik-meşrû siyaset alanının genişlemesi, şiddeti anlamsız hale getirirken örgütün hayâtî çıkarlarını ve varlığını sürdürebilmek için, örgüt şefleri açığı kapatacak ölçüde şiddet üretme ihtiyacı hissediyorlar. Şu sıralarda bu derin açmazlar içinde PKK’daki örgütsel iç kavganın ne kadar kızıştığını tahmin etmek çok zor değil. İç uyumunu ve dayanışmasını sürdürmekte zorlanan illegal örgütlerin doğal tepkisi her zaman amip gibi bölünerek çoğalmaktır.
Yüksekova’da üç askerimiz kalleşçe şehit edildi. Mesajın hükümete, Türk ordusuna veya genel kamuoyuna değil doğrudan PKK içindeki farklı gruplara verildiğini gözden kaçırmayalım. PKK’nın tamamen “örgütsel” nitelikli bir Kobani savaşı, bizim ise insanî bir Kobani sorunumuz var. ABD’nin PYD’ye Kobani için yaptığı silah yardımının Yüksekova’da PKK kurşunu olarak askerimize yönelip-yönelmediğinin hesabını hepimiz sormak zorundayız.
PKK sorunu ile uğraşmak, Kürt sorununu çözmekten çok farklı. Kürt sorunu için gösterilen müsamahanın binde birini bile kan dökerek çıkarlarını korumaya çalışan PKK için gösteremeyiz.
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları






































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.11.2025
8.11.2025
7.11.2025
3.11.2025
1.11.2025
29.10.2025
26.10.2025
21.10.2025
19.10.2025
16.10.2025