Münir AKTOLGA
(Bu makale, yayına hazırladığım yeni kitaptan alınmıştır -„ Batı’da Kapitalizm Gelişti de Osmanlı’da Neden Gelişemedi , Bilişsel Tarih ve Toplum Bilimleri açısından Osmanlı’dan Bu Yana Türkiye’de Kapitalizmin Gelişme Diyalektiği“-)
İÇİNDEKİLER
KÜRESELLEŞME SÜRECİ NASIL BAŞLAMIŞTI, SONRA NASIL EVRİLDİ1
KÜRESELLEŞME SÜRECİNİN İKİNCİ AŞAMASI!..2
TEK ÇIKAR YOL, “TARİHSEL UZLAŞMA” ANLAYIŞINA SARILARAK İLERLEMEKTİR…... 8
Eskiden, yani 21. Yüzyıl öncesinde -“küreselleşme süreci” öncesinde“- olay açıktı! Bu durumda, ulus devletin kanatları altında gelişip büyüyen sermaye ile ulus devlet arasında hiçbir çelişki yoktu. Tam tersine, sermaye ancak kendi ulus devletinin koruyucu kanatları altında dünya pazarlarına açılarak ulus devletin silahlı gücüyle yarattığı nüfuz bölgelerini pazar olarak kullanabiliyordu. Bu dönemde yaşanılan bütün savaşların nedeni de zaten “kapitalist ülkelerin kendi aralarında dünya pazarlarını yeniden paylaşmaları” kavgasından ibaretti!..
Ancak, ne zaman ki Soğuk Savaş sona erdi, “tekleşen yeni bir dünya ile birlikte “küreselleşme süreci” adını verdiğimiz yeni bir süreç ortaya çıktı, ondan sonra işlerin değişmeye başladığını görüyoruz! Bu durumda artık, ulus devletin sınırları ve koruyucu kanatları, küresel bir oyuncu haline gelmeye başlayan sermaye için dar gelmeye başlıyordu!.. Tıpkı o ipek böceği kurtçuğu gibi, kendi ördüğü kozasının içinde kanatlanıp kelebek haline gelen sermaye, artık “küresel sermaye” haline dönüşerek, ulus devlet kabuklarını sırtından atmaya, dünyanın dört bir yanına uçup giderek, neresi kendisi için kârlı ise oraya konup, orada üretim faaliyetini sürdürmeye başladı!.. İşte, 21. Yüzyıl’ın -ona damgasını vuran bu ilk döneme özgü “küreselleşme sürecinin”- en önemli gerçeği budur... Bu temel olguyu kavramadan içinde yaşadığımız süreçte başka hiçbir şeyi kavramak mümkün değildir!..
Gelişmiş ülke ulus devletleri başlangıçta -küreselleşme sürecinin ilk evresinde- bütün bunları hiç anlayamadılar. Onlar sandılar ki, “oh ne güzel, sermaye ihracının önündeki bütün engeller kalktı artık”! Ve, 20. Yüzyıl kalıntısı “emperyalizm” anlayışlarıyla onlar da bu süreci desteklediler!..
Sonuç; sermayenin anavatanı gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere doğru muazzam akışı oldu...
İşte, bizde AK parti’nin iktidara geldiği dönem, tam bu sürecin o ilk aşamasında esen rüzgarlara denk gelmiştir. Bu dönemde, Amerika’dan Avrupa’ya kadar bütün Batı’lı ülkelerin AK Parti hareketini desteklemelerinin altında yatan da, iç dinamikle dış dinamik arasındaki söz konusu bu uyumdur...
Ancak, gelişmiş ülke ulus devlet yöneticileri bir süre sonra farkına vardılar ki, işler hiç de öyle düşündükleri gibi gitmiyordu!.. Kendi koruyucu kanatlarının altında besleyip büyüttükleri sermaye şimdi artık çılgınlar gibi gelişmekte olan ülkelere doğru gidiyor, yeni yatırımlarını oralarda yapıyordu. “Gelişmekte olan ülkelerde” üretim maliyetleri daha azdı; buralarda yapılan yatırımın pazarın genişlemesine neden olarak daha kârlı hale geldiği de farkeden sermaye artık eski anavatanlarında hiç yatırım yapmamaya başlamıştı!..
Ve onlar -yani gelişmiş ülke ulus devletleri- yavaş yavaş, “küreselleşme süreci” denilen sürecin kendi aleyhlerine işlemeye başladığını hissettiler!..
Hani o “Dimyad’a pirince giderken evdeki bulgurdan da olma” sözü vardır ya, aynen buna benziyordu durum!! Önceleri, küreselleşmeyi “emperyalizmin zaferi” olarak alkışlayan ve destekleyen 20. Yüzyıl’ın egemenleri, şimdi artık, neye uğradıklarını anlayamamanın şaşkınlığı içinde, ayaklarının altından hızla kayıp gitmeye başlayan o eski zemini muhafaza edebilmek için, atalet direnciyle frene basarak, aleyhlerine işlemeye başlayan süreci geriye döndürebilmenin çarelerini aramaya başlamışlardı...
Ama, adına “küreselleşme” denilen bu sürece karşı oluşan potansiyel sadece gelişmiş ülkelerin ulus devlet yöneticileriyle sınırlı değildi!..
Yatırımların neredeyse durma noktasına gelmesi ve işsizliğin artması ilk adımda buralarda yaşayan insanları da etkiliyor, onları da yeni arayışlar içine sokuyordu... İşte, popülist bir söylem olan “yeniden büyük Amerika” sloganının büyüsüne kapılarak kitleleri Trump’un arkasında toplayan sürecin özü budur!.. İngiliz ulus devletinin ve 20.Yüzyıl özlemi içinde olan burjuvaların, kitleleri de peşlerine takmak için kullandıkları popülist “Brexit” refleksinin özü budur!.. Ve de son yıllarda, bütün diğer gelişmiş Avrupa ülkelerinde yükselen, yarı popülist -20.Yüzyıl kalıntısı- “yeni sağ” hareketlerin altında yatan neden budur...
KÜRESELLEŞME SÜRECİNİN İKİNCİ AŞAMASI!..
İlk adımda, sermayenin gelişmekte olan ülkelere akışını destekleme amacıyla, gelişmiş ülkeler tarafından ileri sürülen bütün o “demokratikleşme” talepleri falan, bu ikinci aşamada yavaş yavaş anlam değiştirmeye başlıyordu!.. Bunlar artık, demokratikleşmeyle birlikte insanların ekonomik talepleri de artacağı için, işgücü maliyetlerini arttırarak, buraları küresel sermaye açısından çekici olmaktan çıkarak talepler olarak görülüyordu!! Ancak, bir süre sonra bu da yetmedi ve gelişmiş ülke ulus devletleri “demokratikleşme” ve “özgürlük talepleri” adına, gelişmekte olan ülkelerde huzuru bozacak her türlü hareketi de desteklemeye başladılar!.. Bütün mesele, küresel sermaye çevrelerine, “bakın artık oraların eskisi gibi çekici bir yanı kalmadı, yatırım ortamı bozuldu, en iyisi siz gene eski anavatanlarınıza geri dönün” mesajını verebilmekti!..
Şöyle bir etrafınıza bakın, sizce Amerika FETÖ’yü, PKK’yı falan neden destekliyor? Sadece Amerika mı!?. Öteki Avrupa ülkeleri de Türkiye’nin karşısında aynı havaya girmediler mi!.. Yoksa bunlar birden imana gelerek “halkların devrimci mücadelesine” destek vermeye mi başladılar!?
Hadi o gelişmiş ülke ulus devletçi gerici reaksiyonları bir yana bırakalım, az önce de altını çizdiğimiz gibi bunların gene bir anlamı, nedeni var; peki, ya halâ o 20. Yüzyıl kalıntısı ideolojik dünyalarının içinde yaşayan “ilericilere-solculara” ne demeli!?
Bunlar da, sanki eski düşmanları ortadan kalkınca boşlukta kalarak, “emperyalizme karşı” kendi “ilerici-solcu” kimliklerini üretemeyecek olmanın verdiği korkuyla, tersinden, aynı sürecin içindeki oyuncular olarak yerlerini almaya çalışmıyorlar mı!?.. II. Dünya Savaşı’nın bittiğinden habersiz bir şekilde halâ dağlarda saklanarak yaşamlarını devam ettirmeye çalışan o Japon askerleri gibi değil mi bunlar da!..
Hep şunu yazıyor ve söylüyorum: Bugün artık mücadele 20. Yüzyıl kalıntısı eski dünyanın güçleriyle, enerjisini 21. Yüzyıl dinamiklerinden alan yeni dünyanın sivil toplumcu güçleri arasında cereyan ediyor. 20. Yüzyıl koşulları içinde bir yeri ve anlamı olan bütün o “sol”-“sağ” vb. gibi kavramların hepsi artık içerik değiştirmiştir. Bu ideolojik akımların hepsi artık 21. Yüzyıl dinamiklerinin karşısında ittifak halindedirler; bazan açıkça, belirli bahaneler uydurup aynı safta durarak, bazan da birbirleriyle çatışıp birbirlerinin varoluş koşullarını yaratarak!.. Bütün hikaye bundan ibarettir!.. Artık, mücadeleyi 20. Yüzyıl zemininde sürdürenlerin gerici-sağ, 21. Yüzyıl zemininde kalarak yol almaya çalışanların ise, ilerici-sol olarak yer aldığı yeni küresel bir oluşumdur bu!..
Peki, küreselleşme sürecine karşı gelişmiş ülke ulus devletlerinin içine girdiği reaksiyona dayalı bu atalet direnci gelişmekte olan ülkelerde nasıl karşılandı?..
Bu durumda, gelişmekte olan ülkelerin önüne de iki yol çıkıyordu; ya onlar da gelişmiş ülkelerin küreselleşme karşıtı ulusalcı reaksiyonlarına karşı, aynı kulvara inerek, savunma psikolojisiyle, aynı tonda cevap vererek reaksiyonist bir çizgi izleyecekler, ya da 21. Yüzyıl’a damgasını vuran dinamikleri de -küresel sermaye çevrelerini de- arkalarına alarak, gelişmiş ülke ulus devletlerinin atalet direncine hiç aldırış etmeden, onları kendi egemenlik alanlarında -20.Yüzyıl kulvarlarında- yalnız bırakarak 21. Yüzyıl kulvarlarında yollarına devam edeceklerdi… Yani, ya provokasyona gelip 20. Yüzyıl’ın egemenlerine onların güçlü oldukları alanda laf yetiştirmeye çalışacaklar, ya da hiç arkalarına bakmadan yollarına devam edeceklerdi… Ama bunun için de tabi küreselleşme sürecini, bu sürecin üretici güçleri geliştirici dinamiklerini iyi kavramaları, bu dönemdeki gelişmenin, ilerlemenin, kerameti kendinden menkul o antika yapılarından değil, 21. Yüzyıl dinamikleriyle bütünleşmekten kaynaklandığını görebilmeleri gerekiyordu…
Peki görebildiler mi?.. Diğerlerini bir yana bırakırsak, Türkiye görebildi mi?..
Soruyu şöyle de ortaya koyabilirdik: AK Parti ve hükümet ne kadar görebildi bu süreci?..
Bence, işin derinliklerine inerek göremediler!.. Ne doğru dürüst küreselleşme sürecini anlayabildiler, ne de bu sürecin aşamalarını!..
Çok ince bir çizgi vardı arada. AK parti kurmayları, karşılarındaki ulus devletçi cephe süreci provoke etmeye çalıştıkça, yapılması gerekenin, “daha çok demokrasi” diyerek küresel dinamiklerle olan ittifakları daha da güçlendirip, onları ülkeye çekme yönündeki çabalara daha da hız vermek olduğunu anlayamadılar. Ve giderekten, onların da “beka” korkusundan kaynaklanan ulus Devletçi-reaksiyonist yanları öne çıkmaya başladı… Öyle ki, “görüyorsunuz, biz ne yaparsak yapalım olmayacak, çünkü ortada bütün bu hareketleri koordine eden bir üst akıl” var, “bunlarla onların anladığı dilden konuşmak lazım” noktasına gelerek, 21.Yüzyıl kulvarlarını terkedip, gelişmiş ülkelerin ulus devletleriyle, onların egemen oldukları alanda, onların istedikleri şekilde ulus devletçi reaksiyonlarla denge oluşturma yoluna girdiler...
Yok efendim, silah sanayiini yeniden organize etmekmiş de, yok savaş uçakları, uçak gemileri yapmaya çalışmakmış da!.. bunlar hep içine girilen bu yeni yolun-sürecin sonuçları oldu. İyi güzeldi de, ülkenin zaten sınırlı olan kaynaklarını-tasarrufunu bu alanlara harcamaya başlarken, “yahu kardeşim, bu saatten sonra biz uçak gemisi yapsak ne olur, bu platform zaten onların -20.Yüzyıl’ın egemenlerinin- platformu, bu alanda onlarla boy ölçüşmeye kalkmak çıkar yol değildir” diye düşünmek hiç akıllarına gelmedi; geldiyse bile, içine girilen Devletçi-milliyetçi-dinci ideolojik yolun sonucu olarak ortaya çıkan savunma psikolojisi onların sağlıklı düşünmelerini engelledi...
İşte Devletin -eski Türkiye’nin Devlet’inin- istediği de tam olarak buydu zaten!.. Bu fırsatı kaçırır mıydı hiç! Hemen, o da aldı sazı eline ve başladı çalmaya: “Türkiye dış güçlerin saldırısı altına girmiştir, içerde de bunların işbirlikçileri vardır. Yapılacak iş, Devletin bekası uğruna yerli-milli Devletçi unsurlarla ittifak kurarak işbirlikçilere karşı reaksiyoner bir duruş almaya çalışmaktır...”
“Demokrasi mücadelesi” diyerek yola çıkan ve o ilk on küsür yılda bu alanda epey de mesafe kateden AK Parti kendini Devletçi ulusalcıların ve MHP’nin kollarında böyle buldu işte!..
Ne içindi peki? “Türk tipi Başkanlığı” garanti altına alabilmek için mi idi her şey!?.. Sanki, “Türk tipi Başkanlık” gelince “patinaj yapma“ durumu birden ortadan kalkacak mıydı!? “Denize düşen yılana sarılır” hesabı, bir zamanlar Demirel’in düştüğü “Milliyetçi Cephe” tuzağına şimdi de onlar düşüyordu... Ne diyelim, Allah kurtarsın!..
Bu sonuç zaten her şeyi açıklıyor!.. Gelişmekte olan bir ülkede işin içine ideoloji ve hamaset girdiği an olayın biteceğini gösteriyor!.. Çünkü artık o andan itibaren sürecin yönetimi 20. Yüzyıl kalıntısı ulusalcı Devletçi güçlerin eline geçmeye başlıyor, etki-tepki yöntemi gittikçe yoğunlaşan bir tırmanışa neden oluyor ve sen artık bu sürecin esiri haline geliyorsun... Ne demekti, “söz konusu olan Devletin bekası” idi!.. Bu noktada başka bir şey söz konusu olabilir miydi?..
İdeoloji ve hamaset, tıpkı bir virüs gibi zihinlere neden ve nasıl girdi?..
Bakın, AK Partinin iktidarda olduğu küreselleşme sürecinin o ilk döneminde ülkeye 650 milyar dolar küresel sermaye girmiş!.. Bu ne demek biliyor musunuz? Cumhuriyet’in kuruluşundan AK Parti iktidarı dönemine kadar gelen yabancı sermayenin 20 milyar dolar civarında olduğunu düşünürseniz bu rakamın önemi daha bir anlam kazanır!.. Bu dönemde „Türkiye’nin adeta üçe katlandığını“ söylerken bu gerçeği gözlerden uzak tutmamak gerekiyor…
Peki ya sonra, gelişmiş ülke ulus devlet provokasyonları başlayıpta bizimkiler de işi ulusalcı kabadayılığa verip onlarla, onların güçlü olduğu kulvara inerek orada güreşmeye kalkınca ne oldu?..
„Eldeki imkanlarla bir yere kadar gelebildik, daha ileri gidemiyoruz, patinaj yapmaya başladık“ diyordu başbakan Erdoğan -o zaman henüz daha Başbakandı- içine girilen yeni süreci böyle dile getiriyordu![1] Getiriyordu ama peki sonra ne oldu; „yerli milli“ çözümler ararken girilen „ittifaklar“ kurtarabildi mi bizi „patinajdan”?.. Bırakın kurtulmayı bir yana, bu süreç bize „beka sorunundan“ başka ne getirdi?..
Neresinden bakarsanız bakın, 21. Yüzyıl koşullarında büyümenin, gelişmenin yolu, son tahlilde “yeni bilgiler üretip piyasaya katma değeri yüksek mallar sürebilmekten” geçiyordu. Ama henüz daha doğru dürüst bir eğitim sistemimiz bile yoktu bizim!. En önemlisi de, nasıl bir eğitim sistemine sahip olmamız gerektiğini bile bilmiyorduk![2]E, bu durumda nasıl yeni bilgiler üreterek katma değeri yüksek mallar elde edecektik ki?.. “Şanlı geçmişimizle” övünmek bizim için yeterli olacak mı idi!..
İKİ SAPMA...
İşte tam bu noktada „çaresizlik“ iki eğilimin, ideolojik kökenli iki sapmanın ortaya çıkmasına neden oluyordu...
Birincisi açıktı; eski Devletçi-Kemalist statükonun, içe kapanmacı, Devletçi, statik dünya görüşünü savunanların çizgisi idi bu. Az üretirsen, az enerji tüketir, az ithal girdi kullanırdın olur biterdi, ne cari açık kalırdı ortada ne bir şey!! Bunların -bu ‘Beyaztürk Mahalle’ sözcülerinin- bütün söylediklerinin, yazıp çizdiklerinin özü esası bu idi!! Türkiye’de „sol“ muhalefet diye boy gösterenlerin de sahip çıktıkları bu politika eski Devletçi paradigmanın günümüzdeki uzantısından başka bir şey değildi aslında! Onların bütün dertleri, kaybettikleri eski cennetlerine yeniden kavuşabilmekten ibaretti! Her türlü yeniliğe karşı çıkan bu gerici muhalefete göre en kestirme yol, hiçbir şey yapmamaktı!! Devletçi elitler toplumun ürettiği bütün nimetlerden yararlanırken, diğer insanlar da, köylerine dönerek „şükür“ deyip, „doğayla içiçe“ „huzur içinde“ yaşasınlardı!! Bunların dünya görüşü bu idi!..
İkincisi ise, AK Parti’nin içinde filizlenen yeni tipten Devletçi milliyetçi akımdır. Bunlar da, eski “Beyaztürk”-Devletçi statik-içe kapanmacı dünya görüşüne karşı çıkarlarken, işi abartarak meseleyi başka bir uç noktaya götürüyorlar ve tek çıkar yolun „genleşmeci„ “Siyahtürk”-Devletçi bir yayılma politikası olduğunu söyleyerek, yeni Osmanlıcı-„emperyal“ bir ülke haline gelmemiz gerektiğini savunuyorlardı!..
Davutoğlu’nun „stratejik derinlikli„ politikalarının arkasına gizlenerek, onu, milliyetçi-Devletçi-yayılmacı bir anlayışla yorumlayan bu çevreleri sakın küçümsemeyelim; en az birinciler kadar tehlikeli bir sapmadır bu da! Ayrıca, iktidar partisi içinde geliştikleri için, bunların işi daha da tehlikeli noktalara götürebilme potansiyelleri olduğunu unutmayalım!..
Peki bütün bunları Türkiye’yi yönetenler bilmiyorlar mı?..
İdeoloji denilen nöronal programlar nöronal ağları işgal eden zihinsel virüslere benzer!.. Öyle ki, bunlar beyine bir kere girince artık ondan sonra insan beyninin işleyişi aynen bir computerin işleyişi gibi olur!! Nasıl, bir computer kendisine yüklenmiş olan -„software“- program ne ise ancak ona göre çalışabiliyorsa, insan beyni de o andan itibaren ideoloji adı verilen programa göre işler hale gelir!..
Siz bir kere, „patinaj yapma“ sorununu, bilgi üreterek çözme yolundan çıkararak, olayı „Kemalist nesiller yerine İslami nesiller yetiştirerek“ ideolojiyle çözme anlayışına havale etmişseniz, bundan sonra artık ağzınızla kuş tutsanız fayda etmez![3] 21. Yüzyıl kulvarlarında karşınıza çıkan problemleri ancak „atalarınızın stratejik derinliğine sarılarak, onlardan alacağınız kuvvetle“ çözmeye kalkarsınız!..
Dersiniz ki, „1. Dünya Savaşı bizi parçalamak için çıkarılmıştı. Sonra, bize -buradaki biz Osmanlı’dır- ait olan mülk -Osmanlı mülkü- parçalanarak buralarda bir sürü sunni devletçikler kurdurdular. Ama şimdi artık devir değişmiştir; zaman, artık son yüz yılda “açılan parantezi kapatma” zamanıdır. Osmanlı mülkünü tekrar birleştirerek Osmanlı’yı küllerinden yeniden diriltme, İslam’ın koruyucusu sıfatımızı yeniden kazanarak büyük devletler kulvarında yerimizi tekrar alma zamanıdır…
Bütün bunları benim „Siyahtürk jakobenler“ dediğim çevrenin ideologları açıkça yazıp duruyorlar!.. Olay böyle konunca da tabi o zaman ne oluyor; „zaten bize ait olan“ „mülkteki“ her şey, „bizden zorla çekilip alınmış “zenginliklerimiz“ haline dönüşüyor ve bunları tekrar „misak-ı milli“ sınırlarına katmak bizim için “milli” bir görev haline geliyor!.. Ayrıca -en önemlisi de- bu andan itibaren, bütün o eski Osmanlı mülkü ülkelerin „iç işleri“ de bizim iç işimiz olarak yorumlanmaya başlanıyor… Ne sanıyorsunuz, bir Suriye, Libya vb. problemlerinin içine ne oldu, nasıl oldu da öyle daldık gittik!..
Nedir bizim derdimiz?..
Hep altını çizme ihtiyacını hissediyorum, 21.Yüzyıl’da yaşıyoruz artık, uyanalım! „Misak-ı Milli“, „eski Osmanlı mülküne sahip çıkmak“ falan deyip duruyoruz!! Bu türden hayalci -sübjektif idealist- bir politikanın tarihin „derinliklerinden“ gelen gerekçelerini sayıp döküyoruz, nedir bizim derdimiz Allah aşkına?.. İslam ükeleriyle, Orta Doğu’yla olan ekonomik, ticari ilişkileri geliştirmekse mesele tamam, ama, bu durumda rahat olmamız gerekir. Ortak kültür, aynı dine sahip olmanın verdiği ortak değerler zaten bellidir. Yapılacak iş, son yüz yılda Oryantalizmin ördüğü duvarları aşmak, aradaki yabancılaşmayı ortadan kaldırmaktır. Davutoğlu politikalarının „stratejik derinliğini“[4]burada arayacaksak mesele yok, bu konuda aynı görüşteyiz. Ama yok eğer bunlar bahane ise, mesele, „Osmanlıcılığı“ falan bahane ederek AK Parti ideologluğuna soyunan bazılarının iddia ettikleri gibi yeni bir „paylaşım savaşının“ içine girmekse, o zaman işin rengi değişiyor!..
Açık konuşalım demiştik!. Hiç kimse boşuna heveslenmesin, „yeni bir paylaşım savaşından“ falan medet ummak hikayedir artık, çünkü dünya değişmiştir!..
Bu türden çabaların astarı yüzünden pahalıya oturur, oturuyor da zaten! Türkiye’nin yükselişini „Kapitalizmin Eşitsiz Gelişmesi Kanunu“ kapsamında değerlendirerek, olup bitenleri, bir zamanlar Almanya’nın yükselişi mantığıyla ele almaya çalışmak her şeyi çıkmaza sokar… Bu nedenle, önce şu gerçeğin altını bir kere daha çizelim. Yeni bir „paylaşım savaşı“ peşinde olanlar, etrafında olup bitenleri bu gözle değerlendirenler yanılıyorlar. Ne Arap Baharı, ne Mısır, Suriye olayları, ne de bugünkü İŞİD, ya da PKK sorunu yeni bir paylaşım savaşı boyutuyla ele alınarak açıklanamaz. İşi bu noktaya indirgeyerek açıklamaya kalkmak, bu türden bir paradigma içinde çözüm yolları aramak daha başından meseleyi çıkmaza sokmaktır…
Unutun bunları unutun, sadece bu türden rüyaları değil, bütün o ideolojik çözüm yollarını da unutun! 21. Yüzyıl’da bu türden ham hayallerle bir yere varılamaz artık! „Emperyal, tam bağımsız Türkiye“ imiş, „genleşecekmişiz“! „Siyahtürk Jakoben“ ideologlara Allah akıl versin diyelim, başka ne denir ki!..
Bu sözler AK Parti’ye!..
Aslında, ilk on yılda AK Parti’yle birlikte Türkiye güzel bir yola girmiş, “yeni Türkiye” hedefine doğru yürümeye başlamıştı. Hatırlayın, o ilk yılları... “Arap Baharı” denilen demokratik kalkışma nasıl ve neden ortaya çıkmıştı sanıyorsunuz? Bütün o “eski Osmanlı mülkü” Arap ülkeleri bizi taklit ediyor, bizim açtığımız yoldan ilerlemeye çalışıyorlardı. Bir “Erdoğan” adı bile kitlelerin elinde özgürlük bayrağı haline gelmişti... Bunları unuttunuz mu, ne oldu size?.. Siz şimdi „beka sorunu“, “ecdadımız” falan diyerek, tarih boyunca hepimize kan kusturan o Sultanlar’ın yolundan ilerlemeye çalışıyorsunuz, yazık değil mi (size de bu halka da...) Bu halk, bu insanlar size güvendiler, neden onları hayal kırıklığına uğratma riskine giriyorsunuz...
“Ölü kuşakların geleneği yaşayanların üzerine bir kabus gibi çöküyormuş” gerçekten!.. Bir şeyi, bilinç dışı olarak, yapıyorsunuz, ediyorsunuz, ama iş bütün o yapılanları açıklamaya gelince, alıyorsunuz olayı halâ eski yapının-paradigmanın içine hapsederek orada-onunla açıklamaya çalışıyorsunuz!!.. Gerçekten ilginç bir durum bu..
Ben bütün bunları yaşanılan tarihsel sürecin içindeki travmatik olaylarla açıklıyorum...
Düşünün, yüzyıllar boyunca hep “sürü” (“Reaya” sürü demektir) yerine konmuş bir “yönetilenler” kitlesi var önümüzde. Bu insanların Devletin karşısındaki statülerine “kul” denmiş, yani var iken yok sayılmış bu insanlar hep... Her seferinde, her “biz de varız” deyişlerinde yumruğu yemişler kafalarına, ezilmişler!.. Ta o “Babailer”den Şah Kulu’na, Şeyh Bedreddin’den, Celaliler’e, Anadolu’daki diğer isyanlara, Serbest Fırka’dan Demokrat Parti’ye kadar hep aynı şey tekrarlanmış durmuş... Şimdi evet, köprülerin altından çok sular aktı artık, ama bu insanlar halâ geçmişte yaşanılan o travmatik olayların etkisi altındalar. Baksanıza Erdoğan’a, iki lafından birisi “ben kefenimi giydim de çıktım yola” oluyor!.. Hepsini bir yana bırakın, daha geçenlerde AK Parti’li gençlere “ölmeye hazır mısınız” diye sordu!.. Gene bir konuşmasında da dedi ki, “bu kadar haksızlığın kol gezdiği bir dünyada yaşamak istemiyorum ben”!.. Karşısında ipe çekilmiş bir Menderes örneği varken, bir 15 Temmuz kabusu varken korkuyor tabi, ama haksız mı korkmakta?.. Ve bu korkuyla da Allah’a sığınıyor!.. Ama sadece bununla da kalmıyor, işi daha da garantiye almak için ideolojinin o kalın koruyucu duvarlarına ihtiyaç hissediyor. İşte varılan nokta budur...
Bu ülkede artık darbecilerin işi neden çok zor!..
1-Özal’la birlikte „Beyaztürk“-Devletçi burjuvaziyle Devlet sınıfı arasındaki mesafe açılmaya başlamış, aradaki tarihsel ittifak sona ermiştir... Baksanıza, bir 15 Temmuz gecesi bile Erdoğan’a ilk el uzatan eskinin o Devletçi burjuvaları oldu, yalan mı?.. O gece halka nasıl seslendi Erdoğan?.. Bir Hande Fırat’ın elindeki iPhone’nın ve Facetime’ın ardında hangi irade vardı o an?.. Eskiden ülkede, Devletin koruyucu kanatları altında gelişen, içe kapalı, tekelci-ithal ikameci bir sistemle yetinen Devletçi bir burjuvazi vardı. Artık Türkiye’de bu şekilde içe kapanmayı arzulayan bir burjuvazi kalmamıştır. Çünkü, Özal’la birlikte (daha sonra da AK Parti bu yolda ilerlemiştir) dışa-küresel piyasalara açılmaya başlayan sistem, burjuvazinin bu kesimlerine daha geniş imkanlar sunar hale gelince, eskinin Devletçi burjuvaları da artık küreselleşme sürecinin yarattığı rüzgarları arkalarına alarak küresel sermaye zincirinin bir parçası haline gelmişlerdir... Bu nedenle, bugün artık TÜSİAD’la temsil edilen eskinin Devletçi burjuvalarının -hangi türden olursa olsun- bir darbeye destek olarak ülkeyi küresel süreçlerden koparıp içerde eskisi gibi tekelci bir yapının inşasına katkıda bulunma, eskiden olduğu gibi elde olanla yetinerek saltanat sürme özlemi yoktur. Küresel demokratik devrimin sunduğu olanaklar böylesi dar bir perspektifin çok daha ötesine taştığı için, 27 Mayıs’tan 12 Marta ve 12 Eylüle ve 28 Şubat’a kadar bütün darbelerin arkasında olan bu burjuva kesimlerinin bugün artık böylesine bir darbecilikten bekleyecekleri bir şey kalmamıştır...
2-Aynı şeyler bunların rakibi durumunda olan Anadolu burjuvaları için de geçerlidir. Onlar da kendi varoluş koşullarını, ancak daha iyi kalitede malları daha ucuza üreterek, küresel pazarlarda seslerini daha çok duyurarak üretebileceklerinin farkındadırlar... 15 Temmuz sonrasında ortaya çıkan aşırı jakoben ruh halinin (yeni tipten „Siyahtürk“-Devletçi bir burjuva haline dönüşmenin) demokratikleşme sürecinin askıya alınmasının ülke genelinde ve küresel piyasalarda yarattığı duraksamalardan onlar da rahatsızdır...
İşçi sınıfını ve çalışanları saymıyorum bile!.. Türkiye kapitalizmi bugün öyle bir durumdadır ki, insanlar artık karınlarını küresel süreçlerle bütünleşen işyerlerinde, fabrikalarda doyuruyorlar... Ülkeyi bu süreçlerden koparmaya kalktığınız an bütün o çalışanları karşınızda bulursunuz...
Kısacası, bugün Türkiye’de artık, eski yapıdan kalma bir avuç „ulusalcının“ ve sübjektif idealist- pozitivist toplum mühendisinin dışında, darbeciliğe destek olabilecek hiçbir modern toplumsal sınıf ve tabaka bulunmamaktadır...
Türkiye’yi hiçbir şekilde bir Mısır’la -ya da diğer Ortadoğu ülkeleriyle- mukayese etmemek gerekiyor!!.. Ne Anadolu burjuvazisinin modern-devrimci potansiyeli bir “Müslüman Kardeşler” olayıdır (sistemin iç dinamikleri, örneğin bir Mısır’a göre çok daha gelişmiş durumdadır), ne de Türkiye’nin bulunduğu konum itibariyle dış dinamikler Türkiye’de bu türden altüstlüklere olanak vermezler...
Burada, “dış dinamiklerden” kastın, gelişmekte olan bir ülke olarak Türkiye’nin ayağına çelme takmaya çalışan gelişmiş ülkelerin ulus devletçi reaksiyonları olmadığının altını çizmek istiyorum! İleriye doğru hareket ettirici dış dinamik deyince ben bundan artık küresel dinamikleri -küresel sermaye çevrelerini- anlıyorum... Fetö’cüleri, ya da darbe hayalleri gören diğer ulusalcıları, ve de terör örgütlerini desteklese desteklese Batı’daki ulus devletçi unsurlar destekler... Sadece bir Trump’ın kubarmalarına, Brexit’e, ya da Avrupa’daki “aşırı sağcıların” provokasyonlarına bakmayın siz; sadece bunlara bakarak 20. Yüzyıl kalıntısı ulus devletçi güçlerin “güçlü” görünmelerine aldanmayın!.. 20. Yüzyıl’ı geri getirmek mümkün müdür? Bu soruya cevap verin yeter! Evet, mümkün müdür söyleyin?.. Eğer, “mümkün değil” diyorsanız, o zaman şunu anlamanız gerekir ki, onlar suyun akışını tersine çevirmeye, kaybolan o eski güzel günlere geri dönmeye çalışıyorlar... Bunlara bakarak yolunuzu şaşırmayın!..
TEK ÇIKAR YOL, “TARİHSEL UZLAŞMA” ANLAYIŞINA SARILARAK İLERLEMEKTİR…
Türkiye’de yaşanılan sürecin tarihsel gelişme diyalektiğimize özgü, zamana yayılarak gelişen bir burjuva devrimi süreci olduğunu söylemiştik. Bu süreçte şu an içinde bulunduğumuz dönem, önceleri “Reaya”, sonra, Tanzimat’la birlikte “Devletin yurtdaşı”, Cumhuriyet döneminde ise “Halk”, ya da -kendi deyimleriyle- “Türkiye’nin Zencileri” diye anılan insanların Devleti ele geçirerek -ve tabi buna bağlı olarak da, Devlet tarafından ele geçirilerek- restorasyoncu-Devletçi-reaksiyonist bir yola girmeleri olayıdır...
Devrimin zafere ulaşması, yani yeni bir Türkiye’nin inşası ise, öyle eskinin içinde bir reaksiyon olarak ortaya çıkan güçlerin tepkisiyle falan gerçekleşemez. Yeni bir toplumu inşa olayını ancak yeni üretim ilişkilerini temsil eden bir sivil toplum başarabilir... Şimdi, yaşanılan anın içindeki “kutuplaşma” ortamına bakarak “peki hani nerde bizde o sivil toplum” diyebilirsiniz?.. İşte, “tarihsel uzlaşma” anlayışı tam bu noktada ortaya çıkıyor...
“Tarihsel uzlaşma” nedir?..
Evet, “sivil toplum” bizde “tarihsel uzlaşmayla” ortaya çıkacaktır-çıkmaktadır... Birçok insan bugün, şu an, hep mücadelenin eskinin içinde cereyan eden o kısır yanını görüyor ve süreci sadece “medeniyetler mücadelesi” yanıyla -iki kültür arasındaki çatışma yanıyla- ele alarak kavradığından, “taraf olmayan bertaraf olur” anlayışıyla kutuplaşmada taraf haline geldiği için, bütün bu çatışmaların içinden çıkıp gelen sentezi, çok kültürlü o MELEZ Türkiyeli insan tipini görmekte zorluk çekiyor...
Nerededir bu çok kültürlü “melez” insanlar?..
Bugün Türkiye’de, “Beyaz-Siyah” çatışmalarının içinden çıkıp gelen çok kültürlü- MELEZ insan tiplerinden oluşan sivil toplum unsurları, sistemin bütün elementlerinin (yani bireylerin, o birbirini yok etmek isteyerek çatışan unsurların bile) içindeki potansiyelde gizlidir. Senin, benim, hepimizin içinde varolan “sağduyunun”, birlikte yaşamdan başka alternatifin bulunmadığı hissinin, bu duygusal zeminden beslenen “demokrasi” anlayışının yönlendirdiği insan unsurudur o. Ne zaman ki “taraflar” bu işin birbirlerini “yok ederek” bir sonuca bağlanamayacağını görecekler, işte o an birlikte yaşamın koşullarının neler olduğu ortaya çıkmaya başlayacaktır...
Soruyorum ben şimdi size, artık bundan sonra geriye dönerek sil baştan “Beyazların” Türkiye’sini yeniden inşa etmek -bu anlamda bir “restorasyon”- mümkün müdür?.. Biraz düşünün!?.
Hemen ikinci bir soru: Ya tersi mümkün müdür? Bazılarının rüyasını gördükleri şekilde “yüz yıllık parantezi kapatarak”, son yüz yılı -aslında iki yüz yılı- yaşanmamış kabul edip, Türkiye’nin geri kalan yarısını da “Siyaha” boyayarak yola devam etmek mümkün müdür!?..
Benim cevabım her iki soruya da “hayır” olacaktır... Çünkü, yeni bir “sivil toplum” gücünün -buna bağlı olarak da yeni bir Türkiye’nin- inşası artık Türkiye toplumu için varoluşsal bir sorun haline gelmiştir. Yani artık bu, bir süre daha ertelenmesi mümkün olmayan bir sorundur. Bu nedenle, sürece “Beyaz-Siyah” etkileşmesinin sentezi olarak oluşan yeni insanların el koyması, yani, “tarihsel bir uzlaşma” ile ortaya çıkan “sivil toplum” gücünün insiyatifi ele alması kaçınılmazdır...
Burada altı çizilen “sivil toplum” ve “tarihsel uzlaşma” anlayışı, hiçbir şekilde, “Beyazlarla” “Siyahların” mekanik bir toplamı olayı değildir! Ben bir SENTEZDEN bahsediyorum! Çok kültürlülüğü içselleştiren -içselleştirmek zorunda kalan- insanların, hem zorunlu, hem de doğal birliğinden bahsediyorum... Başka türlüsü olamayacağı için, yaşamı devam ettirme mücadelesinin zorunlu kıldığı bir yeni üst kimlikten bahsediyorum...
Çok mu hayalciyim dersiniz? Ama unutmayın, bu noktadaki „hayal“ varoluşsal bir sorundur!.. Yani, ya bu konudaki „hayalleri“ gerçeğe dönüştürürüz, ya da yok olur gideriz!..
Bütün yapılması gereken, anlamsız korkulara kapılmadan, ideolojik saplantılar içine girerek gücümüzü abartmadan, gelişmekte olan bir ülke olarak güç kaynağımızın ne olduğunun bilincine varıp, iç ve dış dinamikler açısından modern üretici güçlerinin birliğini sağlayarak TARİHSEL BİR UZLAŞMA anlayışı içinde yeni Türkiye hedefine doğru yürüyüşe devam etmektir...
“Devrimin ikinci aşamasına” giden şu an içinde bulunduğumuz yolun diyalektiği bundan ibarettir...
[2]„Nasıl Bir Eğitim Sistemine İhtiyacımız Var“? http://www.aktolga.de/z4.pdf
[3]„Beyaztürk“ ideologlar kendilerini „Kemalist nesiller yetiştirmeye“ programlamıştı, daha sonra gelen „Siyahtürk“ ideologlar ise, Türkiye’yi „İslami nesiller yetiştirerek kurtaracaklarını“ hayal ediyorlar!..
[4]http://www.aktolga.de/z2.pdf, “STRATEJİK DERİNLİĞİN” DERİNLİĞİ!.. -20.YÜZYIL’ DAN 21.YÜZYIL’A KÜRESEL PARADİGMA DEĞİŞİMİ VE “STRATEJİK ZİHNİYET”İN EVRİMİ“
Yazarlar
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTefessüh… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUAnayasa engeli olduğu halde yeniden seçilmek isteyen başkan ne yapar? 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkanİktidar ülkeyi yönetebiliyor mu ki? Tek kişi ne kadar yönetebilirse o kadar işte… 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBüyük Aldatmaca: Popülizmin (Halkçılığın) Yolsuzluk Ve Eşitsizlik Konusundaki Yalanları 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçay2025’in kalanı nasıl geçecek? 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNESiyasî kimlikler panayırı kapandı 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRKÜRT ULUSAL BİRLİK KONFERANSI 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKİktidarın soğuk matematiği 23.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali TarakçıZEVZEK'in asıl amacı Montrö değilmiş! 17.04.2021 Tüm Yazıları
-
Burak Bilgehan ÖzpekVesayet Nedir, Nasıl Kurulur, Niçin Çöker? 16.04.2021 Tüm Yazıları
-
Firuz TÜRKERDARBE GİRİŞİMİNE HAZIR OLMAK 4.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız RamazanoğluYeni metin ne söyleyecek? 25.03.2021 Tüm Yazıları
-
RAGIP DURAN'Bir tek kişinin otoritesi suçtur!' 22.03.2021 Tüm Yazıları
-
Sevilay YALMANMesele Gergerlioğlu meselesi değil! 19.03.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKBACAKİZMİT KÖRFEZİ YAKIN, DENİZ BİZE ÇOK UZAK! 17.03.2021 Tüm Yazıları
-
Ural ATEŞERANADİL... 21.02.2021 Tüm Yazıları
-
Demir Küçükaydınİki Devrimci – Türeci ve Şahin 4.01.2021 Tüm Yazıları
-
Perihan MAĞDENHayaller: ETHOS, Gerçekler: BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM 18.11.2020 Tüm Yazıları
-
Talat ULUSOY9 Eylül 1922, İzmir’in “KURTULUŞ” Günü’nde… 9.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mahmut ÖVÜRAK Parti mi “İhvan’cı” siz mi operasyon çekiyorsunuz? 8.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mustafa Yurtsever2010 YILI REFERANDUMU’NUN BİTMEYEN HİKAYESİ 29.08.2020 Tüm Yazıları
-
Hilâl KAPLANİstanbul Sözleşmesi yaşatır mı? 7.08.2020 Tüm Yazıları
-
Eşref ÇAKARKonca Yazışmaları... 5.08.2020 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunOsmanlı Kudüs’ü 4.06.2020 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANÜmitliyim, çünkü… 26.05.2020 Tüm Yazıları
-
Kadri GÜRSELTürkiye’de darbe mi olacak gerçekten? 16.05.2020 Tüm Yazıları
-
Sinan ÇİFTYÜREKTürbülanstan mayın tarlasına dalış yapan AKP! 13.05.2020 Tüm Yazıları
-
Yaşar YAKIŞTürkiye’nin iktidar partisi yardımlaşmayı da tekeline almak istiyor 25.04.2020 Tüm Yazıları
-
Orhan PamukEski salgınlar ve bugün biz 24.04.2020 Tüm Yazıları
-
Bejan MATURÖlüm hangi boşluğu doldurur? 12.04.2020 Tüm Yazıları
-
Umut ÖZKIRIMLIKorona ve milliyetçilik 8.04.2020 Tüm Yazıları
-
Raffi Hermon Araks‘ARTSAX (Dağlık Karabağ) MESELESİ, NEDİR VE NE DEĞİLDİR? 1.04.2020 Tüm Yazıları
-
Serdar KAYAİslam, Bilim, Virüs, Kumaş 24.03.2020 Tüm Yazıları
-
Markar ESAYANKarantina günlerinde yalnızlık... 20.03.2020 Tüm Yazıları
-
Eyüphan KAYACorona Virüs bir musibettir 19.03.2020 Tüm Yazıları
-
Metehan DemirMoskovanın samimiyet testi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Merve Şebnem OruçSürreel bir devrim: Gezi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Tayfun AtayGoebbels korosu söylüyor: "Her şey mükemmel efendim!" 18.02.2020 Tüm Yazıları
-
Hüseyin GÜLERCECHP, şimdi de İlker Başbuğu alet ediyor 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın AKDOĞANBirilerini suçlama yarışı 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Ufuk COŞKUNCemevleri için Cumhurbaşkanı’na Çağrı! 20.01.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın ERGÜNDOĞANGökdelen hançeri tam İzmir’in kalbine saplanıyordu ki… 16.12.2019 Tüm Yazıları
-
Nihat Ali ÖzcanOrtadoğu’nun karmakarışık halleri 22.10.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TenekeciDün ve bugün 11.09.2019 Tüm Yazıları
-
Haşmet BABAOĞLUİçerisini iyi anlamak için dışarıya bak! 9.09.2019 Tüm Yazıları
-
Esat KORKMAZYOLDAŞIM YAVUZ ÇANAK 29.08.2019 Tüm Yazıları
-
Ali KİREMİTCİDÜNYADA VE TÜRKİYE’DE SİYASET YENİDEN ŞEKİLLENİYOR 13.07.2019 Tüm Yazıları
-
Tayfun TURANAYILANA GAZOZ, BAYILANA LİMON. 11.07.2019 Tüm Yazıları
-
Mustafa DAĞCIÖTEKİLEŞTİRMENİN ÖTESİ= DÜŞMANLAŞTIRMAK 3.07.2019 Tüm Yazıları
-
Gürkan-Zengin23 Haziran seçimleri: Bir vak’ayi hayriyye 25.06.2019 Tüm Yazıları
-
Celal DENİZIRKÇILIĞIN TEDAVİSİ VAR MIDIR? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Serdar ESEN"Herşey Çok Güzel Olacak" mı? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet AY14 Mayıs güzellemelerinin anlamı 15.05.2019 Tüm Yazıları
-
Salih TunaZincir sesleri 23.04.2019 Tüm Yazıları
-
Beril DEDEOĞLUİflas eden tüccar, eski defterleri karıştırırmış 27.02.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TığlıBu ne iki yüzlülük!... 26.02.2019 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKSUUDİLER UNUTMAK İSTİYOR AMA OLMUYOR 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
Nermin ALPAYİNSAN VE EKONOMİK DEĞERİ 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
Ümit FıratBir mahalli seçim hatırası 15.01.2019 Tüm Yazıları
-
Murat AKSOYUnutmayalım yerel seçime gidiyoruz 11.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ekin GÜNBİR… İKİ… İZMİR MARŞIYLA KOŞ! 4.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet SeverTürkiye bu kadar tehdit ve hakaret eden bir Cumhurbaşkanı görmedi 18.12.2018 Tüm Yazıları
-
İbrahim SEDİYANİKirletme 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
Nadi ÖZTÜFEKÇİUlusal mı Ulusalcılık mı? 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
M.Şükrü HANİOĞLUDünya “biz”i parçalamak için mi savaştı? 26.11.2018 Tüm Yazıları
-
Cemil ERTEMEkonominin geleceğini simgeler anlatır! 31.10.2018 Tüm Yazıları
-
Amberin ZAMANCemal Kaşıkçı ve Türkiye’nin itibarı 10.10.2018 Tüm Yazıları
-
Mete YararCastle International 28.09.2018 Tüm Yazıları
-
Mehmet CANFilistin ulusal sorunu-II 25.09.2018 Tüm Yazıları
-
Leyla İPEKCİAile içi eğitimin maneviyatı (1) 18.09.2018 Tüm Yazıları
-
Ümit KurtTarihçi Kieser: Modern Türkiye'nin eş kurucusu Talat Paşa 17.09.2018 Tüm Yazıları
-
Güngör UrasABD’DE BORÇ KRİZİ 10.08.2018 Tüm Yazıları
-
Serpil Çevikcan24 Haziran sonrasındaki şema 30.05.2018 Tüm Yazıları
-
Hüseyin ÇAKIRVaatlerinizi sözleşme olarak imzalayın… 27.05.2018 Tüm Yazıları
-
Kürşat BUMİNLGS Türkçe: Çocuklarla dalga mı geçiyorsunuz? 7.02.2018 Tüm Yazıları
-
Aslı AydıntaşbaşYaklaşan facia 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Özgür MumcuTutuklu yargı 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Yusuf Ziya DÖGERTürkiye Seçimlerinin Kilidi Kürdler 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Arife KÖSEHawaii’den sonra nükleer savaş tehdidini yeniden düşünmek 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Güldalı COŞKUNSeçim kritiği desem de…. 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Ergün Diler23 gizli toplantı. 8.01.2018 Tüm Yazıları
-
Ceren KENARMusul sonrası DEAŞ 14.07.2017 Tüm Yazıları
-
Okay GÖNENSİNSertleşme mi normalleşme mi? 11.07.2017 Tüm Yazıları
-
İhsan ELİAÇIKDini çoğulculuk gereği kadından imam olabilir 23.06.2017 Tüm Yazıları
-
Adil GÜRHay Allah yine çenemi tutamadım! 16.04.2017 Tüm Yazıları
-
Hüseyin SARIBAŞHAYIR, YETER ARTIK! 18.02.2017 Tüm Yazıları
-
Mustafa ARMAGANÇankaya’nın karakutusu Latife Hanım mı? 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
İlhan ÇETİNFiliz 22 gündür hayata tutunmaya çalışıyor... 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
Süleyman YAŞARVatandaşın dövizini devlete dört katı faizle satıyorlar 26.07.2016 Tüm Yazıları
-
A.Turan ALKAN40 $, hem de ‘döge döge’ 15.07.2016 Tüm Yazıları
-
İhsan YILMAZÜmmetin ortak dili: İngilizce 13.07.2016 Tüm Yazıları
-
Bülent KORUCUÖzel haber bayramı 11.07.2016 Tüm Yazıları
-
Gökhan ÖZGÜNBen HDP’ye oy veriyorum… 28.06.2016 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLUYazmaya kısa bir mola veriyorum 17.04.2016 Tüm Yazıları
-
Cemil KOÇAKVe Türkiye ‘hayır’ diyor! 16.04.2016 Tüm Yazıları
-
Sema İZOLCennette de hendek var mı anne? 15.02.2016 Tüm Yazıları
-
Lale KEMALMİT-Mossad kırılganlığı, Rusya ile IŞİD gerilimi 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Birgül HAKANAli Demirsoy 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Sanem ALTANAcılar usta, bizler çırağız.. 6.02.2016 Tüm Yazıları
-
Hadi ULUENGİNOtoriterlik yükselirken 4.02.2016 Tüm Yazıları
-
Demiray ORAL‘Serbest kötülük ortamı’nı icat ettik / Hep birlikte - Tev bi hev re* 2.02.2016 Tüm Yazıları
-
Enver SEZGİNEkrem Sezgin 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARANSUYasadışı dinleme suç değilmiş! 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Gülay GÖKTÜRKAYM’den AİHM’e cevap 12.01.2016 Tüm Yazıları
-
Yasemin YILDIRIMSayın Kılıçdaroğlu elinizi yükseltin ve “Demirtaş 15 Temmuz gecesi neredeydi?” diye sorun 5.01.2016 Tüm Yazıları
-
Ayhan BİLGENYalanın gücü tükenir, onur kavgası tükenmez 30.12.2015 Tüm Yazıları
-
Zeliha AKPINARNefretiniz elektriğe dönüştürülebilseydi bütün dünyayı aydınlatırdı 29.12.2015 Tüm Yazıları
-
Umur COŞKUNSöz Geçmez, Top Mermisi İşlemez 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Abdülkadir Küçükbayrak“Analar ağlamasın”dan “Analarını ağlatacağız”a nasıl gelindi! 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Ekrem DUMANLIGeç kaldın ey Müslüman 17.11.2015 Tüm Yazıları
-
Semra POLATFransa'nın mülteci ayarlı bombaları 14.11.2015 Tüm Yazıları
-
Ferdan ERGUTHDP içi bir PKK eleştirisi mümkün müdür? 12.11.2015 Tüm Yazıları
-
Nejat ERDİMIŞİD,KÜRTLER VE KAPIMIZDAKİ TEHLİKE! 22.07.2015 Tüm Yazıları
-
Mazlum ÇETİNKAYAEşitlik yoksa kardeşlik de yok! 26.06.2015 Tüm Yazıları
-
Hakan DEMİRCANKoalisyon hava durumu 3 21.06.2015 Tüm Yazıları
-
Tuncay TOPCamide propaganda ve ucuz taşra siyasetçiliği 27.05.2015 Tüm Yazıları
-
Mithat SANCARİnkarın bedeli 30.04.2015 Tüm Yazıları
-
Bülent KARATAŞBirol Başören 28.03.2015 Tüm Yazıları
-
Hasan ÖZTÜRKİLMİK İLMİK 26.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kelemet Çiğdem TÜRKMUNZUR’UN ŞİFASI 6.02.2015 Tüm Yazıları
-
Gürbüz Çimen2 Dil 1 Bavul 2.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kerem ALTANHayaller duşakabin 20.01.2015 Tüm Yazıları
-
Mehmet YILDIZEnseyi karartmamalı ama nasıl? 8.01.2015 Tüm Yazıları
-
Eylem YILMAZDemokratı az olan toplumlar az demokrasi ile yönetilirler! 3.01.2015 Tüm Yazıları
-
Muhteşem ÖZDAMARHDP'yi BEKLEYEN TEHLIKE 29.12.2014 Tüm Yazıları
-
Mehmet DOĞANHADİ KALK 7.08.2014 Tüm Yazıları
-
Haydar TOPAYSevgili Yoldaşımız, ağabeyimiz Burhanettin Çetinkaya... 13.07.2014 Tüm Yazıları
-
Erdal TALUPolitikada Yeni Paradigmanın Doğuşu 7.06.2014 Tüm Yazıları
-
Mehmet KIRARSLANHalklar nasıl karar verir? 20.04.2014 Tüm Yazıları
-
Yasemin ÇONGARKiev’den notlar: Avrupalılaşmak ile güdülmek arasında… 4.02.2014 Tüm Yazıları
-
Zülfikar ÖZDOĞANTarih, Tarih Olalı... 2.01.2014 Tüm Yazıları
-
Neşe DüzelHata ve devlet gazetecileri 11.12.2013 Tüm Yazıları
-
Selçuk UZUN1915/16´da Erzurum Vilayeti Valisi Tahsin Uzer (1) 25.07.2013 Tüm Yazıları
-
Dr.Sivilay GENÇSibirya ablası 2.05.2013 Tüm Yazıları
-
Nihat TAŞTANBU GÜNÜN MÜŞRİKLERİ MEKKE MÜŞRİKLERİNİ ARATMIYOR 16.03.2013 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCI-Taraf YazılarıBelirsizlikler zamanı ve ütopya zamanı 21.10.2012 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLU-Taraf yazılarıESAT’IN YENİ HAMLESİ.. 8.10.2012 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜR-Taraf yazıları1922’de Güzelim İzmir’e Kimler Kıydı? 9.09.2012 Tüm Yazıları
-
Cevdet AŞKINŞiddetli çatışma dönemi başladı 22.05.2012 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtTüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
16.11.2024
9.11.2024
31.07.2024
3.06.2024
9.04.2024
20.07.2023
18.07.2023
17.07.2023
20.06.2023
18.06.2023