Murat Sevinç
On ikinci yazı…
Hükümet sistemleri ve siyasal sistemin demokratikleşmesi üzerine yazı dizisine devam…
Her konuda olduğu gibi anayasa tartışmalarında da çok önemli bir eşik, öncelikle tartışılan konu ve onun sınırları hakkında ortaklaşabilmek. Her siyasi eğilimin, herhangi bir anayasal sorun hakkındaki görüşü farklı olabilir kuşkusuz; buna mukabil ‘ne üzerine konuşulduğu’ üzerinde oydaşma olmalı.
1982 Anayasası’nın uygulanmaya başladığı ilk yıllardan itibaren, muhtelif kurumlarca pek çok ‘anayasa metni’ önerildi. Bu alanda bugüne dek söylenmeyen, bilinmeyen kalmadı gibi görünüyor. Bana kalırsa bu zaman zarfında ‘kamuoyuna yönelik’ yapılmayan şeylerden biri, tartışmaya konu olan sorunun ‘adını doğru koyarak’ anlatılmamış olması.
‘Adını doğru koymak’ gerekliliği, o adı koyacak olanların ‘referanslarından’ ayrı düşünülemez. Gündeme getiren ve tartışanın, karşı çıkar ya da savunurken baktığı, esinlendiği yer neresi? Konuşabilmek için öncelikle bir ‘yön’ gereksinimi var ve eğer toprağımızdan söz ediyorsak, Osmanlı-Türk anayasacılığının yüzü hemen her zaman Batı’ya dönük oldu. Hukuk sistemimiz ve 1839’dan 2017’ye dek anayasal adımlar, çağdaşlarını takip etti.
Demek ki tarihsel olarak anayasacılığımızın örnek aldığı ve uluslararası sözleşmeler ile hukuksal bağların da kurulduğu ‘demokratik sistemler’, her tartışmada göz önünde bulundurulması gereken bir ‘referans’ noktası.
İkinci eşik, ele alınan konunun ‘özgül niteliklerini’ göz önünde bulundurmak.
Örneğin, parlamenter sistemde yürütme organının (hükümetin) parlamento tarafından denetlenmesi konusunda bir zaaf söz konusu olduğu düşünülüyorsa, sorunu çözmek için konuyla doğrudan ilgisi olmayan başkanlık sistemini tartışmaya açmak gereksiz. Başkanlık sistemini savunmak değil, parlamenter sistemde yaşanan bir krizi bir diğer hükümet sisteminin ilke ve kurallarını gündeme getirip asıl tartışmayı boğmak, yapılmaması gereken.
Türkiye 2017’de, ABD tipi başkanlık sistemiyle de ilgisi olamayan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine, parlamenter sistemde karşılaşılan sorunlar ve uygun çözümler üzerinde varılan uzlaşma nedeniyle değil, iktidar böyle bir hükümet sistemi istediği için geçti. Haliyle, bir anayasa tartışması yapılmadığı gibi, anayasa değişikliğinin varsayılan anayasal sorunlarla da bir ilgisi yoktu. Sonucunda, yeni ve tanımlaması güç sistemin çözdüğü bir kriz olmadığı gibi, var olanların katmerlenmesine yol açtı.
Şimdilerde ‘güçlendirilmiş’ parlamenter sistem gündemde. Bu kavramla ne kastedildiğini önceki yazılarda anlatmaya çalıştım. Siyasetçilerin bir kısmı ‘haklı olarak’, her ne zaman olacaksa ilk seçimden sonra kurulacak yeni meclis ve hükümetin bu işe girişmesi gerektiğini savunuyor. Daha azınlıkta görünen siyasetçiler ise hâlihazırdaki yönetimle masaya oturmaktan yana gibi. Ancak hiçbir şeyden emin olamıyoruz, çünkü bütüncül sistem tartışmaları ile günlük siyasi hedefler iç içe girmiş durumda. Buna bir de ‘açık konuşmama’ hasletini eklemek gerek!
Kişisel olarak, şu anki yönetimle bir kez daha anayasa değişikliği masasına oturmanın, tarihimizde hiç iyi anılmayan anayasa değişikliği girişimlerinden biri olarak anılacağı ve ‘oturanların’ siyasi kariyerini epeyce kısaltacağı kanısındayım. Aynı gerekçeyle: Muhtemel değişiklik önerisinin amacı, bu kez denge ve kontrol mekanizmalarının kurulmasını değil, iktidarın sistem değişikliği yoluyla ömrünü olabildiğince uzatmayı amaçlayacak. Ola ki hâlâ ‘yok canım, niyet okuyorsun!’ diyen varsa…
Asıl konuya döneyim.
Başlıktaki örneği özellikle seçtim. Anayasa/hukuk ile sosyal bilimlerin çeşitli disiplinlerinin ve güncel siyasetin iç içe geçtiği bir konu olması bir yana, Türkiye’de uzun süre gündemde kaldı ve herkese şu ya da bu ölçüde dokunan bir yanı oldu. Bir de tabii, okuyanları sinirlendiren bir tartışma! Bir derdim de, bu ‘heyecanlı’ tartışmaların da azami sükunetle yapılabileceğini anlatabilmek.
Türban yasaklarının ve laiklik ilkesinin, farklı disiplinleri içermesi ve özgül nitelikleri bir yana, anayasa/hukuk bağlamında hiçbir zaman ‘olması gerektiği gibi’ tartışılmadığını düşünüyorum. Bunun sonucu, bunca yılın sonunda elde edilmiş olması gereken ‘yararın’ sağlanamaması oldu. Türkiye’de yıllar boyu türban mı, yoksa dini ve siyasi semboller ile ifade özgürlüğü mü tartışıldı? Onca kavgası verilen, batı hukuku ve uygulamaları bağlamında bir yurttaşın kendisini çeşitli sembollerle ifade edebilmesi hakkı mıydı? Yoksa bir inancın gerekleri mi? Neydi?
İkincisiydi. Bir dinin, bir mezhebine bağlı olanlarının bir kısmının tercih ettiği kıyafet hakkında konuşuldu, kavga edildi. Bir dinin inananlarının çoğunluğu oluşturduğu toplumda, o inancın gereklerinin toplumsal ve siyasal düzeyde gündem oluşunda anlaşılmayacak bir şey yok kuşkusuz. Sorun, yalnızca bir boyutuyla hukuku ilgilendiren tartışmanın ‘genel ilkeler’ üzerine yapılmamış olmasında. Sonuç? Türban mücadelesi verenler nihayetinde ‘başarıya’ ulaşırken, söz konusu ‘başarının’ toplumun diğer kesimleri bakımından hak ve özgürlükleri güçlendirici bir etkisi olmadı.
Burada uzun uzadıya mahkeme kararları listesi verecek değilim. AYM’nin, katıldığım ve katılmadığım kararları var. İdari yargı ve hatta AİHM, benim gibi düşünenlerin katılmadığı yorumu benimsedi vs. Sonunda mahkeme kararlarıyla değil (ki AYM’nin son yıllardaki laiklik yorumuyla, bu kez çubuğu ters yöne fazlaca büktüğünü düşünüyorum!), olması gerektiği gibi, az çok toplumsal uzlaşmayla çözüldü sorun. Zaten böyle çözülmesi gerekiyordu.
O mahkeme kararlarını yönlendiren ‘ulusalcı’ ideolojiydi. Hâkimler ve idare, dünya görüşlerini ve yetiştirilme tarzlarını laiklik/sekülerlik zannettiler ve bu zannın toplum genelinde pek bir karşılığının olmadığı kısa sürede görüldü. Bugünkü iktidar zihniyeti de bir süre sonra aynı duyguyu yaşayacak, kuşkum yok! İşin matrak yanı, şimdilerde söz konusu iki kesim (ikna odası mucidi aklı evveller ile üniversitede türban serbestliğini savunan dindar ‘erkekler’) ‘milliyetçilik’ ortak paydasında buluştu, Azerbaycan vs. konuşuyor!
Kuşkusuz türban mücadelesi veren kadınların (er kişileri umursamıyorum, onların derdi kadınların hakkı ya da insan hakkı filan değildi!) bir örnek olmadığı ortada. Bir kısmı dürüstçe temel ilkeleri, herkesin özgürlüğünü savunurken; azımsanmayacak bir kesim yalnızca kendi derdiyle meşguldü. Değişmedi bu ayrım. İkinci kümenin demokrasi gibi bir özlemi yoktu, hâlâ yok. ‘Değiştiler’ iddiasına katılmıyorum.
Yukarıda ‘sorun çözüldü’ der demez, duraksıyorum. Çünkü konunun ‘türban’ başlığıyla değil, ‘dini ve siyasi semboller/ifade özgürlüğü’ başlığı altında ele alınmasından yanayım. Yani, ‘ne üzerine konuşuyoruz?’ sorusuna dönmek gerekiyor. İki ‘başlık’ arasındaki fark, laik/seküler hukuk sistemiyle, ‘bir inancı esas alan’ düzenleme (AYM 1988’de bu girişimi haklı olarak anayasaya aykırı bulmuştu.) arasındaki ayrımı işaret ediyor.
Birinde demokrasiyi, diğerinde bir inancın gereklerini konuşmuş oluyoruz. Oysa laik/seküler sistemlerde (tarihsel nitelikte bazı istisnalar haricinde) herhangi bir inancı temel alan hukuksal düzenleme yapılamaz. İdarenin, semavi dinler ve diğer inanışlar karşısında ‘yansızlığı’ esastır. Yeryüzünde ‘laik/seküler’ olmayan bir demokrasinin bulunmadığını da bir kez daha hatırlatmak gerekiyor.
Başa döneyim: ‘Ne üzerine tartışıldığı’ hakkında bir uzlaşma yoksa, o sorun hiçbir zaman ‘olması gerektiği’ gibi çözülemiyor. Yıllarca üniversite ve kamusal alanlarda, ‘ölüme, şiddete, ırkçılığa çağrı yapmayan’ kılık kıyafetin serbest olması gerektiğini (başkalarıyla birlikte) savundum. Bu savunu, bir inancın gereklerinden değil, ‘hak ve özgürlük’ ideali ve gerekliliğinden kaynaklanıyordu. Bir ilkeden hareket ettim (kendimi değil, bu yönde düşünüp davrananları kastediyorum): ‘Batılı norm ve uygulamalar.’
Bu şart değil kuşkusuz, bir başkası diğer coğrafya, hukuk ve gelenekleri kerteriz alabilir. Ancak eğer dahil olduğumuz hukuk sistemi ve mevzuatımızdan hareket edeceksek -ki ben öyle yapıyorum-, örneğin Mısır’daki bir hüküm ya da uygulama beni çok ilgilendirmiyor. Bu arada bir örnek, bir ‘Batı’ olmadığını da söylemek gerekli. Örneğin AİHM’in ‘Şahin kararı’ da yanlıştı bence. Buna mukabil, ‘idarenin inançlar karşısındaki yansızlığı’, önemli bir ortak ilke.
Birkaç yıl önce, konuyu sevdiğim bir dindar siyasetçiyle hararetle konuşurken, “Sonuçta dinimizde bu var” deyiverdi. İşte tam da anlatmak istediğim açmaz! Bir insanın dindar olup olmaması ne beni ne idareyi ilgilendirir. Oysa bir hukuk kuralını hâkim inancın ilkeleriyle belirleme isteği herkesi ilgilendirir. Bir kez daha: “Biz ne üzerine konuşuyoruz?” Laik/seküler hukukun sınırlarını mı, herhangi bir inancın gereklerini mi? Eğer gelecekte yeni bir anayasa yapılacaksa, tartışmalarda referans noktası ne olacak? İşimize geleni batı hukuku, gelmeyeni ‘inancın’ gerekleriyle mi açıklayacağız?
Örneğin, ‘yargı’ alanındaki türban serbestliğine bakalım. Yazıyı okuyan tüm inançlılar kendisine sorsun ve lütfen dürüstçe yanıtlasın: Başka bir dinin (şimdilik siyasi sembolleri unutalım!) sembollerini (gereklerini) taşıyan hâkimin huzurunda yargılanmak isterler mi? Çocukları ilkokula giden veliler de kendisine şu soruyu yöneltebilir: Yedi sekiz yaşındaki çocuklarını İslam dışındaki bir dinin sembolünü taşıyan öğretmene gönül rahatlığıyla emanet ederler mi?
Kaç kişi bu sorulara, ‘hiç fark etmez’ yanıtını verir?
“Canım, Ermeni hâkim mi var, soru mu bu şimdi?” Öyle mi? Neden yok? Museviler, Ermeniler hukuk okumuyor mu Türkiye’de? Sahi neden yok? Laiklik tartışmasına buradan mı başlasak? Aynı soru: Ne üzerine konuşuyoruz ve referansımız neresi? Dinlerin gerekleri mi, laik/seküler hukuk kuralları mı?
Çoğu muhalif siyasetçi, “Bu sorun çözüldü artık, uzatmayalım” derken ne kadar rahat değil mi? Hayır, ‘bu sorun’ değil, türban tercih edenlerin yalnızca türban yasağından kaynaklanan sorunu çözüldü. Çünkü konu yıllarca, İslam’dan başka bir din, Hanefilik’ten gayrı mezhep ya da siyasi görüş yokmuş, olamazmışçasına konuşuldu, tartışıldı. Türbanlıların sorununun çözülmesi iyi oldu kuşkusuz. Yıllarca bu saçmalıklara karşı çıktım. İyi hoş da, şu soruyu bir kez daha nasıl sormayayım: Herkes ne üzerine konuştu onca yıl? Hak ve özgürlükler? İnançların gerekleri?
Hadi iki soru daha: İktidarın ve tahayyül ettikleri seçmenin korkusundan laikliğe (anayasaya!) aykırı hiçbir eyleme tepki gösteremeyen ve sık aralıklarla ‘dinimizin gereklerinden’ dem vuran muhaliflere: Bir erkek yargı mensubu ‘inancı gereği’ sarık kullanmak istediğinde ne yapmak gerekir? Ya da günün birinde bir kadın hekim, erkek hasta bakmak istemezse? Kimi kadınlar erkek hekim tarafından muayene edilmeyi reddettiklerinde? Diyanet’ten görüş mü istenecek? Dinin gerekleri mi, anayasa mı? Yanıt nasıl verilecek? Aynı soru: Ne üzerine konuşulacak?
Anayasası’nın ikinci maddesinde ne yazarsa yazsın, tüm idarecilerin sabah akşam ve hemen her konuda dine, ‘imanın gereklerine’ referans verdiği Türkiye, hâlihazırda laik/seküler değil. Çünkü, idare tüm inançlar karşısında yansız değil. Çok basit.
Şu anki durumdan hareketle yazmıyorum ben de bu satırları. Belki gelecekte başlayacak yeni bir anayasa tartışmasında, bu ve diğer konularda, ‘ne üzerine konuştuğumuz hakkında’ uzlaşabilecek miyiz? Mesele bu. Yoksa hiçbir sorunu olması gerektiği gibi tartışmayıp, sorun çözme ihtimali olmayan yeni hükümler yazacak ve bir sonraki anayasa değişikliğine dek onların nasıl ‘yok sayıldığını’ mı seyredeceğiz?
Sizce neden Türkiye, on yıllardır bıkıp usanmadan ‘yeni’ anayasa tartışıyor?
Diyanet İşleri Başkanı’nın sözlerine ilişkin not:
Diyanetin başındaki erkek, bir cami açılışında “Ahirete inancı olmayandan her türlü kötülük beklenir” buyurmuş. Vallahi şeker kardeşim, benim ahiret inancı olmayan, ateist, deist çok yakınım, eşim dostum, hocam oldu. Onlardan hep yarar ve iyilik gördüm. Bana ve sayısız meslektaşıma akıllarınca en büyük kötülüğü yapmak isteyip ‘ağaç kemirmemizi’ önerenler ise sabah akşam ahiretten söz edenler arasından çıktı. Bu boş lakırdıyı bir yana bırakıp muhalefete bir kez daha; bu adamın bir ‘devlet memuru’ olduğunu, toplumun-vergi mükelleflerinin azımsanmayacak bir kısmını pervasızca ‘kötücül’ ilan ettiğini, bütçesinin bazı bakanlıklardan çok daha yüksek olduğunu ve sözlerinin anayasanın temel ilkelerini yok saydığını hatırlatayım. Hiçbir işe yaramayacağını bilerek.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün? 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİNSANLIĞIN ÖLÜMÜ 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
1.06.2025
18.05.2025
10.05.2025
1.05.2025
22.04.2025
24.03.2025
20.03.2025
18.02.2025
13.02.2025
10.02.2025