Namık ÇINAR
Demokratik bir ülkede ordu, “rejimin ordusu” mudur, yoksa “savunma ordusu” mudur?
Zira bizim ordumuz dış düşmana karşı savunma refleksi geliştirmekten ziyade, Kemalist militarist rejimi “koruyup kollayacak” tarzda şekillenip tertiplenmiş; o nedenle de çalışmalarını, eğitimlerini, plânlarını ve tatbikatlarını askerî ana fikrin bu istikametteki esaslarına dayandırmayı öncelikli görerek, anılan amaçlara hizmeti bir “varoluş sebebi” saymıştır.
Bunun doğru olup olmadığını anlamanın en kolay yolu, meselâ ordumuzdaki herhangi bir tümen karargâhında tutulan ve takip edilen istihbarat kayıtlarında, muharebede karşısına düşecek sınır ötesindeki muhtemel düşman kuvvetlerinin imkân ve kabiliyetleri ile komutan ve subaylarına dair somut ve sürekli güncellenen bilgilerin mi, yoksa konuşlandıkları kentte kendi halkının valisi, kaymakamı, belediye başkanı, öğretmenleri ve rejim için izlenmeye değer görülen kimselerin takibinin mi daha öncelikli ve önemsenir olup olmadığından çıkarılabilir.
Hâttâ kendi subay ve astsubaylarının eşleri, çocukları ve geniş aile efradı hakkında, özel hayatlarının derinliklerindeki inançları, giyim kuşamları gibi hususlarda çoraplarının rengine kadar biliyorlardır da, sınırın ötesindeki hasım tümen komutanının adını bile merak etmiyorlardır.
O yüzden de, bir yerden bir başka yere derhâl intikâl edebilen ve aynı zamanda hava indirme, uçarbirlik ya da yüzerbirlik vasıflarını haiz, hareket kabiliyeti ve ateş gücü yüksek kuvvetler şeklinde olmak yerine, rejimi kontrol altında tutmak üzere, ülke sathına kışla nizamında bir garnizon anlayışıyla kent kent, ilçe ilçe, kasaba kasaba yayılarak yerleşilmiştir.
İdeolojik ordular böyledirler. Almanya, İngiltere, Fransa’nınki gibi 100-150 bin kişilik teknik ordulara nispetle, 700 bini aşkın asker mevcutları bile hiçbir vakit yeterli görülmez. Nitekim Orgeneral Çetin Doğan da malûm plân seminerinin üst komutanlığa bildirilen sonuç raporunda, “üzerine bineceği halkın ümüğünü daha rahat sıkabilmek için” tatbikat neticesinde ihtiyaç olduğu ortaya çıkan“ilâve dört tugay”ın daha emrine verilmesini isteyecektir.
İşte asli işlevi Kemalist rejimi korumak ve kollamak olan bu ordunun, Türkiye coğrafyasına hangi saiklerle konuşlandırılmış olduğunu kavramanın yanı sıra; darbe süreçlerinde aşama aşama tırmandırdıkları özerkliklerine ve elde ettikleri yasal ayrıcalıklarına, erinden en üst subayına kadar hangi maksatlar için yetiştirilip istihdam edildiklerine, eğitim programlarına, devamlı emir ve talimatlar hükmündeki daimi plân ve projelerine ve bunlar üzerinde yaptıkları alıştırmalar mahiyetindeki periyodik seminerlerine ve tatbikatlarına vâkıf olamazsanız, hâlihazırda süren mahkemelerdeki davaların özünü de anlayamazsınız.
Türkiye’de mutad yürüyen düzen bakımından, sosyo-politik analiz yapamayanlar için sürpriz sayılabilecek bir gelişme oldu. Toplumsal gövdenin büyük kitlesinden neşet eden bir atılımla iktidara tırmanan AKP, işe “ancienregime”i sorgulamakla başladı. Ne ki, yapılması gereken yapısal değişimlere geldiğinde kılını dahi kıpırdatmadığı gibi; eski sistemin siyasal ve toplumsal atmosferde yarattığı kirliliği lâkırdıdan öteye gitmeyen politikalarla giderebileceğini sandı. Bu da onu, başlangıçtaki ilericiliğinden şimdiki gerici çizgisine taşıyacaktır.
Üstelik bununla da kalmayıp, eski düzendeki tüm o antidemokratik kurumların, bir biçimde muhafazayla, bu kez de kendilerine hizmet etmesini umacaklardır.
Meselâ Cumhuriyet’in kurucu babası ve darbeler sürecinde de ordusu, hedefledikleri amaçlar için hukuku araçsallaştırmışlar, her dönemde kurdukları rejim mahkemelerine birtakım işlevler ve görevler yüklemişlerdi.
Fakat AKP, aynı yöntemlerden giderek aynı sonuçların doğacağını sanki hesap edememiş gibi görünmektedir. Kendi halkına karşı en büyük suçu işleyen sanıkların göz göre göre birer mağdura dönüşmelerine sebep olmuştur.
Kimin ne hakkı var, bu mazlum milleti haklıyken haksızmış durumlarına düşürmeye; başına bu gelenlerle, abuk sabuk hâllere çevirmeye!
Reformları bilfiil yapmak varken, militarist sorunları kedinin sırtına yükler gibi, sadece mahkemelere havale ederek mümkün müydü içinden çıkmak?
Önce bu düzeni değiştireceğinizi söyleyeceksiniz, sonra da kaçım kaçım aynı yere döneceksiniz. Halkı aldatmak değildir de nedir bu yaptığınız sizin?
Demokratik bir ülkenin savunma ordusuna benzemeyi sağlayan düzenlemeleri es geçip, rejim ordusunda kalmanın size bir yararı mı olacak sanıyorsunuz? Eğer böyle bir beklentiniz varsa, şaşarım size.
Kaldı ki, ordunun mensupları TSK’nın özerk kurumsal yapısının sorgulandığının farkında bile olmadılar. Onlar olup bitenleri, AKP’nin kendine has siyasetinin sadece intikamcı bir yansıması olarak gördüler. Şimdilerdeki geri çekilme gayretlerini de korkmasına veriyorlar. Askerî Taktik’te bir muharebe şekli olarak Geri Çekilme, diğerinin taarruzi harekâtının o istikamette olgunlaşmaya başladığına; atağını, sıklet merkezini oraya taşıyarak, hızlandırıp derinleştirmesi gerektiğine bir işarettir.
Başbakan Erdoğan, sürgündeki Suriye hükümeti gibi, yatıp kalkıp o konuları işleyeceğine, dönüp birazcık da bu hususlara kafa yorarsa, sanırım yerinde olur.
Bu ülkede siyasetçiler, darbe kültüründen başka bir şey tanımadıkları için, iliklerine reform yapma duygusu sinecek yerde, tıpkı o beslendiklerinin yaptığı gibi, mahkemeler kurarak sadece bir öncekileri yargılamayı değişimin kendisi sanıyorlar.
Ama öyle değil işte!
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- Kendi ayak izlerini görmek, boşuna heveslenmektir
11.05.2022 - Emperyalizm
24.03.2022 - Hoparlörden ezan ve linç
6.02.2016 - Bugün için artık yapacak tek şey var
30.05.2016 - Darbe plânları yasal mevzuata uygundur!
24.05.2016 - Liberalizm, demokrasinin öteki adıdır!
13.05.2016 - Ne durumdayız?
10.05.2016 - Kut’ül Amare kahramanı (!) aslanlar aslanı Engin Ardıç
8.02.2016 - Kut’ül Amare yahut en son yoksul kandırma numarası
3.02.2016 - Demokrasi mi, askerî veya dinî faşizm mi?
29.04.2016
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
Ad Soyad Giriniz...
Hizmet mensuplarindan birinin, Ocak 2014de yapilan Gazeteciler ve Yazarlar Vakfi toplantisinda "bir ay icinde netice aliriz" demesini, Cemaatin darbeye tesebbus ettiginin kesin delili olarak gosteriyor Mahcupyan. Kendisine sormak lazim: Bir mahkemede bu sozu darbe delili olarak kullanirsan davayi kazanabilir misin? Bir ay icinde netice aliriz sozu, bir ay icinde darbe yapip iktidari ele geciririz anlamina geliyorsa bir insana, o insanin ya hayal gucu cok genistir ya da bu sozu kullanarak hukumeti savunmaya calismaktadir. Bu sozu soyledigi iddia edilen Hizmet mensubunun ismi dahi verilmemis. "Hirsizlik yapan bakanlari ortaya cikariyoruz, bir ay icinde hesap vermeye mecbur kalacaklar" anlaminda da soylemis olabilir. Eninde sonunda, Cemaatin yaptigina "darbe" demek mumkun degil. "Darbe" kelimesi halki korkutmak ve boylelikle islenen suclari onemsiz gostermek icin kullaniliyor. Netekim, hirsizlar yakayi siyirmis durumda. Zaten burda oncelikle soylenmesi gereken sey su: Hirsizlik yapmasaydiniz kardesim. Halk size guvendi, 75 milyonluk kocaman ulkeye sizi basbakan, milletvekili, vali, belediye baskani yapti. Bu hem buyuk bir onur, hem de cok buyuk bir sorumluluktur. Siz yolsuzluk, hirsizlik yaparak halkin guvenini bosa cikardiniz. Bakkaldan ekmek calmaya benzemez bu; buyuk bir suctur. O kadar ahlaksiz insanlarsiniz ki, yuzunuz kizarmadan sizi yakalayanlari sucluyor, hapse atiyor ve calmaya devam ediyorsunuz. Ustelik bir de ikidebir dinden, ahlaktan, vicdandan bahsediyorsunuz. Yaziklar olsun size.