Yalçın ERGÜNDOĞAN
Demokratik yollarla gazetenin sahibi pozisyonundaki vakfın yönetimine seçilen ekip ve oluşturdukları yeni yayın çizgisi, demokratik kamuoyuna ‘çölde bir vaha’ gibi gelmişti. Ama bu dönem uzun sürmedi.
Gazetenin ve vakfın yönetiminden düşenlerin ‘Saray’a yaptığı işbirliği çağrıları sonrası operasyonlar ve haksız, hukuksuz tutuklamalar birbirini izledi. Önceki gün de, baştan hedeflenen sonuç nihayet alındı. Cumhuriyet gazetesi “aslına”, geçmişine döndürüldü.

Mustafa Balbay’lar, Alev Coşkun’lar “kaleyi” teslim aldılar…
* * *
Uzunca süredir yorum ve analizlerimi “iktidar koalisyonu”nun bileşimindeki değişiklikler üzerine yoğunlaştırdığımdan gelişme şaşırtıcı olmadı: “Cumhuriyet'i ERGENEKON hamlesi ile "havuz"a ittiler!..“
İktidar koalisyonunun hangi güçlerden oluştuğuna ve nereye gittiğimize/götürülmek istendiğimize dair kuvvetlenen verilere bir yenisini eklemesi açısından mühim bir gelişmedir. Sadece bir gazete yönetiminin entrika ile el değiştirmesi olarak da görülmemelidir. Altı çizilmelidir…
* * *
Cumartesi Anneleri / İnsanları’nın, çoktan “Cumartesi Anneleri Meydanı” adını almış olan eski Galatasaray meydanında 699 haftadır yaptıkları oturma eylemi 700.haftasında birden yasaklanıverdi. Önemliydi. Altı çizildi.
Devletçe gözaltına alınıp bir daha geri dönmeyen, bir mezarları dahi olmayan, sayıları da İHD İstanbul Şubesi verilerine göre 18 bine yaklaşan, kaybedilen insanların yakınları elbette durmadılar.

701. haftada olduğu gibi 702. haftada da seslerini yükselttiler. Meydanlarda, görünürlüğüne bile tahammül edilmeyen Cumartesi insanları, İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi, Gözaltında Kayıplara Karşı Komisyon tarafından yapılan açıklama eşliğinde Taksim’in bu kez ara sokaklarında da olsa, gene hak ve adalet arayışlarını, bulunamayan failleri deşifre etmeyi sürdürdüler. Açıklamalarındaki şu satırlar tarihe not düşücü işlevde:
“Gözaltında kaybetme, uluslararası hukukta insanlığa karşı işlenmiş suç olarak tanımlanır. Uluslararası hukuka göre herkesin gözaltında kaybedilmeden korunması ve bu suçun etkili bir biçimde cezalandırılması devletlerin yükümlülüğüdür.
Bizler kayıp yakınları ve hak savunucuları olarak 702 haftadır devletin bu yükümlülüğünü yerine getirmesi talep ediyoruz.
Galatasaray’daki 700. buluşmamıza saatler kala ağır bir polis şiddeti ile darp edildik, gaz bombalarının hedefi olduk, işkence gördük, yaralandık, gözaltına alındık.
2011 yılında Erdoğan’ın davet ederek görüştüğü, “Sizin sorununuz kabinemin sorunudur, elimizden geleni yapacağız” dediği yaşlı annelerimiz İçişleri Bakanı’nın ağır hakaretlerine maruz kaldı.
Bugün de gözaltında kaybedilen sevdiklerimizle buluşma mekanımız olan Galatasaray Meydanı tomalar, iş makineleri, çelik ve beton bariyerler ile kuşatıldı. Elimizdeki fotoğraflara ve karanfillere karşı ağır silahlı polisler konuşlandırıldı.
Adalet talebimize Galatasaray Meydanı’nı zapt ederek cevap verenlere sesleniyoruz:
Bizim 702 haftadır kamuoyuna açıkladıklarımız tanık beyanlarına, kamu görevlilerinin ifadelerine, TBMM raporlarına, savcılık fezlekelerine, mahkeme tutanaklarına, AİHM kararlarına, akademik çalışmalara, kitaplara, gazete haberlerine de yansıyan gerçeklerdir. Gerçekler bilinmesin diye bize Galatasaray’ı yasaklıyorsunuz.
702 haftadır kayıplarımıza ulaşma ve onları kaybedenlerden adil bir yargı önünde hesap sorma talebimizin meşruiyetinden korkuyor ve bizi susturmak istiyorsunuz.
Hukukun üstünlüğü talebimize ağır polis şiddetiyle cevap verenlere sesleniyoruz:
Annelerden ve meydanlardan korkanlar Arjantin’de, Şili’de kaybettiler, Türkiye’de de kaybedecekler…”
* * *
Daha önce hiç görmediğimiz, yaşamadığımız boyutta bir ekonomik krizin içine girdiğimize dair veriler her geçen gün artıyor. Yolsuzluklar artık soygun boyutunu da aştı. “Dünya tarihine geçecek dört başı mamur bir yolsuzluk” olarak nitelenen “Türk Telekom soygunu”nun tartışılması bile engelli, değil ki bir soruşturma açılabilsin.
Barış demek yasak. Her şeyin kökeninde yatan, Türkiye’nin çözmesi gereken en büyük sorun olan Kürt sorunuyok sayılıyor. Askeri harcamalar çok büyük, dış politika çıkmazda…
Her kriminalize oluşunda, daha fazla Susurlukçu güçlere, itibarlarını iade ettiği Ergenekon’a sığınan, sarılan, onlarla koalisyonu pekiştiren iktidarın Saray kanadının bizi sürüklediği nokta bu…
ULUSALCILARIN ARZULADIĞI ‘DEVR-i SAADET’E DOĞRU
Bu sürece “dur” demek için neler yapılabilir, “ne yapılmalı” sorularının cevabını bulmak siyasetin fiili olarak içinde olanların önünde yanıtlanmayı bekliyor.
Kendilerini “Ulusalcı”, “Kemalist” olarak tanımlayan çevrelerin de hararetle savunduğu destek olduğu bu süreç ve koalisyon; onların arzuladığı “devr-i saadet”e doğru ilerliyor gibi…
Ulusalcıların arzuladığı “Devr-i Saadet” dönemlerine ilişkin tanıklığı, 29 Aralık 2001’de kaybettiğimiz tarihi Türkiye Komünist Partisi (TKP)’nin önemli isimlerinden 1918, Havza/Samsun doğumlu Dr. Hayk Açıkgöz’ün 13 Nisan 1985’te yazmayı tamamladığı anılarına bırakmak istiyorum.
Okuduğum zaman hafızama çakılmıştı. Aklımda kalan şekliyle nakletmek yerine, kitabı yeniden elime alıp doğrudan, oradan aktarmayı yeğliyorum.

Anıların, polis nezarethanesi, cezaevi ve dönemin mahkemeleriyle ilgili bölümlerinden biri şöyle; hücre arkadaşı sonraları çok tecrübelenecek olan genç Hayk Açıkgöz’e anlatıyor:
“…Dayağa dayanamadım, dediklerini kabul ettim. Kanunen dayak, işkence yasak değil mi? Hepsi yalan. Hakimler kendileri dövüyorlar. Belki sizleri dövmezler. Ama bizleri, casusları dövüyorlar. Burada askeri mahkemenin önüne çıkarıldım. Kapalı celse, ben ve askeri hakimlerden başka kimse yok. Fırsat bu fırsat dedim. Hakime eski ifademin hakikat olmadığını, sopa altında bana zorla dikte ettirildiğini söyledim. Hakim hemen celseyi kapattı, çıktı.
On dakika sonra beni yan odaya götürdüler.
Ne göreyim! Bir de baktım hakimler sivil elbise giymişler, beni bekliyorlar ellerinde sopalarla. Başka iki sivil, siyasi polis olacaklar herhalde, dakikasında beni yere yatırdılar, ayaklarımı da falakaya taktılar. Herifler usta, işinin erbabı. Peki ama, mahkeme binasında falakanın işi ne?
Baş hakim elindeki sopayı sallayarak, “Ulan hergele, bol parayla vatanı satmak, paraları karıların göbeklerinin üstünde, bacaklarının aralarında yemek iyiydi ha!” diyerek başladı tabanlarımı dövmeye.
“Demek ifaden sopa altında alındı. Demek yalan, demek hakikat değil ha!” diye diye tabanlarıma vuruyordu. Yan hakimler de kıçımı, böğrümü tekmeliyorlardı.
Aman efendim, aman hakim bey dedim. Eski ifademi kabul ediyorum diye devam edecektim, cümlemi bitirtmediler. Burada hakim bey yok dediler ve başladılar daha sıkı yapıştırmaya (…)
Hakimler yan odadan çıktılar. Polisler koltukaltlarıma girip beni aşağı yukarı yürüttüler. Sonra bir sandalyeye oturttular Bir saat kadar böylece bekledim. Belki bu ara hakimler kahve içtiler. Bir saat sonra artık terim iyice soğumuştu. Yeniden ayakkabılarımı giydirdiler ayaklarıma. Beni helanın musluğuna götürdüler. Elimi yüzümü yıkadım. Saçlarımı taradım. Üstüme başıma çekidüzen verdim polislerin emrine uygun olarak.
Sonra da beni gelip iki asker aldı ve mahkeme salonuna götürdü. Hakimler resmi elbiselerini giymiş, yerlerini almışlardı. Tekrar celseyi açtılar… ” (Sayfa: 194-195, Anadolulu Bir Ermeni Komünistin Anıları, Hayk Açıkgöz, Belge Yayınları.)
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
















































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.12.2019
3.02.2019
26.11.2019
4.01.2019
29.10.2019
8.07.2019
8.07.2019
3.06.2019
4.02.2019
28.01.2019