Yusuf Ziya DÖGER
Tarih, egemenlerin kanlı otoritelerine meşruiyet arama sevdası ile yerelin atalarının duruşuna aykırı düşmeme derdinden kaynaklanan varoluş mücadelesini yansıtan ve zamanı güncelleştirerek günümüze aktaran bir seyirdir. Bu mücadele çoğu zaman trajedi ve katliamlar üretmiş olmasına rağmen, otorite ve yerelin karşılıklı olarak birbirlerine bakışını da yansıtan ayna görevi görür. Hem yerelin hem de otoritenin hafızasında karşı tarafın taşıdığı anlamın biçimlenip netleşmesini sağlayarak toplumsal geleceğin nasıl şekilleneceğini ifade eder.
Toplumlara dayatılan egemen otorite ve düşüncelerin belirlediği resmi tarihin dışında kalan ve resmi tarihin arka planını açığa çıkartarak bizlere gösteren toplumun belli kesimlerine ait olan yerel tarihtir. Egemen resmi tarihin karanlık yüzünü oluşturan ve onun tanımlanmasını sağlayan yerel tarihin bilinmesi toplum açısından gerekli, zorunlu ve geleceğin inşası açısından önemli bir veridir.
Egemen otorite ve düşünceler, resmi tarihe dayalı olarak oluşturdukları tarih anlayışıyla kendilerini toplum nezdinde zorla meşrulaştırmaya çalışırlar. Ancak öte yandan halkın acılarını ve ezilmişliğini ortaya çıkaran, yerel tarihe ait düşünce ve anlayışların ortaya konulması da halkın kendisini anlatması, ifade etmesi bakımından önemli ve insanı bir haktır.
Sınırları hile ve fesat ile çizilmiş toplumlarda yaşayan dinsel ve etnik kökenli kesimlere ait yerel tarih verileri, elittik egemen düşünce ve otorite tarafından onlara biçilen toplumsal rol ve konumun anlaşılması için vazgeçilmez belgelerdir. Toplumun bir bölümünü oluşturan dinsel ve etnik topluluklar ancak yerel tarihle kendilerini tanımlayarak varoluşlarını gerçekleştirmektedirler. Bu nedenle resmi tarih formatıyla onlara yönelik oluşturulmak istenen asimilasyon ve entegrasyon emelleri ancak bu tarihe ait veriler üzerinden okunarak anlamlandırılabilir.
Egemen otorite ve düşüncenin herhangi bir nedenden dolayı gizleme ihtiyacı duyduğu dinsel ve etnik kesimlere ait yaşanmış travmatik acılar yerel tarih verileriyle açığa çıkarılabilir. Bu travmaların toplum tarafından paylaşılmasına olanak sağlayacak yerel tarih, yaşanmış acılara yönelik toplumsal bilinçaltının da nispeten boşalmasına da katkı sunar. Dolayısıyla toplumdan gizlenen yaşatılmış tarihsel gerçekliklerden kaynaklanabilecek nefret suçlarının önlenmesi de ancak yerel tarihle mümkündür. Toplumsal hafızada oluşmuş bu türden yönelimlerin ortadan kaldırılması için de yerel tarih, kritik bir öneme sahiptir.
Toplumun bir kesimine ait olan bu yerel tarih ile devletin onlara geçmişte yaşattığı travma ve acılar net bir biçimde ortaya konulabilirken, dönemsel anlamda devlet temsilcilerinin de onlara yönelik yaklaşım ve bakış açılarının belirlenmesi için önemli bir veri kaynağıdır. Ki bu dönemsel nitelikler arz eden onlara yönelik uygulama biçimlerinin farklılaşması aynı zamanda devlet denilen yapının yerel halkı algılamasına dair değişmeyi yansıtır. Bu yansımalarla devlet uygulamaların sistem veya yönetici elitin iradesinden kaynaklanıp kaynaklanmadığı kolaylıkla belirlenebilir.
Bir toplumsal kesimin tarihin herhangi bir evresinde yaşamış olduğu trajedileri unutması elbette kolay değildir. Ancak bu trajedilerin yerel halk üzerinde yaratığı etkinin minimize edilmesi de öncelikle egemen otorite ve düşünceye düşen görevdir. Trajediyi yaşayan dinsel ve etnik kesimlerin sonraki kuşakları öncelikle devlet uygulamalarındaki farklılaşmaya odaklanırlar. Sonrasında ise yeni kuşaklarla onlardan önce yaşanmış olan trajedi ve acıların yarattığı etkileri minimize etmek için kendilerine göre çıkışlar üreterek bir nebze de olsa rahatlama ve normalleşme sağlamaya çalışırlar.
Tabii ki bu durum her iki taraf açısından da insani bir eylem biçimi olarak karşılandığı sürece iyi, aksi durum ise karşılıklı olarak sonu gelmez nefret suçlarının yeniden yaşanmasını sağlayacak veriler üretmekten başka bir sonuç doğurmayacaktır.
Bu nedenle bir toplumun varoluşu, elbette geçmişte yaşadığı yerel tarihe ait trajedi ve travmaları barındırırken aynı zamanda toplumun yerelde sağladığı başarı ve kahramanlıklardan da bağımsız olarak ele alınamaz. Bu durum ise bir topluma ait varoluşu sürekli kılan gerçekliği kavrama yolunun yerel tarihe ait kahramanlık ve acılarından bağımsız olmadığını da açıkça ortaya koymaktadır.
Dolayısıyla toplumun geleceğe yönelik oluşturduğu stratejiler de bu varoluşun devamını sağlayacak mantık örgüsüne ve bakışa sahip olmalıdır. Toplumun sonraki kuşakları da tarihsel süreçte oluşmuş tüm olumsuzluklara rağmen kendilerini geleceğe taşıyacak korumayı hedefleyen stratejiler geliştirerek yön belirlemeye çalışırlar. Amaçlanan ise trajediye maruz kalmış atalarının oluşturdukları duruşa aykırılık taşımayan bir yönelim belirleyerek geleceğe dair varoluş alanı açmaktır.
Yerel tarihle toplumun belli kesimleri egemen otoritenin amaç ve beklentilerini çözme imkânı bularak, kendilerini buna göre konumlandırarak geleceğe yönelik tutum belirlerler. Belirlenen bu tutum çerçevesinde yerele ait geleceğin nasıl inşa edileceği ve beklentilerinin neye yönelik olacağı da belirlenmiş olur.
Yerel tarihin bilinmesi ve egemen otoritenin bundaki rolünün belirlenmesi neticesinde her iki tarafın alacağı tutum gelecek açısından önem arz etmektedir. Ki egemen otoritenin açığa çıkarılan veriler karşısında takındığı tutum toplumsal birlikteliğin geleceği açısından da önemlidir.
Yerelin oluşturduğu gelecek stratejisi de birlikteliğe veya farklılaşmaya yönelik veriler taşır. Eğer yerel, birlikteliği dayatmacı zorunluluk olarak algılıyorsa bu geleceğe yönelik çatırdama alameti olarak da kabul edilebilir. Ancak yerel bunu zorunluluk olarak değil de çaresizlik şeklinde bir algıya dönüştürmüş ise çıkış için uygun zaman ve zemin arayışına bırakmış demektir. Yerelin geçmişi doğru okunup okunmamasıyla alakalı bakış üretmesinden kaynaklanan veriler egemen otoritenin geleceğe yönelik alacağı tavrın belirlenmesinde etkili olur.
Yerelin kendisini konumlandırıp tanımlama biçimi ise varoluşun gerçekleşmesini sağlayan en önemli unsurdur.
Yazarlar
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolDış politikada rasyonel zemin 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel’e saldırı aydınlatıldı mı şimdi? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURKomisyon Suriye’yi, Suriye İsrail’i, İsrail Trump’ı…. 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEYargı CHP’ye çalışıyor 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluHerkes sözünden sorumludur; 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanBüyük Türkiye hayali böyle bir hayal miydi? 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilFanatizm ve inancın siyasallaşması 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’nin diğer dertleri… 10.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞCassandra Çığlığı* 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
29.05.2018
21.02.2018
13.10.2017
24.09.2017
27.03.2017
27.02.2017
16.02.2017
31.01.2017
28.01.2017
22.01.2017