Yıldıray OĞUR
Çiğdem
Albasan, Köklü Değişim Dergisi’ne kadın ve eğitim yazıları yazıyordu. 5
Mart 2010 Cuma günü sabaha karşı ağır silahlı 10’dan fazla terörle
mücadele polisi Ankara’da oturduğu evini bastı. Eşi Murat Albasan eşinin
gözatlına alınmasına direndi. Çünkü eşi 3 aylık hamileydi. Polis
hakkında bir tutuklama kararı olmamasına ragmen onu da gözaltına aldı.
Peki,
ya 3 yaşındaki çocukları Muaz’a ne olacaktı? Almanya’dan yeni
gelmişlerdi. Çok fazla akrabaları yoktu. 3 yaşındaki Muaz, 75 yaşındaki
dedesine emanet edildi. Çiğdem Albasan, 5 aya yakın tutuklu kaldı,
doğumuna kısa bir süre kala cezaevinden tahliye edildi. Eşi ise ondan 7
ay daha fazla yattı.
Çiğdem Albasan’ın adı CPJ ya da Freedom
House raporlarına girmedi. Türkiye’deki laik ya da muhafazakâr medya da
onlarla hiç ilgilenmedi.
Çünkü karı koca Hizb-ut Tahrir üyesiydi.
Hizb-ut
Tahrir (Kurtuluş Partisi) 1953 yılında Filistinli Takiyyuddîn Nebhâni
tarafından kurulmuş uluslararası bir siyasi parti.. Partinin adıyla
bütünleşen amacı Hilafeti geri getirmek, (Ama Raşidi Hilafet yani
şûrayla seçimlerin yapıldığı İslam’ın ilk dönemlerdeki hilafet kurumu)
Müslümanları bir İslam devleti altında buluşturmak. Ama parti, bunu
yaparken şiddeti bir yol olarak kullanmayı reddediyor.. Bu yüzden
aralarında Avrupa ülkeleri ve ABD’nin olduğu 40’a yakın ülkede örgütlü
olan partinin 1953'ten beri kayıtlara geşmiş hiçbir şiddet eylemi yok.
Hatta herkesin silahlandığı Suriye’de bile parti hâlâ bu sivil çizgisini koruyor.
Hizb-ut
Tahrir, Türkiye’ye 1960’ların başında ODTÜ’de okuyan ve asistanlık
yapan Ürdünlü Osman Muhammed Mahmud ve Muhammed Ali Handan’la giriyor.
1964-67 arasında Hizb-ut Tahrir Türkiye vilayetinin sorumlusu ise daha
sonra parti ile fikir ayrılığına düşüp yollarını ayıracak olan Ercüment
Özkan.
Hilafeti geri isteyen örgütün o yıllardaki faaliyetleri,
Türkiye gündemini uzun süre meşgul ediyor. Bütün hilafetçilerin “kökünü
kurttuğunu” zanneden rejim yurt dışı kaynaklı bu hilafetçileri
cezalandırmakta gecikmiyor.
1968’deki beş yıla varan hapis
cezalarını veren ilk mahkeme kararının gerekçesi şöyle: “Hizb-ut Tahrir
Cemiyetinin ulaşmak istediği İslam ideolojinde milliyetçilik ve vatan
bağlarına yer verilmeyip bu mefhumlar yerine İslam akidesi ve Arap
lisanı ile Arap kültürü hakim kılınmak istendiğinden kurulması öngörülen
İslam devleti nizamında Türk Milliyetçiliği, Türk Kültürü ve lisanı ile
Türk Devletinin hükümranlığını yok edici ve Türkiye’yi Arap
ideolojisini tahakkuk ettirecek İslam devletinin bir ili derecesine
düşürmek fikri saklı bulunduğundan...”
Daha sonra 163. Madde’den
geliyor cezalar. 1991’de 163. Madde kalkınca bu kez Terörle Mücadele
Kanunu devreye giriyor. 2000 yılında tutuklanan Hizb-ut Tahrirciler
“silahsız terör örgütü''ne yönetici ve üye olmaktan ve manevi cebirden 3
ila 5 yıl arasında hapis cezaları alıyor.
2003 yılında AK Parti
iktidarının TMK’da yaptığı değişiklikle silahsız terör örgütü
suçlamasının altı boşalıyor ve Hizb-ut Tahrir sanıklarına mahkemelerden
beraat kararları gelmeye başlıyor.
Emniyet Genel Müdürlüğü’nün
mahekemelere gönderdiği örgütle ilgili bilgi notlarında da Hizb-ut
Tahrir şiddet kullanmayan bir örgüt olarak anlatılıyor.
Ama bu
DGM’ler yerine kurulan Özel Yetkili Mahkemeleri durdurmuyor. 2005
yılında Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen bir Hizb-ut Tahrir
davasında mahkeme şöyle bir içtihadla sanıklara ceza yağdırıyor:
“Ancak
örgüt bugüne kadar herhangi bir şiddet eyleminde bulunmamış ve amacında
şiddeti öngörmediği belirlenmiş ise de, Türkiye Cumhuriyetinin anayasal
rejiminin yıkılması ve yerine şeriat esaslarına dayalı bir devlet
kurulması amaçlandığına göre bu amaç zaten kendi içerisinde şiddeti
öngörmektedir. Zira Türkiye Cumhuriyeti rejiminin demokratik yollar ile
halkın desteğini ve sempatisini kazanarak yıkılması mümkün değildir.
Bunun için mutlaka şiddete başvurması gereklidir. Bu nedenle Hizb-ut
Tahrir örgütü 3713 sayılı Terörle Mücadele Yasası kapsamında bir terör
örgütü kabul edilmiştir”
2006 yılında TMK’da Hizb-ut Tahrir
üyelerinin yargılandığı 7. Madde yeniden düzenlenip şiddet şartının
önceliği artırılıyor. Fakat bu kez de Yargıtay’ın aleyhte içtihad
kararlarıyla parti terör örgütü muamelesi görmeye devam ediyor.
O kararların en tuhafı Yargıtay 9. Dairesi’nin 2008 yılında verdiği dünya hukuk literatürüne girecek skandal içtihad kararı:
“Cumhuriyet
savcısının, örgütün silahsız olup sanıkların eylemlerinin 5237 sayılı
TCK’nın 220/2 maddesinde düzenlenen suçu oluşturduğuna ilişkin
itirazında 'Raşid-i Hilafet devletinin ihdasından sonra, Hıristiyan
devletlere cihat yolu ile kurulan Hilafet devletine dâhil etmek amacıyla
silahlı mücadelenin başlayacağı' amaç edinildiği anlaşılmakla, yerinde
görülmeyen temyiz itirazlarının reddi ile usul ve yasaya uygun olan
hükmün ONANMASI talep ve dosya tebliğ olunur.”
Tuhaf bir şekilde
Emniyet örgüt hakkında bilgi isteyen mahkemelere gönderdiği şiddete
bulaşmamışlardır bilgi notlarının altına böyle bir görevi olmamasına
rağmen Yargıtay’ın bu içtihad kararını da ekliyor. Yani işi şansa
bırakmıyor.
Böylece Hizb-ut Tahrir üyeleri bu içtihada referansla silahlı terör örgütlerine aynı muameleyi görmeye başlıyorlar.
Aranan
silah ise 40 yıl sonra, 2009 yılı Temmuz ayında bulunuyor.. Hizb-ut
Tahrir Türkiye’nin yayın organı Köklü Değişim Dergisi’nin koordinatörü
Süleyman Uğurlu, ceza aldığı bir davadan kaçmak için Ankara’da adresi
görünen evde değil, başka bir evde kalmaktadır.
Ankara’da bir
cami çıkışı gözaltına alınır. Normalde hükmü verilmiş olduğu için kısa
bir süre de cezaevine gönderilmesi gerekmesine rağmen bir türlü
işlemlere geçilmez. Avukatını istemesine rağmen o talebi de
karşılanmaz. Adresi sorulduğunda esas adresini değil, saklandığı evin
adresini verecek kadar kendinden emindir.
Ertesi gün farklı
illerde Hizb-ut Tahrir’e yönelik bir operasyon olduğunu öğrenir. O
operasyona dahil edilmek için bekletilmiştir. Sadece kendisi değil,
geçici olarak kaldığı adresini polise verdiği evde bulunan bir
Kalaşnikof, bir pompalı tüfek, iki tane aydınlatma fişeğiyle birlikte.
Savcılığa sevk edildiğinde avukatı ona gözaltına alındığı gün olan tuhaf olayı anlatır Uğurlu’nun röportajından okuyalım:
“Avukatımdan;
gözaltına alındığım gün yani evimde arama yapılmadan bir gün önce,
elinde çanta olan iki kişinin evime girmeye çalıştıklarını komşuların
gördüğünü, bu kişilerin komşulara kendilerini polis olarak
tanıttıklarını, evde arama yapacaklarını söylediklerini, bunun üzerine
komşuların 'Arayıp haber verelim' deyince de 'Biz sonra geliriz' deyip
uzaklaştıklarını öğrendim...”
Ama buna rağmen tutuklanır. Hapis
yattığı 3 yıl boyunca bulunan silahlarda parmak izi aranmasını talep
eder ama bu talebi karşılanmaz.
Evinde bulunan iki aydınlatma
fişeği, askerî mühimmat çıkmıştır. Genelkurmay’a yazılmasını ister.
Genelkurmay malzemeyi kabul eder ama ekler “eksik ve çalıntı bildirimi
yapılmadığı için işlem yapamıyoruz. Savcılık, taleplerine rağmen
Genelkurmay’a bu malzemenin kime zimmetli olduğunu bir türlü sormaz.
Sonra
“örgütün eylem şekilleri, değerlendirildiğinde ERGENEKON terör
örgütünün, Hizb-ut Tahrir terör örgütünü kontrol altına alarak
yönlendirmeyi amaçladığı tespit edilmiştir” diyerek Hizb-ut Tahrir,
Ergenekon’a bağlanmaya çalışılır. Tutmaz.
Halen hapishanelerde 12
Hizb-ut Tahrir üyesi bulunuyor. Çeşitli operasyonlardan ceza almış
200’ye yakın Hizb-ut Tahrirci için istenen toplamda 900 yıla yakın hapis
cezaları ise Yargıtay’ın önünde bekliyor. Eğer cezalar onanırsa
Türkiye, hapisteki Hizb-ut Tahrirciler sayısında Çin ve Özbekistan’dan
sonra gelecek.
60 yıllık hareketin tarihinde dünyada sadece
Türkiye’deki polislerin bulmayı başardığı bir Hizb-ut Tahrirci’nin
evinden çıkan silahların üzerindeki parmak izi ise 5 yıl sonra hâlâ
meçhul…
Yazarlar
-
Taha Akyol‘Enflasyon düşüyor, müsterih olun’ 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBenimki bir valiz hikayesi… 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBahçeli’nin jeopolitik sorumluluğu 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciŞimşek görmüyor mu? 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “Kürt Sorununda atılacak ‘hayal gibi’ 9 adım…” 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİklim adıyla sınai kirletmenin ticareti 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUOtoriterliğe dair bir hukuk manifestosu 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞYangınlar yeniden başladı, Orman Bakanı ne yapacak ve George Orwell 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKafkasya ötesinde kanlı satranç 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUNe de çabuk unutuluyor… Hatırlatıyorum… 1.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSıcak bir yaz, serin bir sonbahar ve belirsiz bir kış 1.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİİnsan yerin yüzüdür 1.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanÜç liderin 12 Gün Savaşı’nda karşılaştırmalı performansı 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANDavalar, mahkemeler ve siyasi dizayn 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAToplumsal Muhalefetten Demokratik Topluma: Halkların, İnançların ve Özgürlük Güçlerinin Birleşik Müc 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞELLİ MİLYAR DOLAR DÜNYADAKİ AÇLIĞI ÇÖZÜYOR… 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEButlan 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti, kendi eseri olan bu Türkiye fotoğrafına daha dikkatli bakmalı 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURDemek ki “ideolojiler” henüz ölmemiş 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet, nasıl “devletimiz” olur? 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye, sıcak savaşlara evrilen küresel paylaşım savaşının hem sahnesi hem öznesi 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENSiyaset ırmağı kirlenirken… 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENOrtadoğu ve Kürtler CHP’yi Çağırıyor 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraAdalet ve Kalkınma Partisi’nin Ön Tarihinden 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanŞaka değil, Kılıçdaroğlu sahiden gelip CHP’nin başında kalmak istiyor! 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKABD’nin “özeleştiri” yapacağı günlerden korkalım 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNBarışı savunmayayım da ne yapayım! 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluTonlarca hurdanın akıbeti belirsiz, ihaleler tartışmalı, işlem yok: Karayolları kimleri zengin ediyo 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYZindanın kapıları açıldı ve muhalif lider serbest bırakıldı 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluSiyasi belirsizlik rüzgarıyla, ‘erken’ seçime doğru… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
25.06.2025
21.06.2025
18.06.2025
16.06.2025
15.06.2025
11.06.2025
8.06.2025
4.06.2025
2.06.2025
1.06.2025