Ali BAYRAMOĞLU
Muhalif kesimde AK Parti gibi siyasi partilerden duyulan korku zaman içinde biçim değiştirdi. Bu değişim, ülkenin yakın dönem öyküsünde bir anlam taşıyor.
Refah Partisi Mart 1994 yerel yönetim seçimlerinden, Ankara ve İstanbul Belediyelerini de kazanarak birinci parti çıktığı zaman, bu durum seküler kesimde şaşkınlık ve endişe yaratmıştı. Sekiz ay sonra aralık genel seçimlerinde Refah Partisi aynı başarıyı gösterip ve seçimlerin en çok oy toplayan partisi olunca endişe büyümüş, merkez medya ve devlette özellikle askerde iyice görünür hale gelmişti.
Hakim düzen tüm enerjisini RP’yi iktidar dışı tutmaya hasretti. Hakim sosyolojik doku da bu istikamette seferber oldu. Devre dışı tutma çabaları 28 Şubat müdahalesine kadar sürecek, bu tarihle birlikte kamuda çalışan dindarların tasfiyesi, başörtüsü devletin ana meselesi olacak; toplumsal kesimlerin de aktif olduğu bir cadı avı başlayacaktı. Sistem, kenarda, marjinal bir konumda kalmasına alışık olduğu bir kesimin iktidara yürümesinden, görünür olmasından büyük bir rahatsızlık duymuştu.
“Laiklik tehdit altında” veya “dini düzen, şeriat tehdidi”, devlet ve seküler kesim bakımından o dönemin ruh halini özetler.
Bu ortamda Refah Partisi yerini asli taşıyıcı olarak önce Fazilet Partisi’ne, o da AK Parti’ye bıraktı. Yeniler, daha genç, enerjik kadrolara sahip, sistemle ve Batı’yla daha barışık, İslami kesim içinde sınıfsal bir değişimin ürünü olan siyasi partilerdi.
Ne var ki korku uzun süre değişmedi.
Erdoğan, iktidarının ilk dönemlerinde Avrupa Birliği çizgisinde değişim politikaları izlediği, reformlar yaptığı dönemde bile “gizli ajanda” sahibi olmakla suçlandı. İçki meselesi, başörtüsü yasağının tümüyle kalkması, siyasi kadrolaşma, Arap Baharı, iktidarın söyleminde dini simgelerle yer açması, zaman zaman bu korkuyu alevlendirdi.
Ancak bugün, üç kuşak sonrası, 30 yıl sonunda, gelinen nokta farklı.
Artık bu korkunun Türkiye’nin bir gün İran gibi olacağı endişesinin ortadan kalktığını rahatlıkla söylenebilir. İslami kesim ile seküler kesimin, laiklik ilkeleri ile dini simgelerin yan yana yaşar duruma gelmesi karşımızda bir normalleşme hali olarak durmaktadır. Bu hali, dini duyarlılığı yüksek siyasi partilerin iktidar deneyiminin ülkeye bir getirisi olarak değerlendirmek yanlış olmaz.
Ancak giden korku yerini başka bir korkuya bırakmış durumda.
Günümüz itibarıyla AK Parti ve Erdoğan iktidarı, başka bir durumu, sorunu, korkuyu temsil ediyor. Bu korku, iktidardaki dolaylı asker-milliyetçi-muhafazakar koalisyonun gösterdiği gibi dini veya kültürel rengi olmayan bir niteliktedir. Otoriterleşme, keyfileşme, tek kişi iktidarıyla ilgilidir.
Herhangi bir korkunun ortadan kalkması, sadece o korkuyu taşıyan ve temsil edenlerin değişen davranışları değildir. Aynı zamanda korkanların, korku algısını oluşturan ve bunu besleyen zeminde yaşanan değişikliklerdir.
Türkiye’nin tarihsel belirleyenleri bellidir. Ülke bu çerçevede bir kültürel bölünmeler diyarıdır. Her daim seküler-laik ve dindar/muhafazakar ayrışmasına, bu iki grubun karşılaşmasına ve gerilimine tanık olur. Diğerleri arasında, kültürel olana dair başka bir sosyolojik veri, bu karşılaşmaların o söz konusu grupların içini etkilemesi ve değiştirmesidir.
Nitekim bugünden geriye bakıldığında 28 Şubat’tan bu yana, son 25-30 yılda, seküler ve muhafazakar grupların iç değişimi ülke bakımından oldukça kritiktir. Her iki kesimde evrensel kimi değerlere yaklaşma, kültürel kimlik ve aidiyet özelliklerini ortadan kaldırmasa da kısmi değişimlerine yol açmış, sert laikçi ve dindar tutumları kırmıştır. Bu önemli yer değişimidir. Türkiye’nin değişimi toplumsal grupların kendi içlerinde yaşayacakları değişimle yakından ilgilidir iddiasının doğrulanmasıdır.
Otoriterleşme istikametindeki gelişmelere karşı da, farklı grupları yan yana getirebilecek, muhtemel yeni bir sosyolojik dinamizmi içerebilecek bir ilkesel direncin ipuçlarını taşımaktadır.
Bu değişimin kimi verilerini önümüzdeki yazıda bir araştırmadan hareketle ele alacağım.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
19.06.2025
8.06.2025
5.06.2025
2.06.2025
29.05.2025
18.05.2025
15.05.2025
10.05.2025
8.05.2025
4.05.2025