Ali Türer
Bu ülkede “muhafazakâr ” deyince AKP, MHP, Refah Partisi gibi partilere oy veren İslamcılar, Milliyetçiler, Cemaat, Tarikat üyeleri akla geliyor. Ergenekoncuları destekleyip Çözüm Sürecine destek vermeyen, 12 Eylül Anayasasının değiştirilemez ilkelerini, vatandaşlığın Türk kimliği ile tanımlanmasını kahramanca savunan Ulusalcıları nereye koyacağız? Kafalarında nasıl bir Türkiye tasavvuru var biliyor muyuz?
Evet, bugün kendilerini “Ulusalcı” olarak tanımlayanların çoğu eski yol arkadaşlarımız. 12 Eylül öncesinde “Toprak işleyenin, su kullanın” diye Ecevit’in arkasından birlikte az koşmadık. Çeşitli sol örgütlerde birlikte çalıştık. Faşist saldırılara birlikte göğüs gerdik; sendikaların örgütlenme, hak arama mücadelelerine hep beraber omuz verdik. 1 Mayısta alanları birlikte doldurduk. 12 Eylül sonrasında darbecilerin saldırılarına muhatap olurken de, göğüs gererken de kader birliği içindeydik.
Sonra ne oldu? Sovyetler Birliği ve onun öncülük ettiği sosyalist blok çöktü. Moral dayanaklar ciddi darbe aldı. Reel sosyalizm ulaşılır bir hedef, somut bir program olmaktan çıktı. Büyü bozuldu, boşluğa düştük. Sol, solculuk ideolojik alt yapı içinde mücadele verilen bir alan olmaktan çıktı; daha çok bir yaşam, bir yaklaşım biçimi halini almaya başladı (en azından birçoğumuz için).
Hal böyle olunca “Her şey devlet için” düşüncesi içinde yetişen, Atatürk Türkiye’sini (1940’ları) 1970’lerde bulamadıkları için devletteki zafiyeti sosyalizm aracılığı ile aşmaya çalışanlarla; solu eşitlik ve özgürleşme mücadelesi içinde kendini bulma yolculuğu olarak görenler arasında bir ayrışma oldu. Atatürk’ün yerine geçici olarak Lenin’i koyanlar, Mahirlerin, Denizlerin, Kaypakkayaların, İ.Bilenlerin bir dönem peşine takılanlar asıllarına rücu etmeye başladılar. Hikâye kabaca budur.
Bu eski yol arkadaşları bu gün de hala Sabahattin Ali’nin “Aldırma Gönül” parçası ile teselli buluyorlar. Ama Sabahattin Ali’nin altın dönem olarak gördükleri dönemde, MİT’te görev yapan bir subay tarafından öldürülüp (1948), Bulgaristan sınırına atıldığını galiba hatırlamak istemiyorlar. Sözleri Nazım’ın, bestesi Livaneli’nin “Karlı Kayın Ormanında” parçasını çok seviyorlar. Ama öykündükleri rejim, orduyu ayaklanmaya kışkırttı diye (1938) Nazım’ı 28 yıl hapse mahkûm etmişti, 12 yıl cezaevlerinde süründürmüştü, nedense bunu unutuyorlar.
Bu eski yol arkadaşları hala “Çal Bella” ile maziyi yad ediyorlar, fakat hemen arkasından yeni muktedirlerle mücadele azmini “damarlarındaki asil kanda” bulabiliyorlar; Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi ile iman tazeliyorlar. İşin ilginç tarafı solun bu moral dayanakları ile içlerine işlemiş ayrımcılığı bir biçimde bağdaştırırken bunda bir tuhaflık da görmüyorlar. 10. Yıl marşının “Demir ağlarla ördük ana yurdu dört baştan” dizleri ile coşarken 1938’de Dersim’de yaşananlar, İstiklal Mahkemeleri ile görülen hesaplar, Varlık Vergisi (1942) uygulamaları, zorunlu göç ve mübadelelerle Anadolu’nun fakirleşmesi, sermayenin el değiştirmesi nedense akıllarına gelmiyor. Bunların hatırlatılmasından da rahatsız oluyorlar.
Bu arkadaşlarımız yaşam biçimlerinde son derece modernler, laikler, sorarsanız her biri insan hakları savunucusu. Fakat biraz sıkıştırırsanız Cumhuriyetin kadim bekçileri ve koruyucuları olarak Kürtlerin ana dilde eğitim gibi bir talep ile ortaya çıkmalarına müthiş içerlediklerini görüyorsunuz. “İstedikleri zaman bu ülkede Cumhurbaşkanı, Başbakan, Hâkim, Savcı olamıyorlar mı, daha ne istiyorlar?”diye isyan ediyorlar. Bu talepleri bölücülük olarak tanımlıyorlar.
Kürtlerle aynı semti, aynı kahveyi aynı sahili paylaşmak istemiyorlar; bulundukları ortamda Kürtçe konuşulmasından rahatsız oluyorlar. Biraz yakından ilgilenirseniz hallerinden, tavırlarından siyasal birliğin kurucu kimliğine sahip bireyler olarak, zihinlerinde kendilerine bir tür asli vatandaş anlamı yüklediklerini ve bunun da kabul görmesini beklediklerini fark edersiniz. Bunun müktesep hakları olduğu, aldıkları eğitim ile zihin ve duygu dünyalarına kazınmıştır. Kendini Türk ile eşit gören, o öz güven içinde davranan bir Kürt onları rahatsız eder. Yeri gelip söze aşağılayıcı bir tarzda “Bu Kürtler…” diye başladıklarına çok tanık oldum.
Aynı problemli durum dini inancı güçlü komşuları ile olan ilişkilerinde de görülür. Dini inancı güçlü olanları bir biçimde küçümserler, çağdaş yaşam onlar için bir tür üstünlük göstergesidir. Bulundukları ortamda başörtülü ya da türbanlı bir kadın varsa ona cüzamlı muamelesi yapmıyorlarsa da en azından görmezden gelirler. Haşema giymiş bir kadınla aynı plajda denize girmek keyiflerini kaçırır. Laikliği bir tür dinden ayrıksı durma hakkı olarak algıladıklarını fark edersiniz. Bu duygularına saygı gösterilmesini beklerler.
Bu arkadaşlarımız olayların üzerinde ve dışında kalmayı çok iyi bilirler. Bir tür sorunun kaynağını dışarıda arama uzmanı oldukları söylenebilir. Sütte leke var, kendilerinde yoktur. Ülkedeki her olumsuz operasyonda Amerikan Parmağını ve yerli işbirlikçilerini görürler. Her şeyi komplo teorisi ile açıklamayı kabul etmediğiniz yerde kolayca bir Amerikancı olup çıkabilirsiniz. Anti-Amerikancı ve devletçi olmaları onları “solcu” yapar.
Ama diğer yandan sorunu hep dışarıda aramaları, kendilerinin çözümün bir parçası olabileceklerini görmelerini de kaçınılamaz biçimde engeller. O nedenle birçoğu kötümserdir, bardağa hep boş tarafından baktıklarını görürsünüz.
Bu yüzden belirli bir ideoloji içinde hareket ettikleri de söylenemez. Atatürk ilkelerine ve Atatürk Milliyetçiliğine bağlılık, pragmatik, pozitivist (bilimci), devletçi, laik gelenekle hareket etmek sorunları çözecek yegane sihirli değnektir. Yılda okudukları bir iki kitap, Sözcü, Oda TV, Ulusal kanal gibi temel başvuru kaynakları; birer düşünür, analist ve siyasetçi olarak her şeyi açıklamaya yeter.
Bunları yazarken kinaye kullanarak eleştiri yapıyorum sakın sanılmasın. Gözlemlerime dayanarak bir tür çözümleme yapmaya çalışıyorum sadece.
Ulusalcılar belki Türkiye’nin %20’sini oluşturuyor, bilmiyorum. Fakat Türkiye’nin en eğitimli, çağdaş yaşam biçimini içselleştirmiş, daha çok beyaz yakalı olarak tanımlayabileceğimiz, orta gelir düzeyine sahip bir kesiminden söz ediyoruz. Bu yüzden kendi dışındaki kültürel, siyasi kesimleri davranışlarıyla etkileme kapasiteleri var. İktidara gelen ya da muhalefete düşen siyasi partiler evrimleşirken, yollarına devam ederken, sorunlara çare üretirken bu kesimin geleneğinden beslenmeden yollarına devam edemiyorlar.
En eğitimli birinci kesimin içine sol liberal tutumlarıyla bilim insanlarını, entelektüelleri, aydınları koyalım; sonuçta Türkiye’nin yukardan aşağı en eğitimli ikinci kesiminin ruh hali üzerinde, siyasal davranışları üzerinde konuşuyoruz. Çözümlemeye çalıştığımız bu sorunlu ruh hali; bu kesime ayrıksı ve tepkili duran dini alışkanlıklara dayalı yolculuk eden daha az eğitimli muhafazakâr kesimlerinin lidere endeksli sürü davranışları, cinsiyet ayrımcılığı da içeren daha sorunlu ruhsal yapıları hakkında kanımca bir fikir veriyor. Sonuçta Türkiye’nin modernleşme sürecinde şekillenen sosyal-psikolojik yapısı bir biçimde ortaya çıkıyor.
Ulusalcılarımızda tanık olduğumuz bu ayrımcı, dışlayıcı ruh halinden esin almasa, Cumhurbaşkanlığına soyunduğu şu kritik seçim arifesinde R.T.Erdoğan, muhafazakâr kesimden alacağı oyları bir iki puan daha arttırmak için nefret söylemine başvurabilir miydi? Muhaliflerine “Alevi olduğunu, Zaza olduğunu açıklamaktan neden korkuyorsun” diye seslenebilir; “Affedersiniz ama bana Ermeni de dediler” aşağılamasında bulabilir miydi?
Acaba diyorum, Selahattin Demirtaş; etnik kimliklerin ötesinde, aşağıdan yukarıya katılımcılık temelinde ortak bir siyasi birlik, çağdaş- demokratik bir Türkiye kurma çağrısı yaparken Ulusalcılarımızın dikkatini çekmiş, kafalarında karışıklık yaratmış olabilir mi?
Merak ediyorum, pazar günü yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçiminde Çatı Adaya gönülsüzce oy vermeye hazırlanan Ulusalcılarımız, ikinci tura R. T. Erdoğan ile Selahattin Demirtaş kalacak olsalardı, 24 Ağustos’ta sandıkta ne yaparlardı?
Keşke bunu test etme fırsatımız olabilseydi diyorum!
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- BİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ
6.09.2025 - ULUSAL KİMLİK DAVASI
18.07.2025 - BOŞ UMUT, SONU HÜSRAN
12.06.2025 - TEHLİKELİ SULARDA SİYASET
22.12.2024 - AÇMAZDA SİYASET
3.12.2024 - ÇİFTE STANDART KULLANAN İKİ YÜZLÜ SİYASET ÜZERİNE
26.09.2024 - SİYASET VE MESLEKİ ETİK ÜZERİNE
2.09.2024 - TARİHDEN DERS ALMAK
5.08.2024 - ÖĞRETMENLİK MESLEK KANUNU ÜZERİNE
7.07.2024 - LİDERLİK ZOR ZANAAT!
4.05.2024
Yazarlar
-
Fehmi KORU3809 sayfa ve temel çelişki 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANMahkemeye düşmüş siyaset 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYenilikçi bir İslam düşünürü Gannuşi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEAhtapotun kolları 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBölgede Trump operasyonu sürüyor 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKRus cinleri imana nasıl hizmet etti? Tuhaf bir Soğuk Savaş hikâyesi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları













































































































Gürcan Arıtürk
Siteniz çok güzel, fakat aradığım yazıyı bir türlü tam olarak okuyamadım. Sezin Öneyin Dünyayı Değiştiren Öpücük (1) yazısı, 10.11.2011 tarihli, bir türlü tam olarak görüntülenmiyor, yazıyı bana gönderirseniz sevinirim, hoşcakalın.