Ayhan ONGUN

ŞİMDİ YÜZLEŞME ZAMANI
4.01.2015
1893

 1 Kasım seçim sonuçları toplumun büyük kesiminde şok etkisi yarattı.

Öyle sanıyorum AK Partililerin bile çoğu böyle bir sonucu beklemiyordu.

Demokrasinin en temel ve vazgeçilmez kuralı, “halk iradesine saygı” olduğuna göre bizim de yapmamız gereken öncelikle sandıktan çıkan sonucu kabullenmek olmalı.

13 Yıldır ülkeyi yöneten AK Parti iktidarına karşı her fırsatta “toplumun her kesimine eşit davranmak ve tüm görüşlere saygı duymak gerekir” şeklinde eleştiri yapanların, akıl verenlerin 22 milyon seçmenin iradesine saygısızlık yapma hakkı da lüksü de olamaz.

Beğensek de, beğenmesek de AK Parti ve dolayısıyla Davutoğlu ve Erdoğan, tarihi bir seçim zaferi kazanmışlardır.

Bu sonuçtan rahatsız olanlar, endişe duyanlar olacaktır

Ya da kendi desteklediği parti istediği sonucu alamadı diye üzülen, tek parti iktidarlarının olumsuz uygulamalarından yana kaygıları olanlar mutlaka vardır.

Siyasi parti yöneticileriyle, o partiyi destekleyen, oy veren, sempati duyan insanları aynı kefeye koyup, değerlendirenler; bu ülke insanlarını birbirine düşman kılmak, kutuplaştırmak isteyenlerin oyununa gelmiş olmuyorlar mı?

Varsayalım Cumhurbaşkanı Erdoğan kibirli, üstenci tavırları ve iktidar olanaklarını tek yanlı kullanma, kimi zaman sert, kırıcı söylemleriyle toplumun belli bir kesiminin tepkisini çekmiş olsun, Davutoğlu ve ekibi hatalı dış politika izlemiş ve Erdoğan’ın etki alanından çıkamamış olsun.

Ve hatta kimi bakanlar, yolsuzluk, rüşvet gibi akçalı suçlara bulaşmış olsunlar.

Ve tüm bunlara rağmen bu halkın neredeyse yarısı gidip oylarını AK Partiye vermiş iseler;

Kendi dışınızdaki tüm bu insanları cahillikle, basiretsizlikle, gericilikle suçlama hakkını nereden alıyorsunuz?

Çoğunluğun, azınlığın hak ve iradesine saygılı olmasını bekleyenlerin; çoğunluğun iradesini bu tür gerekçe ve bahanelerle yok sayması ne kadar doğru olabilir.

Şimdi eğri oturup, doğru konuşalım.

Bu toplum; “Başkanlık getirecek kelle sayısına ulaşamadılar “ türünden saygısız ve düzeysiz bir dil kullanan, “Türkiye layığını buldu!” diyecek kadar halkı küçümseyen, “yeni liderler lazım” gibi söylemlerle demokrasiyi kişilere indirgeyen sığ ve üstenci yaklaşımlara, bu tür anlayışla politika yaptığını sananlara itibar etmiyor.

7 Haziran seçimlerinde AK Partinin oyları düştüğünde, ne seçim hilelerinden söz edildi, ne de baskılardan.

Aksine halkın sağduyusundan, geleceği ne kadar doğru okuduğundan söz edildi hep.

Oysa 1 Kasımda oy kullananlar da aynı kişiler.

Dün tercihlerine övgüler yağdırdığınız, takdir ettiğiniz halk, nasıl oldu da birden bire “haddini bilmez, doğruyu-yanlışı ayırt edemez, cahil” duruma geldiler.

 

Bana sorsanız, bir ülkede bir siyasi partinin bu kadar uzun süre iktidarda kalmasını pek doğru bulmam.

Doğal olarak kadrolarında da, savunduğu düşüncelerinde de bir yıpranma, bir kanıksama ve giderek de yönetim kademelerinde bir güç zehirlenmesi olacaktır.

Siyasetin doğasına da pek uygun değildir.

Eğer ülkeyi yönetmek, bir hizmetse ve fedakarlık gerektiriyorsa, bir süre sonra bu fedakarlığı başkalarının yapmasından daha doğru ne olabilir ki!

Ancak hep birlikte görüyoruz ki, dünyadaki siyaset pratiğini de şaşkına çevirecek şekilde; uyguladığı ekonomik ve sosyal politikalar, uluslar arası ilişkilerde izlediği yol, komşularıyla ilişkileri sorgulandı., Üstüne üstlük hukuk ve yargı sistemindeki altüst oluşlar bir yana bir dolu akçalı suç iddialarıyla gündemde olan bir parti, beş ay gibi kısa bir sürede oylarını yüzde 8 oranında artırıp, 5 milyon yeni seçmenin tercihi haline geldi.

Kuşkusuz siyaset bilimciler, sosyologlar seçmenin bu değişken tercihlerini analiz edecek, mutlaka bilimsel gerekçelerini ortaya koyacaklardır.

Sade vatandaş olarak bizim üzerimize düşen görev, sandıktan çıkan iradeye saygı göstermek, anayasal kişilik haklarımızın takipçisi ve savunucusu olmaktır.

Peki! Bu seçimlerden başarısızlıkla çıkan muhalefet partileri ne yapacak?

Öncelikle, mevcut sonucu kabullenecek, AK Partinin bu seçim başarısının ardındaki nedenleri araştıracak, halkın kendi partilerine olan ilgisizliğini, güvensizliğini sorgulayacak.

Aksi halde, başarısızlığa kılıf bulmak kolaydır.

Sahadan yenik ayrılan futbol takımının yöneticisinin, teknik direktörün ve hatta taraftarın yaptığı gibi, suçu hakeme, o hakemi atayan federasyona, rakip takımın sert oyununa, zeminin bozuk oluşuna ya da yağan yağmura yükleyebilir, hocayla oyuncular arasındaki uyumsuzluğu, takım oyunundan uzak yapılan bireysel hataları, yöneticilerin haksız ve yersiz müdahalelerini gizlemeye çalışabilirsiniz.

Ama ne yaparsanız yapın, rakibi yenmeden üç puan alamazsınız.

Şampiyon olamazsınız.

O zaman yapılması gereken, Türkiye’nin normalleşmesi, barış ve diyalog ortamının oluşması, siyaset kurumunun yeniden halkın güvenini kazanabilmesi için; mutlaka geçmişte yaptığınız hatalarla, iki yüzlülüklerle hesaplaşıp, değişim ve yenilenme konusunda bir zihinsel arınmaya gitmeniz gerekiyor.

Geçmişle yüzleşmeden geleceği kuramazsınız.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar